Kanser etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

KANSER İLAÇLARININ YAN ETKİLERİNİ AZALTICI BİTKİSEL ÇÖZÜMLER

KEMOTERAPİ’NİN YAN ETKİSİNE YEŞİL ÇAY

Yeşil çayın yapılan araştırmalara göre kanserin tedavisinde kullanılan kemoterapi  ilaçlarının etkisini azalttığı ve aynı zamanda ilacın etkisini arttırdığı belirtildi.

Kemoterapi ilaçlarının oksidatif stres gibi bilinen birçok yan etkisi bulunmaktadır. Yeni yapılan araştırmalar sonucunda ratlarda denenen yeşil çayın, bu yan etkileri ciddi anlamda azalttığı ortaya çıktı.

Ratlarda kullanılan ve böbrek rahatsızlığı oluşturan ratlara, iki hafta süreyle kemoterapi ilacı ile birlikte yeşil çaydan elde edilen “epigallocatechin -3-gallete” maddesi verilerek yapılan gözlemler sonucunda yeşil çay verilmeyen ratlarda kemoterapi ilaçlarının bilenen bir çok yan etkisi ortaya çıkarken, yeşil çay verilen ratlarda yan etkilerin azaldığı ve ilaç etkisinin de arttığı ortaya çıkmıştır.

Antikansorejen bir etkisi olan yeşil çayın kanser hastaları için oldukça önemli olduğunu vurgulayan uzmanlar “epigallocatechin -3-gallete” maddesi ile kanser ilaçlarının yan etkilerinin ciddi oranda azaldığını iletmektedirler.

YAN ETKİLERE DİĞER BİTKİSEL ÇÖZÜMLER

Zerdeçal bütün kanserlerde tümörün kanlanmasına mani olan bir etkiye sahiptir. Kanserin damarlanmasının azalması, tümörün büyümesi durduruyor ve metastaz riskini azaltıyor.

Günde 1 çorba kaşığı çörek otu yiyin. Çörek otu bağışıklık sistemini güçlendirir, vücutta mikrop veya tümörle mücadele eden Naturel Killer (NK) hücrelerinin sayılarının artmasını sağlar. Çörek otu yararlı etkilerini gösterebilmesi için öğütülüp toz şeklinde tüketilmeli.  Bala, yoğurda karıştırılarak yenebilir.

Kilo kaybınız varsa meyve suyuna ağırlık verin. Ancak meyveleri çok iyi yıkayın. Protein ve karbonhidrat içeren mamalar kullanın. Vücudunuzu güçlendirmek ve tümörü yenmek için portakal, mandalina, nar, ananas ve elma suyunu tercih edin.

Bulantılar için doktorunuza danışarak bir bulantı ilacı kullanın. Birinden fayda görmezseniz ilacınız değiştirilmeli. Bulantı çoksa doktorunuz 2-3 gün damar yoluyla beslenmenizi uygun görebilir. Zencefil, papatya, tarçın, nane, rezene gibi çaylar hem bulantılarınızı azaltır hem de sindirim şikayetlerinize iyi gelir.
C vitamini bağışıklık sistemini güçlendiren en önemli vitaminlerdendir. C vitamininden zengin portakal, kan portakalı, limon, turunç ve mandalinayı bol tüketin. Hatta bunları kabuklarıyla mikserden geçirdikten sonra güveç içinde kaynatın.  Karışımı buzdolabında saklayıp her gün 2-3 kaşık yiyin.

DONDURULMUŞ LİMONUN ŞAŞIRTICI FAYDALARI

Restoranlardaki çoğu bilinçli tüketiciler limonun tamamını kullanır veya tüketirler, hiç bir kısmını ziyan etmezler. Ziyan etmeden limonun tamamını nasıl kullanırsınız?

Çok basit. Limonu (yıkayıp) buz dolabınızın buzluk bölümüne koyuyorsunuz. Donduktan sonra mutfak rendesini alıp limonun tamamını rendeleyebilirsiniz. Soymanız falan gerekmiyor. Rendelenmişini yemeklerinizin üzerine serpebilir, sebze salatasına, dondurmaya, çorbaya, makarnaya, makarna sosuna, suşiye, balık porsiyonlarına katabilirsiniz.

Yemeklerin tamamı, daha önce hiç tatmadığınız mükemmel bir lezzet kazanacaktır.
Büyük olasılıkla, limon denince sadece limon suyu ve vitamin C aklınıza gelir. Sadece bu kadar olduğunu düşünürsünüz. Artık limonun gizemlerini öğrenince onu kupada içeceğiniz hazır çorbalarınıza bile katabileceksiniz.

Limonun tamamını kullanmanın, bir kısmını ziyan etmeyip yemeklerinize yeni bir lezzet katması dışında asıl avantajı nedir?

Rendelenmiş limonunuz, limonun sadece suyunda bulunandan 5 veya 10 kat daha fazla vitamin içerir. Ve evet, şimdiye kadar bunu kaybediyordunuz. Ama bundan sonra, tüm limonu dondurmak gibi basit bir işlem sonrasında, onu rendeleyip yemeklerinizin üzerine serperek tüm besleyici özelliklerini kullanıyor olacak, yani daha sağlıklı besleniyor olacaksınız. Ayrıca rendelenmiş limonun dinçleştirici ve vücuttaki toksinleri giderici etkisinden yararlanacaksınız.

İşte bunun için limonunuzu buzluğa koyun, donsun ve her gün yemeklerinizin üzerine rendeleyin. Böylece, yiyecek ve içeceklerinizi daha leziz hale getirip daha sağlıklı ve uzun yaşamın anahtarını kullanıyor olun! İşte limonun gizemi budur! Geç bile olsa başlayın, HİÇ olmamasından İYİDİR! Limonun sürpriz yararlarından faydalanın!

Limon (Citrus) kanser hücrelerini öldüren mucizevi bir üründür. Kemoterapiden çok daha tesirlidir. Bunu nereden mi biliyoruz? Çünkü kendilerine yüksek kârlar sağlayacağını bildikleri için limon özütünün sentetik versiyonlarını üretmeye uğraşan laboratuvarlar var.

İhtiyaç duyacağını düşündüğünüz dostlarınıza, limonun hastalık önleyici etkisi olduğunu duyurarak yardımcı olabilirsiniz. Tadı hoştur ve kemo-terapinin korkunç etkilerini göstermez. Kemo-terapi ilaçları üretiminden fayda sağlayan multi-milyoner büyük şirketlerin çıkarlarını riske atmamak adına bu gizemin özenle saklı tutulduğu sürece ne kadar insanın öleceği bilinmez.

Bilindiği üzere, iki çeşit limon ağacı vardır. Limon ve misket limonu. (konu olan limondur, diğeri değil). Limon meyvesini farklı şekillerde tüketebilirsiniz. Pulpa’sı yenebilir. Sıkılarak suyu çıkarılabilir. Limonlu içecekler yapılabilir, dondurma vs.. Limonun birçok vasfı sayılabilir ama en ilginci URLAR, YUMRULAR, KİSTLER, TÜMÖRLER üzerindeki etkisidir.

Bu bitkinin her tür kansere iyileştirici etkisi kanıtlanmıştır. Bazıları onun her tür kanserin tedavisinde faydalı olduğunu söyler. Ayrıca geniş spektrumlu anti-bakteriyel olarak iltihaplara / enfeksiyonlara ve mantara karşı kullanılır. Dahili parazit ve bağırsak kurtlarına karşı etkindir. Çok yüksek tansiyona karşı kan basıncını düzene sokar. Anti-depresandır. Strese ve asabi bozukluklara karşı iyi gelir.

Bu bilginin kaynağı ise çok etkileyicidir: Dünyanın en büyük ilaç üreticisi firmalarından biridir. Bu firmanın beyanına göre 1970′den beri 20′nin üzerinde yapılan laboratuvar testlerinde limon ekstrelerinin uygulanmasıyla; içlerinde kolon / kalın bağırsak, meme, prostat, akciğer ve pankreas da olmak üzere 12 kanser tipinde başarılı sonuçlar alınmıştır.

Limon ağacından elde edilen bileşiklerin, bütün dünyada kemo-terapide kullanılan Adiamycin ürününden 10 000 kat daha iyi olduğu saptanmış, kanser hücrelerinin gelişmesini yavaşlattığı gözlemlenmiştir. Daha da şaşırtıcı gözlem şudur ki: Limon özü kötü huylu kanser hücrelerini tahrip ederken sağlıklı hücrelere hiç zarar vermemektedir.

ÇANKIRI TUZUNUN FAYDALARI

Bedeninizde herhangi bir dokunun strüktürel yapısı değişmeye başlamışsa, orada kanser oluşacaktır. Bunun için yine üst nano metrekarede bulunan belli bir dalga boyuna ihtiyacınız var. Bunu da dışarıdan tuz kristal lambaları ile yapabilirsiniz. Havada dengeli bir iyon potansiyeline ihtiyacımız var.

Tuzun titreşim frekansı aynı bizim bedenimizin frekansı gibi olduğundan, tuz kristal lambaları bu konuda çok önemli görev yapmakta. Örneğin bizim beynimizin elektriğini ölçtüğümüzde 8 Hertz civarındadır, aynı frekansı tuz lambalarda vermekte.

Televizyon seyrederken 100 – 160 Hertz civarında frekanslara maruz kalıyorsunuz. Bu yüzden uzun süre televizyon seyrettiğimizde sinirli olmamız kaçınılmaz. Bedeniniz televizyon ve bilgisayarla doğal elektriğinin 20 misli frekansa maruz kalıyor. Bunun yaptığı tahribatı siz düşünün.

Tuz lambaları ile bu durumu düzeltmek mümkün.

Artık bugün sadece tuz kristalin yapısından dolayı radyasyonu nötralize etmek mümkün olduğunu biliyoruz.

Örnek verirsek; atom çöpü olan radyasyon artıkları tuz depolarında saklanıyor.
Bu da tuz'un sırrı, bu sır da onun geometrik şeklinde saklı.

Çankırı Tuz Mağaraları

Ülkemiz doğal tuz kaynakları bakımından zengin bir ülke.
Çankırı, Iğdır, Kastamonu gibi illerimizde tuz mağaraları bulunuyor ve buralardan çıkan kristal kaya tuzları doğal tuz olarak tanımladığımız, doğanın bize hediyesi olan tuzlar.
Çankırı Tuz Mağarası yaklaşık 5000 yıldır yararlanıldığı tahmin edilen Türkiye'nin en büyük kaya tuzu rezervlerinin bulunduğu bir yer.

Yurt dışında buraya benzer mağaralar astım, depresyon, ruhsal ve psikolojik bazı rahatsızlıklar, tansiyon vb. bir çok hastalığın tedavisinde kullanılmakta.

Buradaki Kaya Tuzu yataklarının Hititler zamanından beri kullanıldığı tahmin edilmekte.

Çankırı’nın doğusunda yaklaşık 20 km. mesafede bulunan Tuz Mağarası, kaya tuzu yataklarının işletilmesi maksadıyla açılmış olup, bugün nispeten dar girişinin devamında modern karayolu tünellerini andıran birçok galeriden meydana gelmiş büyük bir mağaradır.

Çankırı Tuz Mağarası'ndan çıkartılan kaya tuzları, kaya tuzunun doğal kristal yapısını muhafaza etmek için el ile oyularak tuz lambaları imal ediliyor.

Kristal kaya tuzu, havadaki artı iyonları nötr hale getiriyor!

Emekli öğretmenin kaya tuzu merakı ustalığa dönüştü

Emekliliğin ardından zaman zaman kaya tuzundan süs ürünleri tasarlayan emekli öğretmen Mustafa Çağlar, ürettiği tuzdan sabun ile sağlık sektörüne girmeyi planlıyor. Çağlar, kaya tuzundan imal ettiği ürünleri yurt dışına da ihraç etmeyi planlıyor.

Kristal kaya tuzunu torna tezgahında işleyen dünyadaki ilk ve tek firma olduklarını aktaran Çağlar, ürünlerini sağlık amacıyla ürettiklerini, hobi olarak yaptığı işi ustalığa dönüştürdüğünü söylüyor.

Ürettiği ürünlerde hiçbir kimyasal madde bulunmadığını anlatan Çağlar, “Biz süs ürünleri üretmiyoruz, tam aksine sağlığa faydalı ürünler tasarlıyoruz. Hedef kitlemiz arasında öncelikli olarak astım, bronşit ve migren hastaları var. Bizim ürünlerimiz yüzde 100 doğal ürünlerdir. Biz sadece tuzun fiziği ile oynuyoruz, üzerine boyama, yazı gibi işlemeler yapmıyoruz. Hatta bunu talepler doğrultusunda bile yapmıyoruz” diye konuştu.

Emekli olduktan sonra kaya tuzu işine merak sardığını belirten Çağlar, süs eşyaları ile başladığı işte, çeşitli mutfak gereçleri ve kültürel çalışmaların yanında sağlık sektöründe de iddialı olduklarını söyledi.

2011 yılında Japonya’da meydana gelen deprem sonrasında nükleer santrallerin patladığını ve radyasyonun insanlar üzerinde yarattığı sağlık sorununu çözmek için Japon hükümetinin halka tuz dağıttığını ifade eden Çağlar, “Japon Hükümeti radyasyonun verdiği sağlık sorunlarını çözebilmek için halkına tuz dağıttı ve tuzları vücutlarına sürmesini istedi. Ben de bu bilgilerden yola çıkarak kristal kaya tuzundan sabun üretmeye karar verdim” ifadelerini kullandı.

Kristal kaya tuzunun vücuda çeşitli faydaları olduğunu kaydeden Çağlar, “Bizim ürettiğimiz tuzdan sabun, öncelikli olarak deriyi besliyor. Kabuklaşma, yara, kaşıntı, egzama rahatsızlıklarına iyi geliyor. Ayrıca içerisinde kil olduğundan dolayı kötü enerjiyi dışarı atıyor ve insanı rahatlatıyor” dedi.

Sektördeki firmaların yalnızca doğal görünümlü kaya tuzu lambaları yapabildiklerini söyleyen Çağlar, “Biz stres topu, stres yumurtası, mutfak eşyaları, mumluk, ayak tuzu gibi birçok proje gerçekleştirdik. Bunları dünyada yapan tek firmayız. Merakım ustalığa dönüştü diyebilirim. Sektörümde yapamayacağım hiçbir şey. Yeni hedefimiz astım hastası bebekler için astım karyolası yapmak” şeklinde konuştu.

CİLT KANSERİ BELİRTİLERİ VE SEBEPLERİ

Bazal hücreli karsinom, skuamöz hücreli karsinom ve melanom olmak üzere üç tip cilt kanseri vardır. Yüz, sırt, eller ve kulaklar gibi düzenli olarak güneşe maruz kalan deri alanlarında bazal hücreli ve skuamöz hücreli türlerine sık rastlanır.

Cilt Kanseri Nedir, Belirtileri Nelerdir?

Cilt kanseri için en fazla risk altında olanlar; işçiler, çiftçiler, inşaat veya karayolu ekipleri ve güneşte uzun saatler geçiren insanlardır.

Kapalı yerlerde çalışan ve hafta sonları veya tatil sırasında, sınırlı gün içerisinde yoğun olarak güneşe maruz kalan kişilerde de rastlanma olasılığı daha yüksektir. Korunmayan ciltlerde ve ilk 15 yıl boyunca güneşe çok maruz kalan çocuklar da da yetişkinler gibi melanom riski vardır.

Cilt Kanseri Nasıl Belirtileri Vardır?

Öncelikle cildinizi düzenli olarak incelemek çok önemlidir. Sırtınızda dahil olmak üzere, tüm vücudunuzu, saçlı deri, ayak, ayak parmak araları, ellerinizi, avuç içinizi ve hatta ayak tabanınız bile incelemelisiniz. Cildinizde mevcut olan veya yeni oluşmuş leke, ben, doğum izi gibi oluşumlarda herhangi bir değişiklik görürseniz, renk, şekil ya da deride herhangi bir diğer olağandışı değişiklik tespit etmeniz halinde, hemen doktorunuza danışın.

Cilt Kanseri Nedenleri

* Çok sık güneş ışığına maruz kalmak.

* Güneş yanığı oluşması, özellikle çocukluk döneminde güneş yanığı oluşması .

* Uzun bir süre boyunca cilt için kullanılan katran içeren krem veya losyonlar.

* Uzun süreli organik arsenik, böcek ilacı ve diğer kimyasal maddelerle temas.

* Radyoterapi veya kemoterapi görmek

HANGİ DOKTORA GİTMELİYİM?

Hastaneden randevu alacaksınız. Fakat o hastalığınıza hangi bölüm bakar bilemiyorsunuz. Bunu düşünerek sizlere faydalı olacağını düşündüğüm bir yazı hazırladım.
Şimdiden tüm hastalarımıza geçmiş olsun dileklerimi sunarım.

Dahiliye (İç Hastalıkları) :

* Ağız kuruluğu
* Göğüs ağrısı (buna bağlı sol kol ağrısı)
* Sık idarara çıkma
* Karın ağrısı
* Mide ağrısı
* Mide eksimesi
* Gastrit,
* İshal, Kabızlık,
* Terleme,
* (Tansiyon : Baş ağrısı, Baş dönmesi, bulantı, kulak çınlaması, burun kanaması, kalp ağrıları. Olarak sıralanır.)

Kulak Burun Boğaz (KBB) :

* Boğaz ağrısı,
* Burun akıntısı
* Nezle
* İşitme kaybı
* Kulaktan kan gelmesi
* Burun eğriliği
* Burunda şekil bozukluğu
* Burundan kan gelmesi
* Horlama,
* Kulak iltihabı,
* Saman nezlesi,
* Sinüzit,
* Tükürük Bezi Hastalıkları
* Uçuk,
* kulak ağrısına eşlik eden baş dönmesi
* Uzun süreli kulak akıntısı
* Baş dönmesi
* Çene eklem hastalıkları
* Kulak çınlaması
* Aft

Kalp Damar Cerrahi :

* Göğüs ağrısı ( buna bağlı sol kolda ağrı)
* Kalp,
* Damar,
* Damar sertliği,
* Çarpıntı
* Bacak damarlarında siyahlaşma
* Ayaklarda morarma
* Bacaklarda ağrı

Enfeksiyon Hastalıkları : 

* Grip,
* Sarılık,
* Göz beyazlarında sararma,idrar renginde koyulaşma,iştahsızlık,bulantı.
* Halsizlik, Yorgunluk
* Karın ağrısı ve buna bağlı İshal,
* Kabakulak,
* Köpek, kedi, vb. hayvanlar tarafından ışırık yada tırmalanma halleri
* Büyük dışkıda,Tenya,parazit.
* Ayağa yada vucudun herhangi bir yerine paslı metal batması
* Öksürük,balgam
* Taşıyıcı sarılık
* Ateş,terleme (Brucella)
* Kene sokması
* Ayaklarda / bacaklarda kızarıklık,şişlik,ağrı.

Genel Cerrahi (Hariciye) :

* Apandisit : ( ilk olarak karın üst bölgesinde ağrı ile başlar, Karın üst bölgesindeki ağrı hafifler ve karın sağ alt bölgesinde ağrı başlar, Karında hissedilen ağrının yavaş yavaş şiddetlenmesi, Karında hissedilen ağrının süreklilik kazanması, Ateş, Kalp atışlarında hızlanma, İştah kaybı, Mide bulantısı ve kusma )
* Memede ağrı
* Memede kollara doğru yayılan ağrı
* Memede sertlik hissi
* Memede ele gelen sertlik
* Karın bölgesinde şişlik buna bağlı ağrı
* Gangren,
* Basur,
* Hemoroid,
* İnce bağırsak,
* Kalın bağırsak,
* Karaciğer,
* Mide,
* (Tiroid bezinin az çalışması); yorgunluk, halsizlik, uyuşukluk ve uyku hali, konsantrasyon bozukluğu, sersemlik hissi, depresyon, saç dökülmesi, ciltte kuruma ve soğukluk hissi, kabızlık, kilo alma, göz kapakları ve bacaklarda şişlik, terlemede azalma, balmumu gibi cilt, soğuğa tahammülsüzlük, üşüme, ses kalınlaşması, ses kısılması, konuşmada ağırlaşma, reflekslerde azalma, tansiyon, kolesterol yüksekliği ve nabız düşüklüğü, adet düzensizliği, hamile kalmada zorluk, çocuklarda boy kısalığı ve gelişme geriliği gibi belirtilerle kendini gösterir.
* Hipertiroidi ; sinirlilik, aşırı heyecan, duygusallık, kilo kaybı, terleme ve vücut sıcaklığında artma, ellerde titreme, nabız sayısında ve tansiyonda artış, cilt terleme ve nemlilik hissi, saç dökülmesi, sıcağa tahammülsüzlük, bağırsak hareketlerinde artma, adet düzensizliği, gözde canlı bakış, bazen tek gözde büyüme, bazen çift görme şeklinde ortaya çıkar.
* Vucudda et beni veya yağ bezesi
* Siddetli karın ağrısı
* Büyük dışkı ile gelen kan
* Dönüşümlü olarak ishal ve kabızlık.
* Yağakarşı duyarlılık, bağırsak gazları ve karında doygunluk duygusu
* Sağkaburga altında baskı, sağ kürekkemiğine kadaryansıyan sırt ağrıları, sağ omuz bölgesindegerginlikler.
* Göbek bölgesinde ağrı ve şişlik
* Kasıkta ağrı ve şişlik

Nöroloji :

* Hafıza kaybı
* Unutkanlık
* Kol ve bacaklarda uyuşma hissi
* Ellerde titreme
* Parmak uçlarında uyuşukluk
* Vucudun sağ veya sol tarafında uyuşukluk hissi
* Baş ağrısı,
* Felç,
* Baş dönmesi
* Baş dönmesi
* Kasılma
* Bunama
* Çift görme
* Yüz ağrısı
* Dengesizlik
* İstemsiz hareketler
* Vücutta seyrime

Dermatoloji (Deri Hastalıkları) :

* Sıksık tekrar eden ağız içi yaraları
* Akne,
* Bel soğukluğu,
* Deri kanseri,
* Egzama,Allerjik deri hastalıkları,
* Mantar,
* Nasır,
* Saç dökülmesi,
* Vücudun herhangi bir yerinde renk değişikliği (ala)
* Siğil,
* Sivilce,
* Uçuk,
* Kaşıntı
* İyileşmeyen yada geç iyileşen deri yaraları
* Cilt lekesi
* Benler,çiller,doğum lekeleri,
* Tırnak bozuklukları,
* Ayak,koltuk altı terlemeleri,
* Kıl dönmesi,aşırı kıllanma,
* Sedef hastalığı,
* Zona.

Ortopedi :

* Vucudun eklem yerlerindeki ağrılar
* Nemli havalarda hissedilen eklem ağrıları
* Ayak bileği burkulmaları
* Bacak Bel Boyun Fıtık Kalça ağrıları
* Kas Kemik Kırıklar
* Omurga Omuz Romatizma
* Siyatik
* Topuk dikeni
* Bütün eklem ağrıları
* Bağ kopmaları
* Lif kopmaları
* Kas ağrıları
* Düşmelere bağlı kol ve bacak ağrıları

Üroloji (Bevliye): 

* İdrar yaparken yanma hissi
* İdrar yolunda akıntı.
* Sık idrara çıkma
* İdrar yapamama tıkanma
* Böbrek taşı,Bel ağrısıyla beraber bulantı olması,
* Erken boşalma,
* Frengi,
* İktidarsızlık,
* Kısırlık,
* Mesane,
* Penis Hastalıkları,
* Prostat
* Testislerde ağrı
* Gece sık sık idrara kalkma
* Kanlı idrar yapma (Kanlı işeme)
* Torbalarda şişme
* Testislerde sertlik,şişme
* Sünnet derisinde şişlik,kızarıklık.

Göğüs Cerrahi Hastalıkları:

* Kaburga kırıkları,
* Göğüs ağrısı
* Nefes almada güçlük ve nefes alırken hırıltılı ses
* Nefes darlığı,
* Zatürre,
* Pnömoni,
* Tüberküloz,
* Öksürüğe bağlı ağızdan kan gelmesi
* Yoğun kıvamlı bağlam çıkarma
* Düşme yada göğse alınan darbe sonucu göğüs ağrısı
* Göğüs içerisinde sıvı toplanması
* Akciğer Kanseri
* Göğüs duvarı şekil bozuklukları
* Göğüs içi maligniteler
* Akciğer apsesi
* Diafragma rahatsızlıkları
* Göğüs duvarı tümörleri
* Soluk borusu rahatsızlıkları

Psikiyatri :

* Depresyon,
* Gereksiz korkular
* Sosyalleşme bozukluğu
* Kekemelik
* Davranış bozukluğu
* Uyku bozukluğu,
* Uykusuzluk
* Huzursuzluk
* Tedirginlik
* Anksiyete Bozukluğu,(Kaygı bozukluğu.)
* Sosyal fobi,özgül fobi,
* Kişilik bozuklukları,
* Alkol,madde kullanımı,bağımlılığı,
* Öğrenme güçlüğü,
* Dikkat eksikliği,Hiperaktivite,
* Panik atak,
* Şizofreni,
* İnsominio (Uyku bozukluğu,)
* Davranış bozukluğuna karşı gelen bozukluklar,
* Bipolar bozukluk (İki uçlu duygu durum bozukluğu )(Mani depresyon)
* Şizoeffektif bozukluk,
* Psikiyatrik hastalıklarda tedaviler
* Davranış bozukluğu,Karşı gelme bozukluğu,
* Mental Retardasyon (Zeka geriliği)

Göz Hastalıkları :

* Uzağı görme güçlüğü
* Yakını görme güçlüğü
* Görme netliği bozukluğu
* Arpacık, göz rahatsızlığına başlı baş dönmesi
* Gözde kızarıklık yanma hissi
* Göz kuruluğu
* Baş ağrısı ( görme bozukluğuna bağlı)
* Ani görme kaybı
* Gözde ani ortaya çıkan sinek uçuşmaları,ışık çakmaları,
* Gözde çapaklanma,
* Göz ağrısı,batma.

Kardiyoloji :

* Göğüste tam yeri belli olmayan sıkışma hissi
* Bu ağrı sol kola ve çeneye doğru yayılır
* Ağrı hareket etmekle artar, dinlenirken azalır, fakat geçmez. Ağrı yarım saatten uzun sürer.
* Ağrıyla birlikte soğuk soğuk terleme ve mide bulantısı
* Nefes darlığı

Endokrinoloji :

* (Tiroid bezinin az çalışması); yorgunluk, halsizlik, uyuşukluk ve uyku hali, konsantrasyon bozukluğu, sersemlik hissi, depresyon, saç dökülmesi, ciltte kuruma ve soğukluk hissi, kabızlık, kilo alma, göz kapakları ve bacaklarda şişlik, terlemede azalma, balmumu gibi cilt, soğuğa tahammülsüzlük, üşüme, ses kalınlaşması, ses kısılması, konuşmada ağırlaşma, reflekslerde azalma, tansiyon, kolesterol yüksekliği ve nabız düşüklüğü, adet düzensizliği, hamile kalmada zorluk, çocuklarda boy kısalığı ve gelişme geriliği gibi belirtilerle kendini gösterir.
* Hipertiroidi (Tiroid bezinin çok çalışması) ise; sinirlilik, aşırı heyecan, duygusallık, kilo kaybı, terleme ve vücut sıcaklığında artma, ellerde titreme, nabız sayısında ve tansiyonda artış, cilt terleme ve nemlilik hissi, saç dökülmesi, sıcağa tahammülsüzlük, bağırsak hareketlerinde artma, adet düzensizliği, gözde canlı bakış, bazen tek gözde büyüme, bazen çift görme şeklinde ortaya çıkar.

Gastroenteroloji :

* Kabızlık
* İshal
* Kusma
* Bulantı
* Karın ağrısı
* İrritabıl barsak sendromu
* Retrosternal yanma hissi (Göğüs ortasında yanma hissi)
* Asit reflüsü (Ağza acı su gelmesi)
* Safra kesesi ağrısı.
* Midede yanma hissi
* Midede ekşime hissi
* Aşırı geyirme
* Aşırı gaz çıkarma
* Mide hastalıkları,
* Bağırsak hastalıkları,
* Karaciğer hastalıkları,
* Safra kesesi ve yolları hastalıkları,
* Pankreas hastalıkları,
* Sarılıklar,
* Hepatitler

Fizik Tedavi :

* Ağrılı eklem sorunları
* Bel ve boyun ağrıları
* Kol, dirsek, el ve bilek ağrıları (sinir sıkışmaları, tenisçi dirseği, karpal tünel sendromu…) Elde-ayakta uyuşma.
* Ayak, ayak bileği ağrıları (hallux valgus, düz tabanlık…)
* Eklemlerde kireçlenme,Dizde kireçlenme.
* Disk hernileri (bel-boyun fıtıkları)
* Osteoporoz (kemik erimesi/zayıflığı)
* Fibromiyalji, çeşitli kas hastalıkları,Kas ağrıları.
* Romatoid artrit, Ankilozan spondilit ,Romatizmal hastalıklar
* Diğer romatizmal hastalıklar (yumuşak doku romatizması; tendinit, eklem ve kas zorlanmaları…)
* Felçli hastalar

Nefroloji :

* Gece sık sık idrara kalkma
* El, ayaklarda ve gözlerde şişme
* İdrar yapmada bozukluklar
* Ağrılı idrar
* Uykuda idrarı tutamama
* Böbrek hastalıklarının tedavisi,hipertansiyon,diyabet ve aterosklerozun böbrek fonksiyonlarına karşı koruyucu hekimlik hizmetleri,son dönem böbrek hastalarının destek tedavileri ve takibi hizmetleri verilmektedir.
* Böbrek iltihapları(Nefrit,Pyelonefrit gibi)
* Böbrek yetmezliği(Akut veya kronik)
* İdrar yolu enfeksiyonları
* Hipertansiyon (Böbrek kaynaklı)

Plastik Cerrahi Bölümü’nün İlgilendiği hastalıklar:

* Deri kanserleri
* İyileşmeyen yaralar
* Deri yanıkları
* Doğumsal hasarlar
* Yanık izleri
* Yarık dudak
* Yarık damak
* Meme büyütme
* Meme küçültme
* Göz kapağı düşüklüğü
* Göz kapağı hasarları
* Et benleri;renkli benler
* Kulak şekil / bozuklukları
* Deri aşıları
* Yağ alma
* Yağ verme
* Burun şekil bozuklukları
* Deri gençleştirme (Kimyasal yöntem)
* Deri kırışıklıkları için Botoks uygulamalar

Çocuk Hastalıkları Bölümü:

* Çocuk, Akdeniz Anemisi – Talasemi
* Alerji, Apandisit, Astım, Ateş, Boğmaca, Bronşit,
* Çocuk felci, Egzama, Ergenlik, Havale (Nöbet)
* İdrar kaçırma, Kabakulak, Kızamık, Lösemi
* Nezle, Öksürük, Zatürree, Pnömoni

KANSER İLE İLGİLİ 10 GERÇEK

Dünya sağlık örgütü (who) tarafından yapılan kanser araştırmalarının neticeleri, kurumun resmi internet sitesinde " kanser ile ilgili 10 esas gerçek " başlığı altında toplandı.

Kanser konusundaki bilgilerin artırılması ve bu hastalıkla mücadeleye dikkat çekilmesi amacıyla, kısa ve çarpıcı başlıklarla hazırlanan raporda, gelişmiş ülkelerin az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere oranla tedavide daha başarı belirten oldukları neticesi ortaya çıktı. uzmanlar, bu neticesi gelişmiş ülkelerdeki erken teşhis ve tedavi olanaklarıyla açıklıyor.

who nun "kanser ile ilgili 10 esas gerçek" başlıklı çalışması şöyle:

1- Vücudun çeşitli bölgelerini etki altına alan 100 den fazla kanser çeşidi bulunuyor.

2- 2005 yılında dünya genelinde yaşamını kaybeden 58 milyon kişinin yüzde 13 ü olan 7. 6 milyon insanın ölüm sebebi kanser.

3- Kanser neticesi ölümlerin yüzde 70 ten fazlası, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde meydana geliyor.

4- Erkeklerde ölümle sonuçlanan kanserlerde ilk beş sırayı şu kanser çeşitleri alıyor: akciğer, mide, karaciğer, kolon ve yemek borusu.

5- Kadınlarda ölümle sonuçlanan kanserlerde ilk beş sırayı şu kanser çeşitleri alıyor: meme, akciğer, mide, kolon ve rahim.

6- Tütün ürünleri kullanımı, tüm dünyada en büyük ve önlenebilir kanser sebebi.

7- Dünya genelinde kanserlerin beşte biri, rahim kanserine neden olan hpv virüsü ya da karaciğer kanserine neden olan hepatit b virüsü gibi kronik enfeksiyonlardan kaynaklanıyor.

8- Doğru zamanda teşhis edilmesi ve ideal biçimde tedavi edilmesi halinde, kanserlerin üçte biri tedavi edilebiliyor.

9- Ağrı kontrolü ve destekleyici tedavi yöntemlerinin uygulanması halinde, bütün hastaların hastalık sürecinde ağrı çekmemeleri sağlanabiliyor.

10- Yalnızca sigara kullanmamak, sağlıklı beslenme, fiziksel olarak etkin olmak ve enfeksiyonlara vaktinde müdahale edilmesiyle, kanserin yüzde 40 oranında engellemesi olası....

Kaynak : http://bilgiara.com

EMG / ENMG (Elektronöromiyografi) Nedir? Hangi Durumlarda Yapılır?

EMG / ENMG (Elektronöromiyografi) Nedir?
EMG; sinirler ve kaslardan alınan elektriksel sinyallerin yazdırılması anlamını taşır.

EMG; sinirleri etkileyen hastalıklarda tanı koymak, tanıyı doğrulamak, işlev bozukluklarını ya da yapısal hasarların şiddetini belirlemek, hastalık sürecini izlemek ve uygulanan tedavinin etkisini değerlendirmek için başvurulan bir inceleme yöntemidir.

EMG incelemesinde hastaya farklı testler uygulanabilir. En çok uygulanan testler “sinir ileti çalışmaları” ve “iğne EMG’si” testleridir.

Sinir İleti Çalışmaları 
EMG incelemesi sırasında; cilt üzerine yapıştırılan uyarıcı elektrodlarla sinirlerin belirli noktalarına verilen elektrik uyarıları ile bu sinirlerdeki sinyaller ortaya çıkarılır. Bu sinyal deri üzerine yerleştirilen kayıt elektrodları ile kaydedilir.

İğne EMG’si 
Bu işlem; iğne elektrot adı verilen özel bir kayıt elektrotlarının kas dokusu içine batırılması ve kas lifleri üzerinde elektriksel sinyallerin kayıt altına alınması amacıyla yapılmaktadır.

Kas liflerinin hafif ve güçlü kasılmaları sırasındaki ürettikleri sinyaller değerlendirilir. Böylece saptanan hastalığın vücudun neresinde olduğuna ya da yaygın bir hastalık durumunda hastalığın yaygınlık derecesine ilişkin bilgiler elde edilir.

EMG Hangi Durumlarda Yapılır?
* Diyabet, B12 vitamini, folik asit eksikliği gibi metabolik şikayetlerde,
* Organ yetmezlikleri (Böbrek, Karaciğer),
* Romatizmaya bağlı hastalıklar,
* Kanser,
* Kronik alkol kullanımı,
* Toksik maddelerle ilgili işlerde çalışılması,
* Bağışıklık sistemi hastalıkları,
* Kalıtsal nedenler,
* Çocuk felci,
* ALS,
* Kas hastalıkları,
* Sinir hastalıkları.

EMG İncelemesine Gelirken Hasta Nelere Dikkat Etmeli?

* Hastanın aç olması gerekmez,

* Düzenli olarak kullanmakta olduğu ilaçlar varsa bunları almasında sakınca yoktur. Ancak, özel durumlarda bazı ilaçları kullanmaması gerekir, bu durumlarda hekim tarafından gereken uyarı önceden yapılır.

* Rahat bir giysi giymesi, incelemeyi kolaylaştırır. Kadın hastaların külotlu çorap giymemeleri önerilir.

* Kalp pili taşıyorsa inceleme öncesi hekimi uyarması önerilir.

Kaynak : http://www.medicana.com.tr/

Kanserden Korunmak İçin Muhteşem Gıda

Nar Çekirdeği Yağı Faydaları

* Yapılan çalışmalar nar çekirdeği yağının prostat ve cilt kanserine karşı etkilerini ortaya koymuştur. Örneğin, 1,5 mg nar suyu ile 1,5 mg nar çekirdeği yağı ile elde edilen karışımın prostat ve göğüs kanserlerinde tümör hücrelerin yayılmasını baskıladığı bulunmuştur. Tümörün vücuda yayılma sürecinde yeni kan damarları (anjiogenezis) meydana gelir. Nar çekirdeği yağının bunu yavaşlatarak, tümörlerin vücuda yayılmasının gecikmesinde rol oynadığı bildirilmiştir.

* Karaciğerde lipid seviyesini düşürmede etkili olduğu bilinmektedir.

* Narda bulunan yağ asitlerinin (özellikle konjuge yağ asiti olan Punisik asitin) olumlu etkileri bulunmaktadır. Kalp ve damar hastalıklarına karşı vücuda yardımcı olduğu gibi kötü kolesterol olarak bilinen LDL’yi azaltıcı tesirleri bilimsel araştırmalara konu olmaktadır. Konjuge linoleik asit aynı zamanda göğüs, kolon ve prostat kanserleri karşısında koruyucu etki göstererek, bu hastalıkları önleyebilir.

* İçeriğinde bulunan Punisik asit sayesinde bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Punisik asit sadece nar çekirdeği yağına özgü bir yağ asiti olup, miktarı ortalama tüm yağ asiti bileşiminin % 70-75’ini oluşturmaktadır.

* Yapısındaki özel bileşenlerden dolayı güçlü antioksidan özelliğe sahiptir.

Nar Çekirdeği Yağı Kullanım Alanları

* Dahilen kullanılabilir. Bir fincan su içerisine bir miktar nar çekirdeği yağı karıştırılarak da tüketilebilir.

Nar Çekirdeği Yağı Nasıl Kullanılır

* Yemeklerde ve salatalarda kullanılır.

* Nar çekirdeği yağı cilt için çok iyi bir nemlendirici, koruyucu aynı zamanda da besleyici özelliklere sahip bir yağdır. Ayrıca güçlü bir antioksidanttır. Ciltte oluşan kırışıklıkları gidermek, daha genç ve sağlıklı bir görünüm için nar çekirdeği yağı ile cilde masaj yapılabilir. Nar çekirdeği yağı bir pamuğa sıkıldıktan sonra da cilde uygulanabilir. Gözaltları hariç, tüm yüze ve boyuna hafifçe masaj yapılarak cildin yağı emmesi sağlanır.

Sigarayı Bıraktıktan Sonra Vücudumuzda Oluşan Gelişmeler

Sigaranın vücudunuzda meydana getirdiği hasarın belki zaten farkındasınız - nefes darlığı, uzun süreli faranjit ve sabah öksürükleri...

Sigara astım hastalığını artırır ve kronik obstrüktif akciğer hastalığın en etkili sebebidir.

Neyse ki, vücudunuz son sigaranızı söndürmenizi takip eden birkaç dakika içinde kendi kendini onarmaya başlar. Sigarayı bırakmanın sağlığınıza büyük yararı olacaktır - çok uzun yıllardır içiyor olsanız bile.

Sigarayı bırakmak, sağlıklı bir yaşam sürmek için atabileceğiniz en önemli adımdır. Unutmayın, değişim için hiçbir zaman geç değildir.

Son sigarayı içtikten

20 dakika sonra:
• Kan basıncı normal sınırlara iner
• Kalp atım hızı yavaşlar
• El ve ayaklar ısınır

8 saat sonra:
• Kandaki karbon monoksit seviyesi normale döner
• Oksijen seviyesi yükselir

24 saat sonra:
• Kalp krizi riski azalmaya başlar

2 gün sonra:
• Koku alma ve ağzınız tadı yerine gelir,
• Sinir uçlarındaki hasar tamir olmaya başlar

1 hafta ila 3 ay içerisinde:
• Nikotin vücuttan tamamen temizlenir
• Kan dolaşımı düzelmeye başlar
• Vücudun enerji düzeyi yükselir
• Yürümek kolaylaşır
• Solunum kapasitesi %30 artar
• Öksürük, sinüslerde doluluk, nefes darlığı azalır

1 yıl sonra:
• Akciğerler kendini temizleme yeteneğini tekrar kazanır
• Sigara içen birisine göre sigaraya bağlı kalp krizi riski yarıya düşmüştür.

5 yıl sonra:
• 5 ila 15 yıl içerisinde inme ve felç riski hiç sigara içmemişlerin seviyesine iner

10 yıl sonra:
• Akciğer kanseri riski sigara içenlerin yarısına düşer
• Ağız, gırtlak, yemek borusu, idrar torbası, böbrek ve pankreas kanseri riski azalır

15 yıl sonra:
• Artık kalp damar hastalığı riski hiç sigara içmeyen birisi ile aynıdır
• Sigaraya bağlı ölüm tehdidi hiç sigara içmeyen birisi ile aynıdır

Görüldüğü gibi sigaranın kötülüklerinden kurtulmak bir süre alır ama her geçen sigarasız dakika vücut kendini tamir edip sağlığını kazanır.

Bir grup insan ise sigarayı bırakırsa kilo alacağından korkar. Sigarayı tamamen bırakanlar arasında ortalama kilo alımı sadece 2.5-4 kilodur Asıl gerçek ise, sigaranın yarattığı sağlık tehdidine eş bir tehdit ancak 40 kilo alımı ile mümkündür. Bu da sigaranın tek başına yarattığı riskin büyüklüğünü açıkça göstermektedir. Kilo alımından kaçınmak için şu ip uçları verilebilir;

• Sigarayı bıraktıktan sonra kilo almanın en önemli sebeplerinden biri ağza bir şey koyma alışkanlığıdır. Bu istek duyulduğunda yiyecek yerine kürdan, Red Kit’in yaptığı gibi saman yada şekersiz çiklet tercih edilebilir. Yani ağzınızı kandırın!

• Lifi bol, kalorisi düşük yiyecekler seçin.. Çiğ sebzeler yada meyveler yeyin, bunlar sigaranın pasından kurtulan dil için güzel tatlardır

• Abur cuburu boş verin, bol su için.

Yıllarca sigara içen çoğu insan sigarayı bırakınca bir anda tertemiz olmak ister. Fakat 40 yıl sigara içip sonra bir haftada her şeyi toparlamak mümkün değildir. Sigara dumanının ve nikotinin yarattığı hücre harabiyetini düzeltmek için C vitamini, E vitamini, selenyum gibi antioksidanların faydası vardır. Fazlalığı damarlara zararlı bir madde olan homosisteini düşürmek için folik asit ile B12 ve B6 vitaminleri kullanılabilir. Balgam söktürücü şuruplara, akciğer kendini temizleyeceği için gerek yoktur.

Haftada en az üç, günde de 30 dakika tempolu yürümek yada spor yapmak, taze sebze meyve ile beslenmek, hayvansal yağlardan ve fazla kaloriden uzak durmak, lifli gıdaları ihmal etmemek sigarayı bırakanların yaşam sloganı olmalıdır.

Trombositi Yükselten Yiyecekler

Trombosit nedir?

Diğer kan hücrelerinde olduğu gibi kemik iliğinde yapılanan Trombosit sayısı kişiden kişiye bazı farklılıklar göstermekle beraber ortalama 10 gün kadar yaşarlar. Kan pulcukları adıyla da anılan hücre parçaları, kan pıhtılarının oluşumunda önemli görev üstlenirler. Diğer adı da Platelet olan Trombosit seviyesi düşük olması veya fonksiyon anormallikleri (disfonksiyon) kanamayı yatkınlaştırırken, yüksek trombosit seviyeleri asemptomatik- tromboz (damarda kanın pıhtılaşması) riskini arttırdığı için tedavi altına alınmalıdır.

Trombositler kanamanın durmasında nasıl rol oynar?

Çeşitli nedenlerle kanama olması halinde damarda önce kasılma olur, bunu takiben trombositler hasarlı damar duvarına yapışırlar. Yapışan trombositler daha sonra diğer trombositlere de yapışarak trombosit tıkaç oluşmasını sağlar, oluşan trombosit tıkaç geçici olarak kanamayı durdurur. Bu esnada kanda bulunan pıhtılaşma faktörleri etkinleşerek fibrini meydana getirirler. Fibrin trombosit tıkacını sağlamlaştırarak kanamayı durdurur.

Trombosit sayısının kan sayımında belirtilen referans değerinin altında olmasına Trombositopeni denir. Genellikle alt sınır olarak 150 000/mm3 kabul edilir. Kan sayımı yapıldığında trombositler düşük çıkarsa, periferik yayma ile bunun doğrulanması gerekir.

Trombositopenili hastalar nelere dikkat etmeliler? 

Trombosit sayısı düşük çıkanlar nasıl beslenmelidir? Bu durumda olan hastaların hangi besinler tükettiklerinde trombosit değerleri yükselir? Bu sorular sıklıkla soruluyor. Ancak Trombositopeni yiyecek ve içeceklerden etkilenmez. Bu nedenle hastaların trombosit sayısını artırmak için belli bir diyet yapmaları gerekmez. Sadece kullanılan bazı ilaçlar ve besinler trombositlerin fonksiyonlarını bozduklarından trombositopenik hastalarda kanama oluşmasını kolaylaştırabilirler. Omega 3 trombosit fonksiyonlarını bozar. Bu nedenle trombositdeğeri düşük olan hastaların omega 3 içeren ilaç kullanırken ve omega 3 den zengin deniz mahsullerini tüketirken dikkatli olmaları gerekir. Trombositopenik hastaların mecbur kalmadıkça hiçbir ilaç kullanmamaları, eğer ilaç kullanacaklarsa doktorlarına danışmaları gerekir. Özellikle ağrı kesici olarak aspirinin kanı sulandırma etkisi bulunduğundan kullanılmamalıdır. Çünkü aspirin trombosit fonksiyonlarını bozan bir ilaçtır. Ağrı kesici kullanılması gerektiğinde doktorunuza danışarak parasetamol (parol,vermidon, termalgine ,minoset) içeren ilaçlar kullanılabilir.

Kaynak : http://www.acilservis.pro/trombositi-yukselten-yiyecekler

Kanserin 10 Belirtisi - Erken Teşhis Can Kurtarır

Erken teşhisin hayat kurtardığı kanserle ilgili yapılan araştırmalar, toplumun büyük bir çoğunluğunun bu öldürücü hastalığın erken uyarılarından habersiz olduğunu ortaya koyuyor.

Kanserin 10 Belirtisi

1 - Açıklanamayan kilo kaybı. Birçok insan diet yapmadan kilo verdiği için mutlu olur ancak açıklanamayan kilo kaybı (yaklaşık 5 kilo) veya ani iştah kaybı kanserin en yaygın belirtilerinin başında geliyor. Bu belirti özellikle pankreas, mide, gırtlak veya akciğer kanserinde görülüyor.

2 - İnatçı düşük ateş. Bu özellikle lösemi, hodgkin lenfoma ve hodgkin olmayan lenfoma kanserlerinin ilk belirtileri arasında yer alıyor. Düşük ateş 37.6 ile 38.2 dereceleri arasını ifade ediyor. İnatçı düşük ateş ayrıca çok çeşitli enfeksiyonlardan da kaynaklanabiliyor.

3 - Artan yorgunluk. Daha önce hiç ihtiyaç hissetmezken, günde 3-4 saat kestirmeden duramıyorsanız, bu önemli bir kanser belirtisi olabilir. Özellikle kan basıncının düşmesine yol açan tüm kanser türleri ve löseminin belirtisidir. Yorgunluk ayrıca; kansızlık, uyku düzensizliği, kalp problemleri ve şeker, fibromyalji ve iltihaplı eklem hastalıklarından da kaynaklanıyor olabilir.

4 - Ciltte iyileşmeyen yaralar veya deride değişiklik. Deride oluşan asimetrik lekeler, lekelerin sıradışı renklerde oluşması veya lekelerin ortalama bir silgiden daha büyük bir alanı kaplaması, deri kanserinin en öldürücü şekli olan melanomanın belirtisidir.

5 - Yutkunma problemi ve kronik ses kısıklığı. Bunlar dudaklarda iyileşmeyen yaralar, sıradışı kanamalar, ağızda ağrı ve uyuşma, kronik gırtlak iltihabı, ağız kanserinin belirtileri olabilir.

6 - Ağız içinde oluşan pamukçuk benzeri yaralar. Bunlar tıp dilinde lökoplazi olarak adlandırılır. Bu beyaz lekeler yanağın iç tarafında, dilin alt veya yan kısımlarında oluşur. Bu lekeler pamukçuğun giderilmesinde uygulanan yöntemlerle ağızdan kaybolmaz.

7 - İdrarda kan görülmesi. Bu belirtinin genelde hastalar tarafından ciddiye alınmadığını belirten doktorlar, daha önce hiç görülmemiş bile olsa bunun hasta tarafından idrar yolu enfeksiyonuyla ilgili bir problem sanıldığını belirtiyor. Bu ihtimalle birlikte kanama, mesane kanserinin de belirtisi olabilir ve bir ürolog tarafından kontrol edilmesi gerekir. Mesane kanseri çoğu zaman artık tedavi edilemeyecek safhaya gelinceye kadar farkedilemez. Bunun nedeni de hastaların doktora gitmek için çok beklemelidir. Benzer şekilde dışkıda kan görülmesi de kolon kanserinin önemli belirtilerinden biridir. Ancak dışkıda kan görülmesinin farklı sebepleri de bulunmaktadır.

8 - Açıklanamayan ağrı. Bu, testis kanseri veya kemik kanserinin erken semptomlarından biri olabilir. Tedaviye rağmen iyileşmeyen baş ağrısı, beyin tümörünün habercisi olabilir. Sırt ağrısı, kolon veya yumurtalık kanserini işaret edebilir. Doktorlar, sebebi bilinmeyen ağrıların en yaygın kanser belirtilerinden biri olduğunu belirterek, bu durumda hastaneye başvurulması gerektiğini belirtiyor.

9 - Vücudda şişkinliklerin oluşması veya derinin sertleşmesi. Göğüs ve testis dahil çok çeşitli kanser türlerinin belirtisidir. Bunlar kanserin erken belirtisi olduğu gibi, kanserin son safhasına da işaret ediyor olabilir.

10 - Sürekli olan, sebebi açıklanamayan veya sıkıntı veren belirtiler. Doktorlar, "Vücudunuzda yolunda gitmeyen bir şey varsa ve uzun süre devam ediyorsa, bunun normal bir durum olmadığını bilin. Vücudunuzun sesini dinleyin. Erken teşhis sayesinde hayatınız kurtulabilir" tavsiyesinde bulunuyor".

Kaynak : www.hurriyet.com.tr

Kanser Bulaşıcı Mıdır?

Bir insandaki kanser hücreleri, sağlıklı diğer bir insanın vücuduna geçerek yaşamaya devam etmezler. Sağlıklı bir insanın bağışıklık sistemi  başka bir insan vücudundan yabancı hücreleri algılar ve onları yok ederler.

Çok ender durumlarda, kanserli kişiden alınan organ naklinde, organın nakil edildiği kişide kanser oluşabilir. Bunun olabilmesine neden olan ana faktör organ nakli yapılan kişinin kullandığı ilaçların bağışıklık sistemini zayıflatmasıdır. Bu durumda bağışıklık sistemi karşı koyamaz ve nakil yapılan organdan etkilenir. Bunun önüne geçebilmek için organ donörleri bu yüzden titizlikle taranmaktadır.

Fakat mevcut çalışmalar göstermiştir ki, donör kanser hastası olmamasına rağmen, organ nakli olan kişilerin  organ nakli olamayan kişilere göre kanser olma oranı daha yaygındır. Bu aynı zamanda nakil uyuşmazlığını ortadan kaldırmak için kullanılan ilaçlardan da kaynaklanmaktadır. Bu ilaçlar bağışıklık sistemini zayıflatmakta,ve kanser ataklı hücrelere karşı direnmesini azaltmaktadır.

Bir kadın hamileliği esnasında kanser hastası ise,kanser fetüsü nadiren direkt etkilemektedir. Bazı kanser türleri anneden plasentaya geçebilir (anne ve fetus arasındaki bağlantıda bulunan kanserler) ama bir çok kanser türü fetusu etkilemez. Çok nadir olarak bir cins cilt kanseri olan melonama plesanta ve fetüste de gözlemlenmiştir.

Mikroplar bulaşıcı olabilir
Biliyoruz ki mikroplar (özellikle bakteri ve virüsler)seks, öpüşme, dokunma, yemekleri paylaşma veya aynı havada nefes almak yoluyla bir kişiden diğer kişiye bulaşırlar. Bazıları havadan nefes almak yoluyla yayılırlar. Fakat kanserli bir kişi kanser olmayana göre mikroplardan etkilenir, çünkü tedavi sürecinde bağışıklık sisteminin zayıflaması nedeniyle enfeksiyonlarla kolayca mücadele edemeyebilirler.

Mikroplar kanser riskini etkileyebilir.
Mikroplar bazı kanser türlerinin oluşumunda etkin rol oynarlar.Bu da bazı yanlış düşünen kişilerin ‘’kansere yakalandı’’ demesine yol açar.

Virüsler

Bazı kanser formlarında insanların mevcut virüslerden etkilendiğini biliyoruz.Örneğin:

* Bazı papilloma virüsleri (HPV)  rahim ağzı,vajina,vulva,penis ve anus kanserleriyle bağlantılıdır. HPV aynı zamanda ağız, boğaz,b aş ve boyun kanserleriyle de bağlantılıdır. Ama sigara,alkol ve diğer faktörler kanser riskini arttırır.

* Epstein-Barr virus (EBV),burun,boğaz mide ve lenf bağlantılıdır.

* Hepatit B ve hepatit C virüsleri akciğer kanseri riskini arttıran uzun süreli ciğer enfeksiyonlarıyla bağlantılıdır.

* ‘’Kaposi sarcoma herpes virüsü’’diye de adlandırılan Tip 8 herpes virüsü ‘’Kaposi Sarcoma’’ kanseri ile bağlantılıdır ve bu virüs AIDS’e yaol açmaktadır.

* Human T-lymphotropic virusu-1 (HTLV-1) bir çok lenfostik lösemi kanseriyle bağlantılıdır.

Bu virüsler kan ve seks yoluyla insandan insana geçebilir ama tek başına virüs enfeksiyonları kansere yol açmazlar.Güçsüz bağışıklık sistemi, diğer enfeksiyonlar, risk faktörleri (sigara kullanımı gibi) ve diğer sağlık problemleri kanserin oluşumuna zemin hazırlarlar.

Bakteriler

Bakteriler de kanser oluşturabilir. Helicobacter pylori midede bir çok kanser çeşidine yol açan en yaygın bilinen bakteridir. Bu bakterinin uzun süreli enfeksiyonu,mide iç çeperini bozarak,mide kanseri riskinin artmasına yol açar.

Parazitler
İnsan vücudu içinde yaşayan parazitler, bazı kanser türlerine yakalanma riskini arttırabilir. Parazitlerin neden olduğu kanser türlerine Amerika ve diğer gelişmiş ülkelerde nadiren rastlanmıştır ancak bunlar ağırlıklı mesane ve safra kesesi kanserleridir.

Kanser DNA değişiklikleri yüzünden oluşur.
Bir çok kanser türü  bulaşıcı elementler yüzünden oluşmaz.Kanser kişinin DNA’sında hücrelerde oluşan değişiklikler sebebiyle meydana gelir. Bu değişiklikler yaşam bounce genlerde oluşan farklılaşmaların sonucudur. Bazı değişiklikler dış etkenlere (güneşin zararları,sigaranın zararları) bağlı gelişirken, bazı değişikliklerin nedeni bilinmemektedir,DNA’da mtasyona uğrayarak direkt olarak kansere yol açan bazı virüsler de bilinmektedir. Bunun dışında da dolaylı yoldan çok uzun süreli iltihaplanmalar, bağışıklık sistemindeki zayıflıklar da kansere yol açar.

Bilimsel çalışmalar gösterir ki,kanser bulaşıcı hastalık davranışları göstermemektedir.

Eğer kanser bulaşıcı olsaydı,grip salgınları gibi kanser salgınlarının da olması gerekirdi.Bu durumda da kanser hastalarının ailelerinde ve yakınlarında kanser oranının yüksek olması beklenirdi.Bu durum böyle değildir.
Tabii ki kanser,kanser hastalarının yakınlarında veya ailelerinde de gözlenebilir ancak bu kanserin birinden diğerine geçtiği anlamına gelmez.Bunun olmasının sebebi;

* Aile üyeleri aynı genleri taşırlar.
* Aile üyeleri aynı sağlıksız  yaşam koşullarına sahiptir (Beslenme,sigara alışkanlığı gibi)
* Aile üyelerinin hepsi kansere neden olan dış etkiye maruz kalmış olabilirler.

Bu arada beslenme şekli ve yaşam stili gibi  çevresel ve kültürel faktörlerin kanser üzerindeki etkisinin olmadığını söylemek de imkansızdır. Yine de,kanserin vücutta oluşum şekline bakıldığında insandan insana geçebileceğini söylemek mümkün değildir.

Kanser olan insanların etraflarında insanlar olmasına ihtiyaçları vardır.

Sağlıklı bir insan kanser olan bir insandan kanser kapmaz.

Kanser seks, öpüşme, dokunma, yemekleri paylaşma veya aynı havada nefes almak yoluyla bir kişiden diğer kişiye bulaşmaz.

Bugün bile, kanserli insanların aileleri, beraber çalıştığı kişiler,arkadaşları hastalığı duydukları zaman kişiden uzaklaşmaktadırlar. Bu yüzdendir ki kanserli kişiler yalnız ve izole olduklarını söylerler.

Kanserli kişilerden uzak durmayınız,onlardan kanser kapamazsınız. Onları ziyaret etmekten kaçınmayın,ziyaret edilmeye ve ilgilenilmeye ihtiyaçları var.

Kızılcık Hangi Hastalıklara İyi Gelir?

Kızılcık antioksidan özelliği taşıyan ve aynı zamanda kırmızı renkte ve oval meyvesi olan C vitamini  açısından çok zengin bir meyvedir.

Kansere karşı antioksidan özelliği, koruyucu özelliği bulunan kızılcık hücreleri kansere karşı koruyor. Yalnız kızılcık tipleri arasında bariz farklar vardır. Çok koyu renkte olan kızılcıkların antioksidan içeriği daha yüksek olarak tespit edilmiştir. Kızılcığın ortalama C vitamini 100-120 miligram civarında. Bu portakalın ortalama iki katı olarak kabul ediliyor. Portakalda biz bunu ortalama 50-60 miligram olarak tespit edilmiştir. C vitamini yönünden oldukça yüksektir. Antioksidan özelliği de C vitamininden kaynaklanır.

Yapılan bilimsel çalışmalara göre Kızılcıkta Türkiye, özel bir konuma sahiptir. Dünyanın hiçbir yerinde Türkiye’deki gibi geniş bir kızılcık popülasyonu bulunmamaktadır. Dünyada ikinci kızılcık genetik kaynakları bir tek Ukrayna Yalta’da vardır. Başka bir yerde de bulunmamaktadır. Ukrayna’daki türler de açık renkli kalmaktadır. Diğer ülkelerde kızılcık türü yoktur. Türkiye’de Malatya’da 60′ın üzerinde tip bulunur.
Kanserin yanında kuru ya da taze olarak tüketilebilen kızılcık sağlık için en yararlı besinlerden birisidir. Şeker içermesine rağmen kızılcık diyabet hastalarının öğünlerine eklenebilecek en faydalı meyvedir.

Kızılcık Meyvesinin Faydaları:

1- Kızılcık, kanser hücrelerinin büyümesini engelleyen antioksidan özellik taşır.

2- Kızılcık suyu mide kanserine neden olan pylori bakterilerini yok eder.

3- Kızılcık suyundaki esanslar göğüs kanserini engeller.

4- Kızılcık ayrıca kolesterole ve kalp rahatsızlıklarına iyi gelir.

5- Diş ve diş eti ilgili rahatsızlıkların ortaya çıkmasını önler.

Kızılcık ateşli hastalıklarda ve menopozdaki ateş basmalarında rahatlatıcı bir özelliği vardır. Beyindeki epifiz bezi, hava karardıktan sonra melatonin adı verilen bir hormon salgılar. Yaşam ritmini ve uykuyu bu hormona borçludur. Birçok bilim insanı melatonini en önemli antioksidan olarak tanımlarlar. Melatonin takviyesi günümüzdeki temel anti agingtedavilerinden birisi olmuştur. Bu hormonun doktor kontrolünde kullanımı, bağışıklık sistemini ve yaşam kalitesini etkili bir şekilde yükseltir. Melatonin ilaçlarının birçoğu kızılcıktan yapılır. Uyku sorunu yaşayanlara gece yatmadan önce bir bardak kızılcık suyu içmelerini tavsiye edilmektedir. Kızılcık kabuğu aynı zamanda ateş düşürücü ve güçlü bir ishal kesicidir.

Kızılcık ayrıca özellikle bayanlar sık sık sistit ve idrar yolu enfeksiyonuna iyi gelmektedir. Kızılcık bu sorunların tedavisine yardımcı olur. İdrar enfeksiyonlarının çoğuna e-coli adı verilen bir bakteri neden olur. Kızılcıkta bulunan benzoik asit bakterilerin çoğalmasını engeller ve vücudumuzdan atılmasını kolaylaştırır. Kızılcık suyu, şerbeti veya kompostosu idrarımızdaki asit miktarını arttırır. Böylece böbrek taşlarının tedavisinde kullanılır. Bu arada idrardaki ağır kokuları da giderir.

Evde Meme Muayenesi Nasıl Yapılmalı?

Memedeki kitlelerin iyi huylu yada kötü huylu kitlelerin %80'i kadınların kendisi tarafından ya tesadüfen, ya da kendi kendine meme muayenesinde keşfedilmektedir. Bu yüzden her kadının kendi kendine meme muayenesini iyi bilmesi ve her ay uygulaması gerekir.

Kendi kendine meme muayenesi, göğüslerde yumru, şişlik, kalınlaşma gibi, kanser belirtisi olabilecek değişiklikleri kişinin kendi başına kontrol etmesi demektir. Meme kanserinin erken evrelerde teşhis edilebilmesi sayesinde hastalıktan sağ kalabilme şansı çok daha yüksektir. Tüm meme kitlelerinin %80’i iyi huylu olmasına rağmen, kendi kendinize yapabileceğiniz düzenli bir meme muayenesi ile tehlikeli olabilecek değişiklikleri erken dönemde yakalayabilirsiniz.

Kendi kendine meme muayenesi ne zaman yapılmalıdır?
Göğüslerinizi ayda bir kere, adetinizin bitiminden 5 ila 7gün sonra muayene etmelisiniz. Artık adet görmüyorsanız ve menopozdaysanız; meme muayenenizi her ayın aynı günü, örneğin ayın birinci günü veya sizin için hatırlanması kolay bir tarihte yapınız. Her muayenede, göğüslerinizin hatlarına ve kıvamına alışacak ve değişikliklere karşı daha uyanık olacaksınız.

Meme muayenenizi kendi kendinize yapabilmeniz için aşağıda tarif edilen basamakları izleyiniz.

Ayna karşısında

1. İyi aydınlatılmış bir odada, yeteri kadar geniş bir aynanın önünde belden yukarınız çıplak olarak durunuz. Her iki göğsünüz eşit şekil ve büyüklükte değilse hemen korkmayınız; çünkü çoğu kadında böyledir. Kollarınız yanlarda serbest olarak dururken, göğüslerinizin büyüklüğünde, şeklinde, dokusunda veya cildinde herhangi bir farklılık olup olmadığına bakınız. Ciltte büzüşme, renk değişimi, gamze oluşumu veya hassas ve ağrılı bir bölge olup olmadığını araştırınız. Aynı şekilde meme başlarında herhangi bir renk değişimi, soyulma veya meme başının yönünde bir değişiklik olup olmadığını gözleyiniz.

2. Daha sonra, göğüslerinizin altındaki kasları sıkılaştırmak amacıyla, ellerinizi kalçalarınıza koyup sıkıca bastırınız. Her iki yana dönerek göğüslerinizin dış kısımlarını da gözleyiniz.

3. Bir sonraki aşamada, aynanın karşısında öne doğru eğiliniz. Omuz ve dirseklerinizi, göğüs kaslarınızı sıkılaştırmak amacıyla, öne doğru döndürünüz; göğüsleriniz öne doğru düşecektir. Bu esnada, göğüslerinizdeki, şekil ve dış hat değişikliklerini araştırınız.

4. Şimdi, ellerinizi başınızın arkasında birleştirip sıkıca kavrayınız ve öne doğru sıkıca itiniz. Her iki yana dönerek göğüslerinizin dış yüzlerini de kontrol ediniz. Göğüslerinizin alt yüzlerini de gözlemlemeyi unutmayınız. Bu bölgeyi görebilmek için göğüslerinizi elleriniz ile kaldırmanız gerekebilir.

5. Meme ucundan herhangi bir akıntı olup olmadığına bakınız. Bunun için işaret ve baş parmağınızı meme başının çevresindeki bölgeye yerleştiriniz ve meme başını bitişine doğru çekiniz; herhangi bir akıntı olup olmadığını gözleyiniz. Bu işlemi diğer göğsünüz için de tekrarlayınız.

Yıkanırken

6. Şimdi sıra, memenin içindeki değişiklikleri hissetmeye geldi. Bu aşamada ellerinizi su veya sabun ile kayganlaştırmak yardımcı olabilir. Koltuk altınızda herhangi bir şişlik veya kalınlaşma olup olmadığını kontrol ediniz. Sol elinizi kalçanıza koyup, sağ eliniz ile sol koltuk altınızı muayene ediniz. Aynı işlemi karşı taraf için de tekrarlayınız.

7. Her iki tarafta, köprücük kemiğinizin üstünü ve altını muayene edin.

8. Bir elinizle göğsünüzü desteklerken, diğer sabunlu elinizle meme dokusunu hissedin. Göğsünüzü nazikçe bastırarak muayene etmek için parmaklarınızın düz kısımlarını kullanın. Bu muayeneyi yaparken sutyen alt sınırı ile köprücük kemiği arasında aşağı veya yukarı doğru, tüm göğüs yüzeyi tetkik edilinceye kadar, bir sıra takip edilmelidir. Aynı işlemi karşı taraf için de tekrarlayınız.

Sırt üstü yatarak

9. Daha sonra yatın ve sağ omzunuzun altına küçük bir yastık veya katlanmış bir havlu yerleştirin. Sağ elinizi başınızın arkasına koyun. Tüm parmaklar birlikte ve düz olacak şekilde sol elinizi sağ göğsünüzün üst kısmına koyun. Burada muayeneyi kolaylaştırmak için biraz vücut losyonu kullanılabilir.

10. Göğsünüzü bir saatin yüzü gibi düşünün. Saat 12’den başlayın ve saat 1’e doğru küçük dairesel hareketler ile ilerleyin. Tekrar 12’ye gelinceye kadar bütün yüzeyi aynı şekilde muayene edin. Bu esnada parmaklarınız düz dursun ve göğüs ile devamlı temas halinde olsun. Daire tamamlanınca, meme başına daha yakın, aynı şekilde saat yönünde daha küçük bir daireyi, bu defa meme başının etrafında tekrarlayın. Bu şekilde tüm göğüs yüzeyini tarayıncaya kadar devam edin. Koltuk altına doğru olan daha yukarı alanları da muayene ettiğinizden emin olun.

11. Parmaklarınızı düz olarak doğrudan meme başının üzerine yerleştirin ve çevresindeki herhangi bir değişiklik olup olmadığını hissedin. Meme başını nazikçe içeri doğru bastırın. Kolaylıkla harekte ediyor olmalıdır.

9,10 ve 11 numaralı basamakları diğer göğsünüz için tekrarlayınız.

Göğüste bir kitle tespit edilirse ne yapılmalıdır?

Göğsünüzde herhangi yeni bir değişiklik meydana gelirse veya bu değişiklik adet gördükten sonra da devam ediyor ise doktorunuza başvurunuz.

Doktor tarafından araştırılması gereken durumlar:

- Göğsünüzde, diğer alanlar ile karşılaştırınca farklı duran herhangi bir alan.

- Bir adet siklusu boyunca geçmeyen, göğsünüzde veya koltuk altınızda şişlik veya sertlik.

- Göğsünüzün şekil , boyut veya sınırlarında bir değişiklik.

- Bezelye tanesi kadar küçük olabilecek bir kitle.

- Göğüs derisinin bir alanında mermervari bir görünüm.

- Göğüsde buruşukluk, gamze , yanık veya enflamasyon gibi duran değişik bir alan meydana gelmesi.

- Göğüs ucundan kanlı veya berrak akıntı gelmesi.

- Göğüs ucunun veya tamamının derisinin kırmızı görünmesi.

Zencefilden Kansere Hodri Meydan!

Zencefil aslında yüzyıllardır birçok hastalığın tedavisinde kullanılan bir bitkidir ama son yıllarda faydalarını keşfedip tüketmeye başladık. Sayısız faydası bulunan bu bitkiyi düzenli tüketmek de önemli.

Zencefilin bilinen en önemli etkisi soğuk algınlığını önlemesi ve gidermesidir, grip olduğumda veya kendimi yorgun hissettiğimde tükettiğim ve fazlasıyla faydasını gördüğüm bir bitkidir ki araştırmalar da bunu destekliyor.

Zencefilden Kansere Hodri Meydan!

* Yumurtalık kanseri tedavisinde tüketildiğinde kanser hücrelerinin küçülmesine hatta yok olmasına dahi neden olabilmektedir, tabi doktorunuzun önerisiyle.

* Kolon kanserini önlemektedir, kolorektal kanser hücrelerinin hızlı büyümesini engelleyebildiği araştırmalarca desteklenmekte.

* Radyoterapi veya kemoterapi tedavisinde oluşan mide bulantılarını yemekle beraber tüketildiğinde azaltmaktadır.

* Enfeksiyon gidericidir ve en etkili doğal ağrı kesicidir, özellikle osteoartritte oluşan eklem ağrılarına faydalıdır.

* Sindirim sitemini düzene sokar, mide bulantısı ve kusmayı önler.

* Besin zehirlenmelerinde de faydalıdır

* Migren ağrılarında ve regl öncesi ağrılara faydalıdır

* Hafızayı güçlendirir

* Damar tıkanıklığını önler, kanı temizler

* Sakinleştirici etkisi vardır

* Sindirim sistemini düzenler

* Total kolesterol ve LDL kolesterol seviyesini düşürür

* Kanın pıhtılaşmasını önler ama tüketim miktarı önemlidir

* Kalp ritmini düzenler

* Astım hastalarında solunumu düzene sokar

* Gaz problemlerini giderir

* Kan şekerini dengeler özellikle ıhlamur ve tarçınla birlikte tüketildiğinde

* Hamilelikte özellikle son aylarda kasılmaları artırabileceğinden tüketmemekte fayda var.

Nasıl Tüketebiliriz?
Zencefili toz olarak almaktansa daha çok tazesini almaya çalışın, tazesi artık birçok markette de satılmaktadır. Yumru şekilli olan bu bitkiden ince bir dilim kesip, kabuklarını soyup, rendeleyerek bitki çaylarınıza ilave edebilir veya dilim olarak sebze yemeklerinize katıp sebze ile beraber pişirebilirsiniz. Ayrıca kurabiye veya kek içerisinde de oldukça güzel bir aroma vermektedir.

Saklama Koşulları
Zencefili taze olarak alıp tüketmek en etkilisi ama saklama koşulları da önemli çünkü zencefil kesildikten sonra oda koşullarında çok çabuk küflenebilmekte. Bunu önlemek için zencefili aldıktan sonra rendeleyip derin dondurucuda saklayabilir ihtiyacınız olduğunda kullanabilirsiniz.

Birçok bitkinin tüketim miktarına da bağlı olarak bazı hastalık tedavilerini olumsuz etkileyebilmektedir ama zencefilin herhangi bir besin veya ilaçla bir etkileşimi yoktur.

Kanserin Yeni Düşmanı Zeytin Yaprağı

Doğal bir antioksidan olan zeytinyağı ve zeytin yaprağı özleri; kansere yakalanma riskini azaltıyor. Kalp ve damar sağlığını koruyan zeytinyağı, tansiyonu da düzenliyor

Zeytinyağı, zeytin yaprağı özü ve zeytinde; toksik maddeleri izole eden ve böylece yaşam süresini uzatan 'oleuropein' adlı bir madde vardır. Yapılan çalışmalar bu maddenin, kolesterol ve kan basıncını düşürüp kanseri önlemede önemli rol oynadığını gösteriyor.

DNA'YI KORUYOR
Özellikle sızma zeytinyağı; en etkili antioksidanların başında gelir. Sızma zeytinyağı ile hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde; tümörlerde büyük gerileme gözlendi. 12 gün boyunca 'oleuropein' maddesi verilen farelerde, tümörlerin yüzde 50 oranında küçüldüğü görüldü. Zeytin yaprağı özü ve zeytinde de bol miktarda 'oleuropein' bulunur. Araştırmalar; bu maddenin kanseri önlediğini ortaya koyarken, DNA'yı hasardan koruduğunu da belirtiyor. Bazı çalışmalarda 'oleuropein'in; meme kanserli hastalarda, östrojen hormonunu azaltarak tümör yayılımını önlediği ifade ediliyor.

BİRÇOK TÜRDE ETKİLİ 
Zeytinyağı ve zeytin yaprağı özünün; beyin, baş-boyun, akciğer, karaciğer, mesane, prostat ve cilt kanseri ile lösemide koruyucu etkisi bulunduğu görülüyor. Zeytinyağı, kanser tedavisinde yardımcı unsur olarak da kullanılıyor. Hayvanlarda yapılan çalışmalarda ayrıca, zeytin ve ondan elde edilen özlerin; beyin hücrelerinin ölüm oranını azalttığı ve omurilik yaralanmalarının daha çabuk iyileşmesini sağladığı da ortaya kondu. Tıp dünyası zeytinin, Alzhemeir ve benzeri beyin hastalıklarında da büyük fayda sağladığını kabul ediyor. Romatizmaya da iyi geldiği belirtilen 'oleuropein' özü; ürik asit üretimini düşürdüğü için gut hastalarına da faydalıdır.

TANSİYON İLACI KULLANANLAR DİKKAT ETMELİ
Yapılan çalışmalarda; zeytin yaprağı özünün, kan basıncını düşürdüğü tespit edildi. Kalbin koroner kan damarlarını besleyen bu özler; günde 1000 mg tüketildiğinde, kan basıncını 3-4 mm düşürüyor. Başka bir çalışmada ise tansiyon ilacı alan hastalara verilen zeytin ekstresinin, tansiyon ilacının etkisini artırdığı görüldü. Doğal bir kanal bloke edici olan 'oleuropin' maddesinin, tansiyonu doğal yollardan düzene soktuğu düşünülüyor. Ancak tansiyon ilacı kullanıyorsanız, zeytin özü alırken dikkatli olmalı ve doktorunuza danışmalısınız.

SAYISIZ FAYDASI SAYESİNDE ÖMRÜ UZATIYOR
Zeytin yaprağı özü, kan şekerinin düşürülmesine yardımcı olur. Aynı zamanda şekerin meydana getirdiği damar lezyonlarının giderilmesini destekler. Diyabetik fareler üzerinde yapılan çalışmalarda; zeytinyağı özü verilen farelerin kolesterol ve kan şekerinin düştüğü görüldü. Tıp dünyası, Akdeniz diyetinin önemli bir bileşeni olan zeytinyağının; hipertansiyon, kalp hastalığı, diyabet, kanser, Alzheimer, felç ve artrit gibi rahatsızlıklarda sağladığı önemli faydalarla, insan ömrünü uzatabileceğini kabul ediyor.

GÜNEŞİN ZARARLI IŞINLARINDAN ZEYTİNYAĞI ÖZÜYLE KORUNUN
Zeytinyağı, güzellik sektöründe de sıkça kullanılan bir ürün. Güneşin zararlı ultraviyole ışınlarını bloke eden zeytinyağı ve özleri, ciltte yaşlanmayı geciktiriyor. Zeytinyağı; ciltte yaşlılığa bağlı olarak gelişen kanserleri yavaşlatıyor veya daha başlangıç aşamasındayken ortadan kaldırıyor. Öte yandan kolon kanseriyle ilgili yapılan çalışmalarda, yalnızca zeytinyağıyla beslenen kişilerde kanser oranının önemli ölçüde azaldığı tespit edildi. Ayrıca Akdeniz diyetiyle beslenen kadınlarda, meme kanseri riskinin çok daha az olduğu da saptandı.

KALP VE DAMARLARI KORUR FELÇ RİSKİNİ AZALTIR
Zeytinde bulunan 'oleuropein'; damar duvarlarını koruyarak, erken aşamadaki damar sertliğini önlüyor. Ayrıca kan akışının rahatlamasını sağlayıp kalp krizini ve felç ihtimalini de azaltabilir. 'Oleuropein', kolesterolün düşürülmesi ve arterlerin sağlığı için de çok önemlidir.

PIHTILAŞMAYI ENGELİYOR
Zeytin yapraklarında bulunan polifenoller, damarlarda plak oluşumunu önlemeye yardımcı olabilir. Bu madde aynı zamanda, trombositlerin atar damarlara yapışmasına da engel olabilir. Bunlar; rombositlerin topaklanmasını önleyerek pıhtılaşmanın azalmasını sağlar. Böylece felç ve kalp problemlerinde de faydalı olur.

Kansere Karşı Kırmızı Acı Biber!

Çoğu kişinin 'acı' özelliğinden dolayı yanına dahi yaklaşmadığı ve sürekli olarak burun kıvırdığı kırmızı acı biber vücuda öylesine harika katkılar sağlıyor ki öğrenince eminim çok şaşıracak ve kırmızı biberi yakından tanıdıktan sonra bu biberi daha fazla tüketmeye başlayacaksınız.

Mutfaklarımızın vazgeçilmezleri içerisinde yer alan kırmızı acı biber, sadece ağızlarınızı değil vücudunuzda yer alan diğer hastalıkları da yakıyor ve tüm rahatsızlıklarınızı neredeyse sorun olmaktan çıkartabiliyor. En büyük özelliği ise kanserli hücreleri yok etmesi. Evet yanlış duymadınız; Kırmızı acı biber kansere karşı verdiği savaş ile bu anlamda gerçekten çok büyük katkılar sağlayabiliyor. Siz de bir gün kanser riskiyle karşı karşıya kalmamak ya da bu hastalığınızı yenmek istiyorsanız kırmızı acı biberi sofralarınızın vazgeçilmezi yapmanız gerekiyor.

Ağrıları Dindiriyor

Hint ve Meksika mutfağında çok sık kullanılan kırmızı acı biber, Türkiye'de en fazla Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yetiştirilmekte ve tüketilmektedir. Bu bölgede isot olarak isimlendirilen kırmızı acı biber birçok araştırmaya konu olmuştur. Kırmızı bibere acısını veren 'capsaicin' adlı bir bileşiktir. Kırmızı biber ağrı kesici olarak da kullanılıyor. Kırmızı biber bu özelliğiyle zona ve arterit ağrılarını dindirmede kullanılabilir. Sürekli olarak tüketilmesi durumunda, beynin endorfin salgılamasını sağlayabilir ve endorfinin morfine benzer ağrı kesici etkisi görülebilir. Sağlık üzerinde olumlu etkileri olan kırmızı biber, vücudun günlük ihtiyacı olan beta-karotenin tamamı ve C vitamininin 2 katını içeriyor. Yapılan deneysel çalışmalarda kırmızıbiberin kolesterolü düşürücü etkisi görülmüştür.

Midesi Sağlam Olan Yiyebilir

Antioksidanlar bakımından çok zengin ve kanseri önleyen likopen maddesi ihtiva eden kırmızı acı biberi herkes yiyemez. Acı biberin ülsere iyi geldiği yanlış ve yaygın bir inanıştır. Acı biber midesi sağlam olanlar için faydalı olabilir. Ancak ülser, gastrit gibi rahatsızlık bulunanlara acı biber iyi gelmemektedir. Ayrıca hemoroidi olanlar da acı biberden uzak durmalıdır.

Yağları Eritiyor

Acı biber açlık hissini bastırıp tokluk hissi yaratır. Capsaicin maddesi mide ve bağırsak hareketlerini hızlandırır. Ödem söktürücü özelliği de olan acı biber yağ yakımına yardımcı olur.

Kırmızı Acı Biber Hangi Hastalıklara İyi Geliyor?

* Acı biber, bronşiti önlemeye yardımcı oluyor.
* Soğuk algınlığı belirtilerini hafifletip, ağrıyı kontrol altına alıyor.
* Kolesterolü ve trigliseriti düşürmeye, kötü huylu kolesterolü azaltmaya yardımcı oluyor.
* Dolaşımı hızlandırıyor.
* Kalp krizi ya da felce karşı koruyor.
* Yaşlanmayı önlüyor.
* Kan şekerini dengeliyor.
* Eklem iltihabı ağrılarına iyi geliyor.
* Uykusuzluğa iyi geliyor

Kanserin Nedenleri

Kanserin Nedenleri , Ur Yapan Maddeler:

Kanser yapıcı maddeler kanserojen madde olarak adlandırılmaktadır. Bunlar kimyasal, biyolojik, fiziksel etkenlerdir.

a-) Genel sebepler:

* Dengesiz beslenme %35
* Sigara %30
* Enfeksiyon hastalıkları %10
* Mesleki nedenler %4
* Alkol %3
* Çalışma yerinin tozlu ve pis olması %2
* Gıdalara konan katkı maddeleri %1

b-) Kimyasal etkenler :

Kansere yol açan kimyasal maddelerin, molekül yapıları çeşitlidir; başlıcaları arasında karmaşık karbonhidratlar, aromatik aminler ve bazı metaller, ilaçlar, hormonlar ve yosunlar ile bitkilerde doğal olarak oluşan kimyasal maddeler sayılabilir. Nitrozaminlerin (basit organik azot oksitleri) çoğu kanser yapıcıdırlar ve insan bedeni içinde üretiliyor olabilirler. Hidrokarbonlar ve nitrozaminler, sigara dumanının içinde bulunan maddelerdir ve sigara içenlerde akciğer kanserinin ortaya çıkmasını kolaylaştıran kanser yapıcı etkenleri bu maddelerin oluşturdukları düşünülmektedir.

Bazı aromatik aminler,özellikle de 2-naftil- amin, başlangıçta kumaş, vb. maddeleri boyamak için boya sanayisinde kullanılırken, işçilerde idrar kesesi kanserine yol açtığının anlaşılmasından bu yana, kullanılmamaktadır. Bir başka sanayi kimyasal gazı olan vinil kloridinin, bu gazın etkisinde kalan işçilerde gelişen karaciğer kan damarları sarkomuyla ilintisi belirlenmiştir.

Kanser tedavisinde kullanılan bazı alkilleyici etkenleri kapsayan birkaç ilaç da kanser yapıcıdır; bununla birlikte, söz konusu ilaçlardan, kanser hücrelerinin DNA zincirlerini koparmak, böylece hücreleri öldürmek için yararlanılmaktadır (normal hücrelerde kansere neden olan etken de bu aynı nitelikleri taşır). Yaş dönümü (menopoz) sonrasında kadınlara verilen yüksek östrojen (bir dişilik hormon grubu) düzeyleri, kadınlarda döl yatağı kanseri olasılığını artırmakta, bu sorunu önlemek için, yaş donümüne girmiş kadınlara östrojen, projesteronla birlikte verilmektedir. Aspergillus adlı mantar türü tarafından üretilen karmaşık bir molekül olan aflatoksin B, çeşitli kanserlere, özellikle de karaciğer kanserine yol açar. Arsenik içeren bazı tuzların da, deri ve karaciğer kanseriyle ilişkili oldukları düşünülmektedir.

Dış görünüşleriyle birbiriyle ilgisi olmayan bunca çeşitli kimyasal yapının, ortak bir mekanizmayla kanser yapabilecekleri James ve Elizabeth Miller’ın 1960 yıllarındaki çalışmalarıyla ortaya konmuştur. Söz konusu araştırmacılar, kimyasal kanser yapıcı maddelerin kanser yapıcı etkilerini gösterebilmek için, önce, hücre makromolekülleriyle , özellikle de DNA’yla doğrudan tepkimeye girme yeteneği bulunan etkin (ya da “sonul”) bir biçime metabolize olmaları gerektiğini ortaya koymuşlardır. Başka araştırmalar da, normal hücreden bir kanser hücresinin oluşmasının, o hücrenin DNA’sındaki kimyasal ya da yapısal bir değişmenin sonucu olduğu yolundaki varsayımı güçlendirmiştir.

c) Biyolojik etmenler :

Birçok hayvan ve insan kanseri ile çeşitli asalaklar arasında ilişki kurulmuş olmakla birlikte, tam mekanizmaları öğrenilememiş ya da kanıtlanamamıştır. Sözgelimi, oldukça sık rastlanan şistozoma hastalığına neden olan kan yapraksolucanlarının, daha sonra, özellikle Mısır’da çok rastlanan idrar kesesi kanserine yol açtığı sanılmaktadır. Ama, en açık biçimde belirlenmiş kanser yapıcı etkenler, aşağı yapılı hayvanlarda yaygın bir biçimde urlar oluşmasına yol açan kan-seryapıcı virüslerdir. Bu virüslerden yalnızca birkaçının bazı insan kanserleriyle ilgili olduğu anlaşılmış ve en az birinin bir kan kanseri biçimine neden olduğu kesin olarak kanıtlanmıştır.

Bazı papilloma virüsleri ile “Epstein-Barr virüsü” adı verilen ve enfeksiyöz mononükleoz hastalığına yol açan bir uçuk (herpes) virüsü, insan kanserleriyle ilgisi belirlenmiş virüsler arasındadır. Afrika’da yaygın olarak rastlanan Burkit lenfoması adlı kötücül ur ile.Çin’de yaygın olarak görülen bir boğaz-burun kanserine de, söz konusu uçuk virüsünün yol açtığı düşünülmektedir. Bir virüs enfeksiyonuyla ilgili bir başka insan kanseri de, bazen B tipi karaciğer iltihabını (hepatit-B) izleyen bir tür karaciğer kanseridir.

Bir insan kanseri ile bir virüs arasında kurulan bir başka bağıntı da, T-hücresi lösemisi ile HTLV-1 adı verilen bir retrovirüs arasındakidir; bu kanser Japonya, Antil adaları ve ABD’nin güneydoğusunda, yaygındır.

Kanser yapıcı virüsler, genom yapılarına göre DNA ve RNA virüslerine ayrılabilir. DNA virüsleri temelde, kendi genetik bilgilerini doğrudan doğruya konaklarının hücrelerine sokarlar, buna karşılık Epstein-Barr virüsünün konak hücresinin çekirdeğinde, konak DNA’sın-dan ayrı olarak, “plazmit” adı verilen bir çekirdek maddesi biçiminde birçok kopya halinde bulunabilir. Ö–te yandan, HTLV-1 gibi RNA virüslerinde, genetik bilgilerin, önce, virüs tarafından sağlanan “karşı aktarıcı” (re-verse transkriptaz) adlı bir enzimle DNA’ya şifrelenme-si gerekir.

Kanser yapıcı virüslerin bütün biçimleri, virüsün etkilediği hücrenin kanserli bir hücreye dönüşmesi için gerekli bir ya da daha çok geni içerirler. “Onkogen” (kanser yapıcı gen) adı verilen bu tür genler en iyi; kanser yapıcı RNA virüslerinin genomlarında ayırt edilir. Günümüzde birçok onkogenin, bulaştıkları hücrelerin normal hücre genomlarında kendileriyle çok yakın akraba karşılıkları bulunduğu belli olmuştur. Bununla birlikte, virüs onkogen biçiminin farklı bir yapısı vardır ve herhangi bir mekanizma tarafından etkin duruma getirilerek anormal bir biçimde davrandığı ve hücrenin kanserli hücreye dönüşümüne yol açtığı sanılmaktadır. Bazı kanser yapıcı virüsler, normal hücrelerde bulunan, “C-onkogenler” diye adlandırılan karşılıklarını, birkaç mekanizmadan biriyle etkinleştirip, bunun sonucunda kanserli hücreye dönüşmenin ortaya çıkmasına yol aça-bilirler. Kimyasal maddelerin ya da ışınımın (ya da her ikisinin) etkisinin, C-onkogenlerin etkinleşmesine yol açan benzer mekanizmalar oluşmasına neden oldukları sanılmaktadır.

d) Fiziksel etkenler :

Morötesi ışınım ve yüksek enerjili öbür ışınımlar, insan ve hayvan kanserlerine yol açabilirler. Güneşin morötesi ışınımlarının etkisi altında kalmak ile deri kanserinin ortaya çıkması arasında, karşılıklı bir bağıntı vardır. Işınımların neden olduğu kanserler arasında, kan kanserinin yanı sıra, tiroid, meme, mide, döl yatağı ve kemik kanserleri de sayılabilir. Bu nedenle, röntgen ışınları gibi atışılmış teşhis araçları, incelenen kişinin aşırı ışınım altında kalmamasına özen gösterilerek kullanılır; hekimlerin, ayrıca, morötesi ışınımlar yayan lambaları (solaryumlarda, vb.) kullanan kişileri de, aşırı ışınım altında kalmamaları konusunda uyarmaları gerekir.

Deri altına plastik ya da daha başka filmler ya da diskler yerleştirilerek deney hayvanlarında kanıtlandığı gibi, fiziksel olarak uyarılmış sarkomlar üretilebilir. Bu disklerin yaşamının yaklaşık yarısı süresince hayvanda kalmasının ardından, genellikle çevresinde sarkomlar gelişir. Oysa disk deri altına takılmadan önce yapısı belirgin bir biçimde değiştirilirse, hiçbir ur gelişmez. Dolayısıyla, kansere neden olan, diskin kimyasal bileşimi değil fiziksel yapısıdır.

Akciğerlerin mezotel örtüsünü tahriş eden, insanlarda ve hayvanlarda mezotelyomlar oluşmasına yol açan inorganik bir billur olan asbestte de benzer bir durum söz konusudur. Bu inorganik bileşiğin kanser ya; özellik taşıması için, belirli bir billur yapısının bulunması gerekir ve bu billur yapısının yıkılması ur oluşmamasını sağlar.

Kanserin Aşamaları Ve Korunma Yolları

Kanserin Aşamaları:
Kanser apansız gelişerek hastanın durumunun hızla bozulmasına neden olabilir ya da yıllarca yavaş yavaş ilerleyebilir.Yavaş ilerleyen kanserde kişi durumunun farkında olmayabilir bu yüzden tedavide geç olur.

Amerikan kanser derneği kanserin 7 temel uyarı işaretini belirtmiştir:

* Bağırsak ve idrar kesesi işleyişinde değişiklik
* Olağan dışı kanama ya da akıntı
* Memede veya başka bir yerde kalınlaşma ya da şişme
* Sindirim bozukluğu ya da yutkunma güçlüğü
* İnatçı ses kısıklığı ve ya kalınlaşması
* Sindirim ya da yutkunma güçlüğü
* Bir siğil ya da et beninde gözle görülür değişiklik

Başlaması ve yükselmesi; Kanserin gelişmesinde genel özelliklerden biri, kansere yol açıcı etkenin ilk etkisinde kalış ile kanserin ortaya çıkışı arasında geçen uzun süredir. Hemen her kansere yol açıcı etmen çeşidinde, kanserin belirti vermediği bir dönem vardır. 1940 yıllarının sonlarından başlayarak, bazı araştırmacılar, kanserin gelişmesindeki ilk aşamaları ya da doğal tarihçesini tanımlamışlardır. Fare derisi üstünde yapılan klasik bir deneyde, bir etkenin bir kez uygulanması, kötücül ur oluşmasına yol açmış, buna karşılık ardından ikinci bir etkenin birkaç kez uygulanması, urların gelişmesine yol açmıştır. İlk etkenin yol açtığı başlama, geri dönüşsüz bir olgudur ve bir hücrenin içine bir kez girmesini aylar ya da yıllar sonra yükselme izleyebilir. Yükseltici etkenlerin kendileri kötücül ur oluşmasını uyarmaz ve ilk etmenin yol açtığı başlangıcın tersine, yükselme geriye dön-dürülebilen bir olgudur: Yükseltici bir etkenin uygulanması kısa .aralarla değil de, uzun aralarla tekrarlanırsa, her iki olguda toplam aynı yükseltici etken kullanılmış olduğu halde, hiçbir kötücül ura yol açmaz. Ayrıca, yükselme, beslenme rejimi, hormonlar, çevre etkenleri ve hücre yaşlanması gibi etkenlerle değişikliğe uğratılabilir. Başlama ve yükselmeden oluşan bu iki aşama, birçok dokulardaki kanser gelişmesinin doğal gelişmesinde genel olgudur. Yalnızca karaciğer kanserini yükselten fenobarbital ve idrar kesesi kanseri için özgül gibi görünen sakarin gibi bazı yükseltici etkenler, doku özgüllüğü gösterirler. İnsanda, alkollü içkiler, bedendeki katı yağlar ve sigara dumanındaki bileşik, yükseltici etkenlerdir.

Kanserin ilerlemesi; Bir urun başlaması ve yükselmesi oluştuktan sonra, iyicil biçimden kötücül biçime, düşük derecede kötücül bir urdan, hızla büyüyen, son derece kötücül bir ura doğru ilerleyebilir. Bir kanserin ilerlemesi, bir hücrede, bir ya da daha çok sayıda kromozomda önem taşıyan bir ya da daha çok anormallik Orta’ya çıktığı, ardından hücre aşırı ölçüde büyüdüğü ve çoğaldığı zaman oluşur.

C-onkogenlerin etkinleşmesinin en kolay biçimde gösterilebileceği aşama, ilerleme aşamasıdır. Ayrıca, uru baskılayıcı genlerin yok edilmesi ve/ya da etkisizleştirilmesi, bu ilerleme evresinde, ya kromozomların ya da kromozom kesimlerinin özel yitimi ya da değişmesi sağlanarak, ya da genetik çok biçimliliğinin rekombinant DNA teknolojisiyle incelenmesiyle gösterilebilir. Kanser ilerlemesinin başlıca bölümü, metastazdır. Metastazda, ilk kötücül urda oluşan hücreler, kan dolaşımı ya da lenf sistemi aracılığıyla ya da cerrahi girişim gibi bazı yollarla yayılabilir ve böylece ikincil ur büyümeleri oluşturur. Bu metastaz urları, aşağı yukarı istisnasız biçimde, kromozom anormallikleri sergilerler ve genellikle hastanın ölümüne yol açarlar. Bir ilk kötücül urdan milyonlarca hücrenin metastaz yapmasına karşılık, ancak birkaçı, bedenin çeşitli yerlerinde metastaz bozunları oluşturur.

Bazı urlar “duraklar” ve kötücül olma yönünde ilerlemeye koyulmadan önce, yıllarca belirti vermez durumda kalabilirler. Bazılarıysa, iyice ilerleme aşamasına girmeleri ve metastaz göstermeleri durumunda bile, büyümeleri durabilir ve hastanın geri kalan ömrü boyunca belirtisiz kalabilir. İnsanda bu tür bir ur örneği, genellikle çocukluk sırasında ortaya çıkan bir ur olan böbreküstü bezi nöroblastomudur.

Kanserden Korunma Yolları;
Kanserden korunma, herhangi bir başka hastalıktan korunma gibi, nedenleri ve doğal gelişmesi konusunda edinilmiş bilgiye dayanır. İnsanlardaki kanserlerin büyük çoğunluğu (belki de % 80 ya da 90′ı) çevreyle bağlantılıdır; bu yüzden, söz konusu çevre etkenlerinin ortaya çıkarılması ve ortadan kaldırılması ya da denetim altına alınması, kanserin önlenmesine en mantıklı yaklaşım olarak görülmektedir.

Kansere yol açan etkilerin ortaya çıkarılması için iki yöntem, geniş çapta kullanılmaktadır. Etkenin bakterilerde değişime yol açma yeteneğini hızla ölçen Ames testi, % 90′dan fazla etkilidir ve kansere yol açabilecek etmenlerin (gerekirse bu etmenler daha sonra denek hayvanları üstünde denenir) ortaya çıkarılmasında geniş çapta kullanılmaktadır.

Kanser yapıcı kimyasal maddelerin hayvan testleriyle ortaya çıkarılması, masraflı olmasına karşılık, belirli bir etmenin kansere yol açıp açmadığından emin olmanın tek yoludur.

Virüs enfeksiyonlarıyla birlikte görülen insan kanserlerinin (özellikle de Epstein-Barr ve hepatit-B virüsleriyle birlikte görülen kanserlerin) aşıyla önlenmesi, kuramsal açıdan olasıdır; ama henüz önemli sayılabilecek ölçüde geliştirilmemiştir. Güneş ışığının, deri kanserinin en büyük nedeni olması düşünülmekle birlikte, bu kanser çeşidinin yüksek oranda tedavi edilebilmesi nedeniyle, ciddi koruyucu çabalar, oldukça yakın bir tarihte gösterilmiştir. Bu tür çabalar, özellikle, güneş ışığının yol açtığı tedavisi güç ve ender bir deri kanseri biçimi olan kötücül ur tedavisi yönünde yoğunlaştırılmıştır. X ışınları, gamma ışınları, vb. yüksek enerjili ışınım etkisinde kalmayla bağlantılı insan kanserleri, ışın tedavisi sırasında alınan önlemler nedeniyle, çok daha az yaygındır.

Kansere yol açan çevre etmenlerinin kanserin doğal gelişme sürecinin yükselme aşamasıyla çok sıkı biçimde ilişkili olduğu sanılmaktadır. Söz gelimi, kadınlardaki meme kanserinin, beslenme rejiminde yağ alımıyla ilgisi olduğu ve akciğer kanserine sürekli olarak uzun süre sigara içmenin neden olduğu açıktır. Sigara dumanı, başlatıcı birçok etken içermekle birlikte, sigarayı bırakmak, bir yıl kadar sonra, kansere yakalanma olasılığının düşmesine yol açmaktadır. Hastalığın görülme sıklığı,yükseltici etkenlerin sürekli etkisi nedeniyle sürekli biçimde sigara dumanı almakla doğrudan doğruya ilişkilidir. Ö–zet olarak akciğer kanseri sigarayı bırakmakla meme kanseri de beslenme rejiminde yağ ve kalorileri azaltmakla önlenebilir.

Kanser Nasıl Oluşur, Çeşitleri Nelerdir?

Kanser, insanın yaşam haritası olan DNA'lar üzerinde ki hücrelerde meydana gelen anormal büyüme ve gelişme sonucu ortaya çıkan ve normal sağlıklı hücrelerin çoğalmasını engelleyen ve ölümcül sonuçlar doğuran bir hastalıktır. Kanser, vücut hücreleri de kontrolsüz olarak üreyerek etrafındaki dokuları kaplayıp işgal ederek onların fonksiyonlarını düzgün biçimde yerine getirmesine engel olur ve kan veya lenf yoluyla yayılarak ölümcül zararlara yol açabilen ciddi ve tehlikeli bir hastalık çeşididir. Bir başka değişle insan vücudundaki hücreler DNA replikasyonları esnasında meydana gelen bozulmalar nedeniyle yapısal değişimlere uğrarlar ve normal vücut hücre ve dokuları, orijinal büyüklük ve yapılarını korurken kanser hücreleri saldırgan bir tablo çizerler.

Kanseri (uru) bu kadar önemli hale getiren ana neden hücrelerde değişimlere sebep olarak yeni zararlı hücreler oluşturabilmesidir. Bunu da ‘onkojen’ vasıtası ile yapmaktadır. Bu hücreler ise ilerde kanser dönüşümünü tamamladığında, alınan patoloji örneklerinde bu hücrelerin kökenini tanımlamak neredeyse imkansızdır.

En Çok Bilinen Kanser Çeşitleri ;

Hem erkeklerde, hem kadınlarda en çok görülen kanser çeşidi, deri kanseridir; onu erkeklerde prostat kanseri, kadınlarda meme kanseri izlemektedir. Buna karşılık, gerek erkeklerde, gerek kadınlarda, ölümlerin çoğunluğuna akciğer kanseri neden olmaktadır. Kan kanseriyse, çocuklarda en yaygın kanser tipidir. Son yirmi-otuz yıl içinde, ortalama ömrün uzamasıyla nüfusun içindeki yaşlı sayısının artmasına, aynı zamanda da sigara içenlerin çok büyük sayıda artmış olmasına (özellikle kadınlar arasında) bağlı olarak, kanser hastalıklarının sayısında gözle görülür bir artma olmuştur. Bazı uzmanlar, sigara kullanımına toptan son verilmesi durumunda, akciğer kanserinden ölümlerin 20 yıl içinde ortadan kaldırılabileceğini ileri sürmektedirler.

Kanser tıpta aynı enfeksiyon gibi büyük bir hastalık grubunun adıdır. Her doku ya da organın enfeksiyonunun farklı bir hastalığı tanımladığı gibi kanser de her doku ve organda farklı bir hastalık olarak karşımıza çıkar. Öœst solunum yolları enfeksiyonu, üriner enfeksiyon, yumuşak doku enfeksiyonu ve sepsis gibi kanserde farklı yerleşim yerlerinde farklı hastalıklar olarak karşımıza çıkar. Cildin bazal hücreli kanseri, rahim ağzının insitu kanseri gibi kanserler hasta açısından çok kolay atlatabilecek hastalıklar olmasına karşın pankreas kanseri ve karaciğer kanseri gibi hastalıklar hasta açısından ciddi problem oluşturabilirler.

Kanser (Ur) Çeşitleri

Bir ur ya da neoplazma tek tek hücrelerin büyümesini ve metabolizmasını yöneten biyolojik mekanizmalara ve canlı organizmanın bütününü kapsayan hücre etkileşimlerine tam olarak uymadığı için,nispeten özerk diye tanımlanır.Ur kelime anlamı olarak sertleşen oluşum anlamına gelir.Bazı urlar türemiş oldukları dokudan daha hızlı biçimde büyürler,bazılarıysa bir kitle haline gelmektedir.Hücrelerdeki urlar yeni hücrelere aktarılırlar bu yüzden kalıtımsaldırlar. Urlar yalnız çok hücreli organizmalarda görülürler bakteriler gibi tek hücreli organizmalarda görülmezler.

Urlar (kanser) iki çeşittir:

* İyi huylu urlar,
* Kötü huylu urlar.

Kansere Sebep olan Etkenler

a) Kimyasal etkenler
b) Biyolojik etmenler
c) Fiziksel etkenler
d) Aşamalar
e) Korunma
f) Teşhisi ve Tedavisi
g) Cerrahi tedavi
h) Işın Tedavisi (Radyoterapi)
ı) Kimyasal tedavi (İlaç tedavisi)
i) Dış bağlantılar

1-) İyi huylu urlar (kanser):

Bunlar tehlike oluşturmayan hücrelerdir genellikle damar şişkinliği kas şişkinliği şeklinde görülürler.Ancak bazen aşırı şekilde büyüdüğünde diğer organları sıkıştırabilir ve alın ması gerekebilir.

2-) Kötü huylu urlar (kanser):

Diğer ismi ile bu kötü kanser: Hücreler vücuda yabancılaştığından hücre yapıları değişir, başkalaşır ve çok hızlı bölünerek (yani çoğalarak) çevresindeki hücre ve dokuları tahrip eder. Kanserli hücreler kan veya lenf yolları ile başka bölgelere gider ve oralarda yavru hücreler (metastaz) oluştururlar.

a.Karsinom (carcinoma): Bunlar yabancılaşan deri hücreleri, mukoza hücreleri ve beze hücrelerinde oluşur.

b.Sarkom (sarcom): Bunlar yabancılaşan aradoku hücrelerinden fibrosarkom, kemik hücrelerinden osteosarkom, kas hücrelerinden miyosarkom ve yağ hücrelerinden liposarkomları oluştururlar.

DİKKAT : Bu sitede yayınlanan her türlü bilgi, sadece bilgilendirmek amacı ile hazırlanmıştır. Bir sağlık profesyonelinin vereceği tavsiyelerin yerine kullanılamaz. Sizin gerçek fiziksel durumunuzu yansıtmıyor olabilir. Doktorunuza danışmadan bu sayfalardan edineceğiniz bilgileri herhangi bir rahatsızlığın teşhis veya tedavisinde kullanmayınız. Soru ve sorunlarınız için doktorunuza danışınız.