Genel Sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Güçlü Hafıza İçin Doğal Beslenin

Uzmanlar, bazı besinlerin beyin gücünü desteklediğini ve hafızayı geliştirmeye yardımcı olduğunu belirtiyor.

Bazen yakın bir arkadaşınızın ismini veya bir gece önce yediğinizi unuttuğunuz oluyor mu? Yoğun iş hayatı, hafızamızı olumsuz yönde etkileyebiliyor. Özellikle stresli bir işe sahip olanlar ve raporlar arasında boğuşanlar bu konudan daha fazla şikayetçi. Son araştırmalar, ofis hayatı yoğun bireylerin, hafızalarını taze tutmak için düzenli ve dengeli beslenmeye önem vermesi gerektiğini gösteriyor.

Yaban mersini: Araştırmalar, içeriğindeki anti-oksidan kapasitesi yüksek antosiyanidinlerle hafızayı desteklediğini gösteriyor. Antosiyaninler, yaşa bağlı olarak gelişen hafıza azalmasını engelliyor. Ayrıca glisemik indeksi düşük olduğu için kan şekeri üzerinde olumlu etkileri var. Alzheimer’a karşı koruyucu etkisi de biliniyor. Günde, 30 adet (yaklaşık bir avuç) kuru yaban mersini tüketilebilir.

Elma: “Günde bir elma seni doktordan uzak tutar” cümlesi bir özdeyiş değil, gerçek. Elmanın içeriğindeki quercetin, kateşin, phloridzin ve chlorogenic asit güçlü anti-oksidanlar. Son çalışmalar, quercetin’in hafıza kayıplarını önleyici etkisi olduğunu gösteriyor.

Somon: Hafıza dostu somon, omega-3 yağ asitlerinin mükemmel kaynağı. Araştırmalar, tüketiminin beyin fonksiyonlarını olumlu yönde etkilediğini ortaya koyuyor. Omega-3 yağ asitleri, hücre inflamasyonunu azaltarak, hafızayı taze tutmaya yardımcı oluyor.

Ispanak: Ispanak ve diğer yeşil yapraklı sebzeler, yaşa bağlı gelişen hafıza kayıplarını yavaşlatıyor. Ayrıca ıspanak, folik asit içeriği yüksek bir sebze. Bu sayede  Alzheimer riskini azaltıyor.

Kırmızı soğan: Antosiyanin ve quercetin içeriğiyle beyin için harika bir besin.

Kuruyemiş ve yağlı tohumlar: Birçok yağlı tohumun, E vitamini içeriği oldukça yüksek. E vitamini, hafıza için önemli bir anti-oksidan. Badem, fındık ve ayçekirdeği en iyi kaynaklarından.

Yağsız kırmızı et: Çalışmalar, demir eksikliğine bağlı olarak hafıza kayıpları yaşanabileceğini gösteriyor. Kırmızı et, demirin çok iyi bir kaynağı. Demir, hem vücut direnci hem de zihin keskinliği için önemli. Demir eksikliği yaşayan bireylerde anemi ve hafızada zayıflamalar görülüyor.

Üzüm: Kırmızı ve mor üzüm, quercetin’le antosiyanin içeriyor. Kırmızı şarabın da quercetin ve antosiyanin değerleri yüksek ancak fazla miktarda alkol tüketmek, hafızayı olumsuz etkiliyor.

Biberiye: Biberiyeyi koklamak bile hafıza üzerine olumlu etki gösteriyor. Beyine giden kan akışını artırıyor, böylece konsantrasyonu yükseltiyor.

Kafein: Çalışmalar hem olumlu hem de olumsuz etkileri olduğunu gösteriyor ancak özellikle orta yaş grubundakilerin hafızası üzerindeki olumlu etkileri öne çıkıyor.

Hafızayı Zayıflatan Besinler

* Aşırı alkol tüketimi,
* Kontrolsüz yapay tatlandırıcı kullanımı,
* Yüksek şeker içeren besinler,
* Yağlı yiyecekler.

ELEKTRİK SÜPÜRGELERİNDE HEPA FİLTRELERİN SAĞLIĞIMIZA ETKİSİ

Hepa Filtre Ne İşe Yarar?

İyi bir elektrik süpürgesinin en önemli özelliği, vakum yoluyla ortamdan aldığı tozu içinde tutabilme kapasitesidir. Bunun için de filtreleme sistemlerinin kaliteli olması gerekir. Herkesin konuştuğu HEPA ( High Efficient Particle Arreseted ) süpürme = temizlik = hijyen için bir süpürgede olmazsa olmazdır. Bir filtrenin HEPA olarak adlandırılması için %99,9 oranında 0,3 mikrona kadar olan partikülleri ortamdan arındırması gerekir. Herkes çok bilmese de, satıcılar bunu müşterilerine çok söylemese de hepa filtreler kendi içinde kategorilere ayrılır.

- HEPA 10
- HEPA 11
- HEPA 12
- HEPA 13
- HEPA 14

Daha üst kategorisinede ULPA adı verilir.

Bu numaralandırılmış HEPA nın anlamı nedir?

Hepa Filtrelerin Numaralarına Göre Etkileri

Normal mikrofiltre kullanılan bir süpürgeye giren 100.000 adet partikülün yaklaşık 50.000 tanesi, daha tehlikeli ve havada asılı kalacak küçüklükte makineden dışarı çıkar.

Eğer süpürgede;

- HEPA 10 kullanılıyor ise maksimum 15,000 adet

- HEPA 11 kullanılıyor ise 5000 adet

- HEPA 12 kullanılıyor ise 500 adet

- HEPA 13 KULLANILIYORSA 50 ADET ( Merkezi İngiltere'de bulunan British Allergy Foundation'a göre kabul edilebilir orandır. )

-HEPA 14 kullanılıyor ise sadece 5 adet partikül dışarı çıkma şansına sahiptir. ( Hava temizleme cihazı gibi )

Süpürgenin içine milyarlarca,trilyonlarca toz partikülünün girdiğini varsayarsak oranlar çok daha iyi göze çarpar.

ŞEYTAN TIRNAĞI VE SEBEPLERİ

Tırnak bakımı birçok insanın özellikle de kadınların daha çok dikkat ettiği bir durumdur. El tırnaklarının ve etrafındaki cildin bakımı sanıldığından daha önemlidir. Çünkü en bakımlı el tırnaklarında bile şeytan tırnağı gibi oldukça rahatsız edici bir sorunla karşılaşabiliriz. Tedavi edilinceye kadar, şeytan tırnağı parmaklarınızı kullanmaya engel olan ağrılara yol açabilir. Şeytan tırnağı el ve tırnaklarda görülebilecek en yaygın problemlerden biridir.

Şeytan Tırnağı Nedir?
Şeytan tırnağı parmaklarınızın fazladan deri ürettiği bir durumdur. Bu fazladan ortaya çıkan deri daha sonra tırnağın kenarından tutunacak bir yer bulur. Bu büyüyen deri alınıncaya kadar büyümeye devam eder ve etrafındaki bölgeleri etkileyerek zaman zaman ağrıya yol açabilir.

Şeytan Tırnağının Sebepleri
Şeytan tırnağı şu sebeplerle ortaya çıkabilir:
Şeytan tırnağı genelde kışın soğuk günlerde daha fazla görülen bir durumdur. Cildinizi veya derinizi kurutacak soğuk hava, sert kimyasallar ya da elleri suya fazla batırma gibi etkenler şeytan tırnağına neden olabilir.

Tırnak yiyenlerde yemeyenlere göre daha fazla şeytan tırnağı görülür. Tırnakları dişlemek tırnakların altında bulunan tırnak yatağına zarar verebilir. Zayıf bir tırnak yatağı da daha fazla şeytan tırnağı oluşumuna neden olur.

Şeytan tırnağının diğer bir nedeni de ters giden manikür işlemleridir. Tırnak makası ile tırnakları kesmeye çalışırken sık sık tırnak çevresindeki ölü deriyi kesmek şeytan tırnağına neden olabilir.
Düzgün bir şekilde tedavi edilmeyen şeytan tırnağı paronişya adında bir tırnak iltihabıyla sonuçlanabilir. Paronişya’nın 3 farklı türü vardır: bakteriyal, bir maya türü olan Candidal ve mantar türlerinin neden olduğu iltihaplar. Tırnak derinizin etrafındaki bir enfeksiyon kızarık, şişkin ve ağrılı olabilir ve cerahat üretebilir.

Burada önemli olan nokta şeytan tırnağı görüldükten sonra sorunlu bölge fazla kurcalanmamalıdır. Çünkü ağrılara neden olabilir ağrı yoksa da ağrıların oluşumuna neden olabilirsiniz.

Şeytan Tırnağı Oluşumu Nasıl Engellenir?
Gördüğünüz gibi şeytan tırnağı oluşumu çok kolayca ve sıklıkla görülebilmektedir. Fakat bunu engellemek de zor değildir. Bazı önlemleri almak yeterlidir:

Şeytan tırnağı oluşumuna meyilli iseniz elinizi sık sık nemlendirici kremlerle nemlendirin. Çünkü tırnak yataklarınızı nemlendirmek tırnaklarınıza ve tırnak çevresindeki derilere de iyi gelir.

Eğer tırnaklarınızı yiyorsanız ya da çevresindeki derileri koparıyorsanız, bu alışkanlığınızdan vazgeçin. Tırnak yemek sadece şeytan tırnağına değil tırnak çevresinde enfeksiyonlara ve şişliklere de neden olabilir. Ayrıca tırnaklarınızdaki bakteri ve virüsleri doğrudan ağzınıza transfer ederek nezle ve gribe de yol açabilirsiniz.

Manikür yoluyla düzenli yapılacak tırnak bakımı ve kesimi şeytan tırnağını engeller. Fakat tırnağınızı keserken hafif yuvarlak şekilli kesmeye ve tırnak kenarlarına zarar vermemeye özen gösterin. Manikür yaptırırken parmaklarınızı ıslatarak tırnak yataklarınızın nemlenmesine özen gösterin bu işlem de şeytan tırnağını engelleyen bir durumdur.

B vitamini, kalsiyum ve demir bakımından zengin yiyecekler tüketin. Bunlar tırnaklarınızın güçlenmesini sağlar. Ayrıca her gün yeterli miktarda su içmek de tırnaklarınızın kurumasını engelleyen bir faktördür.

Şeytan Tırnağı Nasıl Tedavi Edilir?

Şeytan Tırnağının Tedavisi

Şeytan tırnağı tedavisi 4 aşamada düşünülebilir:

1. Parmak uçlarınızı 5-15 dakika kadar sıcak suda ya da zeytin yağında bekletin. Bu derinizi yumuşatarak ağrının azalmasını ve şeytan tırnağınızı yumuşatarak daha kolay alınmasını sağlayacaktır. Şeytan tırnağı çoğu zaman derinin kurumasından kaynaklandığı için parmak uçlarınızı sık sık nemlendirmek önemlidir. Bunun için vazelin ya da losyon kullanmak da iyi bir fikirdir.

2. Şeytan tırnağınızı antibakteriyel nemlendirici sürerek hafifçe ovalayın ve yara bandıyla sarın. Bu enfeksiyonu önler ve şeytan tırnağının yumuşamasını sağlar.

3. Şeytan tırnağını çıktığı yerden kırpıcı makasla kesin, derinizi kopararak problemin daha da kötüleşmesine neden olmayın. Enfeksiyonun önüne geçmek için makası bir alkol ya da antiseptik sıvının içinde bir süre tutun.

4. Etkilenen bölgeye bir antibiyotik kremi sürün ve yara bandıyla sarın ve 24 saat bu şekilde kalın çünkü şeytan tırnağını kesildikten sonra bölge enfeksiyona hassas hale gelir. Kızarıklık ya da şişkinlik olursa doktora görünün.


İDEAL KİLO HESAPLAYICI

Aşağıdaki tabloyu doldurun ve ideal kilonuzu öğrenin. Bakalım şu anki kilonuzla ideal kilonuz arasında ne kadar fark var?

Aşağıdaki tabloda boyunuzu cm olarak, şu anki kilonuzu kg olarak girin ve yaşınızı cinsiyetinizi de belirterek hesapla butonuna basın. Sağlığınız açısından çıkacak sonuca göre kilonuzu ayarlamaya gayret gösterin lütfen


Boyunuz : Cm
Kilonuz : Kg
Yaşınız :
Cinsiyetiniz :
Oyun Oyna :
İdeal Kilonuz : Kg
Fark : Kg

VARİSLERİNİZ İÇİN DOĞAL FORMÜL

Varisleriniz İçin Doğal Formül

Malzemeler

* 1 tatlı kaşığı üzüm çekirdeği yağı

* 1 tatlı kaşığı çörek otu yağı

* 1 tatlı kaşığı ozon yağı

* 1 tatlı kaşığı at kestanesi yağı

Hazırlanışı

1 tatlı kaşığı üzüm çekirdeği yağı, 1 tatlı kaşığı çörek otu yağı, 1 tatlı aşığı ozon yağı, 1 tatlı kaşığı at kestanesi yağını cam kase içinde iyice karıştırınız.

Kullanımı

Hazırlamış olduğunuz yağ karışımını varisli bölgelerinize aşağıdan yukarıya doğru masaj yaparak sürünüz.

DİKKAT!!! 

Belirtilmiş olan bitkisel formüllerde belirtilmiş olan bitkilere yağlara alerjisi olan hastalar bu ilaçları kullanmamalıdır. Lütfen doktorunuza danışınız. Buradaki bitkiler tavsiye niteliğindedir, esas olan doktorunuzun tavsiyesidir. Her hangi bir sorununuzda Doktorunuza danışınız.

KOLESTEROL DÜŞÜRÜCÜ BİTKİSEL FORMÜL

Kolesterol Düşürücü Bitkisel Formül

Malzemeler

* Zeytin yaprağı

* 1 bardak su

Hazırlanışı

1 bardak suya 1 tutam zeytin yaprağını 1 dakika kaynatın ve 1 dakika demleyin.

Kullanımı

Sabah-akşam tok karnına içiniz.

DİKKAT!!! 

Belirtilmiş olan bitkisel formüllerde belirtilmiş olan bitkilere yağlara alerjisi olan hastalar bu ilaçları kullanmamalıdır. Lütfen doktorunuza danışınız. Buradaki bitkiler tavsiye niteliğindedir, esas olan doktorunuzun tavsiyesidir. Her hangi bir sorununuzda Doktorunuza danışınız.

Kaynak : http://www.feridunkunak.com.tr/

ET ÇEŞİTLERİ VE FAYDALARI

Sağlıklı zayıflama yöntemlerinin vazgeçilmez elemanlarından birisi de proteinlerdir. Proteinler diyet sürecinde tokluk hissi verir ve kas oranlarını da destekler. Dolayısıyla en sağlıklı zayıflama yöntemlerinde genellikle protein tercih edilmektedir.

Kırmızı Etin Faydaları

Proteinler bildiği gibi bütün canlı organizmaların en önemli yapı taşıdır ve kırımızı et protein yönünden oldukça zengin bir besin maddesidir.

Canlıların büyümeleri, üremeleri, kalıtım özelliklerinin bir nesilden diğer bir nesile taşınması protein içeren besinler aracılığı ile olur. Kırmızı et besin değeri yüksek bir gıda maddesidir;  100 gram ette 15 ila 20 gram protein bulunur. Kırmızı etin içinde ayrıca fosfor, demir ve bakır gibi madensel tuzlar, A, D vitaminleri ve B vitamini bileşikleri vardır. Özellikle karaciğer demir ve bakır mineralleri, A ve D vitaminleri yönünden diğer besinlere nazaran daha zengindir.

Et kan yapmakla beraber kansızlığı önler, bedeni canlı ve güçlü kılar, zihinsel gelişmeyi sağlar ve bu özellikleriyle et soframızın baş tacı olmuştur.

Beyaz Etin Faydaları

Tavuk, biyolojik değeri bakımından yumurta proteinlerinden sonra gelen en değerli et proteini özelliğine sahiptir. Proteinler, hücre ve dokuların oluşmasını, büyüme ve gelişmeyi sağlar. Vücut kaslarının ve organlarının gelişimini sağlarken vücut dokularının yenilenmesinde rol oynar. 100 gr tavuk etinde 20 – 25 gram protein bulunur.

Balık ve Deniz Ürünlerinin Faydaları

İnsan sağlığı açısından son derece önemli faydaları içinde barındıran deniz ürünlerinin her biri adeta sağlık deposudur. Kış aylarının vazgeçilmez besinlerinden olan balıketinin, insan sağlığı açısından birçok faydası vardır.

Balıketi, kırmızı ete oranla daha az yağlıdır ve bazı özel yağ asitleri içerir. Epa ve dha adı verilen bu özel asitler, et, süt, peynir gibi diğer hayvansal besinlerde yoktur. Bu yağ asitleri kan pıhtı oluşumunu engelleyerek atardamarın tıkanmasını önlerken kalp krizi ve felç riskini azaltır ve tansiyonu düşürür.

En sağlıklı zayıflama yöntemleri, en doğru beslenmeyle başlar.  Doğru beslenmek, yani kısaca ne yiyip içtiğinin farkında olmak sağlık için vazgeçilmezlerdendir. Günümüzde gıdaların içerikleriyle yeteri kadar oynandığı için lütfen yedikleriniz konusunda seçici davranmaya özen gösterin. Siz de doğru beslenmek istiyor ve en sağlıklı zayıflama yöntemlerini nasıl öğrenirim diyorsanız İnka Diyet ile iletişime geçerek beslenme konusunda sunduğumuz yaşam koçluğu desteğinden faydalanabilirsiniz.

HANGİ BALIK HANGİ MEVSİMDE YENİR?

Balık Alırken Dikkat Edilmesi Gerekenler

Taze balığın gözleri parlak ve dışa bombeli olur. Balık tazeliğini yitirmeye başlayınca gözleri buğulanmaya başlar ve daha sonra içeri çöker.

Taze balığın derisi gergin ve parlak olur. Taze balığa parmakla dokununca meydana gelen çukurluk anında düzelir. Halbuki bayatlamış balıklarda bu iz kalır. Balığın parlaklığıyla yetinmemek gerekir. Çünkü tezgahtaki balıklara devamlı Su serpildiği için parlak görünebilirler.

Taze balığın solungaçları Canlı kırmızı olur. Balık bayatladıkça bu renk değişir. Ancak bazı balıkçıların solungaçları kırmızı Mürekkep ile boyadklarını belirtmek lazım. Solungaçlardan aşağı doğru akan kırmızı sıvıyı çok kişi kan zannederse de aslında bu mürekkeptir. Böyle bir aldatmacaya başvuran tezgahtan kesinlikle balık alınmamalıdır.

Taze balık hemen hemen kokusuzdur. Bayatlamaya başlayınca Asit kokusu yaymaya başlarlar. Pullu balıkların pulları tazeyken vücuda sıkıca yapışıktır. Elimizi kafadan kuyruğa doğru sürtünce pulların gelmemesi gerekir.

HANGİ BALIK HANGİ MEVSİMDE YENİR

Her balığı her mevsim bulamadığınız gibi, hepsinin tutulma mevsimi ve lezzetli oldukları zamanlar farklıdır. İşte aylara göre balığı ne zaman bulabileceğinizin kısa bir listesi.

Ocak
Uskumru, lüfer, palamut, istavrit lezzetini korur. Kefal ve hamsi tam yağlı durumdadır. Çinekop, kofana ve mezgit ise pazarlarda kolayca bulunur. Tekir ve kırlangıç; bolca avlanır. Barbunya, kılıç ve mercan az tutulur.

Şubat
Şubatta başlayan kalkan mevsimi, mayıs ayı sonuna kadar devam eder. Tekir bolca çıkar. Uskumru, lüfer, palamut ise yağını kaybetmeye başlar. Gürnüşbalığı ve kefal lezzetle yenir.

Mart
Kefal, levrek ve kalkanın en lezzetli zamanıdır. Uskumru çiroz olmaya yüz tutmuştur; tavası ve pilakisi yapılabilir. Gürnüşbalığı fazlaca çıkmaya başlar. Lüfer ve palamut yağını kaybettiğinden, sadece tava ve pilaki yapılmaya elverişlidir. Kofananın ise ızgarası olur. Tekir lezzetlidir.

Nisan
Kalkanın en bol zamanıdır. Mercan, levrek, kılıç ve kırlangıç bolca çıkmaya baslar. Bu nedenle diğer aylara göre daha ucuzdurlar. Ancak kılıç çok lezzetli değildir. Gürnüşbalığı, kefal, mezgit, tekir ve barbunya çok tutulur. Eşkina bu ayda görülür.

Mayıs
Levrek, barbunya, dil balığı, tekir, kılıç ve iskorpit zevkle yenir. Fazlaca çıktığından her Gün pazarlarda bulmak mümkündür. Uskumru, torik, palamut, hamsi ve istavrit yağlarını kaybetmişlerdir. Kefal ise lezzetlidir.

Haziran
Haziranda balık az tutulur. Dip balıkları, yumurtalarını dökmüş olduklarından dağınık gezerler. Bu nedenle balıkçılık açısından verimsiz bir aydır. Tekir, barbunya, mercan, levrek ve eşkina bulunur; ama pahalıdırlar.

Temmuz
Mevsimi başlayan sardalya, ekim ortasına kadar lezzetini sürdürür, istavrit ile uskumru kızartmaya ve haşlamaya elverişlidir. Tekir ve barbunya lezzetli, kefal ise lezzetsizdir.

Ağustos
Çingene palamutu mevsimi açılır. Boyu uskumru kadar ya da biraz daha iridir. Sardalyanın en lezzetli zamanıdır. Ağustos ayında kılıcın tadına doyum olmaz, izmarit lezzetini bulmuştur. Kefal tavsiye edilmez.

Eylül
Sardalya ve kılıç lezzetlidir. Palamut irileşir, her türlü pişirmeye elverişlidir. Lüfer bu dönem pahalıdır, istavrit ve kırlangıç bolca çıkar.

Ekim
Geçici balıkların, yazın Karadeniz'de beslenip, Marmara'ya göçe başladıkları dönemdir. Bu nedenle bol miktarda balık çıkar. Uskumru turfanda olarak kendini gösterir. Lüfer tam lezzetini kazanmıştır, istavrit yağlanmıştır. Palamut bolca çıkar. Tekir, barbunya, kılıç, levrek, mercan, sardunya, eşkina, torik, izmarit gibi balıkları ucuz almak mümkündür.

Kasım
Uskumrunun en iyi zamanıdır. Torik akışı başlamıştır. Pisinin en lezzetli olduğu aydır. Ekim ayında bol bulunan ve'lezzetii olan balıklar kasım ayında da vardır.

Aralık
Uskumru, lüfer, palamut ve torik yağlı olduklarından her türlü pişirilebilirler. Hamsi lezzetlidir. Tekir bol bulunur.

SİGARAYI DAHA KOLAY BIRAKMANIN YOLLARI

Sigarayı bırakmaya çalıştığınızda eğer sürekli abur-cubur veya dört başı mamur yemek yiyorsanız kilonuz süratle artacaktır. Eğer sizin de durumunuz buysa yazının devamı tam size göre :)

Rutininizi değiştirin.

Bazı şeyler gün boyunca sizde sigara içme isteği yaratabilir ve kadınlar bu konuda erkeklerden daha hassas olabilirler. En sık görülen işaretler, sigara dumanının kokusu ve kahve içmektir. Ancak, telefonda konuşmak, bir bardak şarap koymak veya işten sonra gevşemek gibi aklınıza gelmeyecek daha pek çok durum vardır. Çözümü, kışkırtılmayı engellemek için rutininizi değiştirmektir. Kahve yerine çay için, sizin için uygunsa işe arabayla gitmek yerine toplu taşıma araçlarını kullanın ve telefonda konuşmak yerine sigara içmeyen bir arkadaşınızı ziyarete gidin, içinizde sigara içme isteğinin geldiğini hissettiğiniz zaman yürüyüşe çıkın ve elinizin altında şerbetli tatlılar ve lolipop bulundurun. Mümkünse, sigarayı bıraktığınız hafta işten izin alarak tatil yapabilirsiniz.

Barlardan ve alkolden uzak durun.

İştah kabartan görüntü ve kokularla, sigaraya kolay erişebilirlikle baş etmeyi öğrenene kadar, gece kulüplerinden, barlardan ve alkolden uzak durun. Mümkün olduğunca sigara içen kişilerden de uzak durun.

Derin nefes alin.

Sigara içmek istediğinizde derin derin nefes alın. Bu, sizi rahatlatacak ve sigara içme isteğinizle başa çıkmanıza yardımcı olacaktır.

Kendinize 2 dakikalık bir masaj uygulayın

Miami Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, iki dakikalık el ve kulak masajının şiddetli sigara içme isteğini kestiğini, anksiyeteyi azalttığını ve ruh halini düzelttiğini göstermiştir. Şunları yapmayı deneyin:

■ Kulağınızı üst kısmından kulak memesine doğru hafif hafif çimdikleyin

■ Kulak memenizi hafifçe çekin

■ Avuç içinize dairesel hareketlerle masaj yapmak için baş parmağınızı kullanın

■ Her parmağınıza dipten parmak ucuna doğru masaj yapmak için baş ve işaret parmağınızı kullanın.

DÜNYANIN EN İLGİNÇ ALERJİLERİ

Çevremizde birçok kişinin alerjiden muzdarip olduğunu görüyoruz. Ancak aşağıda sıraladığım alerjileri belki de daha önce hiç duymadınız bile.

İşte En İlginç Alerjiler

Cep telefonları ;

Çene, yanak ve kulak boyunca kaşıntı, kırmızı şişlikler ve ağrılı kabarcıklar cep telefonu alerjisi ile oluşur. Aslında cep telefonun yapıldığı madde olan nikel bu alerjiyi sağlar. Özetle, bu alerjiye nikel alerjisi denilebilir. Cep telefonunun kullanılmasının artması, çok fazla telefon ile konuşmak bu alerjiyi tehlikeli hale getiriyor. Nikel alerjisi kadınlarda %17 ve erkeklerde ise %5 oranında görülüyor. Ayrıca bazı metal paralarda, kemer tokalarında ve kot pantolonların düğmelerinde nikel kullanılabiliyor.

Öpüşmek ;

Yakın fiziksel temas ile tükürük paylaşımı oluşur. Öpüştüğünüz kişi daha önce fıstık ezmesi veya alerjiniz olan bir gıda yemiş olabilir. Vücut hemen anafilaktik şoka girebilir. Dünyada çok fazla insan gıda alerjisi yaşamaktadır. Uzmanlar, öpüşme ile gıda alerjisinin tetiklenebileceğini söylüyor. Bu nedenle dişler fırçalanmalı ve sakız çiğnenmelidir.

Su ;

Dünyamızda bugüne kadar yaklaşık 40 kişiye su alerjisi teşhisi koyulmuştur. İnsan vücudunun %60’ı sudur. Fakat, su alerjisinde su ile temas edildiğinde ciltte kızarıklıklar ve ağrılar oluşur. Hatta boğaz şişerek solunum durabilir. Bu alerjinin ne yazık ki bir çaresi ve tedavisi yoktur. Su ihtiyacını karşılamak için bol su harici sıvı alınır.

Soğuk ;

Soğuk hava, soğuk su ile maruz kalındığında ciltte kırmızılık, şişlik ve kaşıntı oluşur. Dondurma bile alerjiyi tetikleyerek boğazda şişme yaratır. Bayılma, şok hatta ölüme bile neden olabilir. Soğuğa karşı olan alerjinin nedeni bilinmemektedir.

Isı ;

Soğuk alerjiyle paralel olarak yüksek sıcaklıklarda kaşıntı, kırmızı şişlikler oluşur. Bu reaksiyonlar, fazla egzersiz ile cildin ısınması, sıcak duşlar, saunalar ve baharatlı gıdalar yenildiğinde tetiklenir. Bu alerjinin neden olduğu konusu halen çözümlenememiştir.

Egzersiz ;

Dünyada 1000 kişi bu alerjiden müzdariptir. Egzersiz öncesi belirli yiyeceklerin yenmesi ve fiziksel zorlanma ile oluşur. Yorgunluk, kaşıntılı cilt, ürtiker ve boyun, gövde kısımlarında şişmeler egzersiz sonrası görülür. Boğulma, kusma ve kan basıncı artışı ve ölüme neden olabilir.

Dokunma ;

Dokunmaya duyarlı bir cilt üzerine elinizle bile yazı yazabilirsiniz. Sık görülen bir alerji türü değildir. Hafif bir dokunma ile birden kabarıklık, şişlik ve kaşıntı oluşur. Bu alerjinin nedeni bilim adamları tarafından halen incelenmektedir.

Modern yaşam ;

21. yüzyılla birlikte mikrodalga fırınlar, temizlik malzemeleri, yerden ısıtma, araba, bilgisayarlar sıklıkla kullanılmaya başlandı. Bazı insanlarda modern hayatın getirdiği kolaylıklar alerjilere neden olmaktadır. Belki çok tuhaf ama, fırınlara, arabalara ve otomobiller alerjisi olan pek çok insan vardır.  Ağrılı deride döküntüler, şişmiş bölgeler, göz kapağı şişmesi sıklıkla yaşanabilen bir durumdur.

ALS TEŞHİS VE TEDAVİSİ

Teşhis

ALS hastalığının kesin teşhisinin konulması için bir test bulunmasa da, üst ve alt motor nöronlarından tek bir kol veya bacak kasına gelen sinyaller hastalığın tanısında çok belirleyici olmaktadır. ALS'nin ana belirtileri kaslara gelen sinyaller olsa bile doktorlar yine de birçok test yaparlar. Bu testler sonunda, doktor hastaya ait bütün medikal bilgileri elde eder. Bu bilgiler başka hastalıklar için kulLanılabilir.

Hastanın medikal geçmişinin öğrenilmesinden sonra doktor bu hastalık nedeniyle, hastada oluşan değişiklikleri, örneğin kaslardaki zayıflamaları, reflekslerdeki değişiklikleri öğrenip hastalığın düzeyini ve durumun ne kadar kötü olduğunu anlayabilir.ALS'nin belirtileri tedavi olasılığı daha yüksek olan birçok başka hastalıkla benzer olabilir. Birçok uygun test yapılarak hastalığın niteliği anlaşılabilmektedir.Bu testlerden biri de elektromiyografi (EMG)'dir. Bu yöntem kasların elektriksel aktivitesini kaydeden özel bir tekniktir. EMG'nin kesin sonuçları hastaya tam olarak ALS tanısının konmasında etkili olmaktadır. Bir başka test yöntemi de sinir iletim hızının (NCV) ölçülmesidir. Bu testin sonuçlarındaki anormallikler, ALS olduğu şüphelenilen hastanın, örneğin peripheral neuropathy olduğunu (çevresel sinir sisteminin hasar görmesi durumu) veya miyopati (kas hastalığı) olduğunu ifade edebilir. vezirhaber.com Doktor manyetik resonans görüntülenmesi yöntemi testini de isteyebilir. Testin amacı, manyetik alanda radyo dalgalarını hastanın beynine ve omuriliğine göndererek bu bölgeler hakkında ayrıntılı görüntüler almaktır.

ALS hastalığının tanısını konmasında sıkça rastlanan bu yöntemle, ayrıca hastalığının belirtilerini sağlayan başka sağlık sorunları da aydınlatılabilir. Omurilik tümörü (Multipl skleroz), syringomyelia ve cervical spondylosis bunlara örnek olarak verilebilir. Hastadaki belirtilere ve bahsedilen testlerdeki bulgulara göre, ilgili doktor diğer hastalıklardan kaynaklanmadığından emin olmak için hastadan bazı üre ve kan analizi gibi rutin laboratuvar testleri de isteyebilir. Bazı durumlarda eğer doktor belirtilerin nedenini ALS değil de, miyopati olduğuna karar kılarsa kas biyopsisi yapılabilir.HIV virüsü, T-hücresi lösemi virüsü gibi virüslerin ve sifiliz, Lime hastalığı, tick-borne encphalitis gibi hastalıklar da bazı şartlarda ALS'nin belirtileri gibi belirtiler de gösterebilirler. Multiple Skleroz, post-polio sendromu, multifokal motor nöropatisi ve spinal müsküler atrofisi gibi sinirlerle ilgili problemler de belirtilerinden dolayı doktorların teşhis yapmasına neden olabilirler. ALS hastalığını benzeri belirtileri taşıyan bazı hastaların antibiyotiğe yanıt verdiği durumlar da görülmüştür.ALS'ye benzeyen belirtilere sahip çok çeşitli hastalıkların bulunması ve bu belirtiler sonucu hastaya tahminler sonucu ALS tanısının koyulması nedeniyle, hastalık eğer ilk evrelerinde ise hasta, ikinci kez bir nörolojik tanı isteyebilir.Mount Sinai School of Medicine adlı tıp okulunda yapılan bir çalışma ile, ALS hastalarında sağlıklı insanlara göre serebral omurilik sıvısında bulunan üç karakteristik proteinin miktarının kayda değer derecede daha düşük olduğu saptanmıştır. Bu çalışma, 2006 yılının Şubat ayında Nöroloji adlı dergide yayınlanmıştır. Bu proteinlerin seviyeleri değerlendirildiğinde, bu değerlerin ALS tanısında %95 oranında kesin sonuç verdiği kanıtlanmıştır. (Bu üç protein: TTR, kristatin C, ve nöroendokrin protein 7B2'nin karboksil terminal parçalarıdır.) Bu proteinler, ALS'nin tanısının doğrulanmasında kullanılan ilk biyolojik yapılardır. Normal metodlarla hastalığın kesin tanısının konması ilk belirtilerin çıkmasından itibaren ortalama olarak 12 ay civarındadır. Bu biomateryallerin keşfedilmesi ile erken teşhis olanağı oluşmakta ve hastalık ilerlemeden hastalara tedavi fırsatı sunmaktadır.

Tedavisi

ALS için henüz bir tedavi bulunamamıştır. Fakat Amerika Gıda ve İlaç Yönetim kuruluşu (FDA) hastalık için geliştirilen ilk ilaç olan Riluzole’ü (Rilutek) onaylamıştır. Riluzole’ün glutamat seviyesini azaltarak motor nöronlarının gördüğü hasarı azalttığına inanılmaktadır. Bu ilacı ALS hastalarının ömrünü birkaç ay kadar uzattığı görülmüştür. Hatta bazı durumlarda daha uzun süreli faydaları da olmuştur. İlacın ayrıca hastaların solunum sistemi için gerekli olan desteği alma süresini geciktirdiğine de rastlanmıştır.

Riluzole, motor nöronlarının aldığı hasarı geri döndürmez. Aynı zamanda yan etki olarak ilacı karaciğerde hasar ve bazı değişik etkiler gözlenmiştir. Fakat yine de, yeni bulunan ilaçların bir gün ALS’nin gelişimini çok daha yavaşlatacağı öngörülmektedir.ALS için geliştirilen diğer tedavi yöntemleri de, hastaların daha iyi bir hayat sürmesini ve hastalığın semptomlarını hafifletmeyi amaç edinmiştir. Destekleyici olan diğer yöntemlerden en etkilisi, doktorun, eczacının, fizyoterapistin, beslenme uzmanının ve hemşirelerin hasta için beraber çalıştığı yöntemdir. Hasta bakıcı ve hastanın birlikte çalışarak bir takım oluşturması sonucu bu takım hastanın daha rahat bir hayat sürdürebilmesi için bazı bireysel planlar tasarlayabilir, oluşturulan bu medikal ve fiziksel tedavi yöntemleri bazı özel aygıtlar ile uygulanabilir. Örneğin,hasta özel bir alet yardımı ile hareketli duruma getirilir ve olabildiğince hastanın rahat olması sağlanır.Doktorlar hastalara, kondisyon artırma, kas kramplarını azaltma, fazla tükürük salgılanmasını azaltma, spastikliği kontrol alma amacı ile bazı tedaviler uygulayabilir. Ayrıca hastaların depresyonu, ağrısı, uyku bozukluğu, kabızlığı gibi sorunları için de ilaçlar bulunmaktadır.

Eczacılar, düzenli kullanım için bazı ilaçlar önerebilir ve böylece kullanılan ilaçlardan dolayı oluşabilecek ilaç etkileşimlerini engelleyebilir.Fizyoterapinin uygulanması ve tedaviyi destekleyici teknolojinin yardımı ile hastanın özgürlüğü artırılabilir ve ayrıca hastalığın seyri sırasında hastanın güvenliği sağlanabilinmektedir. Yürüme, yüzme, antrenman bisikleti gibi hafif aerobik egzersizleri ile hastalıktan etkilenmemiş olan kaslar ve hastanın kalp sağlığı güçlendirilebilir, aynı zamanda hastanın yorgunluk ve depresyonla olan mücadelesi desteklenebilir. Esneme ve hareket alıştırmaları ile de hastanın kaslarının sönmesinin önüne geçilebilir ve spastisitenin verdiği acı azaltılabilir. Fizyoterapistler bu nitelikte hastaları zorlamayan egzersizlerin faydalı olduğunu belirtmekte ve önermektedir. Bazı terapistler de, destek ayakları, yürütücü, tekerlekli sandalye gibi aletler önermiştir. Bunun nedeni de hastaların hareketli kalmalarını sağlamaktır.

Konuşmada zorluk çeken ALS hastaları da konuşma üzerine uzman olan bazı uzmanlardan yardım alabilir. Hastalar bu profesyonel kişiler yardımı ile daha yüksek sesli ve net konuşma tekniklerini öğrenebilirler. Uzmanlar bazı durumlarda konuşma kolaylığı açısından teknolojik aygıtlar da önerebilirler. Örneğin; ses artırıcı, harf tahtaları, evet - hayır aygıtları bunlara örnek olarak verilebilir. Bu tür cihazlar hastalar uzun süreli konuşamadıklarında, bazı sesleri çıkaramadıklarında yardımcı olmaktadır. Bu cihazların kontrolü, parmak, kafa, göz oynatma gibi küçük fiziksel hareketler ile sağlanmaktadır.Hastalar, konuşma ve beslenme uzmanlarından yemek öğünlerini planlamaları hakkında bilgiler almaktadır. Örneğin, gün içinde yenilen yiyecekler ve kalorileri, yiyeceklerin çiğnenmesi, sıvı gıda alımı konuları hastalar için oldukça önemlidir. Hastalar boğulmayı engelle adına, fazla tükürüğü atma amacı ile bazı emme cihazları kullanmaya başlayabilir. Doktorlar, hasta eğer artık dışarıdan aldığı besinler ile yeteri kadar beslenemiyorsa, direk olarak hastanın midesine bir besleme tüpü sokabilir. Bu beslenme tüpünü kullanılması boğulma ve zatürre riskini artırır. Bu olaylar da akciğerlere sıvı kaçması ile sonuçlanabilir.

Tüp hastada acıya neden olmaz ve hastaların yine de dışarıdan beslenmelerine engel olmaz.Solunuma yardımcı olan kasların zayıflaması görüldüğünde, gece kullanılan solunum desteği aparatı kullanılarak, hastanın uyku sırasında soluk alış - verişine yardımcı olunabilir. Bu tür cihazlar hastanın akciğerlerini yapay olarak dışarıdaki hava ile doldurur. Cihaza hava sağlayan bu dış kaynaklar, hastanın yüzüne ve başına entegre edilir. Hastanın akciğerleri oksijen ve karbondioksit seviyelerini dengeleyemez duruma geldiğinde bu tür cihazlar sürekli kullanılabilir.Hastalar son çare olarak akciğerlerin görevini tam olarak yapan yapay solunum cihazlarını kullanabilir. Bu yöntemin etkili olması için burun veya ağızdan soluk borusuna giden bir tüp kullanılmalıdır. Uzun süreli kullanın için de trakeotomi adında bir operasyon ile plastik solunum tüpü boyundan sokularak hastanın soluk borusuna yerleştirilir. Hasta ve yakınları bu yöntemlerden birini seçmeden önce bazı faktörleri göz önünde bulunarak, iyi düşünüp karar vermelidir. Solunum cihazları birbirinden farklıdır. Bu cihazlar hastanın yaşamının kalitesine etki ettiği gibi fiyatları da buna bağlı olarak değişmektedir. Bir hastanın solunum desteği alması, solunum sorunlarını çözüp, yaşam süresini artırsa bile ALS'nin ilerlemesine bir etkide bulunmaz.

Hastalar, solunum desteği sistemini almadan önce uzun süre hareketsizlikten dolayı hayatlarında olacak değişiklikler konusunda iyi bir şekilde bilgilendirilmelidir. Bazı durumlarda solunum desteği alan hastaların konuşabildiği görülmüştür.Sosyal çalışıcılar ve hemşireler, özellikle hastalık son aşamada iken, hastalara ve ailelerine tıbbi ve manevi olarak yardım etmektedir. Sosyal çalışmacılar özellikle vasiyet hazırlama, finansal yardım bulma, konularında yardımcı olmaktadır. Ev hemşireleri de sadece medikal anlamda yardım etmezler. Aynı zamanda hasta yakınlarına, hastayı beslemeyi, uygun bir şekilde hareket ettirmeyi, hastanın solunum cihazlarını takıp çıkarmayı öğreterek hastaya bakanlara yardım eder. Bu tür hemşireler sık sık hastanın evde tedavisi konusunda hasta ile ilgili uzman doktora danışırlar. Hastanın evdeki tedavisinin uygun olup olmadığından sık sık emin olunur. Ayrıca, evde hastaya yardımcı olan bu grup, hastaya ve yakınlarına hastanın hayatının sonlanması durumu hakkında da bilgi verir.Hayvanlar ve insanlar üzerinde yapılan araştırmalar, kalori kısıtlanmasının (CR) yapılan ALS tedavisinin yanlış olduğunu gösterebilir. Genleri ile oynannış fareler üzerinde yapılan araştırmalar da CR'nin ALS'de ölümü hızlandırdığını kanıtlamaktadır.[5] Bu çalışmada Hamadeh, et al iki çalışmaya da dikkat çekmiştir.[6][7].Bu çalışmalarda, az enerji üretiminin insanlarda görülen ALS'ye nasıl etki ettiği ve ölüm ile olan ilişkisi anlatılmıştır. Fakat ilk çalışmada, Slowie, Paige ve Antel: "Hastalarda enerji üretiminin düşmesi ölüm ile ilgili değildir; fakat hastalığa büyük bir etkisi vardır." demiş ve sonuç kısmında da "Sonuç olarak ALS hastalarının zamanla enerji üretimi azalmaktadır fakat, hastalığın seyri açısından fazla enerji üretimi tavsiye edilmektedir" demişlerdir.İlk çalışmalarda, Pedersen ve Mattson farelerde uygulanan ALS modelinde, CR'nin klinik süreci hızlandırdığı fakat hiç bir yararı olmadığını keşfetti..

Yüksek kalorili bir diyetin ALS'yi yavaşlatabileceği önerilmiştir.Ayrıca ketojenik diyetin farelerde hastalığın ilerlemesini yavaşlattığı görülmüştür..RNAi'in keşfi ALS tedavisinde bir umut doğurmuştur.Önce yapılan çalışmalarda RNAi,laboratuar farelerinde ALS'ye neden olan bazı genlerin çalışmasını durdurmada kullanılmıştır.Cytrx adlı şirket ,RNAi kullanarak mutant SOD1 geninin çalışmasını kontrol alma konusunda yapılan bilimsel araştırmalara sponsor olarak desteklemiştir.Aileden gelen,genetik veya diğer türlerdeki ALS hastalarının %10'luk bir kısmında hastalığın mutant SOD1 geninden kaynaklandığı düşünülmektedir. Cytrx'in oral olarak kullanılan Arimoclomol adlı ilacı ALS tedavisinde kullanılmaktadır.İnsulin benzeri büyüme faktörü de ALS tedavisi için araştırılmıştır. Cephalon ve Chiron kullanılarak IGF-1 ile ilgili klinik çalışmalar yapıldı. Bir araştırma istenen iyi sonuçları verirken, diğer çalışma net bir sonuç vermedi. Bunun sonucunda da ürün FDA'den (ABD ilaç ve yiyecek yönetim kurumu) onay alamadı. 2007 yılının Ocak ayında İtalya sağlık bakanlığı, INSMED adlı kuruluşun ilacı olan IPLEX'i önerdi.Bu ilaç, IGF-1 ile bağlayıcı protein olan Protein 3 (IGF1BP3) ile olan birleşimiydi ve İtalya'da bulunan ALS hastalarında klinik tedavide kullanılmaktadır.

ALS NEDENLERİ VE BELİRTİLERİ

Amyotrofik lateral skleroz (ALS), aynı zamanda motor nöron hastalığı olarak da anılan, merkezî sinir sisteminde, omurilik ve beyin sapı adı verilen bölgede motor sinir hücrelerinin (nöronlar) kaybından ileri gelen bir hastalıktır.

Hastalık, merkezî sinir sisteminde, omurilik ve beyin sapı adı verilen bölgede motor sinir hücrelerinin (nöronların) kaybından ileri gelir. Bu hücrelerin kaybı kaslarda güçsüzlük ve erimeye (atrofi) yol açar. Ayrıca erken ya da geç hareketin birinci nöronu da hastalanır. Zihinsel fonksiyonlar ve bellek ise bozulmaz. Kaslardaki zayıflık ellerde ya da bacaklarda, ağız-yutak bölgesinde ya da dilde başlayabilir ve sürekli ilerleyerek yayılır. Bu yayılma "bulber" alandaki kasları da tutabileceği için konuşma ve yutma güçlüğüne neden olabilir. İleri evrelerinde solunum yetersizliğine de yol açabilir. Genellikle erişkin yaşlarda (40-50) ve erkeklerde, kadınlara göre biraz daha sık görülür. Görülme sıklığı (insidansı) 100.000 de 1-1,5 civarındadır. Daha genç ve daha ileri yaşlarda da ortaya çıkabilir ve genellikle zayıf insanlarda görüldüğü dikkat çekmektedir. ALS hastalarının ortalama üç ila beş yıl yaşayabildikleri belirlenmişse de, daha uzun süre yaşayan kişiler de vardır. ALS hastalığına yakalanmış birçok ünlü kişi bulunmaktadır. Amerikan beyzbol oyuncusu Lou Gehrig, İngiliz aktör David Niven, Leeds United ve İngiltere Futbol Federasyonları menejerleri Don Revie ve Dieter Dengler, metal müzik gitaristi Jason Becker, Amerikan caz müzik basçısı Charles Mingus, matematikçi Fokko du Cloux, İngiliz fizikçi Stephen Hawking, Çinli lider Mao Zedong, Galatasaray ve Fenerbahçe'de oynamış Türk futbolcu Sedat Balkanlı Amerikan politikacı Jacob Javits bu hastalığa yakalanmış ünlü kişilerden bazılarıdır.

Nedenler ve risk faktörleri

Bilim insanları ALS'nin kesin olarak nedenini bulamamakla birlikte bu hastalığa ait çok çeşitli risk faktörleri gösterilebilir. Bu hastalığın birden fazla risk faktörüne sahip olduğuna inanılır. Araştırmacılar, bağışıklık sisteminde anormalliğe yol açan, DNA'nın yapısını ve enzim sisteminin işleyişini bozan, nörotoksik özellik gösteren bir virüsten şüphelenmektedir. Ailesel ALS’de genetik bir özelliğin neden olduğu tahmin edilse de, ALS’nin diğer türü olan seyrek ALS’de genetik bir nedene rastlanmamıştır. Batı Pasifik'te hastalığın görülme oranlarının artması sonucu, yapılan araştırmalardan sonra nörotoksik bir maddenin hastalığa neden olduğu anlaşıldı. Ardından bu sinirlere zarar veren nörotoksik maddenin Cycas circinalis (Cycadaceae) adlı bir bitkinin tohumlarında bulunduğu anlaşıldı. Bu bitki yalnızca bu bölgede bulunmaktaydı ve 1950 ve 1960’lı yıllarda yiyeceklere katıldığı belirlendi.İnsanlarda 21. kromozomun bozulması veya hatalı olması sonucu hastalığın ortaya çıktığına inanılmaktadır. Bu gendeki mutasyon otozomal baskın türdendir. Bir ailede bulunan ebeveynlerde kromozomlara bağlı olan ALS varsa onların çocuklarında da bu tür ALS görülme olasılığı çok fazladır. Fakat eğer ailede ’seyrek’ yani kromozomlara bağlı olmayan türden ALS varsa çocuklarda ALS hastalığının olma olsalığı azdır veya yoktur. ALS Birliğine göre ordu mensubu veya emekli olmuş kişilerin ALS hastalığına yakalanma oranı diğer insanlardan daha yüksektir. Orduda ALS adlı raporlarında, ordudakilerin neredeyse %60 daha fazla bu hastalığın riski altında olduğu belirtilmiştir.

Belirtiler

ALS’ye dair ilk belirtiler genellikle farkedilmez ya da gözden kaçar. İlk belirtiler, kaslarda seğirme, titreme, kas zayıflığı sonucunda kolların veya bacakların etkilenmesidir. Bu tür belirtilerin zamanla artması sonucunda ALS hastalığı ortaya çıkar. ALS’nin belirtileri sonucunda vücutta hangi kas etkilenmekteyse o kısım ilk olarak zarar görür. Hastaların % 75’inde ilk belirtiler, kol ve bacak kaslarında görülmüştür. Bu vakaların bazılarında hastalık önce bacaklardan bir tanesini etkilemiş ve hastalar da bunu ilk olarak yürürken veya koşarken sendeledikleri sonucu keşfetmişlerdir. Bazı vakalarda ise hastalık ilk olarak elleri ve kolları etkilemiştir. Bu tür hastalar da, hastalığı el becerisi gerektiren düğmeye basma, yazı yazma, anahtarlar ile kapı açma gibi basit işleri yapamamaları sonucu fark etmişlerdir.

Bu hastalığa yakalanmış hastaların yaklaşık  %25 kadarında daha farklı belirtiler görülmüştür. Bunlardan en önemlisi konuşma zorluğu ve net konuşamamadır. Bu tür hastaların konuşmaları anlaşılmayacak derecede karmaşıktır. Ayrıca, burunla ilgili sorunlar ve zamanla konuşma sesinde düşüklük de ilk belirtilerin arasında görülebilir. Çiğneme bozuklukları ve dilin hareketinin zorlaşması da izleyen belirtilerdir. Dilin hareketinin sınırlanması sonucunda nefes borusu tıkanabilir ve bundan başka ilerleyen durumlarda da tam anlamıyla konuşma kaybı görülebilir. Hastalığın ilk aşamasında kasların etkilenmesinden sonra, ilerleyen aşamalarda hastalığın tüm vücudu etkilediği görülür. Hastaların hareket edememesi, konuşamaması ve sözcükleri telaffuz edememesi (dysarthria), yiyecekleri çiğneyememesi (dysphagia) örnek gösterilebilir. Üst motor nöronlarının hasar görmesi sonucu kaslarda sertleşme (spastisite) ve abartılı refleksler denen hyperrefleksiya durumu görülür. Babinski işareti denen abartı bir refleks de (ayak başparmağının anormal bir biçimde şişmesi şeklinde olur) üst motor nöronlarının hasar gördüğünü gösterir. Alt motor nöronlarının da hasar gördüğü kaslarda oluşan zayıflık ve kramp gibi belirtiler sayesinde anlaşılır. Kasların deri altından da istemsiz olarak titremesi de önemli bir belirtidir. Hastalığın görüldüğü kişilerin %15-45 lik bir bölümünde pseudobulbar etki denen bir belirti görülür. Bu belirtide hastalar gülme ağlama gibi davranışlarını kontrol edemezler. Bu etki, duygusal istikrarsızlık olarak da bilinir. Bir hastaya ALS tanısının konması için, hastalarda üst ve alt sinir hücresi hasarlarının başka durumlardan kaynaklanmadığından emin olunmalıdır.Hastalığın gelişimi ve yayılım hızı kişiden kişiye değişse bile, sonuç olarak hastalığa yakalanan kişiler ayağa kalkamaz veya yürüyemez, yatağa yatıp kendiliğinden kalkamaz veya ellerini ve kollarını kullanamaz. Çiğneme güçlükleri ve çiğneme yeteneğindeki zayıflama sonucu hastaların normal yemek yiyememesi yemek sırasında hastanı boğulma riskini artırır. Sonucunda da kilo problemleri ortaya çıkar. Hastalık her ne kadar bilince ve anlamaya etki etmese bile, bazı vücut fonksiyonlarının zamanla kaybedilmesi ALS hastalarında sinirlilik ve bunalım gibi ruh hali değişikliklerini de beraberinde getirir. vezirhaber.com Hastanın ailesinde daha önceden frontotemporal dementia adı verilen durum görülmüşse, hastalarda derin bir kişilik değişimi görülebilir. Fakat bu düşük oranlarda rastlanan bir vakadır.

Hastaların büyük bır kısmında sözcük üretimi güçlüğü, dikkat kaybı ve kararsızlık gibi problemler görülür. Bu hastalığın gelişiminin bir kısmı olarak dabilin bozuklukları görülür. Bu problem de, hastanın gece nefes almasında sorunlar yaşamasına bağlanır (nocturnal hypoventilation). Sağlık uzmanları, hastalığın gidişatı hakkında hastalara bilgi verirken; olası tedavi seçeneklerini, hastalığın daha ilerki durumlarında verilecek kararlar açısından önemli olduğundan anlatıp hastalara bilgi vermelidir. Diyafram kaslarının zayıflaması sonucunda bu bölgedeki hava kapasitesi ve basınç azalır. Bazı durumlarda ilk belirti olarak, kol ve bacak kaslarının zayıflaması gibi belirtiler yerine diyafram kasının zayıfladığı da görülür. Bilevel basınç artırımı adlı yöntem sık sık öncelikle geceleri sonraları gündüz saatlerinde olmak üzere hastanın nefesini desteklemek için kullanılır. Bu yöntemin yetersiz kalmasından önce hastanın tracheostomye ve uzun süreli mekanik solununuma karar vermesi gerekir. Hastaların büyük çoğunluğu bu yolu seçmeyip Palliative care adlı yolu seçerler. ALS hastalarının çoğu da hastalığın kendisinden değil de solunum problemleri (pneumonia) yüzünden ölmektedir. ALS baskın olarak motor nöronlarını etkiler ve genellikle hastanın bilincine, kişiliğine, aklına ve hafızasına etki etmez. Aynı şekilde, görme kabiliyeti, koklama, tat alma duyma ve dokunma gibi önemli vücut fonksiyonları da bu hastalıktan etkilenmez. Fakat hastalık 20 yıl ve üzeri gibi uzun yıllar sürerse göz kasları etkilenerek, hastada görme kaybı görülür. Multipl skleroz'den farklı olarak bağırsak ve sidik torbası kontrolü devam eder. Fakat hareketsizlik sonucu beslenme şeklinin değişmesi soncunda kabızlık gibi bağırsak problemleri görülebilir.

BALIK TUTMANIN FAYDALARI

Balık tutmak gerçekten de çok eğlenceli bir etkinliktir. Fakat bir o kadar da sabır ister. Balık tutmanın faydalarını ve zararlarını sizler için derledim. Bu yazıyı okuyunca eminim hayatında hiç balık tutmayanlar, birer olta alıp en yakın deniz, göl, dereye gideceklerdir. Hepinize rastgele.

Balık Tutmanın Faydaları

1. Tüm günlük hayat ve iş, okul stresini azaltır.
Balık tutmaya odaklanmış kişi, balık oltaya vurdu mu? acaba kaçtane tutacağım gibi şeyler düşünmesinden dolayı diğer şeyleri unutur.

2. Sağlıklı bir bedene sahip olmanıza neden olur.
Özellikle sabah erken saatlerde balık tutmaya giderseniz farkı anlayacaksınız. Tertemiz hava ve denizden aldığınız iyot.

3. Sizi sakinleştirir.
Balık tutmak kişiler üzerinde pozitif bir etkisi vardır. Düşündüğünüz tek şey balık tutmak olduğu için pek fazla stres yaşamazsınız.

4. Eklemlerinizin sürekli hareket etmesini sağlar.
Boyun, omuz, kol kireçlenmelerini önler. Sürekli olta atıp çekmek durumunda olacağınız için eklemlerinizdeki kireçlenmeleri azaltır. 1 hafta sürekli gittiğinizde hiç bir yerinizde tutukluk olmadığını anlarsınız.

5. Spor yapmanıza neden olur.
Çok doğal spor yapmanıza neden olur. Tüm doktorların söylediği gibi doğal spor herşeyden çok daha iyidir.

6. Keyfiniz kat kat artar.
Özellikle istediğiniz kadar balık tuttuğunuzda keyfnize diyecek yoktur.

7. Çevrenizdeki kişilerin favorisi olursunuz.
Balık tutup eve yada komşulara götürmeyi becerirseniz. ve sizin tuttuğunuz balıklar sofraya gelirse oooo değmesinler keyfine

8. Balık kültürünüz artar
Hangi balık hangi mevsimde taze olur. Nerede hangi balık olur. Hangi balık nasıl kızartılır gibi bir dünya şey öğrenirsiniz.

9. Heyecan vericidir.
Değişik türde balık tutmayı başarırsanız çok heyecan vericidir. İstavrit tutmak için oltanızı atarsınız çinekop gelir. O zaman çok heyecanlanırsınız.

10. Deniz Canlılarının eko sistemde nasıl rol aldığına şahit olursunuz.
Balık türlerinin birbirlerini nasıl etkilediğini. Bir balık türü yok olduğunda ona bağlı yok olma reaksiyonunu vs vs.

Balık Tutmanın Zararları

1. Hırslı biriyseniz balık tutmayı iyice öğrenene kadar size stres yapabilir. (yanınızdaki tutar da siz tutamazsanız)

2. Zaman zaman işinizden yada okulunuzdan kaytarmanıza neden olabilir.

3. Çok kalabalık yerde balık tutuyorsanız, olta dolaşması nedeniyle kavga çıkabilir.

Bu zararları kontrol etmek tamamen sizin elinizde.

FAZLA KIRMIZI ET YEMENİN ZARARLARI

Fazla Tüketilen Kırmızı Et Böbreklere Bile Zararlı

Günlük ihtiyaçtan fazla tüketilen et, bireylerde kilo problemi var ise, harcanamayan enerji oluşacağı için kişi üzerinde kilo artışını tetikleyebilir. Bunun dışında fazla et tüketiminin zararları arasında karaciğer yağlanması büyük ölçüde gözlenmektedir. Etten kaynaklanan fazla alınan kolesterol eğer vücut tarafından kullanılamıyorsa, yüksek kolesterol total kolesterolün yükseltilmesi, kan yağlarının yükseltilmesi etin içerdiği proteinin atık ürünlerinin ortaya çıkaracağı ürik asit değerlerinin yükselmesiyle ortaya çıkabilecek ciddi rahatsızlıklarda artış görülmektedir. Aynı zamanda böbrekler içinde ciddi zararlar doğurmaktadır. Böbreklerin yükünün fazlalaşmasıyla, böbrek fonksiyonlarında bozulma veya karaciğerde birtakım fonksiyon bozuklukları ortaya çıkartabilmektedir.

Etin günlük ihtiyacın üzerinde alınması uzmanlar tarafından doğru bulunmamakta ve önerilmemektedir. Genellikle toplum içerisinde yüksek protein tüketildiğinde kaslarımız çok iyi ve güçlü olur şeklinde bir yaklaşım bulunmaktadır. Et tüketiminin fazlalaşması ciddi zarar ve tahribatlara yol açabileceğinden çok dikkatli tüketilmesi gerekmektedir.

Günlük et tüketimi harcanan kalori ve yaş grubuna bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Yetişkin bireylerde yaklaşık olarak 4 porsiyona kadar tüketilebilmesi uygundur. Burada 1 yumurtaya karşılık bir porsiyon eti dengeleyebilmekteyiz. Yetişme çağında olan özellikle erkek çocuklarda bu ihtiyaç normalden biraz daha artar. Ancak her zaman protein deposu olan et grubu ne kadar çok yersek o kadar iyidir şeklinde düşünülmemelidir. Fazla et yemenin zararları da özellikle böbrekler üzerinde oluşmaya başlamaktadır. Ve protein yükselmesi yorgunluk hissi vererek ödemli bünyeler ortaya çıkarabilmektedir. İyi ve sağlıklı olarak düşünerek hiçbir besin grubu gereğinden fazla tüketilmemelidir.

Sonuç olarak et tek başına güç deposu olan bir besin değildir. Kasları güçlendirmez. Hatta fazla tüketildiğindeki zararlardan biride sinirleri harekete geçiren alkol gibi tehlikeli olabilmektedir. Yapılan araştırmalarda fazla et tüketiminin insanın sinir sitemi üzerinde anormal etkiler meydana getirerek tahrik edici boyutlara taşıyabiliyor. Bu sebeple alkolle iç içe olarak nitelendiriliyor.

Tıbbi deneyler ve araştırmalar etin zararlarını ispatlayıcı birçok sonuca ulaşmıştır.

Fazla Tüketilen Kırmızı Etin Zararları

Sindirim sistemi üzerindeki genel rahatsızlıkların büyük çoğunluğu et’in hazımsızlığından kaynaklanmaktadır. Hazımsızlık, apandis rahatsızlığı riski, bağırsak iltihabı ve verem ve kanser parazitlerini de güçlendirdiği tespit edilmiştir. Et insana kolayca geçebilen bağırsak kurtlanması, ateş, az önce de belirtilen kanser gibi ciddi rahatsızlıklara temel oluşturarak vücudumuz üzerinde ciddi zararlara sebep olabilir.

Örneğin vejeteryan bir bireylerin hiçbir zaman apandisit rahatsızlığı riski taşımadığı, fazla et tüketenlerin ise bu rahatsızlıkla karşı karşıya kaldığı  belirtilmektedir. Örneğin çiftçiler normal koşullardan çok daha fazla et tükettiğinden “gut” hastalığına yakalanma oranları artış göstermektedir.

Ayrıca çok fazla et yiyenlerin dilleri kirlidir, nefesleri kokar dışkıları pis ve düzensizleşir. Tüm bunların yanı sıra mide rahatsızlıkları, romatizma, baş ağrısı, cilt yaraları, kilo dengesizliğine bağlı şişmanlık ve zayıflık da fazla et tüketiminde görülen faktörler arasında yer almaktadır. Ve et erken yaşta yaşlanmanın en birinci etkilerini de yaşantımıza olumsuz olarak yansıtmaktadır.

BONZAİ NEDİR ZARARLARI NELERDİR?

YÜZYILIN TEHLİKESİ BONZAİ

Uyuşturucu madde içerikli olan ve kullanımı esnasında insan metabolizmasına çok zararları dokunan Bonzai, tamamen uyuşturucu maddeden ve bazı bitkilerin yapraklarına karıştırılarak elde edilmektedir. Bonzai zararları ve etkileri kalcı hasarlar bırakabilmek le beraber büyük ölçüde bağımlı hale gelmektedir.

Bonzai Sentetik Cannabinoid ismi altındaki birçok maddeden oluşmaktadır. Tamamen kimyasal olan bu uyuşturucu madde bazı bitkilerin yapraklarına karıştırılarak ortaya çıkmaktadır. İçildiği zaman insan üzerinde çok büyük bir etkisi olmaktadır.

Bonzai Zararları;

1- Kan basıncında hızlı artış ve nabız yükselmesi
2- Şiddetli ağız kuruluğu
3- Göz kızarıklığı
4- Halüsülasyon hayal görme
5- Açlık hissi
6- Ortam seçememe nerede olduğunu hatırlayamama
7- Geçici körlük
8- Geçici felç durumu

Yeni nesil çocukların kandırılarak farklı türde bu uyuşturucu maddelere alıştırılması günümüzde yaşanılan bir sorun olarak gözümüze çarpıyor. Ailelerin bilinçlendirilip bu uyuşturucu madde tehlikesinden çocuklarımızı uyararak uzak tutalım.

VÜCUDU MAHVEDİYOR!

Bonzai yapılan araştırmalara göre Eroinden daha tehlikeli olduğu öğrenilmiştir. Bonzai üzerinde yapılan detaylı araştırmalar bu uyuşturucunun kişide adeta patlama yaptığı anlatıldı.

Bonzai yapılan araştırmalara göre Eroinden daha tehlikeli olduğu öğrenilmiştir. Bonzai üzerinde yapılan detaylı araştırmalar bu uyuşturucunun kişide adeta patlama yaptığı anlatıldı.

Genellikle "bir defadan bir şey olmaz" düşüncesiyle kullanan gençleri pençesi altına alan bonzai (sentetik kannabinoid) adlı uyuşturucunun etkileri şunlardır. Türkiye'de bu tür vakalar 2011'de ilk kez bildirilmiştir. 2013'te ise maalesef patlama yapmıştır. Bonzai sigaranın içinde karıştırılarak, sprey halinde de içilebiliyor. Bu nedenle kullanım sırasında çevreden anlaşılması bir hayli zor. Diğer olumsuz etkisi de beyin hücrelerinde kısa sürede büyük hasarlar meydana getirmesi. Özellikle genetik yatkınlığı olan veya yüksek dozda madde kullanan kişilerde, şizofreni benzeri durumlar ortaya çıkabiliyor. Bazı kişilerde de ani kalp durmalarıyla ölümlere neden olabiliyor.

Uyuşturucular arasında en yüksek haz etkisi olan madde eroindir fakat bonzainin eroine benzer etkisi de bulunmakta. Eroinden daha fazla yan etkiye sahip. Ayrıca ona göre çok daha ucuz ve kolay ulaşılabilir. Bonzainin hukukta esrar statüsünde kabul edilmektedir. Halbuki üzerinde esrar taşıma ya da içici olma durumu, suç sayılmıyor. Ama eroinde üzerinde bir içimlik kadar da olsa büyük cezası var. Onun için bonzainin esrar değil eroin statüsüne alınması lazım. Ayrıca rol model olarak seçilen kişiler madde kullanınca, gençler de onları örnek alıyorlar. Hem Hollywood hem de Türkiye'deki eğlence sektöründe çalışan kişiler, gençlere kötü örnek oluyor. Bazı gençler de ünlü olma ve onlara benzeme duygusu içinde ortama girdiklerinde bu maddeleri kullanabiliyorlar.

KALSİYUM EKSİKLİĞİNİN ZARARLARI

Kalsiyum, beden sağlığı açısından en önemli minerallerden biridir. Vücudumuzda bulunan kemik yapısının ve dişlerin sağlıklı bir şekilde ayakta kalmasını sağlar. Her birey kalsiyum gereksinimi karşılayacak derecede kalsiyum içeren besinler tüketmeye özen göstermelidir. Vücuda alınan kalsiyum öncelikle kemiklerde depolanır. Ve uzun süreli kalsiyum alınmaması durumunda, vücudumuz kemiklerde depoladığı kalsiyumdan kullanmaya başlar.

Bu durumun uzun süreli olması, kemiklerin güçsüzleşmesine ve vücudun olumsuz şekilde tepkimeler vermesine yol açar.

Kalbimiz İçin Kalsiyuma İhtiyacımız Var

Kalsiyum eksikliğinin zararları, yaygın olarak bilindiği gibi sadece diş çürükleri ve kemiklerin kolay kırılması ile sınırlı değildir. Aynı zamanda yeterli miktarda kalsiyum ihtiyacı karşılanmadığında, kaslar üzerinde, sinir sistemi üzerinde ve kalbin düzenli çalışmasında olumsuz etkiler meydana getirebilir.

Kalsiyum eksikliğinin zararlarından bir diğeri ise kanın pıhtılaşmasında oynadığı büyük rolden vücudu mahrum bırakmasıdır.

Özellikle çocuklar için kalsiyum çok önemlidir. Çocuk gelişiminde kalsiyum ihtiyacının tamamıyla karşılanması gerekmektedir. Aynı şekilde gebe bayanlar ve bebekler içinde kalsiyum eksikliği zararlara yol açabilmektedir. Örneğin bebeklerde gelişim bozukluklarına neden olabilir.

Kalsiyum eksikliğinin zararları vücudumuzda hani hastalıklara yol açar? Başlangıçta kemik erimesi, eklem ağrıları, el ve ayaklarda ağrılar, uykusuzluk, sinirlilik, kalp çarpıntısı, yüksek tansiyon, depresyon gibi hastalıklara neden olmaktadır.

Kalsiyum eksikliğinin zararları olduğu gibi, kalsiyumun fazla alınmasının da zararları görülmektedir. Kemiklerde kireçlenme ve böbrek taşı gibi sağlık sorunları ortaya çıkabilmektedir.

Kalsiyum İçeren Besinler

En fazla kalsiyum içeren besinler süt ve süt ürünleridir. Buna bağlı olarak sebzelerde de kalsiyum bulunmaktadır. Fındık, fıstık, keçiboynuzu ve balıkta kalsiyum içeren besinler arasındadır.

Dikkat : Kalsiyum eksikliği belirtileri başladığında doktora başvurmanızda ve tedavi için destek almanızda büyük fayda vardır.

NAMAZ KILMANIN VÜCUDUMUZA FAYDALARI

İslam’ın en önemli ibadeti olan ve Kuran‘da bir çok yerde zikredilen namazın, bir şükür vazifesi olmasının yanında, sosyal, psikolojik, ekonomik, ahlakı ve fizyolojik yönleri de vardır. Namaz, günlük hayatı planlar. Günü 5 kısma ayırır.

Günlük bir program oluşturur, insanı zaman mefhumu ile yüz yüze getirir ve her günün dolu dolu yaşanmasına yol açan Namaz, temizlikle başlar. Çünkü beden ve çevre temizliği, namazın farzlarındandır. Müslümanlar namazı, Allah’ın bir emri olduğu için kılarlar. Ancak Allah’ın bu emrini yerine getirirken farkında olmadan, onun sayısız nimetlerinden de yararlanırlar. Aslında dinimizin hiçbir emri akla, mantığa, bilime ve sağlığa aykırı değildir. Hepsinde bir hikmet ve fayda vardır.

Namazın Vücudumuza Faydalarından Bazıları

* Namaz kılmak doktorlarca hastaların eklem romatizmasını önleyen en etkili koruyucu tedbir olarak öğütleniyor. Rükuda sırt ve mide kasları takviye edilir. Mide civarı üzerindeki yağların eritilmesi sağlanır. Secdede baldır ve uyluk kasları hareketlenir.

* Bağırsakların hareketi sağlanıp kabızlığı önlemeye yarar.

* Namazdaki tüm hareketler kalbin çalışmasını etkileyip kanın vücudun en uç noktalarına gitmesini hızlandırırken aynı anda sinirlerinde hareketini sağlayıp rahatlatır.

* Uykusuzluğu giderir.

* Secdede taze kanla yıkanan beyin zindeleşip namaz kılanda bunamayı engeller.

Günde kırk rekatla seksen secde eden vücudun ömür boyu bu hareketi ağır ağır yaptığı düşünülürse tüm vücudun dengeli hareketlere kavuştuğu anlaşılır.

Böylece stresten patlayacak hale gelen, sıkıntı ve bunalımlarla kararan mustarip gönüller hafifleyip ferahlar ve sükunet bulur.Böyle bir namaz huşû duyan mü’minler için bir zevk ve neşe kaynağıdır. Namaza üşene üşene kalkan, imanları zulüm katan ve gösteriş için namaz kılanlara ağır gelir ve bir yük olur.

İşte namaz en büyük şükür, en açık teşekkürdür. Namaza bütün vücudumuzla katılıyoruz: Elimiz, ayağımız, gözümüz, dilimiz, başımız; aklımız, kalbimiz, hayalimiz bütün duygularımızla… Böylece bütün bu organ ve duygularımızla Allah’ımıza şükrümüzü iletmiş oluyoruz..

B12 EKSİKLİĞİNİN ZARARLARI

B12 vitamini tüm vücut hücrelerinin ihtiyaç duyduğu bir enzim olmakla beraber, B12 vitamini eksikliği tedavi edilmediği durumlarda insan vücudunda ciddi zarar ve tahribatlara yol açmaktadır.

B12 vitaminin azalması durumlarda ortaya çıkan belirtilerde en önemlileri kan hücrelerinde azalma ile birlikte aneminin meydana gelmesi, sinir sistemi bozuklukları, mide ve sindirim sistemi bozukluklarıdır. Bununla birlikte gittikçe ciddileşen ve hızla artan kansızlık, cilt bozuklukları ile kabızlıkta seyir gösterir. Kansızlığa bağlı olarak baş gösteren çarpıntı, mide bulantıları, nefes darlığı ve bitkinlikler ile süreç devam etmektedir. Kilo kaybı, unutkanlık, gereksiz korku ve tedirginlik hissi, yorgunluk hissi, sinirsel problemler de B12 vitamin eksikliğinin belirtileri arasında yer almaktadır.

B 12 eksikliği için bu gıdaları tüketin

Karaciğer, böbrek, kırmızı et,  yumurta, süt, peynir ve balık B12 vitamini içeren besinler arasındadır. Mayalı soya ürünleri ve deniz yosunu da B12 vitamini bulunan yiyecekler arasındadır.  B 12 vitamini içeren gıdaların yeterli miktarda tüketilmemesi, yeteri kadar tüketilmesine rağmen  vücuttaki emilim bozukluğu nedeni ile yeteri kadar alınamaması, alkol kullanımı, bazı ilaçların uzun süreli kullanımı bu vitaminin eksikliğine neden olur.

Vejetaryenler, yaşlılar, devamlı diyet yapanlar da B12 eksikliği riskiyle karşı karşıyadır.

Bazı hastalıklarda önemle eksikliğine dikkat edilmesi ve sık zamanlı olarak kontrol edilmesi gerekmektedir. B12 vitamin eksikliği genellikle, beslenme bozukluğu olan bireylerde, özensiz diyet yapan bireylerde, alkol bağımlılarında, hamile ve emziren kadınlarda, yoğun stres altında olan kişilerde, kronik rahatsızlığı olan kişilerde, doğum kontrol hapı ve östrojen takviyesi alan kadınlarda, sporcularda, beden eforu ile çalışanlarda, sıklıkla yaşlılarda ve sindirim sistemi ile ilgili operasyon geçirenlerde ya da bağırsağında aşırı derecede bakteri üreyen kişilerde görülmektedir. Ve bu kişilerin belirtileri hissettikleri anda bir doktor kontrolü altında B12 takviyesi yapması gerekmektedir.

B12 vitamin eksikliğinin zararları insan vücudunda kademe kademe hissedilir. Başlangıç olarak yukarıda belirttiğimiz nedenlerin yanısıra sersemlik, uykusuzluk, ışığa karşı hassasiyet ve önemli ölçüde duyarlılık, ağız kuruluğu, ciltte kaşıntılar, öğrenme ve algılama güçlüğü, gözlerde yanma ve kaşıntı gözlenmektedir. Bu belirtileri takip ederek, kas spazmı, migrene varan baş ağrıları, sabahları yataktan yorgun kalkma ve uyuşukluk halidir.

Rahatsızlığın ilerlemesi durumlarında ise, en dramatik ve rahatsız edici etkileri sinir sisteminde görülmektedir. B12 vitamin eksikliğinin bireyler üzerindeki en belirgin zararı sinirler üzerinde ciddi boyutlarda tahribata yol açarak kalıcı sinir sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ağır B12 eksiklikleri kronik sinir sistemi hastalıklarına zemin oluşturabilmektedir. Ayrıca bu hastalarda ayak ve ellerde uyuşmalar, şiddetli boyun ve sırt ağrıları  his durumlarında bozukluklarda görülmektedir. Örneğin en ufak bir yorulmada ya da heyecanlanmada kalp ritim bozuklukları da çoğu hastalar üzerinde etkili olmaktadır. Sonrasında baş dönmeleri ve denge bozuklukları da rahatsızlığın diğer önemli aşamaları arasında yer almaktadır. Bunların sonucunda ciddi nörolojik rahatsızlıklar meydana gelerek oluşabilecek zararların tedavi sürecini zorlaştırdığı tespit edilmiştir. Ayrıca özofagus kanserleri arasında da bir ilişki olduğu düşünülmektedir.

Günlük dengeli beslenen kişilerde B12 vitamin eksikliğine çok fazla rastlanmamaktadır. B12 vitamini çok fazla besinde bulunmaktadır. Süt ve süt ürünlerinde, yoğurtta, yumurtada, peynirde (hayvansal ürünlerde), bira mayasında, bademde, kırmızı ve beyaz etlerde ve buğdayda bulunmaktadır. B12 vitamini ışığa karşı çok hassastır özellikle besinlerin ışık altında uzun süre bekletilmesi zararlıdır ve besin üzerindeki b12 kaybına sebep olmaktadır. Örneğin yoğurtları uzun süre beklettiğinizde, yoğurdun üzerinde yeşil renkte bir su meydana gelmektedir işte bu yeşil suyun içerisinde de b12 vitamini bulunmaktadır. Bu sebeple dolapta ya da ışıkta bekletilmesi B12’nin kaybına yol açmaktadır.

B12 vitamini özellikle sinir hücrelerinin büyümesi ve tüm hücrelerin tamirinde ciddi derecede önemli bir rol oynamaktadır. Folik asit ile birleşince sinir hücrelerinin kılıflarının korunabilmesi ve DNA sentezi için gereklidir sinir iletilerinin kolaylaştırılmasını sağlamaktadır. B12 vitamini ince bağırsaktan emilir, fakat tam olarak emilip depolanması için, midenin salgıladığı bir bileşiğe de gereksinim vardır. Bu birleşik B12 vitamini ile bağdaşır ve B12 vitamininden sonra karaciğere taşınır ve orada depolanır. B12 vitamini beyinde sinir iletimi durumlarını düzenler dolasıyla Alzheimer hastalığına karşı da koruyucu etki oluşturmaktadır. Doğum sırasında da oluşabilecek sorunları önlemektedir. Kalp ve damar tıkanıklığına karşı etkili olmaktadır. Çocuklarda görülen astım , depresyon, şeker hastalığına bağlı nöropatilerde ve kısırlık gibi birçok hastalığın tedavi sürecinde B12 vitamini büyük ölçüde destekleyici bir unsur olarak görülmektedir.

B12 tedavisi için, B12 vitamin iğneleri veya B12 vitamin hapları kullanımına başlanabilir. Tedavi kesildiğinde sık aralıklarla vücutta B12 yetersizliğinin gözlenmesi durumlarında bazı kişiler hayatları boyunca B12 takviyesi almak zorunda kalabilmektedirler.

TİRYAKİLER NEDEN SİGARA İÇER?

Sigara dumanını içinize çektikten 7 ila 10 dakika sonra, nikotin anormal miktarlarda norepinefrin ve dopamin salgılanmasına neden olur; bu beyin kimyasalları size keyif verir. Bu durumda, kahkaha atarken, güneşin batışını izlerken ya da sıcak bir günde soğuk su içerken aldığınız hazdan daha fazlasını alırsınız.

Ancak bir süre sonra, vücudunuz bu kimyasalları salgılamak için nikotine bağımlı hale gelir ve aynı miktarda haz almak için daha fazla nikotine ihtiyaç duyarsınız. Buna ek olarak, beyne giden yolda, tütün dumanının bileşenleri: 1 Arterlerinizi daraltır, hatta bazıları bir kalemin ucundan bile küçük bir hal alır ve kalbinize daha az kan gitmesine neden olur. Bu daralma kanın daha hızlı hareket etmesine neden olarak, damarların çeperlerinde yaralanmalar meydana getirir.

Oksijen taşıyan hemoglobin hücrelerine yapışan karbonmonoksit yüzünden, kalbinizi ve kan damarlarınızı sigara içtikten saatler hatta günler sonra bile oksijenden mahrum bırakır.

Hasar görmüş arterlerde plak ve lipitlerin gelişmesine neden olan LDL (“kötü”) kolesterolü arttırırken, HDL (“iyi”) kolesterolü düşürür.

Kalbin oksijensiz kaldığı durumlarda, düzensiz kalp ritmini ya da kalp krizini tetikler.

Kemiklerin tekrar oluşmasına müdahale ederek, osteoporoza katkıda bulunur.

Sigara, oksijen alışverişini azaltarak, akciğerlerde küçük hava keseciklerine hasar verir.

Etkileri ani gelişir. Nefes almak ve egzersiz yapmak zorlaşır. Eğer 15-20 yıl sigara içmeye devam ederseniz, akciğerlerinizin fonksiyonunun yüzde 40 ila 50′sini kaybedersiniz; buna, kronik pulmoner hastalık denir ve duştayken ya da arabanıza doğru yürürken nefes darlığı yaşamanıza neden olabilir.

MUCİZE BESİNLER

Sağlıklı bir yaşam sürmemiz için mutlaka tüketmemiz gereken besinleri sizler için derledim.

İşte Mucizevi Besinler:

Yoğurt: Yapılan gözlemler özellikle bizim coğrafyamızda bulunan ülkelerde yoğurt ve süt ürünlerinin uzun yaşayan insanların yaşamında başrol üstlendiğini gösteriyor.

Ananas: Ameliyat sonrası iyileşme sürecini hızlandırıyor; eklemleri sağlam tutup, astımı önlüyor.

Yaban mersini: Bol antioksidan içerir. Beyinde yaşlanmanın etkilerini geciktirir. Ispanak: Zekayı güçlü tutar. Karaciğer, yumurtalık, kolon ve prostat kanserlerinden korur. Çok zengin besin değeri vardır.

Kırmızı biber: Akciğer, prostat, yumurtalık ve rahim ağzı kanserlerinden korur. Güneş yanıklarına karşı etkilidir. Kalp sağlığını korur.

Brokoli: Diyabetin vücutta yaptığı hasarı azaltır. Prostat, mesane, kolon, pankreas, meme ve mide kanserlerini önlemede etkilidir.

Domates: Kalp hastalığı riskini azaltır. Vücutta iltihaplanmayı önler; yemek borusu, mide, bağırsak, akciğer ve pankreas kanserleriyle savaşır. Elma: Bağışıklık sistemini güçlendirir. Alzheimer riskini azaltır. Akciğer ve prostat kanserlerinden korur.

Enginar: Damar tıkanıklığını önler, zararlı kolesterolu düşürür. Roka: Doğumsal kusur riskini azaltır. Kemik kırılmasını önler, göz sağlığı için çok faydalıdır.

Böğürtlen: Kemik yapısını güçlendirir. İştahı bastırmada etkilidir. Vücutta yağ yakımını arttırır.

Balkabağı: Kalp sağlığını korur, kırışıklıkları engeller.

Kavun: Vücudun bağışıklık sitemini güçlendirir ve iltihaplanmayı engeller.

Havuç: Havuçta bulunan antioksidanlar vücudun DNA yapısını korur. Göz sağlığında katarakta karşı korur. Pek çok kanser tipine karşı koruyucu etkisi vardır.

Kızılcık: Prostat ağrılarını dindirir. Akciğer, kolon, kan kanseri hücreleriyle savaşır. Bağırsak enfeksiyonunu önler.

Erik: Kabızlığa karşı etkilidir. İçindeki antioksidanlar DNA yapısını korur. Menopoz sonrası kemik sağlığını korur.

Sarımsak: Vücut için doğal bir antibiyotik vazifesi gören sarımsağın faydaları saymakla bitmiyor. Uzun yaşayan insanların masasında bol miktarda sarımsak bulunduğu da bir diğer gerçek.

DİKKAT : Bu sitede yayınlanan her türlü bilgi, sadece bilgilendirmek amacı ile hazırlanmıştır. Bir sağlık profesyonelinin vereceği tavsiyelerin yerine kullanılamaz. Sizin gerçek fiziksel durumunuzu yansıtmıyor olabilir. Doktorunuza danışmadan bu sayfalardan edineceğiniz bilgileri herhangi bir rahatsızlığın teşhis veya tedavisinde kullanmayınız. Soru ve sorunlarınız için doktorunuza danışınız.