Ruhsal Sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

FAZLA KIRMIZI ET YEMENİN ZARARLARI

Fazla Tüketilen Kırmızı Et Böbreklere Bile Zararlı

Günlük ihtiyaçtan fazla tüketilen et, bireylerde kilo problemi var ise, harcanamayan enerji oluşacağı için kişi üzerinde kilo artışını tetikleyebilir. Bunun dışında fazla et tüketiminin zararları arasında karaciğer yağlanması büyük ölçüde gözlenmektedir. Etten kaynaklanan fazla alınan kolesterol eğer vücut tarafından kullanılamıyorsa, yüksek kolesterol total kolesterolün yükseltilmesi, kan yağlarının yükseltilmesi etin içerdiği proteinin atık ürünlerinin ortaya çıkaracağı ürik asit değerlerinin yükselmesiyle ortaya çıkabilecek ciddi rahatsızlıklarda artış görülmektedir. Aynı zamanda böbrekler içinde ciddi zararlar doğurmaktadır. Böbreklerin yükünün fazlalaşmasıyla, böbrek fonksiyonlarında bozulma veya karaciğerde birtakım fonksiyon bozuklukları ortaya çıkartabilmektedir.

Etin günlük ihtiyacın üzerinde alınması uzmanlar tarafından doğru bulunmamakta ve önerilmemektedir. Genellikle toplum içerisinde yüksek protein tüketildiğinde kaslarımız çok iyi ve güçlü olur şeklinde bir yaklaşım bulunmaktadır. Et tüketiminin fazlalaşması ciddi zarar ve tahribatlara yol açabileceğinden çok dikkatli tüketilmesi gerekmektedir.

Günlük et tüketimi harcanan kalori ve yaş grubuna bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Yetişkin bireylerde yaklaşık olarak 4 porsiyona kadar tüketilebilmesi uygundur. Burada 1 yumurtaya karşılık bir porsiyon eti dengeleyebilmekteyiz. Yetişme çağında olan özellikle erkek çocuklarda bu ihtiyaç normalden biraz daha artar. Ancak her zaman protein deposu olan et grubu ne kadar çok yersek o kadar iyidir şeklinde düşünülmemelidir. Fazla et yemenin zararları da özellikle böbrekler üzerinde oluşmaya başlamaktadır. Ve protein yükselmesi yorgunluk hissi vererek ödemli bünyeler ortaya çıkarabilmektedir. İyi ve sağlıklı olarak düşünerek hiçbir besin grubu gereğinden fazla tüketilmemelidir.

Sonuç olarak et tek başına güç deposu olan bir besin değildir. Kasları güçlendirmez. Hatta fazla tüketildiğindeki zararlardan biride sinirleri harekete geçiren alkol gibi tehlikeli olabilmektedir. Yapılan araştırmalarda fazla et tüketiminin insanın sinir sitemi üzerinde anormal etkiler meydana getirerek tahrik edici boyutlara taşıyabiliyor. Bu sebeple alkolle iç içe olarak nitelendiriliyor.

Tıbbi deneyler ve araştırmalar etin zararlarını ispatlayıcı birçok sonuca ulaşmıştır.

Fazla Tüketilen Kırmızı Etin Zararları

Sindirim sistemi üzerindeki genel rahatsızlıkların büyük çoğunluğu et’in hazımsızlığından kaynaklanmaktadır. Hazımsızlık, apandis rahatsızlığı riski, bağırsak iltihabı ve verem ve kanser parazitlerini de güçlendirdiği tespit edilmiştir. Et insana kolayca geçebilen bağırsak kurtlanması, ateş, az önce de belirtilen kanser gibi ciddi rahatsızlıklara temel oluşturarak vücudumuz üzerinde ciddi zararlara sebep olabilir.

Örneğin vejeteryan bir bireylerin hiçbir zaman apandisit rahatsızlığı riski taşımadığı, fazla et tüketenlerin ise bu rahatsızlıkla karşı karşıya kaldığı  belirtilmektedir. Örneğin çiftçiler normal koşullardan çok daha fazla et tükettiğinden “gut” hastalığına yakalanma oranları artış göstermektedir.

Ayrıca çok fazla et yiyenlerin dilleri kirlidir, nefesleri kokar dışkıları pis ve düzensizleşir. Tüm bunların yanı sıra mide rahatsızlıkları, romatizma, baş ağrısı, cilt yaraları, kilo dengesizliğine bağlı şişmanlık ve zayıflık da fazla et tüketiminde görülen faktörler arasında yer almaktadır. Ve et erken yaşta yaşlanmanın en birinci etkilerini de yaşantımıza olumsuz olarak yansıtmaktadır.

MUTLULUK VEREN BESİNLER

İçinde endorphin bulunan besinlerin insanı mutlu ettiği artık kabul edilen bir gerçek. En çok endorfin içeren veya endorfin salınımını en çok arttıran 9 besin aşağıda sıralanmıştır. Bu besinlerin çoğu bol kalori içerdiğinden, mutluluğunuzun kilo artışıyla sekteye uğramaması için kalori miktarlarını hesaplayarak tüketin.

CEVİZ
Cevizin, depresyonu gidermek için önerilen bir yiyecek olduğunu biliyor muydunuz? Aynı zamanda sağlıklı kemikler ve dişler, hücrelerin yenilenmesi, vücudun insülin direncini yükselmesi gibi birçok faydalı etkisi olan magnezyum deposu ceviz ile beyninize günlük destek de sağlayabilirsiniz. Çünkü cevizin içeriğindeki antioksidanlar hem sinirsel bağların güçlenmesini; hem de hafızanın, organizasyonel ve matematik zekanın gelişmesine yardımcı olur. Unutmayın; ceviz sağlıklı düşünmenize, güzel gözükmenize ve iyi hissetmenizi sağlar!

ÇİLEK
C Vitamini deposu olan çilek, önde gelen afrodizyaklar arasında yer alır. Çilek bütün salgı bezlerini çalıştırarak vücuda gençlik ve kuvvet kazandırır, çileği çok olan bölgenin halkı uzun yaşar. Yüksek tansiyonu düşürür ,damarları temizler. Kansere karşı korur, Böbrekte kum ve taş oluşmasını önler.

MUZ
Kokusuyla bile mutluluk aşılayan muz,tam bir endorphin deposudur. Kendinizi güçsüz ve ve sinirli mi hissediyorsunuz, hemen bir muz yiyin. Kalsiyum ve magnezyum içeren bu meyve strese karşı bire bir. Sinir hastalığı olanlar için her gün yemek arası saatlerde tüketilmesi gereken bir besindir.

ÜZÜM
Kırmızı ve beyaz üzüm yiyen herkes gülücükler saçar. Üzümde %20 oranında direk olarak kana karışan şeker vardır. Bedenen ve zihnen çalışanlar için iyi bir gıdadır. Gıda şekli anne sütüne benzer. Üzümdeki bol demir kan yapar. Yüz ve boyuna taze üzüm suyu sürülüp 10 dk. Sonra yıkanırsa cilde dirilik verir.

PORTAKAL
C ve B Vitamini açısından zengin olan portakal, insana dinamizm veriyor. Portakal içindeki C vitamini ince ve kalın damarların yumuşak kalmasını sağlar. Bacaklardaki varisi geçirir. Vücuttaki direnci arttırır. Grip ve nezlede portakal suyu, şeker, şarap karıştırılır üzerine sıcak su katılır ve içilir. Kanın durulmasına ve temizlenmesine yardımcı olur. Hazmı kolaylaştırır. Portakal reçeli ise karaciğeri çalıştırır.

SOMON
Somonun içinde bulunan omega-3 yağ asitleri daha mutlu hissetmenizi sağlıyor. Kalp sağlığı kadar psikolojiye de iyi gelen bu yağlar depresyondan koruyor.

SÜT
Kalsiyum ve aminoasit bakımından zengin olan süt sakinleşmeyi sağlıyor. Serotonin hormonunu salgılamanızı da sağlayarak kendinizi iyi hissettirir. Kemik gelişimine katkıda bulunmasının yanısıra, sinirleri gevşetiyor, stres ve anksiyeteyi azaltıyor.

ÇİKOLATA
Stresin bir numaralı düşmanı. Kendinizi kötü hissediyorsanız hemen bir parça çikolata yiyin. Flört etmek gibi bir şey. Bir kalem yemek yeterli ,mutluluk hormonu "serotoninö anında beyinde dolaşıma çıkıyor. Çikolatanın içerdiği "penilatilaminö insanı bulutlara çıkarıyor. Çikolatada, yeşil çay ve sebze-meyvelerde bulunan flavonoid adlı bol miktarda vardır. Bu madde kanı sulandırıyor, kalp hastalıkları riskini azaltıyor. Çikolata kötü kolestrolun (LDL) okside olarak damar çeperine yapışmasını engelliyor. Tıpkı aspirin gibi kanda pıhtılaşmanın önüne geçiyor. Düzenli tüketenler arasındaki ölüm olayı yemeyenlere kıyasla % 30 daha geç gerçekleşiyor.(günde 30 gr)

DONDURMA
Çok yenirse şişmanlatıyor,az yenirse mutluluğa mutluluk katıyor. Dondurma yaşlanmayı önlüyor. Amerika da kişi başına 25 kg. Türkiye de kişi başına 6 Külah tüketiliyor. Sütten daha zengin bir besin bir besin maddesidir. A,B,C,D,E vitamini içerir. Çocukların sağlıklı büyümesi ve kemik erimesi sorunu olan kişiler için büyük önem taşıyor. Beslenme uzmanları dört mevsim tüketilmesini önermektedir.

HİNDİ
Hindi, mutluluk veren besinler arasında hiç de hafife alınmayacak bir konumda. Çünkü insan vücudu için gerekli olan 20 amino-asitten biri olan ve enerji sağlayan Tryptophan içerir. Tryptophan aynı zamanda seratonine, yani mutluluk hormonuna dönüştüğünden sıkıntıyı en kolay atmamızı sağlayacak yemektir! Ruh sağlığımız için gerekli olan serotonin sindirim yoluyla kana karışarak sinir sistemine geçemez, yani dışarıdan yemek yoluyla alınamaz. Bu nedenle Tryptophan yemek yoluyla alındığında antidepresan etkisini gösterebilir.

MAKARNA
Çok ağır soslarla yenilmediği sürece enerji veren ve mutlu eden besinler arasında yer alıyor. Hazmı kolaydır. Özellikle sadece salata ile birlikte yenirse şişmanlatmaz.

TAM TAHILLI EKMEK 
Karbonhidratın dozu sağlığımız açısından çok önemli. Çünkü vücudumuz enerji üretmek için karbonhidrata ihtiyaç duyar; ama aynı zamanda fazlası da mide ve bağırsak bozukluklarına, şişmanlığa, kalsiyum yetersizliğine, iştahsızlığa neden olur. Dolayısıyla beslenmenizde tam tahıllı ekmekleri tercih edebilirsiniz. Çünkü tam tahıllı ekmekler serbest radikallerle savaşır ve bağışıklık sistemini destekleyen temel mineral olan selenyum kaynağıdır.

PEYNİR
Canınız sıkkın ve çılgınca cips atıştırıp mutluluğa kavuşmak mı istiyorsunuz? Bunun yerine sağlıklı bir çözüm önerelim size; bu da peynir olsun… Çünkü peynir kalsiyum, protein, çinko; hepsini bir arada bulunduran bir besin. Vücudumuz yeterli çinkoyu kendi üretemediğinden, bu tür destekler günlük olarak sağlanmalıdır. Çinko vücudumuz için çok önemlidir. Çünkü hücresel fonksiyonlarda önemli rol oynar ve saç, göz, cilt sağlığında, kavramsal ve duyusal fonksiyonların iyi çalışmasında önemli rol oynar.

FISTIK
Yağ oranı yüksek ama yine de insanı mutlu ediyor. Fıstığın kolesterolü düşürdüğü ve kalp krizi riskini azalttığı bildirildi Çocuklar ve sporcular daha fazla yiyebilirler. emir, bakır, selenyum, magnezyum, çinko, potasyum ve fosfor gibi minerallerin doğal kaynağı olan bu çerez kalbimizin yanısıra,beyin-sinir sistemi,kas ve kemiklerimizin dostudur. Tuzsuz olanından her gün 10-15 adet yenilebilir.

SUSAM
Dar gelirlerinin baştacı olan simit, mutluluğa giden yolda önemli bir yere sahiptir. Yağ ve protein içerir. Susamdan elde edilen tahin bal ile karıştırılıp yenirse boğaz ağrısı ve bronşite iyi gelir. Kışa girerken bağışıklık sistemini güçlendirmek için bolca tüketmeliyiz.

AGORAFOBI NEDIR?

Agoafobi

Tıp literatüründeki birçok kavramda olduğu gibi “agorafobi” tabiri de Eski Yunanca bir kökene sahiptir ve “çarşı, pazar” manasına gelen agora kelimesinden türemiştir. Adından da anlaşılabileceği gibi kişinin insanların bulunduğu kalabalık alanlara girmekten korkması manasında kullanılan agorafobi, büyük bir çoğunlukla panik atak krizlerini de tetikleyen bir fobidir. Açık alanda bulunmaktan büyük rahatsızlık duyan bireyde bu korku çok güçlü panik atak krizlerini tetikleyebilir ve şüphesiz bu durum sonucunda kişinin sosyal yaşamı büyük derecede etkilenir. Agorafobi kişinin açık alanlara çıkmaktan korkması olarak algılansa da, aslında bu korkunun temelinde kalabalık ve arzu edildiğinde hızlı bir biçimde terk edilmesi güç mekanlarda bulunmaktan çekinme yatmaktadır.

Alışveriş merkezleri, kalabalık pazar alanları, tiyatro veya sinema gibi kapalı mekanlarda düzenlenen sosyal aktiviteler, konserler ve bankalar agorafobi sorunu yaşayan kimselerin bulunmaktan en çok çekindiği alanlardır. Zira bu tür alanların istendiğinde hızlı bir biçimde terk edilmesi gerçekten de güçtür. Yapılan araştırmalar agorafobinin neredeyse %90 oranında panik atak ile birlikte görüldüğünü ortaya koymuştur. Panik atak olmadan gelişen agorafobi sorunu ise oldukça nadir görülen ve kendi içinde farklı nedenlerden ötürü gelişen bir fobidir. Kişinin agorafobi sebebiyle kalabalık alanlarda panik atak geçirmesinin nedeni, gerektiğinde yardım almanın çok zor olduğuna inanmasıdır.

Hastaneye ulaşmaktan başka bir şey düşünülemeyen panik ataklarda agorafobi krizi tetikleyen en büyük faktörlerdendir. Ancak bazı durumlarda kişi toplum içinde altına kaçıracağından korktuğu için de agorafobi belirtileri gösterebilir. Herhangi bir eşyasının çalınacağından korkulması ya da çok büyük bir felaket yaşanacağının düşünülmesi de benzer şekilde kişinin evden çıkmaktan korkmasına neden olabilmektedir. Bazı kişilerde agorafobi belirtileri toplum önünde aşağılanmaktan ve gülünç duruma düşmekten korkulduğu için görülebilir. Utanç duygusunun çok kuvvetli olduğu bu tür durumlarda kişi başına utanç verici bir olay geleceğini saplantılı bir şekilde düşünür ve bu sebeple de toplum içine çıkmamak ister.

Agorafobi sorunu bireyin zorunlu hallerde dahi toplum içine çıkmamak istemesine sebep olduğundan, bireyin sosyal yaşamı bu durumdan ciddi manada etkilenir. Sorunun daha ağırlaşması halinde kişi tüm hayatını evde geçirerek dış dünyaya kapılarını tamamen kapatabilir.

Agorafobi büyük çoğunlukla panik atak bulgularıyla birlikte görüldüğünden kişiye tanı konulabilmesi için bu durumun en az bir aydır devam ediyor olması gerekmektedir. Birçok farklı sorundan ötürü gelişebilen agorafobinin doğru şekilde tanılanabilmesi ve doğru tedavinin uygulanabilmesi için muhakkak konunun uzmanı bir hekime başvurulması gerekir.

KLEPTOMANİ (HIRSIZLIK HASTALIĞI) VE TEDAVİ YOLLARI

Kleptomani genel anlamda hırsızlı hastalığıdır. Kleptomani ruh sağlığının bozulması sonucu oluşmaktadır. Genellikle çocukluk yıllarında baskı gören kişilerde görülmektedir. Aslında temelde hastalar hırsızlık yaparak cesaretini kanıtlamak istemektedirler.

Hırsızlık hastaları herhangi bir eşya çaldıklarında büyük bir mutluluk hissederler. Ve sonrasında kendileriyle gurur duyalar. Çalınan eşyanın değerinin hiçbir önemi yoktur. Çünkü asıl amaç ruhu tatmin etmektir. Hırsızlık yaptıkça kendilerini daha rahat hissederler. Örneğin;bir misafirlikte çaldıkları küçük bir oyuncak hastalarda önemlidir.Yani amaç hırsılık yapmaktır. Çaldıkları eşyaların işlerine yarayıp yaramadığının önemi yoktur.

Kleptomani hastaları genelde kişisel gereksinim ve parasal değeri için hırsızlık yapamaz. Hastalar dürtülerine engel olamamaktadır.

Kleptomaninin Yaygınlığı
Kleptomani çok az görülen bir ruhsal hastalıktır. Genel olarak hırsızlık hastalığına sahip olanların sayısı bilinmemektedir. Bu tür kişiler mağaza hırsızlığı yaptıkları için araştırmalar mağazalar üzerinden yapılmaktadır.Yapılan araştırmalara göre mağazada hırsızlık yapanların yaklaşık % 5 ine kleptomani teşhisi konulmuştur. Bazı araştırmalar bu oranı dahada yüksek tutmaktadır. Tüm çalışmalardan ve elimizdeki verilerden yararlanacak olursak toplumdaki yaygınlığının %0,6 olduğu söylenebilir. Ancak bazı hırsızlık yapan kişilerin belirtilememesi ya da yakalanamaması bu oranın daha yüksek olabileceğini göstermektedir.

Kleptomani ve Cinsiyete Dağılımı
Yapılan araştırmalara göre kleptomani(hırsızlık hastalığı) kadınlarda daha fazla görülmektedir. Dünya üzerindeki yaşanmış olaylar sonucu elde edilen veriler analiz edildiğinde çıkan orana bakacak olursak;

KADIN    %77
ERKEK  %23

Bu oranın kadınlarda fazla olmasının birçok nedeni vardır.Kadınların daha çok psikiyatrik yardıma ihtiyaç duyması bunlardan biridir. Kadınlar ruhsal yapılarından dolayı içlerine gelen bu dürtüyü uygulamaya daha uygundur. Erkekler bu durum daha çok saldırganlık yoluyla atlatılabilmektedir.Kleptomani genellikle ergenlik döneminde başlayan bir hastalıktır.

Hırsızlık hastaları genellikle çaldıkları nesneleri satın alabilecek güçtedirler. Çaldıkları nesneleri genellikle birisine hediye verir, saklar ya da gizlice yerine koyar. Hırsızlık yaparken yakalandığı taktirde üzüntü ve utanç duymaktadırlar.

Bir hırsızlık hastası gözlemlendiğinde;  kişi nesneyi çalmakta ve yakalanmaktadır. Yakalandığında üzüntü duymaktadır. Ancak serbest bırakıldığında kısa zaman sonra tekrar eşya çalmaktadır. Çaldığı zaman ise doyum sağlamaktadır.Üzüntü ve doyum arasında giden ruh hali bir türlü düzelememektedir.

Kleptomani Tedavisi
Bu hastalığın tedavisi psikanaliz yolu ile gerçekleşmektedir. Geçmişte yapmış olduğu hırsızlıklar tespit edilmekte ve gösterilmektedir .Bu alışkanlığı bırakması konusunda telkinler almaktadır. Kleptomanlar hasta olduklarını kabul etmemektedir. Bu durumda aile önemli bir yere sahiptir.Hastanın güzel bir dille uyarılması ve gururu incilmeden uzman hekime götürülmesi gerekmektedir.

STRESE NEDEN OLAN FAKTÖRLER

Kontrol altında tutulduğunda hayatı daha üretken hale getirmek için motive edici bir etken olan stres, aşırı derecede yaşandığında zihinsel, ruhsal ve hatta fiziksel açıdan sağlığı olumsuz yönde etkileyen bir tehdide dönüşebiliyor. Strese neden olan faktörleri tamamen ortadan kaldırmak mümkün olmasa da onunla mücadele etmenin yolları mevcut.

Strese neden olan olay ve faktörleri incelemeden önce, daha kolay olan, “stresi ortadan kaldıran faktörler”e bir göz atalım isterseniz.

Stresi Ortadan Kaldıran Faktörler
     
* Koşulsuz sevgi

* Maneviyat- insanlık erdemine ulaşmak

* Bağışlama- hoşgörü

* Gülümseme

* Maddi tatmin- kendi hayatın

* Medeni insan olabilme

Strese Neden Olan Faktörler;

* İhtiras

* Nefret

* Kin

* Kıskançlık

* Evde geçimsizlik

* İş yerinde uyumsuzluk

* Dedikodu

* Ölüm

* Sakatlanma

* Hastalık

* İsyankar

* Doğal afetler

* Öfke

* Keder

* Korku

* Endişe

* Kazanma hırsı

* Geçim sıkıntısı

* Borç

* İftira

* Düşmanlık

* Ümitsizlik

* Çaresizlik

* Algılama eksikliği

* Aşağılık kompleksi

* Büyüklük kompleksi

* Tahammülsüzlük

* Ön yargılı değersizlik

* Tatminsizlik

Kış Depresyonuna Dikkat!

İklimlere bağlı olarak gelişen ve sonbahar-kış döneminde görülen depresyonun, yaygın ve gerçek bir hastalık olduğu belirtiliyor.

Mevsimin dönmesiyle pek çok kişinin melankolik bir ruh haline eğilim gösterdiği vurgulanırken, psikolojik olduğu kadar fizyolojik dengenin de alt üst olduğu bildiriliyor.

Havaların serinlemeye başlaması ve güneşin yavaş yavaş elini eteğini çekmesiyle depresyon, anksiyete ve panik gibi rahatsızlıklarda artış gözlemlendiğini ifade eden uzmanlar, bu duruma tıpta kısaca SAD (Mevsimsel Duygulanım Bozukluğu) adı verildiğini kaydediyor.

Uzmanlara göre, sonbaharda başlayan ve ilkbahara kadar devam eden bu depresyon karanlık, soğuk hava, alçak basınç ve açık hava aktivitelerinin azalmasıyla doğru orantılı gelişiyor. Dışarıdan gelen motivasyonların etkisini yitirmesiyle, kişi kabuğuna çekilme eğilimi gösteriyor. Bu durum, bazı hayvanların kış uykusuna yatmasıyla paralellik taşıyor. Depresyona eğilimin arttığı bu mevsimde çalışmak, işe veya okula gitmek oldukça yorucu olabiliyor, hatta zaman zaman katlanılmaz bir hal alıyor. Bu isteksizliğin doğurduğu stres ve kendini zorlamanın etkisi ise depresyona yol açıyor.

Mevsimin dönmesiyle pek çok kişinin melankolik bir ruh haline eğilim gösterdiğini söyleyen uzmanlar, psikolojik olduğu kadar fizyolojik dengenin de alt üst olduğunu vurguluyor. Uzmanlar, mevsime bağlı depresyonun en tipik semptomlarını şöyle sıralıyor:

'Yorgunluk, karamsarlık, iştahta değişiklik, baş ağrısı, uykusuzluk veya tam aksine aşırı uyku, isteksizlik ve içe dönüklük.' Uzmanlara göre, SAD, yalnızca mevsimlere bağlı olarak ortaya çıkmıyor. İyi aydınlatılmamış ofisler, görme bozuklukları ve mevsim normallerinin dışında seyreden günler de, ruh sağlığı üzerinde kötü etki bırakıyor. Kuzey ülkelerinde yaşayan insanların da soğuk ve karanlık kış mevsiminden en fazla zarar görenler olduğunu hatırlatan uzmanlar, İskandinav ülkelerinde intihar olaylarının sık görülmesini kısmen de olsa buna bağlıyor.

Uzmanlar, bu rahatsız edici durumdan kurtulmak için yapılması gerekenlerin başında ışık tedavisinin geldiğini belirtiyor. Güçlü bir ışık kaynağına uzun süre maruz kalmakla sağlanan bu terapinin yanı sıra psikolojik danışmanlığa başvurmayı öneren uzmanlar, uygulanacak tedavi yöntemlerinin, hastalığın şiddetine ve gündelik hayatı ne kadar etkilediğine bağlı olarak değişebileceğini bildiriyor. Uzmanlar, yine de karamsarlıktan kurtulamayanlara 'şu ufak hatırlatmayı' yapıyor: "Her kışın ardından bir bahar gelir ve ilkbahar, mevsime bağlı depresyonun kabuğuna çekildiği dönemdir."

Kış Depresyonunun Belirtileri

* Mutsuzluk
* Ümitsizlik
* İsteksizlik
* İştah artışı ya da azalması
* Kendini değersiz hissetme
* İçe kapanma
* Çabuk yorulma
* Uykusuzluk ya da aşırı uyuma
* Her şeye sinirlenme
* Karamsar olma
* Anksiyete bozukluğu
* Konsantrasyon bozukluğu
* İntihar etme arzusu
* Ölümü düşünme

DİKKAT : Bu sitede yayınlanan her türlü bilgi, sadece bilgilendirmek amacı ile hazırlanmıştır. Bir sağlık profesyonelinin vereceği tavsiyelerin yerine kullanılamaz. Sizin gerçek fiziksel durumunuzu yansıtmıyor olabilir. Doktorunuza danışmadan bu sayfalardan edineceğiniz bilgileri herhangi bir rahatsızlığın teşhis veya tedavisinde kullanmayınız. Soru ve sorunlarınız için doktorunuza danışınız.