Ağrılar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Hemoroidi Olanlar Bu Hareketleri Mutlaka Yapsın!

Hemoroid yada bilinen adıyla basur rahatsızlığı, insanların doktora gitmeye en fazla çekindiği rahatsızlıklardan bir tanesidir. Basurlu hastaların doktora gitmekte çekinmesinin temelinde hangi doktora gideceklerini bilememeleri de yatmaktadır. Gerçekten de basur tedavisi, cildiye, genel cerrahi ve iç hastalıklar uzmanlarının bir arada çalışması gereken bir ameliyat gerektirmektedir. Dolayısıyla basur için öncelikle bir iç hastalıkları uzmanına görünmekte fayda vardır. Ancak basur ameliyatı genellikle genel cerrahlar tarafından yürütülen bir ameliyat çeşididir. Şayet basur, anüs çevresinde egzama türü cilt rahatsızlıklarına neden olmuş ise bu durumda cildiye uzmanı tarafından da muayene edilmesinde fayda vardır.

Basur (Hemoroid) , düz bağırsağın (rektum) ve anüsün çok rahatsızlık verici bir hastalığıdır. Düz bağırsağın içinde ya da anüsün dışında oluşabilir. Şifalı bitkilerle içten ve dıştan yapılan tedavilerde genelde başarılı sonuçlar alınabilir. Ama her şeye rağmen, hastalığın kaynağının teşhis edilerek öncelikle tedavisi şarttır.

Eğer bu temel tedavi yapılmazsa, basurlar hep yeniden oluşacaktır. Hastalığın nedeni kronik kabızlıktır. Hastalığın oluşmasındaki ikinci önemli neden ise, karaciğer fonksiyon bozukluklarıdır. Ayrıca gebelik döneminde alt karında kan dolaşımı yetersizliğinden, hareketsizlikten veya şişmanlıktan da kaynaklanabilir.

Kan damarı duvarlarının kalıtımsal zayıflığı nedeniyle de basur memeleri oluşabilir. Bu memelerin patlaması sonucunda açık kırmızı renkli kan görülür. Bu kanın gerçekten de basurdan kaynaklanıp kaynaklanmadığının bir uzman doktor tarafından mutlaka teşhis edilmesi gerekir.

Uzun süre oturulduğunda, oturulan bölgeye kan hücum eder. Bu durum, kabızlıkla birlikte basur oluşumuna yol açar. Acaba bu duruma karşı neler yapılmalıdır? Açık havada yürüyüş veya hafif sporlar ve yüzme, alt karın bölgesinin kan dolaşımını uyarır. Ayrıca kabızlığa karşı da önlemler alınmalıdır.

Buğday kepeği, keten tohumu unu, siyah ekmek, bal, bol miktarda sebze ve pirinç harikalar yaratabilir. Anüs kaslarını çalıştırınız. Böylece damarlarda birikmiş olan kanı dağıtabilirsiniz: Günde pek çok kere, anüs kaslarını birkaç saniye boyunca sıkınız ve bu hareketi en azından 20 kere yineleyiniz.

Hemoroid hastalığına maruz kalmamak için bunlardan uzak durun

• Aşırı acı ve ekşi besinleri tüketmeyin
• Turşu ve baharatlardan uzak durun
• Özellikle bira ve şarap gibi alkollü içeceklerden uzak durun
• Fast-food tipi beslenme türünden vazgeçin

Kadın Olmanın Bel Ağrısı İle İlişkisi

Aslında bel ağrıları her yaş ve cinste görülen bir hastalıktır. Ancak bel ağrılarında kadınlara ait bazı ayrıcalıklar vardır.

1- Kadınların en az %40’ının her yıl bir bel ağrısı atağı vardır.
2- Beli ağrıyan kadınların %80’inde ağrı son bir yılda başlamıştır.
3- 16-24 yaş arasındaki kadınların üçte birinde, 45-65 yaşındaki kadınların yarısında son bir yılda bel ağrısı atağı olmuştur.
4- Bel ağrıları kadınlarda erken ve ileri yaşta, erkeklerde ise orta yaşlarda daha sıktır.
5- Kadınların bel ağrısı atakları erkeklerden daha uzun sürer, kadınlarda kronikleşme riski daha fazladır. Erkeklerin bel ağrısı atağı daha kısa fakat daha şiddetlidir.
6- Kadınlar bel ağrıları ile karşılaştıkları zaman, erkeklere göre daha fazla hareket kısıtlamasına giderler.

Kadın olmanın bel ağrısı ile ilişkisi:
1- Adet dönemleri ağrıyı tetikler
2- Gebelik ve çocuk bakımı kadınların daha sık bel ağrısına maruz kalmasına yol açar. Gebelerin % 40-60’ında bel ağrısı vardır.
3- Erkeklerde ağrı daha çok belirgin bir zorlanmaya bağlıdır. Kadınlarda ise günlük yaşam aktiviteleri, uzun süre ayakta kalma, ev işleri, çocuk bakımı gibi günlük tekrarlayan hareketler ağrıya sebep olabilir..
4- Motorlu taşıt kazalarından sonra ortaya çıkan whiplash injürileri (kamçı yaralanmaları) kadınlarda daha sık görülür ve daha geç iyileşir.
5- Ağır eşyalar taşıma, çekme, itme, bahçe işleri ve temizlik faaliyetleri, ev ve ev dışı aktiviteleri bel ağrılarını tetikleyen en önemli sebeplerdir.
6- Kız çocuklarında ve kadınlarda spondilolistezis (bel kayması) erkeklere göre daha sık görülür.

İş ortamı ve bel ağrısı:
1- Kadınlarda bel ağrılarının sadece %15-20 kadarı iş ortamı ve iş ile ilişkilidir. Bu oran erkeklerde daha yüksektir.
2- Sağlık, otel, catering işletmeleri, bankacılık, finans ve sigortacılık sektörleri kadınların en sık bel ağrısı ile karşılaştıkları  çalışma alanlarıdır.
3- Hemşireler, uzun süre ayakta kalma ve hasta bakımı nedeniyle sık olarak bel ağrısı sorunu ile karşılaşmaktadırlar.
4- İtme, çekme ve döndürme gibi vücut hareketlerinin sıklıkla tekrarlayıcı hareketlere zorlandığı  işler bel ağrıları için önemli bir risk faktörüdür.
5- Market kasiyerlerinde, klavye kullananlarda, telefon santralinde çalışanlarda, bankacılık hizmeti sunan meslek gruplarında uzun süre oturmaktan dolayı bel ağrısı riski taşırlar.
6- Çocuk ve yaşlı bakıcılarında, hemşireler ve ana okulu öğretmenlerinde; kaldırma, eğilme, uzanma gibi aktiviteler bel ağrısı riskini arttırmaktadır.
7- Düşük iş memnuniyeti ve düşük ücret bel ve boyun ağrısı riskini artırır.

Ev ortamı ve bel ağrısı:
1- Alış veriş, (ağırlık taşıma, alınanları yükseğe koyma,  yüksekten bir şey alma)
2- Temizlik faaliyetleri (eğilme, itme, çelme, dönme)
3- Ütü (uzun süre ayakta durma, dönme)

Kadınlara ait özellikler:
1- Gebelik (hormonal faktörü, mekanik faktörler, duygusal faktörler)
2- Bebek bakımı, emzirme, taşıma
3- Regl dönemi ağrı eşiğini düşürür
4- Menapoz ve osteoporoz riski
5- Hipermobilite sendromu kızlarda ve kadınlarda daha sıktır.
6- Fibromiyalji sendromu kadınlarda daha sık görülür.

Moda:
1 Yüksek topuklu ayakkabılar, lomber lorduzu (bel çukurluğu) artırır.
2 Dar elbiseler, pantolon ve etekler rahat hareketi engelleyen kıyafetler bel ağrısı riskini arttırır.
3 İri göğüsler ve göğüs protezleri bele ilave yük bindirir.

Kadın, aile ve toplum:
1- Kadınlar sağlıklarına erkeklerden daha çok dikkat ederler. Bu konuda daha hassastırlar.
2- Kadınlar erkeklere göre daha yardımseverdir.
3- Bakım sektöründe çalışmaya daha meyillidirler.

Romatoid Artrit Nedir ve Tedavisi Nasıl Yapılır?

ROMATOİD ARTRİT (KRONİK POLİARTRİTİS=RA)

Eklemlerde iltihap şeklinde meydana gelen romatizmal bir hastalıktır. En çok görülen ve kronik iltihaplı bir romatizmal hastalıktır. Eklemlerde bozulmalara yol açar. Kronik poliartritis olarak da bilinir. Romatoid artritte eklem kıkırdağı tutulur; eğer kalp, akciğer, deri, kas gibi yapılar tutulmuş ise SLE ya da sklerodermanın bir göstergesidir. Fakat nadir olarak göz ve cilt gibi yapıları da etkiler. Hastalığın sebepleri henüz kesin olarak bilinmemektedir. Tanısında el ve ayakların filminin çekilmesi tanıya oldukça yardımcıdır. Ayrıca tedavisinde ise tamamen iyileşmek mümkün değildir.

RA, ortalama %1′lik bir görülme sıklığıyla çok karşılaşılan bir durumdur. Kadınlarda, erkeklere oranla üç-beş kat daha fazla görülür. Bu hastalık sıklıkla 40-50 yaş arasında görülmekte ve ayrıca 60 yaşından sonra da sık karşılaşılmaktadır. Çocuklar da dahil olmak üzere herkeste ortaya çıkabilir.

RA’NIN SEBEPLERİ

Sebepleri henüz tam olarak bilinmeyen hastalıklardandır. Bağışıklık sisteminin kendi hücrelerine karşı savaş açıp, bu hücreleri yok etmesi sebeplerden biri olarak görülmektedir. Bunun dışında bazı moleküllerin Romatoid artrit hastalarında daha çok görülmesi, hastalığın genetik yönünü ortaya koymaktadır.

RA’NIN BELİRTİLERİ

Romatoid artritte eklem iltihaplanması öncelikle bir kaç eklemde görülür. Daha sonra bu ilthap bir çok eklemi tutar. Sıklıkla el ve parmak eklemlerinde görülür; fakat omurga bu durumdan etkilenmez. Hastanın başlıca şikayetleri, geceleri ve sabahları eklem ağrılarının olmasıdır. Özellikle parmak eklemlerinde olmak üzere eklemler şişmiştir. Eklem dış tarafında düğüm oluşur. Bunun dışında parmaklarda anormal duruş bozuklukları vardır. Parmak kemiği çıkıntılı bir halde olabilir ya da parmak dış tarafa doğru kayma gösterir. Ayrıca parmağın uç tarafı aşağı yöne doğru katlanmış bir hal alır. Bunların dışında çok rastlanan şikayetlerden birisi de hasta sabah uyanırken ortaya çıkan eklem tutulmalarıdır. Bu eklem tutulmaları 15-20 dakikayı geçer. Yorgunluk, halsizlik ve hastalık hali sık karşılaşılan fakat RA’ya özgü olmayan bazı belirtilerdir.

Diğer organlarda da bazı belirtiler olabilir. Kalp zarının ve akciğer zarının iltihabı , gözde meydana gelen iltihaplanmalar RA’nın etkilemesi sonucu organlarda görülen bulgulardır. Ciltte vaskülitis dediğimiz özellikle alt baldırda görülen, kılcal damar iltihabı oluşabilir. Ağızda ve gözde kuruluk oluşabilir.

RA TEŞHİSİ

Öncelikle doktorunuz, sizin şikayetlerinizi dinler ve daha sonra tam fizik muayene yapılır. Bu muayene sırasında sizin bildirdiğiniz şikayetleri göz önünde bulundurarak, vücutta şişlik, eklem hareketleinde ortaya çıkan nodülleri, ateş yüksekliği gibi bulguları arayacaktır.

Bunların dışında bazı kan testleri istenebilir. Bunun için romatoid faktör (RF) denilen bir antikor aranır. Pozitif çıkması durumunda romatoid artrit olduğunu gösterebilir. Hemoglobin değeri düşmüştür ve iltihap anemisi görülebilir. Diğer iltihabi hastalıklardan ayırmak için de testler yapılabilir. Ayrıca hastalık ilerledikçe röntgen filmlerinde eklemlerde meydana gelen hasar tanıyı desteklemek için önemlidir.

Teşhisi kolaylaştırmak için bazı kriterler konmuştur:
* Sabahları yarım saatten fazla eklem tutukluğu ve bunun 1.5 aydan fazla sürmesi,
* Üçten fazla eklemde hissedilebilir şişlik,
* El ve ayak parmaklarında eklem iltihabı,
* Aynı anda her iki eklemde iltihap olması,
* Romatizma düğümü,
* Kanda RF faktör olması,

Bu bulgulardan en az 4 tanesinin olması gerekir.
RA’NIN TEDAVİSİ

Hastalığın nedeni henüz tam olarak bilinmediğinden, kesin bir tedavisi de yoktur. Bu yüzden tamamen ortadan kaldırılamaz. Tedavideki amaç, hatalığın belirtilerini azaltmaya yöneliktir. Eklemlerde oluşan hasar ve ağrı en aza indirilmeye çalışılır. İltihap azaltılır. Tedavi edilmediği takdirde geri dönüşümü olmayan eklem hasarları ortaya çıkar.

Hastalık romatizmal olduğundan, tedavisi romatolog önderliğinde tarafından yapılır. Bunun yanında fizyoterapist, psikiyatrist, ortopedik cerrah da tedaviye yardımcı olurlar.

Kullanılan ilaçlar ise hastalarığın neden olduğu bozuklukları durduran ve bulguları hafifletemeye yönelik olanlar olmak üzere iki çeşittir. Bu hastalıkta kullanılan ilaçlardan bazıları NSAİİ dediğimiz iltihabı azaltmaya yönelik olanlar, aspirinler ve ağrı kesicilerdir. Fakat bu ilaçlar, asla tek başlarına yeterli olmaz ve bazı yan etkileri (mide kanaması gibi) ortaya çıkabilir. Tedavi sırasında takip edilmesi gerekir.

Ayrıca fizyoterapist kontrolünde yapılan egzersizlerle kaslar ve kemikler güçlendirilir. Genel sağlık halini düzeltir ve hastanın kendini iyi hissetmesini sağlar. Fakat eklem ağrıları şiş ve ağrılı olduğunda dinlenmek gerekir.

Ciddi eklem hasarlarında ise cerrahi tedavi gereklidir. Ortopedik cerrahlar tarfından uygulanır. Hasarlı eklem parçalarının yerine plastik parçalar takılır ve kemiğe yapıştırılır. Sonra hastaya rehabilitasyon uygulanır ve bu ekleme alışması sağlanır.

Mide Yanmasına İyi Gelen Besinler

Mide Yanması Nedir ?
Mide yanması genel olarak 20 - 50 yaş arası grubunda sıklıkla görülen bir rahatsızlık türüdür. Midede oluşan yanma hissi gıda alımından evvel, gıda alımı esnasında veya gıda alımından 2 - 3 saat sonra hissedilebilir. Alınan besinler, sindirim sisteminin bir özelliği olarak ilk önce mide içerisinde bir takım değişikliklere maruz kalarak bağırsaklara gönderilmek üzere hazırlanır, daha sonra mide bu işlemi uygularken midenin iç yüzeyinde bulunan zarın alt tabakasında bulunan bazı hücrelerini, gıdaların gerekli değişimini sağlamak için uyarmaktadır. Bu esnada oluşan bir problem, midede anlık olarak gereğinden fazla asit salgılanmasına ve bu salgılanan asit yüzünden midenin kendini koruyamamasıdır. Genel olarak bu duruma mide yanması denmektedir.

Mide Yanması'nın Belirtileri
- Göğüsün orta bölümünde bulunan kemiğin alt kısımında yanma hissi.
- Şiddetli göğüs ağrısı
- Alınan gıdaların veya asit içeren içeceklerin ağıza geri gelmesi.
- Yutma esnasında zorluk
- Gece uyku esnasında asidin fışkırması sonucu oluşan, şiddetli öksürük, ses kalınlaşması veya kısıklığı
- Nedeni teşhis edilememiş olan zatürre atakları

Mide Yanması'nın Tedavisi
- Yatağın baş kısmının yukarıya doğru kaldırılması.
- Yatmadan hemen önce vücuda yiyecek veya içecek almamak.
- Yavaş yavaş, düzenli ve sağlıklı bir şekilde kilo vermek
- Alkol ve sigarayı bırakmak
- Çok yağlı, salçalı gıdalardan uzak durmak.
- Kahve ve çay gibi içecekleri mümkün olduğu kadar az tüketmek.
- Karın bölümü dar olan kemer takmaktan ve dar kıyafetlerden kaçınmak.
- Doktor tavsiyesiyle birlikte ilaç kullanmak.

Mide Yanması Şikayeti Olan Kişilerin Yapması Gerekenler
Mide ekşimesi- Yemek yemeye normal ayırdığınız zamandan daha fazlasını ayırın. Yemekleri ayaküstü değil, sakin bir şekilde masada oturarak tüketin. Çünkü genel olarak acele yemek yemek mide yapısına ve işlevine zarar vermektedir. Ana öğünlerde yemek yemeyi bir alışkanlık veya zorunluluk olarak görmeyip, bir eğlence anına dönüştürmeye çalışın.
- Yemek esnasında ağzınızda hazırladığınız ufak lokmalar, midenin sindirim için gerekli olan asidi ve salgıları daha hızlı ve rahat üretmesine yardım eder. Lokmaları seri bir şekilde büyük parçalar halinde yutmak yerine yavaş yavaş çiğneyerek yutun. Bu işlem, midenizde hem şişkinlik hemde ağırlık hissetmemenizi sağlar.
- Akşam öğününü yedikten sonra ilerleyen saatlerde atıştırmalık gıdalar tüketmeyin. Yoksa bu midenin gece boyunca aralıksız çalışmasına ve daha sonra yorulmasına neden olacaktır.
- Mutlaka akşam yemeğini yedikten en az üç saat sonra yatın.
- Çok fazla sıcak ve çok fazla soğuk olan içeceklerden uzak durmaya özen gösterin. Çünkü bu tür içecekler mide içerisindeki sıvıya zarar vermektedir.
- Kesinlikle sigaradan uzak durun.
- Yemek yedikten sonra uzanarak televizyon seyretmeyin. Çünkü, mide sıvısı yatay pozisyondayken nefes borunuza gelebilir ve orada bir yanma hissi meydana getirebilir.

!!! Dikkat Bunlardan Kesinlikle Uzak Durun !!!
- Midede hazmı zor olan kızartmaları ve yağlı yiyecekleri mümkün olduğu kadar az tüketin. Çok fazla yağlı, kremalı veya soslu besinler tüketmeyin. Çikolata içerisinde bulunan fazla miktardaki yağ ve kafein nedeniyle mide yanması sorunu yaşayan kişiler için oldukça tehlikelidir. Çikolata olmadan yaşayamam diyenler ise, daha az süt içeren bitter çikolatalı tercih edebilir.
- Mide için daha öncedende söylediğimiz gibi kafein içeren içecekler çok zararlıdır. Kahve, cola, çay gibi kafein bakımından zengin içecekler hassas mideleri kolay yorabilir. Mide şikayetiniz bulunuyorsa ve kahvedende vazgeçemiyorsanız kafein içermeyen kahveleri tüketin.
- Domates ve portakal suları çok fazla asit içerdiği için midede yanma hissi yaratabilir. Bu içecekleri içerken sulandırmaya veya balla tatlandırmaya özen gösterin.
- Et suyu ile yapılmış olan çorbaları tüketmeyin. Diğer çorbaları da tüketeceğiniz zaman mutlaka ılınmasını bekleyin.
- Şekerleme tüketeceğiniz zaman naneli olanları tercih edin.

Mide Yanmasına İyi Gelen Besinler
Karnabahar : Haşlanmış olarak tüketilen karnabahar, mideyi asitlerden arındırarak probleminizi giderebilir. Aynı zamanda içerisinde gefarnato minerali bulunduğu içinde günümüzde ülser ilaçlarının ana maddesi olarak kullanılmaktadır.

Lahana : Çiğ olarak tüketmeye özen gösterin.

Patates : Çiğ patatesin suyu mide yanmasının doğal ilacı olarak nitelendirilebilir. Patatesleri yıkadıktan sonra soyup, katı meyve sıkacağında suyunu çıkartın. Bu suya ek olarak havuç veya kereviz suyu karıştırarak tüketin.

Elma Sirkesi : Hazırlamış olduğunuza salatalarda sirke kullanacaksanız limon sirkesi yerine elma sirkesini tercih edin.

Maden Suyu : Maden suları içerdiği mineraller sayesinde mide asitlerinin büyük bir bölümünü etkisiz hale getirmektedir.

Kızarmış Ekmek : Midenin salgılamış olduğu fazla asiti kurutarak yanmayı ortadan kaldırmaktadır.

Sinüzite Bitkisel Tedavi Önerileri

Toplumun yüzde 10’unda görülen sinüzit kişiden kişiye farklılık gösteriyor. Burun tıkanması, geniz ve burun akıntısı, burundan konuşmak, koku duyusunun bozulması, sürekli nezle grip olunması ve bu sorunların kolay bir şekilde geçmemesi, özellikle çocuklarda daha fazla olan inatçı öksürmeler belirtileri olarak gösterilebilir. Sanılanın aksine akut sinüzitlerin haricinde baş ağrısı sinüzitte sık olmaz. Burada baş ağrısına neden olan iltihabı durumdan daha fazla burun içinde sinüs kanallarını etkilemekte olan diğer yapısal şartlardır.

Sinüzitten Nasıl Korunulur
Özellikle sürekli bir şekilde tekrarlamakta olan üst solunum yolları sinüzite sebep olabildiği için basit bir nezle dahi önemsenmelidir. Uzun sürebilecek burun tıkanmasına izin verilmemesi gerekir. Sigara içilmemeli, klimalı ve kirli  hava olan ortamlarda fazla kalınmamalıdır.

Prof.Dr.İbrahim Saraçoğlu’nun Sinüzit için Papatya Kürü:

Bir kaba yarım litre kadar su konulup, kaynatılır. Kaynamakta olan suyun içine 3 çorba kaşığı kurutulmuş kır papatyası atılır.

Daha sonra başınızı havlu veya bir bez ile örterek, bu suyun buğusuna durun. Burnunuzdan nefes alıp verin.

Bu uygulamayı 5 dakika uygulayın. 5 dakika tamamlandıktan sonra yarım saat ara verip tekrar beş dakika aynı şekilde başınızı havlu ile örterek uygulayın.

Ertesi gün aynı şekilde 5 dakika uygulayıp yarım saat ara verin ve tekrar 5 dakika uygulayın.

Akıntının gelmeye başladığı gün 3 gün ara verin.

Papatya kürünün, Sinüzit tamamen kuruyana kadar uygulanması gerekir. Papatya kürü uygulamasının yarım bırakılması halinde sinüzit tekrar edebilir.

Eşit miktarda hatmi yaprağı, altın başak, orman sarmaşığı karıştırılarak çay yapılır. 2-3 saatte bir 1 bardak içilir.

Bitkisel Tedaviler

* 1 litre suya 2 yemek kaşığı dolusu papatya eklenir. Ağır ateşte kaynamaya başlayınca ateşten alınır. Baş ve göğüs büyük bir havluyla örtülerek, 10 dakika papatya buğusu yapılır. Tedavi sonrası hemen açık havaya çıkılmaz.

* Her 3 günde bir, bir limon sıkılıp aynı miktarda su ilave edilerek gözlerden yaş gelecek şekilde buruna iyice çekilir. Bu tedaviye 1 ay kadar devam edilir.

* 1 çay bardağı suya, 1 çay kaşığı kekik yağı konulur. Bir başka fincanda fındık kadar kil eritilir. Üzerindeki duru su dökülür. Kekik yağı karışımı ile birleştirilir. İyice çalkalanır. Günde 3-4 defa burun deliklerine bir kaç damla damlatılır.

* Maydanoz ve ebegümeci beraber haşlanır. Buharı ile teneffüs edilir.

* Seyreltişmiş okaliptus yada nane yağı ile alın veya ağrıyan kısımlar ovulur.

* Taze sıkılmış ananas suyu için, sinüzite iyi gelir.

Boğaz Ağrılarına Dikkat! Boğaz Ağrısına Bitkisel Tedavi

Boğaz ağrıları ne zaman ciddiye alınmalı?
• En ciddiye alınması gereken belirtileri; uzun süreli ses kısıklığı, uzun süre devam eden ağrılar, tükürükte kan görünmesi.
• Boğazlarda görülen ağrıyla birlikte yemek borusunda da ağrı olması (Reflü nedeniyle)
• Boğazın fazla şişerek nefes almayı engellemesi
• Bademciklerin sık sık şişmesi
• Boyun bölgesinde çıkan şişlik veya kitle
• Kulaklara kadar vuran ağrılar
• Ağzı açıp kaparken zorlanma

Boğaz ağrısı için öneriler
• Boğazınızı aşırı sıcak ve soğuktan koruyun
• Özellikle kışın yattığınız adayı nemlendirin
• Gece yatmadan önce su için
• Tükürük salgısını artıracak şeyler yapın; sakız çiğneme, şeker emme gibi
• Ilık tuzlu suyla gargara yapın
• Kirli ortamlardan uzak durun, sigara ve alkol kullanmayın,
• Hava kirliliğinin çok oldu kış günlerinde dışarı çıkmayın

NOT: Antibiyotik kullanmaktan kaçının, uzmanlar bu konuda birçok uyarıda bulunuyor.

Boğaz ağrısına bitkisel çözümler
• Bir bardak su + bir yemek kaşığı sirke + bir çay kaşığı tuz, bunları güzelce karıştırın ve boğazınızı bu karışımla gargara yapın.
• Bir bardak süt içine kuru incir doğranıp kaynatılır ve bu karışım biraz soğuyunca içilir. Günde 2-3 defa yapabilirsiniz
• Ihlamur, adaçayı ve papatya demlenerek çayı içilir. bu bitkilerle yapacağınız çayla gargara yapın. Gerçekten çok faydasını göreceksiniz.

Böbrek Ağrısı Sebepleri Ve Bitkisel Tedavisi

Böbrek Ağrısı Nedenleri

Hastaların yoğun olarak böbrek ağrısı çekmesinin nedenleri;
- Böbrek içerisinde kum olmasından,
- Böbrek içerisinde taş olmasından,
- Nefrit rahatsızlığından (böbrek iltihaplanması),
- İdrar yollarının iltihaplanmasından dolayı olmaktadır.

Böbrek Ağrısı Tedavisi
Böbreklerinde ağrı hisseden kişiler mutlaka bol su tüketmelidirler. Bunun yanında soğuk havalarda üşütmeyi engellemek için özellikle ayaklarını sıcak tutmaya özen göstermelidirler. Gerçek limondan hazırlanmış olan taze limonata böbreklerde mevcut ağrı varsa onu dindirir ve böbreklerde taş oluşumunu minumum seviyeye getirir. Böbrekleriniz ağrıdığı veya sızladığı zaman üzerine sıcak su torbaları yardımıyla pres yapma (bastırma) yöntemi de oldukça yararlıdır.

Dikkat : Bazı durumlarda vücutta oluşan ağrılar böbrek ağrıları ile karıştırılabilir. Daha önceden de belirttiğimiz üzere böbrek ağrıları genelde kaburga bölümünden başlayarak kasıklara doğru yayılan ağrılardır. Bazı zamanlarda böbrek ağrılarının yanı sıra kişide titreme, üşüme, bulantı gibi durumlarda gözlenebilir. Kişinin mevcut duruşunu veya pozisyonunu değiştirdiği vakit meydana gelen ağrılar sinir sıkışmalarıyla ilgilidir ve kesinlikle böbrek ağrısı ile karıştırılmamalıdır.

Böbrek ağrısına bitkisel tedavi

İki çay kaşığı sinir otunu ince ince kıyın. Bir çay fincanı kaynar suyun içine kıydığınız sinir otunu atın ve demlemeye bırakın. 5 dakika sonra süzerek için. Günde üç defa içilmesi önerilir.

İki adet iri baş soğanı kıyın. Yarım litre suyun içine kıydığınız soğanları atın. Daha sonra tam sekiz saat beklemeye bırakın. Her gün iç öğün bir kahve fincanı için.

İki çay kaşığı pelin otunu ince ince kıyarak,bir su bardağı kaynamış olan suya ekleyin ve demlemeye bırakın. Ardından süzün ve günde 3 öğün için.

Bir fincan kaynar suya, 1 çay kaşığı ısırgan otu ekleyin. Demlemeye bırakın ve demini aldıktan sonra süzerek için.

Kireçlenmeye Karşı Çınar Yaprağı Mucizesi

Çınar yaprağı kürü, beyinde oluşan kireçlenme haricinde vücudun her bölgesinde oluşan kireçlenmelerin giderilmesinde çok faydalıdır.

Kireçlenmeye karşı Çınar yaprağı kürü

Hazırlanışı:
Kaynamakta olan 1 su bardağı klorsuz suyun içine 1.5 yemek kaşığı kurutularak ufalanmış olgun çınar yaprağı koyarak 1 dakika (daha fazla değil) kaynattıktan sonra ılımaya bırakın. Ilıdıktan sonra süzün.

Uygulanışı: 
Sabah kahvaltısı ile öğle yemeği arasında aç karnına 1 bardak, öğle yemeği ile akşam yemeği arasında aç karnına 1 bardak için.

Bu uygulamayı 15 gün yaptıktan sonra 3 gün ara verin. Tekrar 15 gün daha uygulayın.

Dikkat: Her seferinde taze olarak hazırlanmalıdır.Kaynatma süresi 1 dakikadan fazla olmamalıdır ve aç karnına içilmelidir.

Kireçlenmeden korunmak için spor yapmanın önemi nedir?
Doğru tedaviler vücudun doğal olan kendini onarma sürecini uyarabilir. Bu onarım süreci şöyle işler: Günlük hareketlerimiz sırasında, özellikle dizlere ve kalça eklemlerine vücut ağırlığı biner.

Bu yük, çoğu zaman vücut ağırlığımızın 3-4 katı kadardır ve eklem kıkırdağı tarafından emilmektedir. Hareketle eklem önce sıkışmakta sonra da serbest kalmaktadır. Bu yük binme ve yükün kalkması sırasında su ve besin maddeleri önce kıkırdak içine, sonra da dışına hareket etmektedir. Bu sıvı hareketi ve değişimi eklemi kaygan ve esnek tutar ve kendini onarmasını sağlar. Sonuç olarak, hareketler eklemleri kaygan tutar ve ağrının azalmasına yol açar. Ayrıca egzersiz, kasların kuvvetlenmesini ve fazla kilolardan kurtulmayı da beraberinde getirecektir.

Kilonuzu kontrol altında tutarak şikayetlerinizi azaltabilirsiniz
Öncelikle kilo kontrolü gereklidir. Fazla vücut ağırlığı özellikle kalça, diz, ve bel dejenerasyonunu hızlandırıcı etki yaratır. Bu etkiyi azaltmak için sağlıklı yollarla zayıflama programına başlanmalıdır.

Çok ağrılı dönemlerde, hastalara dinlenmeleri önerilir. Dinlenmek eklem üzerindeki yükü kaldırır. Ancak, dinlenme dönemi gerekli en kısa sürede tutulmalıdır. Uzun dinlenme dönemleri kıkırdak beslenmesini azaltacak ve eski aktivitelere dönüşü geciktirecektir.

Eklemi soğutmak
Özellikle akut ağrı ve şişliğin olduğu dönemlerde günde 3-4 kez ve 15-20 dakika süre ile eklemi soğutmak, içerideki ödemin dağılmasına ve onarımın hızlanacağına yardımcı olmak için buz uygulanır. Soğuk uygulaması, buz, jel paketler, dondurucuda bekletilmiş ıslak havlu, ya da dondurulmuş bezelye taneleri paketi ile yapılabilir.

Kronik dönemde sıcak uygulaması, damarların genişlemesini sağlayarak kan akımını ve beslenmeyi artıracaktır. Bu uygulama, sıcak banyo ya da duş, kızıl ötesi lambalar ve elektrikli battaniye ile yapılabilir.

Bel ve Boyun Ağrılarında Akupunktur Tedavisi

Bel ve boyun ağrıları hemen herkesin başına gelen sağlık problemleridir.Bu ağrıların uzun süreli ve şiddetli olmasının altında yatan en önemli sebeplerden biri de fıtıklardır. Fıtık oluşmasında en önemli nedenlerinden biri bel ve boynun kötü bir postürde yani duruşta uzun süre tutulmasıdır.Bunun üzerine bir de kilolara bağlı olarak aşırı yük binmesi eklenirse fıtıklaşma kaçınılmaz olur.Ayrıca yanlış bir duruş ile ağır bir cismin kaldırılmaya çalışılması da fıtığa sebebiyet verir.

Hadisenin şiddetine göre omurlar arasında yer alan disklerin sıvı içeriği boşalınca disklerin arasında olması gereken esnek bölüm ortadan kalkacağından bel ve boyun omurlarının esneme kabiliyeti zayıflar.Bu tablo bazen hızla seyreder ve hasta şiddetli ağrı duyar.Bazen daha yavaş ve sinsi ilerler.Diskin orta kısmı yanlara doğru şişer ve omuriliğe doğru baskı yapar.Bu durumda da baskının yerine göre bacak ve kollarda ağrı, uyuşma, karıncalanma, his kayıpları ortaya çıkabilir.Hastalık sinsi ilerliyorsa ani bir hareket, öksürme, aksırma gibi basit bir eylem bile ana tablonun ortaya çıkmasına neden olabilir.

Bel ve boyun fıtıklarının büyük çoğunluğunda akupunktur tedavisi son derece etkilidir.Burada önemli olan akupunktur uzmanının cerrahi sınırlardaki vakaları cerrahiye yönlendirmesidir.Ancak fıtıkların yaklaşık yüzde 80′lik bölümü akupunktur ile iyileşmektedir.

Akupunktur tedavisi hiçbir yan etkisinin olmayışı, kolay uygulanabilmesi, hastanın vücuduna kimyasal etkili maddelerin girmeyişi, uzun süreli tedavinin risklerinin olmaması, etkilerinin hızlı ve kalıcı olması gibi özelliklerinden dolayı bu gibi hastalarda uygulanabilir.

Bel ve boyun fıtığında akupunkturun önemli etkilerinden birisi vücudun içsel dinamikleri ile üretilen ağrı kesici maddelerin artışını sağlamasıdır.Böylelikle hasta, tedavi başlangıcı ile birlikte ağrı kesicileri kullanmaktan kurtulur.Belki ilk günlerde akupunktur tedavisi ile birlikte kullanmaya devam etse bile tedavi ilerledikçe ağrı kesicileri ağızdan almayı bırakacaktır.

Bel ve boyun fıtığında uygulanan kulak ve vücut akupunkturu adale gevşetici etki yaparak bel ve boyun bölgesindeki kasların gevşemesini sağlar.Kaslardaki spazm çözüldükçe rahatlama artacaktır.Böylece ağızdan alınan adale gevşeticilere de ihtiyaç kalmayacaktır.

Akupunktur ödem çözücü etkisi ile fıtık çevresindeki ödemi dağıtarak bölgeyi rahatlatır.Böylece ödemin azalması ile fıtık bölgesindeki sinirlere yapılan baskı ortadan kalkacaktır.Bu sayede varsa kol ve bacaklara vuran ağrı vb. belirtilerde azalma olacaktır.

Ayrıca akupunktur uygulaması ile vüut psikolojik açıdan da rahatlar.Bel ve boyun fıtığının etkisi ile psikolojik açıdan çökmüş olan hastaya büyük bir rahatlama etkisi verecektir.Günden güne vücudun zindeliği artacak seanslar ilerledikçe oradaki yapısal bozuklukta akupunktur tedavisi sayesinde düzelecektir.

Akupunktur tedavisi çok ağrılı durumlarda her gün uygulanabilir.Ama genellikle uygulanan prosüdürü haftada 2-3 defa uygulanması şeklindedir.Hastanın şikayetlerinin durumuna göre 15-20 seans uygulanması gerekebilir.Tedaviyi hızlandırmak amacı ile elektroakupunktur ve lazer akupunktur tedavisi de eklenebilir.

Kaynak : http://www.saglikportali.net

Varis Nasıl Oluşur? Nasıl Önlenir?

Kanı kalbe geri taşıyan damarlar ‘toplardamar’ olarak adlandırılır ve bu damarlar kan akışının kalbe doğru tek yönlü olmasını sağlayan kapakçıklar içerir.

Toplardamarlarda oluşan tıkanıklıklar ve aşırı basınç bu kapakçıkların düzgün kapanmasını engelleyerek geriye doğru kaçaklara sebep olur.

Sonuçta bacaklardaki yüzeysel toplardamarlar genişler, uzar ve büklümlü bir görüntü ile varisler oluşur.

Varis nasıl oluşur?

•     Aşırı kilo artışı
•     Hormon salgıları ve bu salgıların kaslar üzerindeki genişletici etkisi
•     Hamileliğin, bacaktan gelen toplardamar üzerindeki basıncı
•     Hamilelikte oluşan vücuttaki kan artışının bacaklarda toplanması
•    Vücut bağ yapısının esneklik ve elastiklik özelliğinin genetik olarak fazla olması

Uzmanlar hamileliğin varis oluşmasını kolaylaştırdığını, çünkü gebelikte bebeğin ihtiyaçlarını karşılamak için kan hacmi belirgin bir biçimde arttığını belirtmektedirler. Bu yüzden damarlarda çok fazla kan bulunur ve özellikle bacak damarlarında kan miktarının artmasına neden oluyor.

Çoğunlukla ilk hamilelik esnasında ortaya çıkan varisler, her hamilelikle ortaya çıkıp önceki hamileliğe göre daha şiddetli olabiliyor.

Ailesinde varis öyküsü olan anne adaylarında varisler daha sıklıkla görülüyor.

Bacaklarda ağrı, kramp, yanma, sızı ve şişkinlik varsa, damarlar belirginleşmeye başladıysa, ailede varis öyküsü varsa, iş yerinde sürekli ayakta kalınıyorsa, kesinlikle doktora gidilmelidir.

Varisi Önlemek İçin Öneriler

•    Hareket etmek; Özellikle sabah ve akşam yapılan yürüyüşler, yüzme, bisiklet gibi bacak baldır kaslarının aktif olarak kullanıldığı sporlar yapmak hamilelikte ortaya çıkan varisin gelişimini azaltır.
•    Hamilelik öncesi ve hamilelik döneminde aşırı kilo almamaya özen gösterilmelidir.
•    Uzun süre oturmayın, ayakta sabit durmayın, baldır kaslarının işlevselliğini etkilediği için her ikisi de uzmanlarca tavsiye edilmez.
•    Bol ve rahat giysiler giyin.
•    Yüksek topuklu ayakkabı ve terlik giymeyin, topuk yüksekliği baldır kas pompa fonksiyonunu olumsuz etkiler.
Bu konuda özellikle son dönemlerde hamileler için özel olarak tasarlanmış “Shuma” tipi hamile terlikleri kullanılması önerilmeye başlanmıştır.  “Shuma” tipi hamile terliklerinin, patentli “Alçak topuk, yüksek burun” tasarımı ile vücudun ağırlık merkezini dengeleyip ve vücut alt bölgelerindeki değişen dolaşımı düzenleyici etkisi olduğu ifade edilmektedir.
•    Hamilelik sırasında olumsuz faktörler nedeniyle genişleme eğiliminde olan toplardamarlara dışarıdan mekanik destek sağlamak amacıyla hamileliğe özel külotlu varis çorapları giyilebilir.
•    Yatış pozisyonunuzu ayarlayın, sol yan üzerinize yatın, sırtınızı arkadan destekleyin.
•    Her fırsatta bacaklarınızı yukarı kaldırın. Özellikle dinlenirken ya da yatarken yastıkla yükseltin.
•    Oturur pozisyonda iken bacak bacak üstüne atmayın, bağdaş kurup oturmayın.
•    Sigara içmeyin.
•    Alkolden uzak durun.
•    Su ve ödem artışına sebep olmaması için tuz tüketimini azaltın.
•    Genişlemiş kanamaya aday olan varis damarları darbeden korumak için gerekli önlemleri alın.

Şeker Hastalığı Ayak Ağrısı Yapar Mı?

Günümüzün en sık karşılaşılan sağlık problemlerinden birisi olan şeker hastalığının (diyabet) ayak sağlığını olumsuz etkilediğini ve ayak rahatsızlıklarına yol açtığını sanırım bilmeyen yoktur. Ayaklarda mütenevvi şikayetlere sebep olan şeker hastalığının peki ayak ağrısı yapma ihtimali var mıdır? Yaşanılan ayak ağrısı sorunlarının şeker hastalığı ile bir bağlantısı olabilir mi?

Şeker hastalığı ve ayak ağrısı
Şeker hastası olan ve 30 yaş üstündeki kişilerde ayak sağlığı problemlerinin görülme riskinin daha da arttığına değinen Süleymanoğlu, şeker hastalarının, hasta olmayan bireylere göre ayak sağlıklarına daha çok dikkat etmesi gerektiğini vurguladı. Şeker hastası olan hastaların ayaklarında iltihap, yara, su toplamaları, sıyrıklar, cilt tahrişleri, ayak sinirlerinin hasar görmesi, enfeksiyonlara karşı direncin artması gibi mütenevvi sorunlar husule gelmektedir.

Şeker hastalığının kan şekerinin sürekli yüksekliği nedeniyle kan dolaşımının azaltmasına, damar duvarlarını bozarak damarların hasar görmesine ve ayaklara giden kan miktarının azalmasına sebep olduğu için, kan akımının azalması kullanılan ilaçların ayağa yeterli miktarda ulaşamamasına ve ayak sorunlarının kesin olarak önlenememesine sebep olmaktadır.

Şeker hastalığında ayaklarda görülen bir diğer problem ise, ayak sinirlerinin harap olmasıdır. Hasar gören ayak sinirleri nedeniyle hastaların ayak hissi azaldığı için, herhangi bir dış etken sonucunda ayaklarda ki ağrı hissedilmemektedir.

Şeker hastalığının ayaklarda yol açtığı bir diğer sorun da, küçük kemiklerin bütünlüğünün giderek bozulmasından dolayı ayalarda hızla şişme ve düztabanlık meydana gelmesidir. Bu sorunlar şeker hastalığında ayakta ağrıya sebep olmaz ancak, yürümelerini zorlaştırabilir.

Kemik Kırılmasına İyi Gelen Besinler

Yeşil sebzeler, fasulyeler, tofu, susam ve hatta portakalda, süt ürünlerinden kaynaklanan problemler olmaksızın kullanıla­bilecek bol miktarda kalsiyum vardır. Hayvansal ürünler, sod­yum, şeker ve kafeinin fazla olduğu bir diyet uygulamadığınız takdirde, kalsiyumu vücudunuzda daha iyi muhafaza edece­ğinizi ve o kadar fazla bir miktara da ihtiyacınız kalmaya­cağını unutmayın.

Çoğu yeşil sebzedeki kalsiyum emilimi oranı yüzde 50′nin üstündeyken, sütte bu oran yüzde 32′dir. Ayrıca, hayvansal protein idrarla kalsiyumun atılmasına yol açtığından, sebzeden gelen kalsiyumun tutulma oranı daha yüksektir. Bütün yeşil sebzeler kalsiyum açısından zengindir.

Amerikalıların “tavuk ve makarna” tarzındaki diyeti kalsi­yum açısından önemli ölçüde fakirdir. Bu yüzden, mineral açısından fakir olan bu diyete kalsiyum kaynağı olarak süt eklemek yüzeysel bir fayda sağlar. Yine de diyette hiç kalsi­yum olmamasından iyidir. Bununla birlikte, bu tarz diyette kalsiyumdan çok fazlası eksiktir. İnek sütünün bu kadar önemli bir kalsiyum kaynağı olarak kabul edilmesinin tek sebebi, Amerikan diyetinin, kalsiyum içermeyen hayvansal ürünlere, işlenmiş tahıllara ve şekere dayanmasıdır.

Yeterli miktarda rafine edilmemiş bitkisel gıda içeren sağ­lıklı bir diyet, süt olmaksızın gerekli miktarda kalsiyuma sahip olur. Sebze ve meyveler kemikleri güçlendirir. Araştırmacılar, bol sebze ve meyve yiyenlerin kemiklerinin daha yoğun olduğunu bulmuşlardır. Bu araştırmacılar, sebze ve meyvele­rin sadece kemik sağlığı açısından önemli olan potasyum, magnezyum, kalsiyum ve diğer besinler açısından zengin olmakla kalmayıp, alkalin oldukları ve asit üretmedikleri için idrarla kalsiyum kaybına da neden olmadıkları sonucuna varmışlardır. Yeşil sebzelerin kalça kırıklarını azaltmada özellikle güçlü bir etkisi vardır; çünkü sadece kalsiyum açısından değil, kemik sağlığı için önemli olan K vitamini gibi diğer besinler açısından da zengindirler.

Migren Ağrısına Basit Ve Etkili Çözüm

Migren, zaman zaman ataklar yapan, başın genellikle bir tarafında zonklayıcı bir ağrıyla birlikte bulantı, kusma, karın ağrısı, ishal, görme bozuklukları, baş dönmesi bulunabilen bir ağrıdır. Bu dayanılması zor ağrıdan kurtulmanız için size çok basit, ancak bir o kadar da etkili bir çözüm önereceğiz.

Malzemeler
* 6 adet düzgünleştirdiğiniz pamuk parçaları
* 1,5 çay kaşığı karabiber
* Kolonya

Yapılışı
Pamukları resimde görüldüğü gibi 6 tane olacak şekilde düzgün bir şekilde hazırlayın.

Bunlardan 3 tanesinin arasına yarım çay kaşığı karabiber dökün. Üzerine de kolonya dökün. Daha sonra kalan 3 pamuğu da üzerine kapatın. Kapattıktan sonra üzerinden biraz daha kolonya dökebilirsiniz.

Kapalı duran 3 parça pamuktan  bir tanesini  iki kaşınızın arasına, 2 tanesini de şakaklarınıza birer tane olmak üzere koyup bir örtü yardımıyla bağlayın. 1 saat kadar bekleyin. Biraz yanma hissedeceksiniz. Bu yanma süresince uyumaya çalışabilirsiniz. 1 saat sonunda ağrının geçtiğini göreceksiniz. Yanma hissi olsa da deride hiç bir tahribatta bulunmaz. Ancak eğer cildiniz çok hassas ise önce küçük bir parça pamukla denemenizde fayda var.

Topuk Dikeni Ve Bitkisel Tedavisi

Topuk dikeninin en çok anlaşıldığı zaman sabah uyandığımızda ayağımızdaki ağrıdır. Çünkü günlük ayak ağrıları uykuda topukta toplanır. Ayrıca bir yerde uzunca bir süre oturup kalkmaya çalıştığımızda topukta ağrı meydana geliyorsa bu büyük ihtimalle topuk dikenidir. Topuk dikeni kişide yürüme mesafesini azaltır ve yürürken şekil bozukluğuna neden olabilir.

Topuk dikeninin ana problemi ayaktaki adalenin yeteri kadar esnek çalışamama ağrısıdır.

Topuk dikeni; kilo problemi olan kişilerde, basma kusuru olan kişilerde ve yanlış ayakkabı kullanımında ortaya çıkar.

Topuk dikeni tedavisi basamaklı bir tedavidir. 

Öncelikle kişinin doktorun vereceği ayak egzersizleri yapılmalıdır. Yapılan egzersizlere ek olarak destekleyici ayakkabılar kullanmalıdır. Ayrıca fizik tedavi şekilleriyle de tedavi edilebilir. Eğer tüm bunlara rağmen herhangi bir iyileşme görülmezse son olarak cerrahi müdahaleyle tedavi edilir.

Topuk dikeni olan kişiler kesinlikle topuk bölümünde destekli ayakkabılar kullanmalıdırlar. Bayanlarda dolgu topuk ayakkabılar tercih etmelilerdir. Ayrıca topukta oluşmuş yaralar varsa lazer yöntemi yada ilaç tedavisiyle bu yaralar tedavi edilmelidir. Ayağa fazla yük vermek ve sürekli ayakta durmak ayaktaki ödemi arttırır. Bu da topuk dikenine neden olur ve tedavinin olumlu sonucunu geciktirir.

Bitkisel Tedavi

* Kantoron yağı, papatya yağı ve çörek otunu karıştırıp her gün düzenli olarak topuğa masaj yaparak uyguladığınızda ağrılarınız azalır ve topuk dikeninin geçmesi için etkilidir.

* Topuk dikeniyle birlikte topuğunuzda çatlaklar ve nasırlarda varsa zeytinyağı ve vazelini karıştırıp topuğunuza banyodan sonra sürebilirsiniz. Bu işlem banyoda yumuşayan çatlak ve nasırların sertleşerek ayağı kaplamasını önlemektedir.

Duruş Bozukluğu Fıtık Yapıyor

Birçoğumuz doğru duruşun sağlığımız açısından ne anlama geldiğinin farkında değiliz. Bazen hastalıklardan kaynaklanan bu durum, kimi zaman kişinin alışkanlıklarının veya mesleğinin bir sonucu olarak da gelişebiliyor. Uzmanlar duruş bozukluğu olan kişilere egzersiz, ilerlemiş vakalara ise fizik tedavi öneriyor.

Dik ya da doğru duruş, vücut yapısına yük ve stres binmesine engel oluyor. Bu durum kişiyi hastalıklardan koruyor, ağrı hissetmesini engelleyerek, yorgunluğun önüne geçiyor. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Hürriyet Yılmaz, insanın ayakta dururken ve günlük faaliyetleri sırasında vücudunu yer çekimine karşı düzgün şekilde tutmasının normal duruş veya tıbbi deyimle postür olarak tanımlandığını bunu başarmanın ise her zaman sanıldığı kadar kolay olmadığını söylüyor.

RİSK GRUPLARI 

Dik duruşun kemik, eklem ve kas yanında sinir sistemi ve denge fonksiyonlarıyla sağlandığını belirten Yılmaz, duruş bozukluğunun çok sayıda sağlık sorunu ve hastalıkla ortaya çıkabildiği gibi bir hastalığa bağlı olmadan da meydana gelebileceğini belirtiyor. Yılmaz'a göre, özellikle vücut yapılarını egzersizle geliştiremeyenler, sürekli aynı pozisyonda duran büro çalışanları, öğrenciler, bilgisayar kullanıcıları ve şoförler ciddi risk taşıyor. Ayrıca karın kasları zayıf ve göbekli kişiler, iri göğüslü kadınlar, gebelikte dik duruşa dikkat etmeyenler ve ilerleyen yaşlarda kas aktivitesi azalmış yaşlılarda belirgin duruş sorunları gelişiyor.

Doç. Dr. Yılmaz, düzeltilmeyen duruş bozukluğunun boyun, sırt ve bel ağrılarına, vücuttaki farklı kaslarda tutulmalara ve omuz hareketlerinde kısıtlılığa neden olduğunu belirtiyor. Ayrıca zayıf kaslar; boyun ve bel fıtığı nedeni olabiliyor. Kronik ağrı ise kişide depresyon ve anksiyete oluşumuna yol açtığı için iş verimini düşürüyor.

DÜZELTMEK MÜMKÜN 

Duruş bozukluğunu düzeltmek için kişinin otururken, ayakta dururken ve iş yaparken doğru olan pozisyonu öğrenmesi ve uygulaması gerekiyor. Ayrıca doğru duruş için çok önemli olan sırt-bel kasları, omuz kasları, karın ve bacak kaslarını güçlendiren egzersizler, yüzme ve pilates öneriliyor. Bazı ilerlemiş vakalarda ise bu hastaların fizyoterapi ve rehabilitasyon programına alınmaları gerekiyor.

Huzursuz Bacak (Restless Leg) Sendromu Ve Tedavisi

Huzursuz bacak (Restless Leg) sendromu otururken ve yatınca bacaklarda olağan dışı bir rahatsızlık hissi ile kendini gösteren, genellikle hastalar tarafından tam olarak ifade edilemeyen ancak uyluk, bacak ve ayaklarda, hatta bazı hastalarda kollarda ürperme, kaşınma, ağrıma, ezilme, yanma, karıncalanma olarak ifade edilebilen bazı hastalar ise kas krampı veya uyuşma ile karıştırabilen bir hastalıktır.

Bacaklardaki huzursuzluk hissi dinlenme zamanlarında ortaya çıkar. Hem kadınları hem de erkekleri etkiler. Herhangi bir yaşta başlayabilir ve yaşla birlikte şiddeti artar. Huzursuz bacak sendromu uyku kalitesini bozar, gündüz uykululuk haline yol açabilir. Hastalık hareketsiz kalma ile ortaya çıkar, bir süre uzanıldığında veya oturulduğunda ortaya çıkar. Hareket etme ile yakınmalar azalır. Bazı hastalar önleyemedikleri bir hareket etme isteğinden bahsederler. Bacaklarını gerek yatakta hareket ettirmek gerekse birkaç adım yürümekle yakınmalar azalır. Yakınmalar akşamları artar, gündüz saatlerine göre akşamları aynı koşullarda yakınmalar daha yoğun izlenir. Uykuda bacak hareketleri sıktır.

Hastaların önemli bir kısmında uykuda bacak hareketleri sendromu olarak adlandırılan ayrı bir hastalık ile birlikteliği sıktır. Yaklaşık hastaların %80 inde bu iki hastalık birlikte gözlenir. Huzursun bacak sendromlu hastaların büyük kısmı yatmakta veya yatakta uyanık kalmakta güçlük çekmektedirler. Gündüz yapılan şekerlemelerde de hastalar sıkıntı yaşayabilmektedirler. Hastalardaki belirtiler bacaklarda önemsiz hafif yakınmalardan, depresyonu yol açan, yaşamdan zevk alamama noktasına kadar giden geniş bir yelpazede kendini gösterebilir. Hastalığın şiddeti zaman içinde değişiklikler gösterebildiği gibi bazı zamanlar kaybolup sonra yine ortaya da çıkabilir. Huzursuz bacak sendromu her yaşta hatta çocuklukta bile ortaya çıkabilir. Çocuklarda büyümeye bağlı ağrılar olarak algılanabilir. Hangi yaşta ortaya çıkarsa çıksın zaman içinde ağırlığı genellikle artış gösterir.

Huzursuz bacak sendromuna neden olan etmenler
Hastaların çoğunda huzursuz bacak sendromune neden olan faktörün ne olduğu tespit edilememektedir. Araştırmacılar beyinde dopamin seviyesinde dengesizlik olmasını sorumlu tutmaktadırlar. Ailesel geçiş önemlidir. Yani anne babasında huzursuz bacak sendromu olanlarda bu hastalığın ortaya çıkma ihtimali daha yüksektir. Özellikle genç yaşta huzursuz bacak sendromuna yakalanan hastaların bu hastalığı çocuklarına aktarma ihtimali daha yüksektir. Gen haritalarının çıkarıldığı günümüzde huzursuz bacak sendromunun da geni bulunmuştur. Stres ile hastaların yakınmaları daha da şiddetlenmektedir. Gebelik veya hormonal değişiklikler de geçici olarak yakınmaları artırabilir. Bazı kadınlar huzursuz bacak sendromu ile ilk olarak hamilelikte özellikle de hamileliğin son 3 ayında tanışırlar. İlk olarak hamilelikte bu yakınma ile karşılaşan hastalarda doğum yaptıktan 1 ay sonra yakınmalar geriler ve kaybolur. Huzursuz bacak genellikle altta yatan önemli bir hastalık ile birlikte değil iken bazen de periferik nöropati, demir eksikliği veya böbrek yetmezliği ile birlikte görülebilir.

Huzursuz bacak sendromu hastalar yakınmalarını kolay ifade edemedikleri, özellikle ülkemizde doktorlar da tıp fakültelerinin çoğunda ders olarak anlatılmayan bir hastalık olduğu için bu konuda yeterli eğitim almadıklarından kolay atlanabilen bir hastalıktır. Siz de kendinizde huzursuz bacak sendromu olup olmadığınından şüphelenebilirsiniz.

Aşağıdaki soruların iki veya daha fazlasına evet yanıtı veriyorsanız sizde huzursuz bacak sendromu olabilir:

- Otururken veya uzanırken bacaklarınızda tanımlayamadığınız kötü bir his oluyor mu? Bu his nedeniyle bacaklarınızı hareket ettirmek zorunda kalıyor musunuz?
- Bacaklarınızı hareket ettirmek bu yakınmalarınızı azaltıyor mu?
- Bu yakınmalarınız günün ilerleyen saatlerinde daha fazla mı oluyor?
- Gündüzü uykunuz gelir mi? Kendinizi uykusuz hisseder misiniz?
- Uykuda bacaklarınızı veya kollarınızı ritmik olarak hareket ettirdiğiniz söylenir mi?
- Ailenizde huzursuz bacak sendromu tanısı konmuş kimse var mı?

Huzursuz bacak sendromu tanısı için ne yazık ki henüz bir kan testi veya başka bir laboratuvar testi yoktur. Doktorunuz gerek görürse altta yatan nedene yönelik bazı kan testleri veya diğer testler önerebilir. Huzursuz bacak sendromu nedeniyle uyku testi yapmak genellikle gerekmemektedir, ancak eşlik eden periyodik ekstremite hareketleri sendromunu tespit etmek için bir gece uyku testi yapılması amacıyla uyku laboratuvarında kalmanız gerekebilir.

Huzursuz bacak sendromu tedavisi
Demir eksikliği gibi altta yatan bir neden var ise onu tespit edip tedavi etmek huzursuz bacak sendromunu da tedavi edecektir ancak bu durum çoğu zaman mümkün olamamaktadır. Bu durumda da tedavi amacıyla yaşam şekli değişikliği önerileri ve ilaçlar ön plana çıkmaktadır. Bazı bulantı ilaçları, depresyon ilaçlarının çoğu ve kalsiyum kanal blokajı yapan ilaçlar (tansiyon ve kalp hastalarında kullanılır) huzursuz bacak sendromunu kötüleştirebilir. Ağrı kesici ilaçlar işe yarayabilir, ılık banyo ve masaj yapmak şikayetleri azaltabilir, bacaklara sıcak veya soğuk (veya her ikisi dönüşümlü) uygulamak bacaklarda rahatsızlık verici hissi azaltabilir. Gevşemek için meditasyon yapmak bazı hastalarda işe yarayabilmektedir.

Aşağıdaki kurallara uymak hastaları rahatlatmaktadır.

* Her gün aynı saatte uyanın,

* Gündüz vakti olabildiğince aydınlık ortamlarda bulunun,

* Sabah çalışmaya başlamadan önce biraz yürüyüş yapın (İşe yürüyerek gidebilirsiniz) Günlük yürüyüş süresi ortalama 45 dakikadan kısa olmasın,

* Aldığınız kafeini (Kahve, çay, çikolata) kısıtlayın. Günde 2 fincandan fazla kahve içmeyin. Uykuya dalmakta veya sürdürmekte sorununuz varsa kafeini tamamen hayatınızdan çıkarın,

* Mümkün ise sigarayı azaltın, uyku ile ilgili sorununuz varsa sigarayı tamamen bırakmaya çalışın,

* Alkol alımını kısıtlayın. Uyku ile ilgili sorununuz varsa alkollü içeceklerden tamamen uzaklaşın,

* Uykunuz gelirse gündüz vakti kısa süreli uyuyabilirsiniz ama gece uykusuzluk çekiyorsanız gündüz uyumamalısınız,

* Yatak odanızı uyuma ve cinsellik dışında kullanmayın, yatak odanızı çalışma odası olarak kullanmamalısınız,

* Yatak odanız ısı, ışık ve gürültü açısından sizi rahat ettirecek şartlarda olmalıdır,

* Uykuya uyanmayı arzu ettiğiniz zamandan 9 saat önce başlayın

* Uyumadan 1 saat önce günlük aktiviteyi bitirin, 15 dakika boyunca o gün yaşadığınız sıkıntıları, başarıları ve mutlulukları bir kağıda yazın sonra 45 dakika boyunca gevşemeye çalışın, uyarıcı olmayan şeyler yapın (hafif şeyler okuyun, klasik müzik dinleyin, ılık köpüklü bir banyo yapın, meditasyon yapın, 1 bardak ılık ballı süt için) Sonra yatağa girin, gözlerinizi kapatıp uykuya dalmanın keyfini çıkarın

* Eğer yaklaşık 15 dakika süreyle uykuya dalamadıysanız kalkın ve başka bir odaya gidin ve uykunuz gelinceye kadar gevşemeye çalışın, uykunuz gelince tekrar yatağa gidin. Bu durum tekrar edebilir ama mutlaka her gün aynı saatte uyanmaya özen gösterin.

Yüzme Bel Ve Boyun Fıtığına Çok İyi Geliyor

Yaz ayları geldi. İmkanı olan herkes ya bir deniz kenarında ya da havuzda serinler. Yüzmek insanı gerçekten rahatlatan bir spordur. Peki yüzmenin boyun ve bel fıtığına iyi geldiğini biliyor muydunuz?

Bel fıtığının oluşmasını engelleyen yüzme sporunun, mevcut olan bel fıtığı rahatsızlıklarının tedavisinde de olumlu sonuçlar verdiği belirtildi.

Karın ve sırt kaslarını kuvvetlendiren yüzme sporu, düzenli olarak yapıldığında ise bel fıtığını tedavi eden en önemli yöntem olarak öneriliyor. Bel ve karın kaslarının kuvvetlenmesinin omurlara binen yükü azalttığının görüldüğü belirtiliyor. Bel fıtığı oluşumunu önlemek ya da tedavi amaçlı spor yapmak isteyenlere uzmanlar tarafından ilk olarak yüzme sporu öneriliyor. İlk defa spora başlayacak olan kişinin ise birdenbire hızlı bir tempo ile yüzmeye, yürümeye ya da koşmaya başlamasının vücuda zarar vereceğinden dolayı, sporların kişinin kondisyonuna ve fiziki yapısına göre uygun bir şekilde yapılması gerektiği bildiriliyor. Yine kasları uygun bir şekilde çalıştırmak için serbest stil ve sırt üstü yüzme stilleri uzmanlar tarafından hastalara tavsiye ediliyor.

Kas spazmı, bel kayması, kireçlenme, romatizma, kemik erimesi, omurlarda kırık ve bel fıtığı gibi çeşitli nedenlerden oluşan bel ağrılarının ancak yüzde ikisi cerrahi tedavi gerektiriyor. Bel ağrısı çekenler futbol ve basketboldan kaçıp; yüzme ve aerobik gibi sporlara yönelebilirler."

Bel ve boyun fıtığında yüzme vazgeçilmezdir. Özellikle sırt üstü yüzme ve suda yapılacak egzersizlerle ameliyat olmadan tüm sıkıntılardan kurtulabilirsiniz.

Teknik olarak yüzebildiğinizi düşünüyorsanız, bel veya boyun fıtığınız için yüzmenin nimetlerinden faydalanabilirsiniz. Teknik yüzebiliyor olmak bu konuda önemli.

Bel ve boyun fıtığında en büyük sıkıntı stresli işlerde çalışanlarda, masa başı işi veya sürekli ayaküstü çalışanlarda görülüyor olmasıdır. Fıtıklar sürekli aynı pozisyonda kalmayı sevmez, gerginlik ve streste fıtığın baş düşmanıdır.

Yüzerek bel be boyun kaslarınızı, sırt ve omurgayı güçlendirerek yükünü hafifletmiş baskıyı kaslarla paylaşmış olmasını sağlarsınız. Böylece, omurlar rahatlar ve o dayanılmaz ağrıların geçmiş olduğunu görürsünüz.

Güçlü bir omurga ile fıtıklarla baş edilebilir. Düzenli egzersiz ve yüzme ilerleyen yaşlarınızda güçten düşen kaslara tek çaredir. Güç kaybeden kasaları yeniden kazanmak ve omurganın yükünü tekrar üstlenmek için mutlaka düzenli egzersiz ve yüzmeyi tercih edin. Sırt üstü yüzme ve su egzersizleri sizi ameliyattan kurtaracak en güçlü ilaçtır

bel ve boyun fıtığı olanlar; uzman bir eğitmen den stil öğrenerek ve sırt üstü tekniğini öğrenerek yüzerlerse bel ve boyun fıtığında gözle görülür şekilde faydasını görürler ancak kaba tabirle bodoslama yüzmek yada tekniğe uygun yüzmemek fıtığı iyice arttırmaktadır.

Bel ve boyun fıtıklarında ancak uzun süreli yüzmeler iyi gelmektedir yüzen kişiler yüzdüklerinde aldıkları faydayı akabinde yüzmeyi bıraktıkları anda aynı konuma geri dönmektedirler.

Boğaz Ağrısı Tedavisi İçin Öneriler

Boğaz ağrısı, özellikle kış aylarında üşütmeden ve üst solunum yolu hastalıklarından dolayı olmakla birlikte, yazın sıcak aylarında da aşırı dondurma yemekten, kapıyı-pencereyi açtığımız için cereyanda kalmaktan gibi sebeplerle de bizi üzebilir. Yutkunmayı hatta konuşmayı bile etkileyebilecek dereceye kadar varan boğaz ağrılarının tedavisi için basit fakat etkili önerilerimiz olacak.

Virüs ve bakteri sebepli boğaz ağrısının tedavisi için öneriler

* İltihap, boğaz ağrısına en sık sebep olan faktördür. Ağızdan salya akması, solunumun ciddi derece zorlaşması ve bir şeyler yeyip içmeyi oldukça zorlaştıran boğaz ağrısı, kişilere çeşitli eziyetlere neden olur. Özellikle sabahları olan boğaz ağrısı daha bir çekilmez olur. Bunun sebebi ise uyurken asitli mide içeriğinin boğaza kaçmış olmasıdır. Sabahları olan boğaz ağrısı tedavisi için ilk yapmanız gereken şey yüksek bir yastık kullanmanızdır.

* Boğaz ağrısına neden olan husus üst solunum yolu hastalıkları olan, grip veya nezle ise yaşam ortamını nemlendirmeniz gerekir. Bunun için bulunduğunuz ortamda muhakkak bir buhar makinesi bulundurun. Bunun yanı sıra boğaz ağrısı tedavisi için gün içerisinde birkaç defa tuzlu su ile gargara yapın.

* Boğaz ağrısını geçirmenin bir başka yolu da, ağrısı kesici ilaç kullanımıdır. Boğazı uyuşturan pastillerden de kullanabilir ve boğazınız ağrısını hissetmeyebilirsiniz. Ayrıca bunlar arasında en önemlisi ise bol bol sıvı tüketimidir. Bu bir su, meyve suyu ya da sıcak bir çorba olabilir.

Boğaz - diş- baş vb ağrılarınızda mutlaka ama mutlaka bol miktarda su tüketin...

Diş Ağrısına Bitkisel Çözüm

Diş ağrısı; dişin çürümesi, minesinin aşınması, diş etlerinin iltihaplanması veya bunlara benzer nedenlerden kaynaklanan ve genellikle gece başlayan ve nabız atışı gibi zonklama tarzı ağrılardır. Bu durum özellikle kötü veya yetersiz ağız hijyeninden kaynaklanır. Ağız içine yerleşen bakteriler şekerli ve unlu yiyecek kalıntıları ile asit oluşturur ve bu da dişin koruyucu tabakasını zayıflatarak çürüklere neden olur.

Bitkisel Çözüm Önerileri

  1 - Ağrıyan diş, diş fırçası ve diş ipi kullanılarak temizlenmeli ve yarım su bardağına yarım çay kaşığı tuz ilave edilerek elde edilen tuzlu su ile ağız iyice çalkalanmalıdır.
  2 - Karabiber ve nane havanda dövülerek ezilir. Sarımsak suyu ile sulandırılarak sıvı kıvamına getirilir. Hazırlanan sıvı ile ıslatılan pamuk ağrıyan çürük dişin üzerine konur.
  3 - Ağrıyan dişin üzerine çok az karanfil yağı (eugenol) damlatılmış pamuk koyulabilir.(Fakat bu çok fazla olmamalıdır. Çünkü diş etini tahriş edebilir.)
  4 - Kurutulmuş ebegümeci tuzlu su ile ıslatılır. Ağızda çiğnenir.
  5 - Dilimlenmiş limon ile birlikte bir miktar adaçayı demlendirilir.Bu sulu karışım ağrıyan dişin tarafında duracak şekilde bir müddet ağızda tutulur. Bu işlem, sık sık tekrarlanabilir.
  6 - Papatya ve biberiye birlikte kaynatılır. Süzülerek elde edilen çaya limon tuzu ilave edilir.Bu çay ile ağız sık sık çalkalanır.
  7 - Defne yaprağı sirke ile kaynatılarak gargara olarak kullanılır.
  8 - Bir bardak suya bir kaç damla karanfil esansı konularak bu su ile ağız çalkalanır.
  9 - Sarımsak ezilir,ağrıyan dişin afı ovulur.
10 - Bir bardak kaynar suya 1 tatlı kaşığı adaçayı konulur.20 dakika demlendirildikten sonra ılık halde gargara yapılır.
11 - Maydanoz ezilerek ağrıyan dişe sürülür.

Şifa Kaynağı Nane Limon Çayı

Nane limon çayı mide üşütmesi için önerilen ve en çok bilinen yöntemlerden biridir. Ben kendimi bildim bileli, ne zaman karnım, midem ağrısa annem hemen nane-limon çayı yapar, kısa bir süre sonra da ne ağrım kalır, ne sızım.

Nane Limon Çayının Faydaları

* Mide ağrılarını geçirir. Mide spazmlarını giderir.
* Bulantıyı önler.
* Migren, uykusuzluk, baş dönmesi ve nezleye iyi gelir.
* Kronik karın ağrılarını giderir.
* Gaz söktürücü. Kramp giderici, ağrı kesici ve antiseptik özellikleriyle ferahlatıcı özellikleri vardır.

Nane Limon Çayı Tarifi
Tercihe göre bir veya en fazla iki tatlı kaşığı kurutulmuş ve ufalanmış nane ve bir bardak suya cezveye katılır. Sonra güzelce yıkanmış bir limonun dörtte biri veya en fazla yarısı dilimlenerek cezveye katılır. Cezveye katılan malzemeler kısık ateşte kaynatılır ve kaynadıktan sonra altı kapatılarak 2-3 dk. beklenir. Soğumadan ve tercihen tatlandırıcı ve şeker ilave edilmeden tüketilmeli ve beklemiş olarak kullanılmamalıdır.

Uzun süre kaynatmayın!
Mümkünse şekersiz için.

DİKKAT : Bu sitede yayınlanan her türlü bilgi, sadece bilgilendirmek amacı ile hazırlanmıştır. Bir sağlık profesyonelinin vereceği tavsiyelerin yerine kullanılamaz. Sizin gerçek fiziksel durumunuzu yansıtmıyor olabilir. Doktorunuza danışmadan bu sayfalardan edineceğiniz bilgileri herhangi bir rahatsızlığın teşhis veya tedavisinde kullanmayınız. Soru ve sorunlarınız için doktorunuza danışınız.