Bebek Sağlığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

FOLİK ASİT VE FAYDALARI

Mümkünse Hamile Kalmadan Önce Almaya Başlayın!

Hamilelik döneminde vücudun gereksinim duyduğu besin değerlerine ihtiyaç artar. Bu büyüyüp gelişen bebeğin ve hamileliğin ihtiyaçlarına göre şekillenir. Folik asit, anne adaylarının hamile kalmadan önce başlaması gereken vitamin grubundadır ve bebeğin hücre ve sinir sistemi gelişimi için oldukça önemlidir.

Folik asit, bebek gelişimi için çok önemli olup, vücutta protein sentezi, hücre çoğalması ve kemik iliğinin görevini eksiksiz yerine getirmesi gibi işlevlerde bulunur.

Folik asit vücutta depolanmaz. Bu yüzden her gün alınması gerekir.

Folik asit nedir?

Folik Asit, B grubundan suda çözünen bir vitamindir. Doğal besin maddelerinde bulunan şekline folat, ilaçlarda ve işlenmiş besinlerde bulunan formuna ise folik asit denilmektedir.

Folik asitin içinde ne var?

Folik asit, hücre yapı taşlarının, kan hücrelerinin ve özellikle de sinir sistemi dokularının oluşum ve gelişimde önemli bir role sahip olan B vitamini türevidir.  Özellikle genetik şifremizin yapı taşları olan DNA yapımında görev alır.

Folik asitin bebeğe faydaları nelerdir?

Folik asit, bebek gelişimi için çok önemli olup, vücutta protein sentezi, hücre çoğalması ve kemik iliğinin görevini eksiksiz yerine getirmesi gibi işlevlerde bulunur.

Fetal büyüme ve gelişme, hızlı hücre bölünmesi ile karakterize bir dönemdir. DNA ve RNA üretimindeki kritik rolü nedeniyle, bu dönemde yeterli folik asit alımı son derece önemlidir.

Yapılan araştırmalar, hamilelikte yeterli miktarda folik asit alımının bebekte merkezi sinir sistemi anomalilerinin (sakatlıklar) görülme olasılığını anlamlı ölçüde azalttığını göstermektedir. Nöral tüp defekti adı verilen bu merkezi sinir sistemi anomalileri, değişik şekillerde ve derecelerde görülebilir. En basit formu olan spinabifida da omurgada küçük bir açıklık varken, en ileri form olan anensefalide bebeğin kafatası ve beyni gelişmez.

Hamilelik öncesi folik asit kullanılması ne gibi faydalar sağlar?

Gebelik öncesi pek çok kadında hafif de olsa çeşitli nedenlerle folik asit eksikliği vardır. Gebelikle beraber ihtiyaç artar ve hızla  folik asit yetmezliği gelişebilir. Araştırmalar, gebelik öncesi besin takviyesi ve ilave folik asit ilaçlarıyla  folik asit eksikliğinden doğan sorunların aşılabileceğini göstermektedir.

Folik asit alımına ne zaman başlamalı?

Folik asit, bebeğin beyin ve sinir sistemi gelişimi için kilit öneme sahip olduğundan hamile kalmadan önce alınmaya başlanması gerekir.  Yapılan araştırmalar sonucunda, gebelik planlanmaya başlandığı zaman, diğer bir deyişle en az gebelikten 3 ay öncesinden başlayarak, gebeliğin 3. ayının sonuna kadar günlük 400 mikrogram folik asit kullanılması önerilmektedir. Unutulmaması gereken önemli bir nokta da; folik asitin vücutta depolanmadığıdır. O yüzden her gün alınması gereklidir.

Folik asit eksikliği bebekte ne gibi sorunlara neden olabilir?

Merkezi sinir sistemi anomalileri arasında en sık karşımıza çıkan sorun olan nöral tüp defektleri, döllenme sonrası 21 ve 27. günler arasında ortaya çıkmaktadır. Bu dönemde kadınların önemli bir kısmı hamile olduklarını fark etmeyebilirler. Folik asit desteği alınmadığında nöral tüp defekti görülme olasılığı 2000 doğumda 1 civarındadır. Folik asit desteği ile bu oran yüzde 50-75 oranında azaltılabilir. Bu etkinin ortaya çıkması için hamile kalmadan 1-3 ay önce folik asit kullanmaya başlanması gereklidir. Ayrıca yarık damak ve bazı kalp bozuklukları gibi anomalilerin de folik asit alımındaki azlığa bağlı olduğu ileri sürülmektedir.

Folik asit eksikliği nasıl belirti verir?
Hafif derecede folik asit eksikliği toplumda oldukça yaygındır. Daha ağır eksiklik durumlarına ise anemiyee (kansızlık) rastlanır. Folik asit ya da B12 vitamini eksikliği olanlar sonunda anemik hale gelirler.

Anemi belirtileri uyuşukluk, yorgunluk, çaba harcandığında nefes darlığı, deride ve mukozada solgunluktur. Ağız kenarlarındaki çatlakların folik asit yetersizliğinden ileri geldiği bilinirse de bu, demir, B2 ya da B6 yetersizliğinden de olabilir. Folik asit eksikliğinde dil ağrılı ve kırmızıdır. Pürtükleri kaybolmuşçasına düzgündür. B12 ve demir yetersizliğinde de benzeri belirtiler görülebilir. Folik asit eksikliği çoğu kez dış belirtiler sonucunda değil, kan testleri sonunda, kişide anemi olduğu anlaşılınca ortaya çıkar. Hafif eksikliklerde kişide depresyon görülebilir. Daha ağır eksikliklerde ise sinirler hasara uğrar, periferiknöropati oluşabilir.

Folik asitten zengin gıdalar nelerdir?
Folik asit en fazla yapraklı yeşil sebzeler, bira mayası, karaciğer, böbrek, yumurta, zarı alınmamış tahıllar, ceviz, badem, fındık, fıstık, mercimek, ıspanak, yonca, mavi-yeşil yosun, maydanoz, nane, kurufasulye (baklagiller) ve tohumlu gıdalarda bulunur.

Folik asit açısından zengin olduğu halde hamile kadınlara, tavuk, kuzu ve dana karaciğeri tüketimi, içeriğindeki aşırı miktarda A vitamini nedeniyle çok önerilmemektedir. Aşırı A vitamini alımı özellikle hamile kadınlar için tehlikeli olabilir; fetus zarar görebilir.

Folik asit kullanımı ne zaman bırakılmalı?
Merkezi sinir sistemindeki sakatlıkları önlemeye yardımcı olmak için, döllenmeden 8 hafta sonrasına kadar ilaç takviyesi olarak folik asit kullanmak faydalı olur. Bu  28 günlük siklusta sizin son adetinizin ilk gününden sonraki 10 haftalık süredir. Bu tarihten sonra sinir sistemi anomalileri üzerine belirgin bir yararı olmaz.

Her hamile kalan kadın folik asit kullanmalı mı?

Hamilelikte  folik asitin günlük alınması gereken miktarı artar. Bu nedenle gebelik öncesinden başlayarak tüm gebeleri kapsayacak bir şekilde folik asit alımı önerilmektedir.

PAMUKÇUK HASTALIĞI VE TEDAVİSİ

Yanak içinde, dil ve damakta Süt parçalarını andıran beyaz lezyonlara "pamukçuk" denir. Bir cins Mantar olan "Kandida enfeksiyonu" nedeniyle oluşur.özellikle yeni doğan bebeklerde daha sık rastlanan ve ağız bölgesinde oluşan "pamukçuk" hastalığıdır. Peki, beslenme bozukluğuna yol açabilen ve o tatlı meleklerin keyfini kaçırabilecek pamukçuk enfeksiyonu ile nasıl baş edebilirsiniz?

Pamukçuk nedir?
Yanak içinde, dil ve damakta süt parçalarını andıran beyaz lezyonlara "pamukçuk" denir. Bir cins mantar olan "Kandida enfeksiyonu" nedeniyle oluşur. Gri-beyaz bir yalancı zar, ağız mukozasını bölgesel veya yaygın şekilde kaplar. Dildeki lezyon kazınırsa altında deri yanmış gibi görünür ve kanayabilir, sızıntılı yüzeysel bir ülser belirir. Bebek genellikle semptomsuzdur. Enfeksiyonun etkeni Kandida Albicans organizmasıdır, normalde ağız ve vajinada yaşar. Diğer mikroorganizmalarla aynı anda kontrol edilir ve genelde problem çıkarmaz.

Neden oluşur?
Kandida (pamukçuk) herhangi bir soruna yol açmadan nüfusun yüzde 20'sinin ağız içinde bulunur. Fakat bu denge bozulduğu zaman; Antibiyotik kullanımı ve hormonsal değişiklikler (hamilelik gibi) mantar için uygun olan koşulları oluşturur. Ağız içi ortamının değişmesine neden olan durumlarda Kandida"lar aşırı çoğalabilir. Ayrıca, tatlı içecekler ve süt dahil ağızda kalan yiyecek artıkları da Kandida enfeksiyonu oluşmasında rol oynayabilir. Kirli emzik de ağız içi mikrobik enfeksiyonlara ve pamukçuğa neden olur.

Vücudun hangi bölgelerinde görülebilir?
Ağızda ve bağırsaklarda yaşayan bazı mantarların da oluşturduğu bir enfeksiyondur. Ender olarak bağırsaklardan yayılıp anüs çevresinde pamukçuk gelişebilir. Dilde ve damakta, silmekle kolayca çıkmayan sarı, Krem renkli kabarık lekeler vardır. Ağız içinde, dil üzeri veya yanakta başlayan tek bir beyaz-gri lezyon çok hızlı bir şekilde ağız içinin tamamı ve hatta dudakları kaplayabilir.

Bebek kaç aylıkken ortaya çıkabilir?
Yeni doğan bebeklerde, hayatın ilk 3-4 gününde başlar. Çoğunlukla sağlıklı yeni doğan bebeklerde görülür. Fakat daha büyük bebek ve çocuklarda da görülebilir.

Bebeğin beslenme düzenini etkiler mi?
Ağrı olduğu için bebeğin beslenmesi bozulabilir. Bu yüzden pamukçuk görülen bebekler, daha sık ve az emzirilmeli veya beslenmelidirler. Emziren anneler özellikle meme başı temizliğine dikkat etmelidir. Ağızdaki acıdan dolayı bebek emmeye isteksizdir. Pamukçuk olan bebeğin ağzı yaradır. Bebek emzirilirken rahatsızdır ve hatta emzirilmeyi reddedebilir. Anne sütü alan bebeklerde pamukçuk daha az görülür. Zira biberon ve emzik gibi risk faktörleri yoktur fakat meme başının kuru ve sağlıklı olmasına dikkat etmek gerekir. Yutma güçlüğü ve tat alma duyusunda bozukluğa neden olur.

Pamukçuk hastalığı ilaçsız doğal tedavisi?

Pamukçuk hastalığı  ilaç tedavisi ile daha hızlı ve etkili şekilde düzelir. hastalar daha erken normal hayatlarına dönebilirler. Pamukçuk hastalığı    için İlaçsız tedavi etkisiz kalabilir ve hasta için ciddi sağlık problemlerine neden olabilir. Bu nedenle Pamukçuk hastalığı   için temel tedavinin ilaç tedavisi olduğu unutulmamalı ama diğer önerilerle Pamukçuk hastalığı   için iyileşme süreci hızlandırılabilir.

PLASTİK OYUNCAKLAR ÇOCUKLARDA ALERJİYE NEDEN OLUR MU?

Alerji; vücudumuzun bağışıklık sistemini çevremizdeki (alerjen dediğimiz ) zararlı olmayan maddelere karşı verdiği aşırı reaksiyondur.

Çocuklarda Alerji
Normalde bağışıklık sistemi yabancı ve zararlı maddelere karşı vücudu korumak için çalışır. Alerjide ise verilen tepki vücuda zararlıdır. Genellikle kronik bazen de acil durumlara yol açabilir.

Alerjide başlıca hedef organlar; solunum sistemi (burun, sinüs, yutak, nefes borusu ve bronşlar), göz, mide-bağırsak sistemi ve deridir.

Belirtiler
• Kronik ve tekrarlayıcı özellik gösterir.

• Mevsimlerle ilişki söz konusudur (baharda rinit, yazın egzama sıklığı artar)

• Gün içinde de değişiklik olabilir (astımda gece atakları ön plandadır)

• Alerjen ile temas sonrası aynı belirtiler ortaya çıkar.

• Ailede benzer hastalık hikayesi vardır.

• Bazı durumlarda tetiklenir (Enfeksiyon, egzersiz, besinler, kimyasallar ve çevre kirliliği)

Alerji tablosunun ortaya çıkması için genetik yatkınlık ve çevresel etkenlerin bir arada bulunması gerekir. Bir çocuğun ebeveynlerinden biri alerjik ise kendisi için risk %45-50 iken, hem anne hem babası alerjik ise risk % 75-80'e kadar çıkar.

Çocuklardaki duyarlılık bebeklik döneminden itibaren hatta anne karnında iken başlar.
Yapılan çalışmalarda tespit edilen ilginç sonuçlar şunlardır:

• Kardeş sayısı arttıkça, alerjik hastalık sıklığı azalmaktadır.

• Gebelikler arası süre az ise (sık doğumlarda) risk azalır, süre uzadıkça risk artar.

• Gebeliğin ikinci yarısında annenin ev tozundan aşırı derecede kaçınması, çocukta 3 yaşında akar alerjisi riskini artırır.

• Gebeliğin son üç ayında, süt ve yumurtanın tamamen diyetten çıkarılması, çocukta 5 yaşında artmış yumurta alerjisi ile sonuçlanır.

• Gebeliğin son üç ayında balık yağından zengin beslenme, bebek egzaması riskinde belirgin azalma sağlar.

• Gebelikte taze sebze-meyve alımında azalma durumunda çocukta alerjik astım riski artar.

• Gebelikte sonulum yolu enfeksiyonu geçirmek, antibiyotik ve parasetamol türü ağrı kesici kullanmak ve sigara içimi çocuklarda astım ve egzamayı artırır.

Alerjik duyarlılığın oluşmasında 4 çevresel etken vardır.

1. Aşırı hijyen; çocuğun doğumdan itibaren bağışıklık sisteminin asıl uğraşacağı mikrobik etkenlerle buluşmasını engeller. Sistem zararlı olmayan maddelere karşı aşırı tepki vermeye neden olacak şekilde gelişir.

2. Beslenme özellikleri; alerjik tabloların ortaya çıkışında önemlidir; çikolata, cips, gazlı içecekler, kola, boyalı şekerlemeler, hazır bisküviler, dondurulmuş gıdalar gibi hemen hemen bütün paketlenmiş endüstriyel ürünler, içerdikleri yoğun katkı maddelerinden dolayı sindirim sisteminde ve deride alerjiyi tetiklerler.

3. İlaçlar; özellikle gereksiz antibiyotik kullanımı bağışıklık sisteminin mikrobik etkenlerle karşılaşmasını ve onlara karşı savaşmasını engeller. Aynı zamanda birçok alerjik hastalık bulgusu, enfeksiyonu taklit eder (astımlı çocuklar sürekli bronşit teşhisi alırken, alerjik nezlesi olanlar ise üst solunum yolu enfeksiyonu tanısı ile sürekli antibiyotik alırlar.

4. Çevresel irritanlar; sigara, egzoz dumanı, temizlik malzemeleri, deodorantlar, oda spreyler vs.

Çocuklarda görülen alerjik hastalıklar 10 başlık altında toplanabilir.

1. Alerjik bronşial astım: Kriz halinde öksürük, hışıltı ve solunum sıkıntısı ile seyreder. Çocuk yaş grubunda görülme sıklığı %3-8 arasındadır.

2. Alerjik rinit (alerjik mevsimsel nezle): Çocuklarda en sık görülen alerjik hastalıktır. Ot, ağaç ve çiçek polenlerine bağlı olarak ortaya çıkar. İlkbaharda göz ve burunda sulanma, kaşıntı, hapşırık, geniz akıntısı şeklinde bulgu verir.

3. Atopik dermatit (bebek egzaması): Çocuklarda en erken dönemde ortaya çıkan alerjik hastalıktır. Bebeklerin ilk aylarında genellikle yüzde bazen boyunda ve kollarda kaşıntılı ve kuru lezyonlar şeklindedir. İnek sütü gibi besinlere karşı alerji bu çocuklarda sıktır.

4. Gıda alerjisi: Yine erken yaşlarda görülebilen alerjik tablolardandır. En sık inek sütü, yumurta, tahıl, fındık-fıstık gibi gıdalardan kaynaklanır.

5. İlaç alerjisi: Çocuklarda nadir görülür. Çoğu zaman antibiyotikler sonrasında ortaya çıkar.

6. Hayvan alerjisi: Kedi, köpek, kuş alerjileri gibi.

7. Böcek alerjisi: Arı, sivrisinek, hamam böceği gibi.

8. Ürtiker: Acil durum arzeden, vücudun genelinde deride farlı büyüklükte, sıcak, pembe renkli büyük döküntüler şeklindedir.

9. Anafilaksi: ölüme neden olabilecek en ciddi alerjik tablodur. Sebep genellikle ilaç, böcek veya besindir.

10. Diğer alerjik durumlar: Lateks (plastik oyuncak, balon, eldiven) alerjisi

Lateks içeren ürünlerden bazıları

* Paket lastikleri
* Elastik bandajlar
* Yara bantları
* Bulaşık eldivenleri
* Sıcak su şişeleri
* Ayakkabı cilaları
* Oyuncak balon
* Silgi
* Spor malzemeleri
* Oyuncaklar

Lateks alerjisinin belirtileri

* Döküntü
* Kaşıntı
* Şişlik
* Yüzde ani kızarıklık
* Solunum sıkıntısı
* Hızlı soluk alıp verme
* Anksiyete
* Hafızada karışıklık
* Baygınlık hissi
* Şok

HANGİ DOKTORA GİTMELİYİM?

Hastaneden randevu alacaksınız. Fakat o hastalığınıza hangi bölüm bakar bilemiyorsunuz. Bunu düşünerek sizlere faydalı olacağını düşündüğüm bir yazı hazırladım.
Şimdiden tüm hastalarımıza geçmiş olsun dileklerimi sunarım.

Dahiliye (İç Hastalıkları) :

* Ağız kuruluğu
* Göğüs ağrısı (buna bağlı sol kol ağrısı)
* Sık idarara çıkma
* Karın ağrısı
* Mide ağrısı
* Mide eksimesi
* Gastrit,
* İshal, Kabızlık,
* Terleme,
* (Tansiyon : Baş ağrısı, Baş dönmesi, bulantı, kulak çınlaması, burun kanaması, kalp ağrıları. Olarak sıralanır.)

Kulak Burun Boğaz (KBB) :

* Boğaz ağrısı,
* Burun akıntısı
* Nezle
* İşitme kaybı
* Kulaktan kan gelmesi
* Burun eğriliği
* Burunda şekil bozukluğu
* Burundan kan gelmesi
* Horlama,
* Kulak iltihabı,
* Saman nezlesi,
* Sinüzit,
* Tükürük Bezi Hastalıkları
* Uçuk,
* kulak ağrısına eşlik eden baş dönmesi
* Uzun süreli kulak akıntısı
* Baş dönmesi
* Çene eklem hastalıkları
* Kulak çınlaması
* Aft

Kalp Damar Cerrahi :

* Göğüs ağrısı ( buna bağlı sol kolda ağrı)
* Kalp,
* Damar,
* Damar sertliği,
* Çarpıntı
* Bacak damarlarında siyahlaşma
* Ayaklarda morarma
* Bacaklarda ağrı

Enfeksiyon Hastalıkları : 

* Grip,
* Sarılık,
* Göz beyazlarında sararma,idrar renginde koyulaşma,iştahsızlık,bulantı.
* Halsizlik, Yorgunluk
* Karın ağrısı ve buna bağlı İshal,
* Kabakulak,
* Köpek, kedi, vb. hayvanlar tarafından ışırık yada tırmalanma halleri
* Büyük dışkıda,Tenya,parazit.
* Ayağa yada vucudun herhangi bir yerine paslı metal batması
* Öksürük,balgam
* Taşıyıcı sarılık
* Ateş,terleme (Brucella)
* Kene sokması
* Ayaklarda / bacaklarda kızarıklık,şişlik,ağrı.

Genel Cerrahi (Hariciye) :

* Apandisit : ( ilk olarak karın üst bölgesinde ağrı ile başlar, Karın üst bölgesindeki ağrı hafifler ve karın sağ alt bölgesinde ağrı başlar, Karında hissedilen ağrının yavaş yavaş şiddetlenmesi, Karında hissedilen ağrının süreklilik kazanması, Ateş, Kalp atışlarında hızlanma, İştah kaybı, Mide bulantısı ve kusma )
* Memede ağrı
* Memede kollara doğru yayılan ağrı
* Memede sertlik hissi
* Memede ele gelen sertlik
* Karın bölgesinde şişlik buna bağlı ağrı
* Gangren,
* Basur,
* Hemoroid,
* İnce bağırsak,
* Kalın bağırsak,
* Karaciğer,
* Mide,
* (Tiroid bezinin az çalışması); yorgunluk, halsizlik, uyuşukluk ve uyku hali, konsantrasyon bozukluğu, sersemlik hissi, depresyon, saç dökülmesi, ciltte kuruma ve soğukluk hissi, kabızlık, kilo alma, göz kapakları ve bacaklarda şişlik, terlemede azalma, balmumu gibi cilt, soğuğa tahammülsüzlük, üşüme, ses kalınlaşması, ses kısılması, konuşmada ağırlaşma, reflekslerde azalma, tansiyon, kolesterol yüksekliği ve nabız düşüklüğü, adet düzensizliği, hamile kalmada zorluk, çocuklarda boy kısalığı ve gelişme geriliği gibi belirtilerle kendini gösterir.
* Hipertiroidi ; sinirlilik, aşırı heyecan, duygusallık, kilo kaybı, terleme ve vücut sıcaklığında artma, ellerde titreme, nabız sayısında ve tansiyonda artış, cilt terleme ve nemlilik hissi, saç dökülmesi, sıcağa tahammülsüzlük, bağırsak hareketlerinde artma, adet düzensizliği, gözde canlı bakış, bazen tek gözde büyüme, bazen çift görme şeklinde ortaya çıkar.
* Vucudda et beni veya yağ bezesi
* Siddetli karın ağrısı
* Büyük dışkı ile gelen kan
* Dönüşümlü olarak ishal ve kabızlık.
* Yağakarşı duyarlılık, bağırsak gazları ve karında doygunluk duygusu
* Sağkaburga altında baskı, sağ kürekkemiğine kadaryansıyan sırt ağrıları, sağ omuz bölgesindegerginlikler.
* Göbek bölgesinde ağrı ve şişlik
* Kasıkta ağrı ve şişlik

Nöroloji :

* Hafıza kaybı
* Unutkanlık
* Kol ve bacaklarda uyuşma hissi
* Ellerde titreme
* Parmak uçlarında uyuşukluk
* Vucudun sağ veya sol tarafında uyuşukluk hissi
* Baş ağrısı,
* Felç,
* Baş dönmesi
* Baş dönmesi
* Kasılma
* Bunama
* Çift görme
* Yüz ağrısı
* Dengesizlik
* İstemsiz hareketler
* Vücutta seyrime

Dermatoloji (Deri Hastalıkları) :

* Sıksık tekrar eden ağız içi yaraları
* Akne,
* Bel soğukluğu,
* Deri kanseri,
* Egzama,Allerjik deri hastalıkları,
* Mantar,
* Nasır,
* Saç dökülmesi,
* Vücudun herhangi bir yerinde renk değişikliği (ala)
* Siğil,
* Sivilce,
* Uçuk,
* Kaşıntı
* İyileşmeyen yada geç iyileşen deri yaraları
* Cilt lekesi
* Benler,çiller,doğum lekeleri,
* Tırnak bozuklukları,
* Ayak,koltuk altı terlemeleri,
* Kıl dönmesi,aşırı kıllanma,
* Sedef hastalığı,
* Zona.

Ortopedi :

* Vucudun eklem yerlerindeki ağrılar
* Nemli havalarda hissedilen eklem ağrıları
* Ayak bileği burkulmaları
* Bacak Bel Boyun Fıtık Kalça ağrıları
* Kas Kemik Kırıklar
* Omurga Omuz Romatizma
* Siyatik
* Topuk dikeni
* Bütün eklem ağrıları
* Bağ kopmaları
* Lif kopmaları
* Kas ağrıları
* Düşmelere bağlı kol ve bacak ağrıları

Üroloji (Bevliye): 

* İdrar yaparken yanma hissi
* İdrar yolunda akıntı.
* Sık idrara çıkma
* İdrar yapamama tıkanma
* Böbrek taşı,Bel ağrısıyla beraber bulantı olması,
* Erken boşalma,
* Frengi,
* İktidarsızlık,
* Kısırlık,
* Mesane,
* Penis Hastalıkları,
* Prostat
* Testislerde ağrı
* Gece sık sık idrara kalkma
* Kanlı idrar yapma (Kanlı işeme)
* Torbalarda şişme
* Testislerde sertlik,şişme
* Sünnet derisinde şişlik,kızarıklık.

Göğüs Cerrahi Hastalıkları:

* Kaburga kırıkları,
* Göğüs ağrısı
* Nefes almada güçlük ve nefes alırken hırıltılı ses
* Nefes darlığı,
* Zatürre,
* Pnömoni,
* Tüberküloz,
* Öksürüğe bağlı ağızdan kan gelmesi
* Yoğun kıvamlı bağlam çıkarma
* Düşme yada göğse alınan darbe sonucu göğüs ağrısı
* Göğüs içerisinde sıvı toplanması
* Akciğer Kanseri
* Göğüs duvarı şekil bozuklukları
* Göğüs içi maligniteler
* Akciğer apsesi
* Diafragma rahatsızlıkları
* Göğüs duvarı tümörleri
* Soluk borusu rahatsızlıkları

Psikiyatri :

* Depresyon,
* Gereksiz korkular
* Sosyalleşme bozukluğu
* Kekemelik
* Davranış bozukluğu
* Uyku bozukluğu,
* Uykusuzluk
* Huzursuzluk
* Tedirginlik
* Anksiyete Bozukluğu,(Kaygı bozukluğu.)
* Sosyal fobi,özgül fobi,
* Kişilik bozuklukları,
* Alkol,madde kullanımı,bağımlılığı,
* Öğrenme güçlüğü,
* Dikkat eksikliği,Hiperaktivite,
* Panik atak,
* Şizofreni,
* İnsominio (Uyku bozukluğu,)
* Davranış bozukluğuna karşı gelen bozukluklar,
* Bipolar bozukluk (İki uçlu duygu durum bozukluğu )(Mani depresyon)
* Şizoeffektif bozukluk,
* Psikiyatrik hastalıklarda tedaviler
* Davranış bozukluğu,Karşı gelme bozukluğu,
* Mental Retardasyon (Zeka geriliği)

Göz Hastalıkları :

* Uzağı görme güçlüğü
* Yakını görme güçlüğü
* Görme netliği bozukluğu
* Arpacık, göz rahatsızlığına başlı baş dönmesi
* Gözde kızarıklık yanma hissi
* Göz kuruluğu
* Baş ağrısı ( görme bozukluğuna bağlı)
* Ani görme kaybı
* Gözde ani ortaya çıkan sinek uçuşmaları,ışık çakmaları,
* Gözde çapaklanma,
* Göz ağrısı,batma.

Kardiyoloji :

* Göğüste tam yeri belli olmayan sıkışma hissi
* Bu ağrı sol kola ve çeneye doğru yayılır
* Ağrı hareket etmekle artar, dinlenirken azalır, fakat geçmez. Ağrı yarım saatten uzun sürer.
* Ağrıyla birlikte soğuk soğuk terleme ve mide bulantısı
* Nefes darlığı

Endokrinoloji :

* (Tiroid bezinin az çalışması); yorgunluk, halsizlik, uyuşukluk ve uyku hali, konsantrasyon bozukluğu, sersemlik hissi, depresyon, saç dökülmesi, ciltte kuruma ve soğukluk hissi, kabızlık, kilo alma, göz kapakları ve bacaklarda şişlik, terlemede azalma, balmumu gibi cilt, soğuğa tahammülsüzlük, üşüme, ses kalınlaşması, ses kısılması, konuşmada ağırlaşma, reflekslerde azalma, tansiyon, kolesterol yüksekliği ve nabız düşüklüğü, adet düzensizliği, hamile kalmada zorluk, çocuklarda boy kısalığı ve gelişme geriliği gibi belirtilerle kendini gösterir.
* Hipertiroidi (Tiroid bezinin çok çalışması) ise; sinirlilik, aşırı heyecan, duygusallık, kilo kaybı, terleme ve vücut sıcaklığında artma, ellerde titreme, nabız sayısında ve tansiyonda artış, cilt terleme ve nemlilik hissi, saç dökülmesi, sıcağa tahammülsüzlük, bağırsak hareketlerinde artma, adet düzensizliği, gözde canlı bakış, bazen tek gözde büyüme, bazen çift görme şeklinde ortaya çıkar.

Gastroenteroloji :

* Kabızlık
* İshal
* Kusma
* Bulantı
* Karın ağrısı
* İrritabıl barsak sendromu
* Retrosternal yanma hissi (Göğüs ortasında yanma hissi)
* Asit reflüsü (Ağza acı su gelmesi)
* Safra kesesi ağrısı.
* Midede yanma hissi
* Midede ekşime hissi
* Aşırı geyirme
* Aşırı gaz çıkarma
* Mide hastalıkları,
* Bağırsak hastalıkları,
* Karaciğer hastalıkları,
* Safra kesesi ve yolları hastalıkları,
* Pankreas hastalıkları,
* Sarılıklar,
* Hepatitler

Fizik Tedavi :

* Ağrılı eklem sorunları
* Bel ve boyun ağrıları
* Kol, dirsek, el ve bilek ağrıları (sinir sıkışmaları, tenisçi dirseği, karpal tünel sendromu…) Elde-ayakta uyuşma.
* Ayak, ayak bileği ağrıları (hallux valgus, düz tabanlık…)
* Eklemlerde kireçlenme,Dizde kireçlenme.
* Disk hernileri (bel-boyun fıtıkları)
* Osteoporoz (kemik erimesi/zayıflığı)
* Fibromiyalji, çeşitli kas hastalıkları,Kas ağrıları.
* Romatoid artrit, Ankilozan spondilit ,Romatizmal hastalıklar
* Diğer romatizmal hastalıklar (yumuşak doku romatizması; tendinit, eklem ve kas zorlanmaları…)
* Felçli hastalar

Nefroloji :

* Gece sık sık idrara kalkma
* El, ayaklarda ve gözlerde şişme
* İdrar yapmada bozukluklar
* Ağrılı idrar
* Uykuda idrarı tutamama
* Böbrek hastalıklarının tedavisi,hipertansiyon,diyabet ve aterosklerozun böbrek fonksiyonlarına karşı koruyucu hekimlik hizmetleri,son dönem böbrek hastalarının destek tedavileri ve takibi hizmetleri verilmektedir.
* Böbrek iltihapları(Nefrit,Pyelonefrit gibi)
* Böbrek yetmezliği(Akut veya kronik)
* İdrar yolu enfeksiyonları
* Hipertansiyon (Böbrek kaynaklı)

Plastik Cerrahi Bölümü’nün İlgilendiği hastalıklar:

* Deri kanserleri
* İyileşmeyen yaralar
* Deri yanıkları
* Doğumsal hasarlar
* Yanık izleri
* Yarık dudak
* Yarık damak
* Meme büyütme
* Meme küçültme
* Göz kapağı düşüklüğü
* Göz kapağı hasarları
* Et benleri;renkli benler
* Kulak şekil / bozuklukları
* Deri aşıları
* Yağ alma
* Yağ verme
* Burun şekil bozuklukları
* Deri gençleştirme (Kimyasal yöntem)
* Deri kırışıklıkları için Botoks uygulamalar

Çocuk Hastalıkları Bölümü:

* Çocuk, Akdeniz Anemisi – Talasemi
* Alerji, Apandisit, Astım, Ateş, Boğmaca, Bronşit,
* Çocuk felci, Egzama, Ergenlik, Havale (Nöbet)
* İdrar kaçırma, Kabakulak, Kızamık, Lösemi
* Nezle, Öksürük, Zatürree, Pnömoni

Bebeğimin Kusması Yoksa Reflüden Mi?

Uzmanlar, bebeklerde görülen fışkırır tarzda kusmanın çok sallama veya çok süt emme gibi nedenlere bağlanıp ciddiye alınmadığına fakat bu durumun altında yatan nedenin mutlaka araştırılması gerektiğine dikkat çekiyor.

“Çok kucağımıza aldık ondandır” ya da “Fazla süt emdiği için oldu” diyerek çoğunlukla bebeklerde önemsenmeyen kusmalar bazen çok sinsi bir hastalığın habercisi olabilir.

Uz. Dr. Gökçe Günbey Elemen, bebeklerde kusma nedenleri hakkında bilgi verdi ve anne – babalara tavsiyelerde bulundu.

Yaşamın ilk haftalarında kusma yoğun olabilir

Kusma mide içeriğinin ağızdan çıkarılması eylemidir. Bebeklerde çok sık görülen kusma, altta yatan bir hastalığın habercisi olabildiği gibi normal ve geçici bir durum da olabilir.

Özellikle yaşamın ilk haftalarında bebekler beslendikten sonra ağız dolusu kusabilirler. Halk arasında fazlasını çıkartma olarak da bilinen bu durum geçicidir, bebek büyüdükçe sıklığı azalır ve ilk 6 ay içinde genellikle kaybolur. Bebeğin kilo almasını engellemediği sürece bu kusmalar normal kabul edilebilir.

Yanlış beslenme tekniği de önemli nedenler arasında

Bebeklerde hiçbir nedene bağlı olmadan, sadece yanlış beslenme tekniğine bağlı kusmalara da sık rastlanmaktadır. Özellikle biberon ile beslenen bebeklerde, bebeğin beslenirken hava yutmasına bağlı olarak midenin gerilmesi, kusmaya yol açabilmektedir.

Ayrıca çok büyük biberon delikleri de mama veya anne sütünün bebeğin ağzına kısa sürede ve fazla miktarda dolmasına yol açar. Bebek aynı hızda yutamayacağı için de bu durum kusma ile sonuçlanabilir. Ayrıca aşırı beslenme ve beslendikten sonra bebeğin aşırı hareketi kusmaya yol açabilen diğer nedenlerdir.

Bebeklerde reflüye dikkat!

Mide içeriğinin yemek borusuna kaçmasına Gastro Özofageal Reflü denmektedir. Erken doğan bebeklerde daha sık olmakla birlikte, zamanında doğan bebeklerde de görülebilir. Mide ile yemek borusunun birleştiği yerde kas dokusundan oluşan bir sfinkter bulunmaktadır. Normalde bu bölge gıdalar mideye indikten sonra kasılarak gıdanın tekrar yemek borusuna dönmesini engeller. Bazı bebeklerde buradaki kas dokusu gevşektir ve gıdanın tekrar geriye kaçmasına neden olmaktadır. Gastro Özofageal Reflü, fizyolojik ve geçici olabildiği gibi dirençli ve inatçı kusmalara ve kilo alamamaya yol açacak kadar ciddi de olabilmektedir.

Hafif vakalarda az miktarlar ile ve sık sık beslenme, beslendikten sonra bebeği 30 derecelik yarı oturur pozisyonda 15-20 dakika bekletme ve sağ yan pozisyonda yatırma, tedavide yeterli olabilmektedir. İnatçı ve bebeğin kilo almasını engelleyen kusmalarda, özellikle kusmanın akciğerlere de kaçarak solunum problemlerine yol açtığı durumlarda ilaç tedavisi ve nadiren cerrahi tedavi gerekebilmektedir.

Bebeğiniz fışkırır tarzda kusuyorsa mutlaka doktora başvurun

Bebeklerde özellikle ilk 24-36 saatte görülen şiddetli kusmalar sindirim sisteminde bir tıkanıklık ile ilgili olabilmektedir. En sık nedenler:

- Bağırsak tıkanıklığı veya darlıkları,

- Yemek borusunun mideye bağlanan ucunun kapalı olması (özofagus atrezisi),

- Bağırsağın belli bir bölümünün gelişmemiş olması,

- Karın organlarının göğüs kafesi içine fıtıklaşması

Sayılan bu durumlar acil doktora başvurmayı gerektiren kusma nedenleridir ve tedavi çoğunlukla cerrahidir. Ayrıca genellikle 2-3. haftadan sonra başlayan kusmalar mide alt ucundaki darlığı (pilor stenozu) düşündürür ve tedavisi yine cerrahidir.

Doğuştan gelen metabolik hastalıklar (fenilketonüri gibi.), inek sütü alerjisi ve enfeksiyonlar da bebeklerde diğer kusma nedenleri arasında sayılabilmektedir.

Bebeklik ve çocukluk döneminde kusma normal bir bulgu olabildiği gibi birçok hastalığın da habercisi olabilmektedir. Aileler kusmayı önemsiz bir durum olarak görmemeli ve mutlaka doktora başvurmalıdır.

Kusmanın ortadan kaldırılması sadece geçici bir çözüm olabilir ve asla yeterli değildir, önemli olan kusmaya yol açan asıl nedeni bulabilmek ve onu tedavi etmektir.

Bebeklerde Gaz Şikayetleri ve Bitkisel Çözümler

Bebeklerde her beslenmeden sonra oluşan gazın çıkarılması gereklidir.Bu gazın çıkarılması için yöntemler vardır. 

Fakat sıklıkla bebekler bu yöntemlerin yanı sıra yararlı ve şifalı bitkilere ihtiyaç duyabilirler. Çünkü her bebek gazını rahatlıkla çıkaramayabilir. Eğer bebeğiniz gazını çıkarmakta zorlanıyorsa veya gazı çok oluyorsa rezene ve papatya çaylarını içirmenizi tavsiye ederiz. Bu bitkilerin kurutulmuş olanlarını suda kaynatıp ve süzerek kullanmanızı tavsiye ediyoruz. Ayrıca bebeğiniz bu çayları içmek istemezse emziren annelerin kendilerinin de bu çayları tüketmeleri bebeğin gazını daha kolay çıkartmasına yardımcı olacaktır. Bu çayların yanı sıra bebeklere kimyon verilmesi gazı büyük ölçüde azaltıyor. Kimyonu hem bebeğinizin hem de emziren annelerin tüketmesi gaz konusunda mükemmele yakın sonuç verecektir.

Aynı konumda uzun süre yatırılması, altının ıslak olması, bulunduğu ortamın çok sıcak ya da çok soğuk olması, bebeğin hareketlerini engelleyecek şekilde sarılması ve kundaklanması, bebeklere çok fazla su içirmek veya tam tersi şekilde az su içirmek, emzik kullanan bebeklerde emziğin şekere, bala ya da pekmeze batırılması, bebeğe şekerli su içirmek, uygun olmayan besinler verilmesi ve gereğinden fazla meyve suyu içirilmesi, erken aylarda mama ve nişastalı gıdalara başlanması, yiyeceklerin açıkta kalmış olması ve bebeğin bu yiyecekleri tüketmesi, çevreden gelen basit virüsler, hazırlanan mamaların birden çok kez verilmesi, emziren annenin tükettiği gıdalar gaz sancısı nedenleri olabilir.

Ebeveynlerin sakin olması ve bebeğe sevgi şefkatle yaklaşması önemlidir. Bu durum çocuğa güven verir.
Gaz Sancısını Gidermek İçin Ne Yapmalı?
Kolik, bir hastalık olmadığı için tedavisinden söz etmek mümkün değildir. Bununla birlikte, gaz sancısını azaltmanın bazı yöntemleri vardır. Öncelikle bebek emzirilirken meme ucunu iyice kavramasına ve hava yutmamasına dikkat etmek gerekir. Ek besinlere erken başlamak, gereğinden fazla meyve suyu vs. vermek gaz sancılarını arttırır. Bebeği kundaklamak ve hareketlerini kısıtlamak da gaz çıkışını engelleyebilir.

Sizin bu durumu azaltmak için alacağınız önlemler;
- İlk olarak bebeğin bulunduğu ortamın çok sıcak veya çok soğuk olmaması gerekir.
- Daha sonra bebekle temas halindeyken, mama hazırlarken temizlik kurallarına uymanız gerekir
- Bebeği çok fazla giydirmek hareket etme yeteneğini düşürür. Bu yüzden dar ve çok fazla kıyafeti üst üste giydirmemek gerekir.
- Gaz olan bir bebeğin karnına ve ayaklarına ılık bez koymak faydalıdır
- Bebeği devamlı aynı şekilde yatırmamak gerekir. Karın üstü veya yan pozisyonda yatabilir.
- Beslenmelerden sonra geğirene kadar gazı çıkartılmalıdır
- Bebeği sakinleştirmek için masaj yapmak, severek güzel sözler söylemek gerekir. Durum devam ederse doktora başvurulmalıdır
- Bebek çok fazla emzirilmemelidir. Bunun yanında gereksiz yere ek besin de verilmemelidir.

Karnına hafif masajlar yapmak, ayakları üzerine bastırmak da gaz çıkarmasına yardımcı olur.
Rezene çayı bebeklerde gaz çıkarmayı kolaylaştırıcı etki gösterir.

Bebeklerde Balgam Söktürücü Bitkiler

Bebeklerde balgam söktürücü şifalı bitkiler.
Yan etkileri göz önüne alındığında bebekler balgam söktürücü ilaçlar vermek yerine şifalı bitkilere başvurmak daha doğru olacaktır. Ancak şifalı bitki kullanımında bazı anne-babalar yanlış bir anlayışla bitkilerin zararı olmayacağını her öneriyi uygulayabileceklerini düşünmektedirler. Bu da yanlıştır çünkü gerekli gereksiz bitkisel karışımlar, bebek için tehlikeli olabilmektedir.
Bu durumda güvendiğiniz ve zararsız olacağına kesin inandığınız bitkisel yöntemleri kullanmanızı öneririm.


Balgam söktürücü bitkiler

  • Bala bir miktar limon suyu karıştırılarak kullanılır..(bir yaşından küçük bebeklere bal yedirilmez)
  • Ada çayı, havuç ve enginar balgam söktürücü özellik taşır.
  • Antep fıstığı ile bal karıştırılarak yedirilir.
  • İki kaşık çörek otu 1 bardak suda 5 dakika kaynatılır. ılıyınca içirilir.

Bunun yanında balgam yapan yiyeceklerden bebeğinizi uzak tutmanız iyi olacaktır. Örneğin çikolata, şeker türü gıdalar ve süt balgamı artırır

Bebeklerde Aşı Takvimi

Aşılar daha çok bulaşıcı hastalıklar ortaya çıkmadan  önce bu hastalıkları önlemek için yapılır. Bulaşıcı hastalığa yol açan mikroplar öldürülerek, canlılıkları azaltılarak ya da tipleri değiştirilerek aşı hazırlanır. Bu aşı  uygulanan kişi hastalığı geçirmeden o hastalığa bağışıklık kazanmış olur. Hastalıkları önlemek onları tedavi etmekten her zaman daha kolay hem daha güvenlidir. Ülkemizde bebeklik döneminde uygulanan aşılar şunlardır:


Verem (BCG) aşısı: Bebek iki ayını doldurduktan sonra yapılmalıdır. Bebeğe verem aşısın yapıldıktan sonra 3 gün banyo yaptırılmamalıdır. Verem aşısı ilk yapıldığında aşı yerinde hiçbir reaksiyon görülmez, ancak 6-8 hafta sonra aşı yerinde ufak bir kızarıklık ve sivilce benzeri bir şişlik saptanır. Bu daha sonra kaybolarak yerinde ufak bir iz bırakır. Yenidoğan döneminden sonra da 5 yıl arayla 20 yaşına kadar aşılama tekrarlanmalıdır

Karma aşı (DBT): Karma aşı difteri, boğmaca ve tetanoz aşılarını içerir. 2. 4. 6. aylarda, 18. ayda ve 4. yaşta kas içine yapılır. Bu yaştan sonra karma aşıdan boğmaca aşısı çıkarılır. 10 yaşında difteri, tetanoz olarak yapılır. 10 yaşından sonra yapılacaksa erişkin tip difteri aşısı kullanılmalıdır. Her 10 yılda bir tekrarlanmalıdır. Aşı yerinde kızarıklık, şişlik, küçük bir şişlik gelişebilir. Bir süre sonra geçer. Aşıya bağlı havale geçiren çocuklarda boğmaca aşısı yapılmaz.

Çocuk felci (polio) aşısı: Çocuk felci karma aşılarla aynı zamanda ağızdan damla şeklinde kullanılır. Canlı aşıdır. Bazı özel durumlarda ölü aşı tercih edilmelidir. Ağızdan verilen aşı kusulursa tekrarlanmalıdır.

Kızamık, kızamıkçık, kabakulak aşıları: Ülkemizde  hala kızamık meydana getirdiği ölümler nedeniyle önemini koruduğundan rutin aşı programında kızamık aşısı 9. ayda yapılmaktadır. 15. ayda tekrar edilir. 15. aydaki tekrarın kızamık, kızamıkçık, kabakulak kombine aşısı şeklinde yapılması uygundur. Kızamıkçık özellikle hamilelikte geçirildiğinde bebekte sakatlıklara neden olabileceğinden, doğurma yaşına gelmiş her genç kızın bu kızamıkçık aşısı yapıldığından emin olunmalıdır. 11 yaşlarında kızamık, kızamıkçık, kabakulak kombine aşısının tekrarı gerekir.

Hepatit B aşısı: Ülkemizde hepatit B taşıyıcılığı %10 olarak bilinmektedir. Kan, kan ürünleri ve salgılarla bulaşabilir. Hepatit B ile enfekte kişide ileride siroz ve karaciğer yetersizliği gelişebilmektedir. Bu nedenle her yenidoğan doğumdan hemen sonra, 1. ayda ve 6. ayda olacak şekilde toplam 3 kez aşılanmalıdır. fakat özellikle annede hepatit B taşıyıcılığı tesbit edilmişse bebeğe doğar doğmaz aşı ile birlikte Hepatit B İmmunglobulini verilmelidir.

Hepatit A aşısı: Hepatit A, oral yolla bulaşan bir enfeksiyon hastalığıdır. Hijyen kurallarının düzeltilmesi ile hepatit A geçirme olasılığı azalmaktadır. Hepatit A erişkin yaşlarda geçirildiğinde daha ağır seyretmektedir. Hepatit A aşısı bir yaşından sonra ve 6-12 ay arayla toplam iki doz yapılması önerilmektedir.

Hemofilus   İnfluenza B aşısı: Menenjit aşısı olarak ta bilinen bu aşı özellikle 3 ay-5 yaş arası çocuklarda ağır menenhit, boğaz, kulak, burun, göz enfeksiyonu yapan hemofilus influenza  B bakterisine karşı bağışıklık sağlar. Karma ve çocuk felci aşısı ile birlikte 2. 4. 6. aylarda yapılabilir. 18. ayda tekrar edilir. İlk bir yılda yapılmamış çocuklara 12. aydan sonra tek doz olarak yapılır. 6 aydan sonra yapıldığında 1 yaşına kadar iki doz, son dozdan bir yıl sonra da 3.doz yapılır.

Grip aşısı: Sonbaharda yapılması önerilen grip aşısı özellikle ana okuluna devam edenlere, kalp hastalığı olanlara, sık akciğer enfeksiyonu geçirenlere, astım hastalarına yapılması gereklidir.

Su çiçeği aşısı: Canlı bir aşıdır ve tek olarak iyi bir bağışıklık sağlar. Bir yaşından sonra yapılması önerilir. Risk grubu çocuklara yapılmalıdır.

2013 Aşı Takvimi

Kızamık aşısında olduğu gibi, suçiçeği aşısının 12. ay değil 14-15. aylar içerisinde uygulanmasının çok daha etkili bir koruma sağladığı tespit edilmiş ve bu nedenle suçeçiği aşısının uygulanma tarihi 14-15. aylar olarak değiştirilmesine karar verilmiştir ve uygulamaya da bu şekilde geçilmiştir.
Doğumda hemen : Hepatit B
1. ay aşısı : Hepatit B
2. ay aşısı : Karma (DBT-Çocuk felci) + Verem, Rotavirüs(1.) ve Pnömokok(1.)
3. ay aşısı : Karma (DBT-Çocuk felci), Rotavirüs(2.) ve Pnömokok(2.)
4. ay aşısı : Karma (DBT-Çocuk felci), Pnömokok(3.)
6. ay aşısı : Hepatit B
9. ay aşısı : Kızamık (kaldırıldı)
12. ay aşısı : Kızamık, kızamıkçık, kabakulak
12 – 14 ay aşısı : Suçiçeği
12-15 ay aşısı : Pnömokok (4)
18. ay aşısı : Karma (DBT-Çocuk felci)
24. ay aşısı : Hepatit A
30. ay aşısı : Hepatit A
4-6 yaş arası aşısı : Kızamık, kızamıkçık, kabakulak
4-6 yaş arası aşısı : DBT-çocuk felci
4-6 yaş arası aşısı : Suçiçeği

Yukarıda yer alan ve Sağlık bakanlığı tarafından belirlenen aşı takvimidir.

Hamilelikte İlaç Kullanımı

Bazı anne adayları, bebeklerine istemeden de olsa zarar verebileceklerini düşünemeyip, hamilelik esnasında ilaç kullanmaktan çekinmez.

Hamilelik sırasında aldığınız hemen her ilaç bebeğinizi de etkiler. Aspirin gibi görünüşte zararsız bir ilaç bile, plasentadan geçerek bebeğinize ulaşır. Bu sebeple, doktorunuz onaylamadıkça ilaç almaktan kaçının. İlacın zorunlu olduğu bir rahatsızlığınız varsa, doktorunuz bebeğinizi gereksiz yere tehlikeye atmadan sorununuza yardımcı olacak bir ilaç seçecektir.

Bazen ceninin bir ilaca maruz kalmasının etkileri yıllarca ortaya çıkmayabilir. Dietilstilbestrol (DES) alan kadınların kız çocuklarında ortaya çıkan durum budur. Bu ilaç düşük tehlikesi olduğu düşünülen ya da daha önce düşük yapmış kadınlara yaygın bir şekilde veriliyordu. 1970 lerde, gelişme çağındaki bir çok kızda ve genç kadında olağandışı vajina, rahim boynu ve rahim değişiklikleri olduğu teşhis edildi. Ortak noktaları, annelerinin hamilelik sırasında DES almış olmalarıydı.

Cenini ters bir şekilde etkilediği bilinen ilaçlara teratojenler denir. Genel olarak, ilaç almanın en tehlikeli olduğu zaman hamileliğin ilk üç ayıdır, çünkü cenin gelişimi o zaman gerçekleşir ve cenin zedelenmeye çok açıktır. Ancak, aspirin gibi bazı ilaçlar hamileliğin daha sonraki dönemlerinde daha tehlikelidir.

Tıbbi bir rahatsızlığı tedavi etmek için mutlaka gerekli olmadıkça, hamilelik sırasında çoğu ilaçtan kaçınmak gerekir, ama bazı durumlarda ilaçlar cenine zarar vermekten çok yararlı olabilir.

Ceninin kalp atım hızındaki bazı anormallikler, annede kalp anormalliği olmasa bile, anne aracılığıyla kalp ilaçları uygulanarak tedavi edilebilir. Aynı şekilde, doktorunuz, tıbbi bir sorun nedeniyle doğumun gebeliğin 32. haftasından önce suni olarak başlatılması gerektiğine karar verirse, bebeğin doğumdan sonra nefes

alabilmesini sağlamak için bebeğe doğumdan önce kortikosteroid ilaçlar verilebilir.

Bazen hamilelikte ilaçlardan kaçınmak mümkün olmayabilir. Bazı kadınlarda ilaç gerektiren şeker ya da hipertansiyon gibi kronik hastalıklar vardır. Birçok hamile kadında antibiyotiklerin kullanımını gerektiren idrar enfeksiyonları ortaya çıkar. Ve doktorlar sık sık virütik bir hastalık nedeniyle yüksek ateşi olan hamile hastalarına asetaminofen almalarını önerir, çünkü uzun süren yüksek ateş cenin için potansiyel olarak tehlikelidir. Aşağıda doğum kusurlarına yol açtığı bilinen ya da yol açtığından kuşkulanılan bazı ilaçlar belirtilmiştir.

lsotretinoin (Accutane) akne için kullanılan bir ilaçtır. Kalp hastalığına ve ciddi yüz ve kulak anormalliklerine yol açabilir.

Antibiyotik streptomisin hamile bir kadın tarafından uzun süre kullanıldığında sağırlığa yol açabilir; tetrasiklin kemik büyümesinin geri kalmasına neden olabilir ve diş rengini değiştirebilir.

Dicumarol kalp rahatsızlığı ya da aşırı kan pıhtılaşması olan bazı hastalar tarafından kullanılan bir antikoagülandır [kanın pıhtılaşmasını önleyen ya da geciktiren madde]. Anormal yüz uzuvları ve zeka geriliği bu ilacın kullanımıyla ilişkilendirilmektedir.

Nöbetli hastalıklar (epilepsi) için kullanılan, konvülsiyonları önleyici bir ilaç olan dilantin tümörlere, büyüme geriligine ve başka anormalliklere yol açabilir.

Su tutulması sorun olduğunda kullanılan diüretikler, aşırı kullanıldıklarında ceninin beslenmesini etkileyebilirler.

Metiltestosteron dişi ceninde erkek özelliklerinin gelişmesine neden olabilir.

Sakinleştiriciler doğumdan sonra aylarca devam eden titremeler yaratabilirler.

Valium depresyona yol açabilir.

Bu eksiksiz bir liste değildir. Herhangi bir ilacı almadan önce mutlaka doğum uzmanınıza danışın.

Kaynak : www.saglikbilgisi.com

Çocuklarda Diş Fırçalama

Çocuklarda diş fırçalama ne zaman başlamalıdır?

Bebek 6-8 aylıkken, (yani ilk dişler ağızda göründüğünde) temizleme işlemi başlamalıdır. Sabah kahvaltısı sonrası ve gece yatmadan önce dişleri (en azından çiğneme yüzeylerini) temiz bir tülbent ya da gazlı bezi ıslatarak silmek, temizlemek yerinde olur.

Diş fırçası kullanımına ise çocuğun arka dişlerinin çıkmasından sonra (ortalama 2,5 - 3 yaşında ) başlanması uygundur.

Okul öncesi çocuklarda diş fırçalama için bir teknik uygulatmak çok zordur. Bu yaşlarda önemli olan, çocuğa diş fırçalama alışkanlığı kazandırmaktır. Çocuklar diş fırçalarken çoğu zaman dişlerin görünen ya da kolay ulaşılan yüzlerini fırçalar. Oysa çürüklerin önlenmesi için dişlerin ara yüzleri ve çiğneyici yüzeylerini çok daha iyi temizlemek gerekir. Bu nedenle fırçalamadan sonra Anne-Babanın kontrolü iyi olur.

Çocuklar için nasıl bir diş fırçası seçilmeli?

Çocuğun ağız büyüklüğüne uygun, yumuşak ve naylon kıllardan üretilmiş diş fırçaları kullanılmalıdır. Sert fırçalar dişleri aşındıracağı için kullanımı uygun değildir. Eskimiş bir süpürgeyle süpürme işlemi nasıl yapılamazsa, eski bir fırçayla da dişler fırçalanamaz. Fırça kılları aşınır aşınmaz (Ortalama 6 ay) mutlaka değiştirilmelidir.

Çocuğuma dişlerini günde kaç kez fırçalatmalıyım? 

Sabah kahvaltısı sonrası ve gece yatmadan önce, sadece üçer dakikalık etkili bir fırçalama işlemi yeterlidir. Her iyi alışkanlık gibi diş fırçalama alışkanlığı da çocukluk döneminde kazanılacaktır.

Diş Fırçalama Alışkanlığının Kazandırılması, Diş Fırçalama Eğitimi

Anne ve babalardan sıklıkla duyulan yakınmalardan birisi de; çocuklarının dişlerini yeterince fırçalamadığıdır. Çocukların ileriki yaşlarda bu alışkanlığı sürdürmesinin en kolay ve etkili yöntemi erken yaşlarda dişlerin fırçalanmaya başlanmasıdır. Çocuk diş hekimleri olarak; anne-babalara bu konuda önereceğimiz yöntem; bebeğinizin ilk dişleri çıkmaya başlar başlamaz dişlerin temizlenmesi olacaktır. İlk süt dişi sürdükten sonra bebeğinizin dişini temiz bir bezle veya bebekler için özel üretilmiş olan yumuşak kıllı bebek diş fırçaları ile temizlemeye başlayabilirsiniz. İlk fırçalama girişimleri oldukça zor, hatta başarısız olabilir fakat zamanla bu bebeğinizin de hoşuna giden bir alışkanlık halini alacaktır. Özellikle süt dişlerinin yeni sürmeye başladığı zamanlarda fırçalamanın düzenli olarak yapılması dişetlerine masaj etkisi yaparak bebeğinizin rahatlamasına ve diş sürme ağrılarının azalmasına sebep olacaktır. Tabii ki ilk dişlerin ağızda görülmesi ile bir çocuk diş hekimine gidilmesi ve çocuğunuzun ağzında süren ilk dişlerinin bir uzman tarafından incelenmesi de bebeğinizin ağız ve diş sağlığı sorunlarının oluşmaması için doğru bir yaklaşım olacaktır.

Çocuğuma Diş Fırçalama Alışkanlığını Nasıl Kazandırabilirim?

Ailelerin bir diğer sıkça sordukları soru ise diş fırçalama esnasında diş macunu kullanımı ile ilgili kaygılardır. Genellikle bebekler ve çocuklar diş macununun tadını çok severler ve fırçalama esnasında diş macununu yutarlar. Bu sebepten dolayı 2,5-3 yaşından daha küçük çocuklarda diş fırçalanmasında diş macunu kullanılmaması daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Fakat bu konuda tüm çocuklar adına bir genelleme yapmak doğru olmayacaktır. Bu sebepten dolayı bebeğinizin dişlerini fırçalarken macun kullanıp kullanılmayacağını pedodontistinize danışarak karar vermeniz yapılacak en doğru işlemdir. Unutmayın ki; çocukların fazlaca yutabilecekleri Fluorlu diş macunu onların hem dişleri hem de genel vücut sağlığı açısından sorun yaratabilir. 

Dişlerini fırçalarken ayrı bir diş fırçası ile siz de kendi dişlerinizi fırçalayın,

Ona birkaç tane diş fırçası alın. Bu fırçalar farklı renkte ve değişik çizgi roman kahramanlarının olduğu fırçalar olsun. Her seferinde başka bir fırça seçmesini sağlayın. Bu seçim onun diş fırçalama isteğini ve motivasyonunu arttıracaktır.

Evde mutlaka diş fırçalama panosu oluşturun ve her fırçalamadan sonra pano üzerinde işaretleme yapın.

Önce kendisinin dişlerini fırçalamasına izin verin sonra siz onun, o da sizin dişlerinizi fırçalasın.

Banyoya bir kum saati yerleştirin ve her fırçalamada kum saatini ters çevirerek zaman tutun. Yaklaşık 2 dakikalık diş fırçalama yeterli olacaktır.

Unutmayın ki bebeğiniz veya çocuğunuzun diş çürüğü hakkında hiçbir bilgisi yoktur. Ona yapışkan özelliği olan şeker, çikolata veya bisküvi yedirin ve aynada dişlerin üzerine nasıl yapıştığını gösterin. Daha sonra dişlerini fırçalatın ve dişlerinin ne kadar güzel, temiz ve beyaz olduğunu ona aynada gösterin.

Bunlara ek olarak çocuğunuzu ilk süt dişi çıktıktan sonra (6-9 ay) pedodonti uzmanına götürmeniz çocuğunuzun ağız hijyeni hakkında daha detaylı bilgi almanızı sağlayacaktır. Daha sonra yapılacak düzenli diş hekimi kontrollerinde çocuk diş hekiminin çocuğunuzun dişlerini fırçalaması veya klinik ortamında göreceği dişlerini fırçalayan diğer çocuklar, onun motivasyonunu mutlaka arttıracaktır.

Unutulmamalıdır ki düzenli diş fırçalama çocuğunuzun ileride oluşabilecek diş problemlerinin önlenmesinde büyük rol oynayacaktır.

Kaynak : http://www.hekimim.com

Bebeklerde Parmak Emme Alışkanlığı

Bebekler anne karnındaki konumundan dolayı emme içgüdüsü ile doğarlar. Doğumdan sonra ilk 3-4 ayda normal olarak bir çocuğun yeme içmesi için tek yol emme faaliyetidir. Bir yaşına kadar emme beslenmede esas yoldur. Çocukların emme faaliyetinden büyük ölçüde zevk aldıkları görülüyor. Çocukların bir çoğu beslenmedeki emme faaliyetinin yeterince doygunluk aldıkları görülmektedir. Parmak emme 1,5 yaşına doğru sık görülebilir.

Parmak emme açlıktan kaynaklanan bir davranış değildir. Emme %50’den %87’lere varan yüksek oranda beslenmeye bağlı olmayan davranış biçimidir.9.aydan itibaren bebekler uyku ile parmak emme arasında yakın bir ilişki kurarak, uykuları geldiğinde parmaklarını ağzına götürürler.Bu alışkanlığa “rituel” adı verilir. Ayrıca bazı bebekler diş çıkarma döneminde de bu alışkanlığa yönelebilirler. Dr. David Levy her üç saatte bir beslenen bebeklerin, her 4 saatte beslenen çocuk kadar parmak emdiklerine işaret etmektedir.

Biberon emzikleri eskiyip yumuşadığı için 20 dakika yerine 10 dakika biberonu emen bebekler hala 20 dakika biberon emen bebeklerden daha fazla parmak emmektedirler. Çocuğu parmak emmeden alıkoymak için yapılan çalışmalar 3 yaşına kadar çocuk tarafından dirençle karşılanır. Bazı bebekler yeni dişlerinin çıkması, bazıları zorlukla karşılaştıklarında, utanma ve sıkılma belirtisi olarak parmak emme görülür.

18. ayda sıklaşan parmak emmenin 4 yaşında kaybolması beklenir. Beslenmeye bağlı olan parmak emme birinci yılın sonunda kesilebilir. Parmak emme sıklığı okula başladığı sırada hızla azalır. 6-12 yaşlarında %12 oranında kazanılmış bir alışkanlık olarak süre gelir.

Genellikle bebeklerin çoğu baş parmaklarını ya da diğer parmaklarını emerler. Bu durum bazen daha yoğun olarak görülür ve ana-babayı telaşlandırır. Çünkü parmak zamanla hassaslaşmaya ve rengi koyulaşmaya başlar, daha aşırı durumunda dişlerde ve damakta şekil bozukluğuna yol açar. Parmak emmenin uyum ile siki bir ilişkisi vardır. Çocukların uykuya dalarken parmak emerler.2 yaşında ki çocukların bir kısmı uykuya dalarken parmaklarını ağzına almak için direnirler. 3 yaşında bu alışkanlık kendiliğinden kaybolur.

Parmak emme faaliyeti inanıldığından daha az diş düzensizliğine sebep olmaktadır. Parmak emme 5-6 yaşından sonra görülürse arzu edilmeyen bir alışkanlık haline gelir. Parmak emme yatma zamanı devam etse de bu bozuk bir alışkanlıktır. Yapılan araştırmalar, 5-6 yaş dolaylarında sona ermesi halinde zararının olmadığını, ancak devam etmesi halinde bu davranışın kökeninde psikolojik sorun ve gerginliklerin olabileceğini göstermektedir.

Parmak Emme Nedenleri
Yeni doğan bebekler, parmak emmeyi daha anne rahminde öğrenir. Doğuştan sahip oldukları en güçlü reflekslerden biri emmedir. Bazı bebekler yeni dişlerin çıkması, bazıları da zorlukla karşılaştıklarında utanma ve sıkılma belirtisi olarak parmaklarını emerler. İlk bir yaş içinde bebeklik döneminde çocuk doğal olarak parmak emebilir. Daha çok başparmağını hatta bazen ayak parmağını bile emebilir. Bu davranışın, çevreyi tanıma ve keşfetme ihtiyacından doğduğu kabul edilebilir.

Parmak emmenin temelinde anne-çocuk ilişkisindeki yetersizlik ve çocukta güven duygusunun yeterince gelişmemiş olduğuna ilişkin görüşler vardır. Ayrıca parmak emmenin uykuyla sıkı bir ilgisi vardır. Birçok çocuk parmaklarını uykulu oldukları ve uykuya daldıkları zaman emerler. Parmak emmenin gıda almak kadar duyguların da doymasına hizmet eden bir keyfiyet olduğu hakkında delil olarak gösterilmektedir. Bilindiği gibi her bebek bir devre parmak emer ve bu gayet tabi olarak görülmelidir.

Parmak Emme Tedavi ve Alınacak Önlemler
Öncelikle parmak emme olayının temeli, nereden kaynaklandığı tespit edilmelidir. Alt ıslatmada olduğu gibi burada da bir gerileme söz konusudur. Örneğin, çocuk yeni doğan kardeşinden sonra parmak emmeye başlayabilir. Çünkü kardeşinin kendi yerini alacağını ana-babasının kendisini eskisi kadar sevmeyeceğini ve kendisi yeteri kadar sevilseydi ikinci bebeğe gerek duyulmayacağını düşünebilir. Bu nedenle çocuk, kardeşi dünyaya gelmeden bu duruma hazırlanmalıdır. Böylece bu tür gerginlikten kaynaklanan alışkanlıklar zamanla ortadan kaybolacaktır.

Parmak emme olayının, alt ıslatma olayına benzerliği itibarıyla kesinlikle ilk çocukluk döneminde tedaviden kaçınılmalıdır. En sağlıklı yaklaşım, bu davranışın kendine zarar verebileceği, yakışmadığı, başkalarının yanında çok çirkin gözükebileceği, çocuğa sevecen bir dille anlatılmalı ve olumlu bir çevre sağlanmalıdır. Kesinlikle çocuk ev ve okul ortamında eleştirilmemeli ve başkalarının yanında küçük düşürülmemelidir. Çocuk parmak emmediği zaman yaptığı davranışlar ödüllendirilmeli ve parmağını emdiği zaman görmemezlikten gelinmelidir. Böylece parmak emmeyi ilgi çekme amacıyla kullanmamaya başlar.

Parmak emme kendi başına çocuklukta ve sonradan uyumu etkileyen bir alışkanlık değildir. Özel bir düzeltici tedbir olmayı da gerektirmez. Ancak parmak emmeye başlayan veya bunu alışkanlık haline getirmiş çocuklara bu alışkanlıkları terk etmeleri için uygun olmayan tedbirlerin, cezaların uygulanması sonucu bir çok uyum ve duyusal problemlerin ortaya çıkmasının nedeni olabilir. Basit bir alışkanlığı terk ettirmek için uygulanan metotlar durumla ilgisi olmayan yeni ve kronik bazı uyum bozukluklarına sebep olabilir.

Küçük yaşlarda çocuklar uygun şekilde beslenmelidir. Gıda ve anne sütünün kalitesi yanında çocuğun gıda verilirken tutumuna özel bir yer ve önem vermek gerekir. Çocuk gerek anne memesinden ve gerekse biberonla beslenirken annenin göğsüne onun sıcaklığını duyacak şekilde yaklaştırılmalıdır. Bir taraftan çocuğa gıdası veya meme verilirken diğer taraftan anne çocuğa gözlerinden sıcak sevgi akıtmalıdır. Çocuğun gevşek tutulması, hırpalanarak, azarlanarak gıda verilmesi büyük bir anlam taşımaz, haysiyet sahibi bir gence al zıkkımlan diye yiyecek vermenin yaptığı etkiyi yapar. Uygun şekilde beslenme bu problemin ortaya çıkmasında en büyük engel teşkil eder. Belki çocuk parmak emme veya lastik meme emmeden özel bir haz duyabilir. Bu hiçbir zaman zararlı bir alışkanlık değildir.

Normal davranışlar ve ilişkiler yoluyla bu alışkanlık 1 yaşının sonunda terk edilebilir. Eğer çocuk yürümeye başladıktan veya 1 yaşından sonrada bunu yapıyor yani parmağını emiyorsa bu çocuğun fazla yorgun, rahatsız, mutsuz, sıkıntılı, üzüntülü olduğunun belirtisidir. Çocuğun durumunun incelenmesi düzeltici tedbirlerin yalnız bir belirti olan parmak üzerinde değil bütün durumu düzeltmeye yöneltilmesi gerekir. Çünkü parmak emmenin asıl nedenleri ortadan kalkmadıkça çocuk parmak emmeye devam edecektir.

Çocuğa uygun dinlenme, geniş ve çeşitli faaliyet olanakları, oyun ortamları meşgul olmak için olanaklar sağlanmalıdır. Anne babanın uygun olmayan davranışları düzeltilmelidir. Çocuklara bu alışkanlığından dolayı şiddet hareketleri uygulanmamalı ve çocuk batıl fikirlerle korkutulmamalıdır. Mükafat vaadi, çocuğun bunu terk etme arzusunu ve gücünü harekete geçirecek, çeşitli tedbirler çocuğun bunu bırakmasını sağlayacaktır. Çocuğa bilhassa kendi kendini kontrol etmek için, isterse bu alışkanlığı terk edeceği inancını kazandırmak, alışkanlığı yenmek için iyi bir hatırlatıcı olabilir.

Çocuk 4-5 yaşlarına geldiğinde parmağını emmeye devam ediyorsa kendisine telkinlerde bulunmak faydalı olabilir. Çocuğa bu yaptığının çocukça bir davranış olduğu başkalarının gözüne hoş görünmediği onun anlayabileceği bir dille anlatılır. Çocuklar bu yaşlarda genellikle büyük bir insan gibi olmaya, ebeveyni taklit etmeye özenir. Çoğu zaman onlar gibi davranır. Ebeveyn çocuğun bu durumunu çok iyi değerlendirmelidir. Kendilerinin parmak emmediklerini, çünkü bu durumun pek hoş olmadığını söylemeleri çoğu zaman etkili olabilir.

Bebeklerde Dil Gelişimi

Bebeklerin hemen hemen tüm duyuları anne karnındayken gelişmiş durumdadır.

0-2 yaş Çocuklarda Dil  Gelişimi:

Bebeklerin hemen hemen tüm duyuları anne karnındayken gelişmiş durumdadır.Özellikle işitme duyusunun gelişmiş olduğu anne karnındayken , bazı seslerle sakinleşip bazı seslerle hareketli duruma geçebildikleri ile gözlenmiştir.  Dil gelişiminin öncülü olan işitme duyusundaki olası sorunlar yenidoğan taramasında rutin olarak yapılmaktadır.

Bebeklerde dil gelişimi öncelikli olarak  alıcı dil ile başlar. İlk 6 aydaki dil gelişiminin  desteklenmesi ileriki dönemde daha iyi bir  ifade edici dilin  tohumlarını atmak olacaktır.

-0-3 aylık iken bebekler, konuşan kişinin yüzüne bakmaya başlar, gülümseme ile karşılık verir,ağlama dışında sesler çıkarmaya başlar .
Bu dönemde bebeğin alıcı dil gelişimini desteklemek için, uyanık olduğu zamanlarda yüzüne bakarak , yumuşak ses tonu ile ona hitap ederek,basit cümleler ile konuşmak , hafif ritimli şarkılar söylemek faydalı olacaktır.Onun ihtiyacını karşıladığınız her anda da onunla konuşmaya çalışın

-3-6 aylık iken “babıldama”ya da “agulama” denilen bebek konuşması dönemi başlar.

Bebeğin çıkardığı sesleri tekrarlamak ya  da benzer sesler çıkarmak bebek konuşma        sırasını  öğreneceği için hem sosyal gelişimini hem ifade edici dil gelişimini destekleyecektir. Bebek artık konuşmanın karşılıklı bir etkinlik olduğunu keşfetmeye başlayacaktır.

-6-9 ‘uncu ayda bebekler farklı kelimeleri ayırt etmeye, kendi ismini tanımaya, çıkarılan sesleri tekrar etmeye başlar.

Bebeğin bu döneminde yeni kavramlar öğrenmesini sağlamak için belli konular üzerinde konuşmaya-örneğin “kuzucuğun da karnı acıkmış,ona da mama verelim”- karmaşık olmayan resimli kitaplarla kavramları sormaya ve parmağıyla göstermesi için model olmaya çalışın.Bu dönemde ve sonraki dönemlerde resimli kitaplar dil gelişimi için en uygun oyuncaklardır.

-9-12 aylar arasında bebekler yavaş yavaş anlamsız hece tekrarlarına başlarlar(mamama,dadadadada gibi).Çok kısa bazı kelime ve talimatları anlayabilirler, beden dilinin yanı sıra basit seslerle isteklerini dile getirebililer.

Bebeğin basit birkaç sözcük öğrenmesini sağlamak için , “bay  bay” yapma ve vücut kısımlarını göstermeyi  öğretin Tabi ki bunu bir oyuna dönüştürmek, gündelik hayatın rutini  içerisinde yapmak bebeğinizin öğrenmeye isteğini arttıracaktır.

-12-18 ay arasında bebeklerin çoğu öncelikle özgül olmayan biçimde anne-baba demeye, daha sonra anne- babayı kastederek demeye ,daha sonra da anne-baba dışında 1-2 sözcük söylemeye başlar. Bir çok kelimenin anlamını bilir. “Topu babana ver.” gibi talimatları yerine getirebilir. 15. aydan sonra kelime dağarcığı iyice artan çocuğun her gün yeni bir sözcük öğrenmesi mümkün olmaktadır. Bazı çocuklar öğrendiği sözcükleri daha sonra unutabilirler.

Bu dönemde bebeğin tanıdık olduğu nesne ya da kişilerin isimlerini sıkça tekrar etmeye ,her gün yaptığı etkinliklerle ilgili onunla konuşmaya çalışın ve onun da söylemesi için sabırla fırsat verin. Yaşına uygun mümkünse gerçek resimli kitaplar üzerinden basit hikayeler anlatmaya çalışın. Bir nesnenin ya da kişinin ismini söylediğinde memnuniyetinizi belirtmek için  ona gülümseyin ve o sözcükle ilgili tamamlayıcı bir cümle de siz kurun.(Örneğin top dediği zaman, “evet ,hadi topu bana at” gibi..)

-18-24 aylık olduğunda bebeklikten çocukluk dönemine geçerken artık 2 kelimelik basit cümleler kurmaya başlarlar. Karmaşık talimatları anlar ve yerine getirir.

Çocuğun bu döneminde , ona tekerlemeler, basit çocuk şarkıları öğretmeye başlamalısınız. Yine yaşına uygun resimli kitaplar okuyabilir , resimlere bakarak onun anlatmasını isteyebilirsiniz. Sosyal gelişimini de desteklemek için eve gelen birileri ile konuşmaya teşvik edebilirsiniz. (Örneğin “hadi teyzene bugün ne yediğimizi söyle” gibi) Fakat bunu bir baskıya dönüştürmeden yaparsanız çocuğu konuşmaya teşvik etmiş olursunuz.

Çocuklarda Şaşılık ve Tedavi Yolları

Çocuklar­da Şaşılık 
Çocuklar­da Şaşılık gözlerin yanlış pozisyon­da bulunup farklı noktalara doğru baktığı bir haldir­. Gözlerden  bir adetsi tam karşıya bakarken  diğeri içe, dışa, yukarı ya da aşağıya bakmaktadır­. Yanlış pozisyon sürekli belirgin olabileceği gibi bazı yöne bakışlar­da da ortaya çıkabilmektedir­. Çocuklar­da sık karşılaşılan bu duruma ABD'de çocuklar­da %4 oranın­da rastlanmaktadır­. Erkek ve kız çocukların­da aynı sıklıkta görülmekte ve çoğu hastada ailesinde başka kimsede görülmemektedir­.

Gözler beraber nasıl çalışır? 
Normal­de gözler aynı noktaya bakarlar. Bunun sayesinde beyin iki görüntüyü birleştirerek üç boyutlu görüntü oluştura­bilmektedir­. Bu üç boyutlu görüntü derinlik hissininde oluşmasını sağlamaktadır­. Bir göz farklı yöne baktığı zaman beyine farklı iki görüntü gönderilecektir­. Bu durumda beyin yanlış yöne bakan gözden  gelen  görüntüyü yok sayacak ve yalnızca karşıya bakan gözün ilettiği görüntüyü kabul edecektir . Böylelikle çocuk derinlik hissi­ni oluşturamayacaktır. Erişkinlerde şaşılık meydana geldiğinde ise beyin bunu yapmayacak, her iki görüntüyü de kabul edecek ve çift görme meydana gelecektir­. Ambliyopi -göz tembelliği Çocuklar­da sağlıklı görme seviyesi her iki göz normal pozisyon­da durduğu zaman ortaya çıkacaktır­. Şaşılık kayan gözde görmenin azalmasına yani göz tembelliğine (amblyopi) neden  olacaktır­. Beyin iyi gören  gözden  gelen  görüntüyü kabul eder ve kötü gören  taraftan gelen  görüntüyü yok sayar. Bu durum şaşılık bulunan çocukların yarısın­da bulunmaktadır­. Göz tembelliği iyi gören  gözün belirli sürelerle kapatılmasıyla tedavi edilmektedir­. Erken  tanı konulmuş olan hastalar­da amblyopi başarıyla tedavi edilmektedir­. Tedavi ne kadar geç başlarsa başarı şansıda o kadar küçüktür.

Şaşılığın nedeni, belirtileri nedir? 
Nedeni tam olarak bilinmiyor Gözü kontrol eden  6 adet kas bulunmaktadır­. Her iki gözünde normal pozisyon­da olma­sı için kasların denge içinde bulunma­sı ve koordineli bir şekil­de hareket etme­si gerekir­. Santral sinir sistemi­ni etkileyen  hastalıklar­da ve görmeyi düşüren  katarakt, yaralanma gibi durumlarda da şaşılık oluşabilmektedir­. Gözlerin aynı yöne bakmama­sı en  önemli belirtidir­. Bununla beraber güneşli ortamda gözlerden  biri­ni kısmak ya da gözleri­ni beraber kullanmak için başını yana eğmek gibi belirtilerde ola­bilir­. 

Şaşılık tanısı nasıl konur? 
Bütün çocukların 4 yaşın­dan evvel göz doktorunuz tarafın­dan kontrol edilmiş olma­sı gerekmektedir­. Eğer ailede şaşılık ya da ambliyopisi bulunan başka biri varsa bu muayenenin 3 yaşın­ dan evvel yapılma­sı gerekmektedir­. Bebeklerin gözleri içe dönük gibi durmaktadır­. Bunun sebebi burun kökünün daha geniş olma­sı ya da göz kapağı­nın iç kısmın­da deri kıvrımı­nın bulunmasıdır­. Yaş ilerledikçe bu görüntü ortadan kalkacaktır­. Gerçekten  şaşılık olanlar­da ise düzelme olmayacaktır­. Yalancı ve gerçek şaşılık arasındaki fark fakat göz doktoru tarafın­dan teşhis edilebilmektedir­. 

Şaşılık nasıl tedavi edilir? 
Tedavide amaç görmenin korunması, gözlerin tekrar orta konuma getirilme­si ve binoküler görmenin sağlanmasıdır. Bu amaçla: Gözlük verile­bilir, cerrahi tedavi yapıla­bilir, ambliyopi için kapama tedavisi yapılabilmektedir­. 

Şaşılık ameliyatı nasıl yapılır?
Ameliyat sırasın­da göz küresi yerinden  çıkarılmamaktadır­. Üzerinde ufak bir kesi yapılarak kaslara ulaşılmakta ve şaşılığın tipine göre kaslar­da çeşitli pozisyon değişiklikleri yapılmaktadır­. Gerektiği durumlar­da iki göze birden  müdahale edilmektedir­. Erişkinlerde lokal anestezi altında şaşılık ameliyatları yapılabilse de çocuklar­da genel anestezi şarttır­. Hasta günlük yaşantısına 1-2 gün içerisinde geri dönebilmektedir­. fakat birçok vakada tekrar ameliyat gereksinimi ortaya çıkmaktadır­. Her ameliyatta olduğu hal­de şaşılık ameliyatlarının da da ufakta olsa komplikasyon(istenmeyen durum) rizikosu vardır­. Bunlar enfeksiyon, kanama çok nadirde olsa görme kaybıdır­. 



Alerjiye En Çok Neden Olan Besinler

Besin alerjilerinin tanısı :

Tam bir tanı için yapılan testler arasında besin kaydı tutmak çok önemlidir. Bir yiyecek günlüğü tutmak ve aldığınız tüm yiyecekleri ve ilaçları yazmanız gerekir. Tek başına günlük ya da kayıt tutma yiyecek ve belirti arasındaki sebep- sonuç ilişkisini açıklamaz. Tanı için deri testleri ve kanda şüpheli besinlere karşı antikor bakılması çok yardımcı olur
Bazı durumlarda besinin diyetten tamamen çıkarılması (eliminasyon diyeti) gerekebilir.

Sıklıkla alerjiye neden olan besinler :

İnek sütü: İnek sütüne karşı alerji çocukların % 3 alerji görülmektedir. İnek sütünün içerdiği proteinden özellikle alfa laktoglobulin, kazein, sığır gamma globülin, sığır albümin, ve beta laktoglobulindir alerjik niteliktedir. Diyetinden İnek sütü çıkarıldığı da Tereyağı, tereyağı aromalı diğer yağlar, margarin , Peynir çeşitleri, yoğurt, krema, muhallebi ve benzeri besinler tüketilmemelidir.

Yumurta: Sıklıkla tüketildiği hem de birçok yiyeceğin içinde bulunduğu için yaygın bir besin alerjenidir. Yumurta beyazına karşı alerji sarısına oranla daha fazla görülmektedir.
Yumurta alerjisi özellikle bebeklikte ve erken çocukluk döneminde yaygın olarak görülmektedir. Yıllar geçtikçe etkisi azalmakta ve yetişkinlik döneminde ise tamamen
kaybolmaktadır. Yumurta alerjisinde egzama veya kaşıntı deri ve göz lezyonları görülme sıklığı diğer besin alerjenlerine kıyasla daha fazladır.

Yumurta alerjisi, yumurtanın kendisinin veya yumurta içeren yiyeceklerin alınmasından sonra, dakikalar veya saatler içinde ortaya çıkan, yaygın kızarıklık, hırıltılı solunum,
kusma ve ishal ile kendini belli eder.

Yumurta akının bir yaşından önce verilmemesi, başlandığında ise yavaş yavaş arttırılması gereklidir. Alerji belirtileri ortaya çıktığında yumurtaya en az altı ay ara verilmelidir

Yumurta alerjisi olan bireyler yumurtayı ve yumurtalı besinleri diyetinden diyetlerinden çıkarmalıdır.

Balık ve kabuklu deniz ürünleri: Güçlü alerjenlerdir. Çocuklarda çoğu zaman astım veya egzamaya neden olmalarına rağmen aslında kaşıntı, deri ve gözde lezyonlar (ürtiker) ve sindirim sistemindeki alerjiden sorumludurlar. Alerjik reaksiyonlar balığın ağza alınmasından birkaç dakika sonra görülebilir. Pişmiş ya da çiğ balığın kokusunu duyma, hatta bazen balığa sadece dokunma ile birlikte bile de aşırı duyarlı bireylerde semptomlar gözlenebilir. Alerjiye sebebiyet veren balık ve deniz ürünü yendikten sonra deride kızarma, kaşıntı göz ve deride lezyonlar, sindirim siteminde; karın ağrısı, kusma, bulantı, ishal ve karında kramplar, solunum sisteminde; astım ve alerjik burun nezlesi, ve genel bir reaksiyon olarak anaflaksi gözlenebilir.

Alerjik reaksiyonlara neden olan balık ve deniz ürünlerinden bazıları şunlardır: uskumru, ton balığı, ıstakoz, morina balığı, sardalye, , kerevit, karides, yengeç, salyangoz, midye, istiridye, kalamar

Kabuklu ve yağlı kuruyemişler (fındık, fıstık gibi) : Sık görülen klinik belirtiler astım, dudaklarda ve yanak mukozasında kabarma, yutakta görülen ödem, ürtiker ve bazen de egzemadır. Bu gruptaki alerjik besinler yerfıstığı, badem, hindistancevizi, kestane, ceviz, şamfıstığı, fındıktır. Genelde etkilerini yendikleri zaman göstermelerine rağmen; badem, kestane, fındık ve yerfıstığı yağları soluma yoluyla alerjik reaksiyon oluşturabilirler. Yer fıstığı alerjisi yaşamın erken dönemlerinde kendini gösterir ve çoğu bireyde yaşam boyu sürer.

Tahıllar: Bu gruptaki diğer besinlere kıyasla buğday ve mısır daha sıklıkla görülen alerjen tipleridir. Mısır buğdaya kıyasla daha az alerjenik özelliğe sahiptir ve bu nedenle buğdaya göre daha fazla tercih edilir. Buğday ise her diyette önemli bir yere sahip olduğundan dolayı, diyetten çıkarılması oldukça zordur.

Buğday alerjisi olanlar Kepek, bulgur, Kuskus, krakerler, Nişasta, durum buğdayı ve durum unu, glüten, makarna, erişte diyetinde bulundurmaması gerekir.

Etler: Tavuk ve sığır etine karşı besin alerjisi de genelde bebeklik çağında görülür. Kuzu eti daha az alerjendir. Yakın antijenik ilişkilerden dolayı grup reaksiyonları görülebilir. Süte duyarlı hastalar, sığır etine alerjik reaksiyon gösterebildikleri gibi; yine aynı şekilde yumurta alerjisi olan bireyler de tavuk etine karşı duyarlılık gözlemlenebilir.

Meyveler, sebzeler: Sıklıkla alerjik reaksiyonlara neden olurlar. Herhangi bir meyve alerjik reaksiyona neden olabileceği için, tayin edilmesi zordur. Özellikle çocuklarda elma, armut, çilek, kavun, karpuz, kiraz, vişne, kayısı, şeftali alerjiye neden olurlar. Portakal sık tüketimi nedeniyle çocukluk döneminde semptomlara neden olabilir. Belirtiler pişmiş, konserve ya da reçelinden ziyade çiğ meyvelerin yenmesiyle ortaya çıkar. Çiğ meyvenin daha sık tüketildiği yaz aylarında ürtikerin görülme sıklığının arttığını görülmüştür.

Meyvelerde olduğu gibi sebzelerde de grup reaksiyonları gözlemlenebilir. Kabak ve domates gibi sebzeler çeşitli klinik belirtilere neden olabilirler. Çiğ sebzelere karşı alerji belirtileri gözlemlenirken, pişmiş şekillerine karşı herhangi bir reaksiyon oluşmayabilir.

Patates veya havuç gibi sebzelerin kabuğuna karşı bir duyarlılık mevcutken, yenebilir kısımlarına karşı bir belirti gözlemlenemeyebilir.

Kuru baklagiller: Özellikle bezelye, fasulye veya yerfıstığı ciddi alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Baklagillerden olan soya fasulyesi özellikle çocuklarda alerjik reaksiyonlara yol açabilir. Protein içeriği nedeniyle birçok ticari besinde kullanılmaktadır.

Baklagiller arasında çapraz duyarlılık söz konusu olabilir ancak bireylerin birden fazla baklagille duyarlı olması nadir görülür.

Baharatlar ve çeşni vericiler: Dereotu, anason, kimyon, zencefil, kereviz tohumu, tarçın, karanfil, kişniş, hindistancevizi, hardal, karabiber, kırmızıbiber, nane, haşhaş tohumu, adaçayı, kekik ve vanilya bu tip besin alerjilerine neden olan yiyeceklerdir.

Bununla beraber baharat alerjileri çocuklarda sıklıkla görülmez, çünkü çocuklar yetişkinlere nazaran daha az baharatlı besin tüketirler.

Hardal: Kuvvetli bir alerjendir, özellikle çocuklarda astım veya ürtikere neden olurlar.
Karabiber ve Diğer baharatlardan, vanilya ve nane nadir olarak solunum sisteminde klinik belirtiler oluştururlar. Özellikle çeşitli yiyeceklerde kullanılan tarçın, nane ve hindistancevizi yağları deride ve vücudun diğer bölgelerinde geçici şişliklere neden olurlar.

Çikolata: Özellikle çocuklarda sık tüketiminden dolayı alerjik burun akıntısı, migren,
deride kızarma kaşıntı ve sindirim sistemi bozuklukları görülebilir. Semptomlar kaynağı
aynı olan çikolata ya da kakaonun tüketilmesiyle ortaya çıkabilir.

Bal : Bal nadiren alerjiye neden olur,

Bununla birlikte herhangi bir besin maddesi alerjiye yol açabilir.

DİKKAT : Bu sitede yayınlanan her türlü bilgi, sadece bilgilendirmek amacı ile hazırlanmıştır. Bir sağlık profesyonelinin vereceği tavsiyelerin yerine kullanılamaz. Sizin gerçek fiziksel durumunuzu yansıtmıyor olabilir. Doktorunuza danışmadan bu sayfalardan edineceğiniz bilgileri herhangi bir rahatsızlığın teşhis veya tedavisinde kullanmayınız. Soru ve sorunlarınız için doktorunuza danışınız.