Cocuk Sağlığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Yaş Sendromu

Çocuğunuz artık bebeklik döneminden çıktı, büyüdüğünü ve bağımsız hareket edebildiğini görüyorsunuz, artık size uyumlu olabilme ve sözünüzü dinleyebilme zamanı geldiğini düşünüyorsunuz belki ama henüz buna hazır değil çünkü 2 YAŞINDA!!

2 Yaş Sendromu Bu yaş dönemi anne- babaların çocuk gelişiminde en çok zorlandıkları ve yoruldukları dönemdir. Yemek yemede direnme, uyku uyumak istememe, söz dinlememe, anne-baba-arkadaşa vurma - ne denirse tam tersini yapma, kendisini yerlere fırlatma, kafasını vurma . Bebeklik dönemi sonrasında size uyum sağlamasını beklerken bu inatlaşmalar ya da öfke nöbetleri nereden çıktı demeyin. Çünkü çocuğunuz özerklik döneminde .( 12-36. aylar ) Özerklik dönemi çocuğunuzun kendisini ortaya koyduğu, her şeyin kendisinin olmasını istediği, istediği kıyafeti giymek istediği dönemdir. Bu ısrarlı çabaları sizi ne kadar yorsa , sinirlendirse de tüm bunları bir geçiş dönemi olarak kabul etmek ve bu döneme her şekilde hazırlıklı olmak zorundasınız. Eğer bu dönemdeki abartılı tepkilerinin yaşının bir özelliği olduğunu ve neler yapılması gerektiğini bilirseniz bu dönemi daha rahat bir şekilde atlatabilirsiniz.
Bu dönemde çocuklarınızın özerkliğini engellememeniz gerekiyor, oysaki bir çok anne doğru davranışı göstermek için bu dönemde HAYIR! kelimesini sıklıkla kullanıyor. Bu tip engelleyici davranışlar çocuğun uyumsuzluğunu daha fazla arttırarak gelişimini olumsuz etkilemektedir. Dünyayı, çevresindeki nesneleri , kişileri tanımaya ve keşfetmeye yarayacak tüm yetilere sahip ( yürüyebiliyor, kavrayabiliyor,basit olaylar arasında bağlantı kurabiliyor, koşabiliyor,yemek yiyebiliyor, hatta sorular sorabiliyor) olan çocuğunuz bu enerjiye sahip. Ne kadar çok nesneye dokunursa, ne kadar çok soru sorarsa , kendisini ne kadar çok ortaya koymaya çalışırsa gelişimi o kadar sağlıklı olacaktır. Soru sorması engellenen bir çocuğun ileride kendine güvensiz , içe dönük kişilik özelliklerini göstermesi beklenebilir. Öfkesi engellen bir çocuk ise bu duyguyu zamanla kendisine yönelterek ısırma vb davranışlar gösterebilir. Çocuğunuzun özgür olabileceği alanlar yaratmalı ve kendisini , duygularını tümüyle ortaya koymasına izin vermelisiniz. Onunla inatlaşmayın, çünkü bu inatlaşma ve öfkelenme onun kontrol edebileceği bir düzeyde henüz değil. Kendisinde var olan enerjisini boşaltabilmesi için gün içerisinde bol bol dışarı çıkarın, koşsun,hoplasın, zıplasın, güvenliğini tehdit etmediği sürece istediği her şeye dokunsun, bu onun mutlu olmasına ve gün içinde size daha uyumlu davranmasına neden olacaktır. Eğer yapmasını istemediğiniz bir davranış var ise o zaman kızma, engelleme, cezalandırma gibi davranışlar göstermeyin. Yapacağınız uzun süreli açıklamalar da bu yaş dönemi için pek işe yaramayacak. Yapmanız gereken ilgisini dağıtmak olsun. Dikkatini başka yöne çevirmede yaratıcı bir anne - baba olursanız işiniz daha da kolaylaşacaktır. Bunu sağlamak için onun gözüyle dünyaya bakabilir ve oyunları kullanabilirsiniz. ( örneğin: yemeğini yememek için size direniyorsa bir portakal ya da elmayı komik bir kukla haline getirerek – sevimli bir ismi de olsun – bu kuklaya yemeği yedirmek gibi) Bunda da direnirse ikinci oyunu bulun, ilgi alanlarını keşfedin eğer resim yapmaktan hoşlanan bir çocuğunuz varsa bir tabak, bir çocuk , bir sevdiği yemeği birlikte çizin ve sonrasında bir hikaye oluşturarak olumlu davranışı pekiştirin. Bu onun eğlenmesini sağlayarak dikkatini çekecek ve size olan uyumunu arttıracaktır. Bu tip aktiviteleri onunla yapabilmeniz için yeterli zamanınızın ve sabrınızın da olması gerekiyor, çocukları ile yeterli iletişimi kuramayan, kendisine zaman ayırmayan / ayıramayan , çalışan annelerimizle ( babalarımızla ) çocukları arasında bu dönemde daha fazla çatışmalarla karşılaşabiliyoruz. Bu nedenle annelerimizin – babalarımızın öncelikle kendilerine gün içinde zaman ayırmalarını ( çay zamanları , yürüyüş zamanları, sohbet zamanları , gazete-dergi zamanları ) istiyoruz.

Çocuğunuzu bu dönemde uyumsuz, iyi yetiştirilmemiş ya da kötü bir çocuk olarak asla tanımlamayın. 3 yaş sonrasında size ve koymuş olduğunuz kurallara uyum sağlayabilecek gelişim düzeyine sahip olacaktır. Çocuğunuz büyürken içinde bulunduğu gelişim dönemini çok iyi tanımalısınız, çünkü bazen normal olan davranışlar anne-babalar tarafından problem olarak değerlendirilebiliyor. Bunu ortadan kaldırmak için uzman kişilerden gelişim danışmanlığı alabilirsiniz.

PSİKOLOG EDA GÖKDUMAN

Kaynak : www.milupa.com.tr

Grip Sonrası Zatürreye Dikkat!

Kasım ayının sonuna denk gelen“Zatürre Ölümlerinin Önlenmesi” haftası dolayısı ile hastalığa dikkat çeken Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Kemal Tahaoğlu, gripten sonraki ölümlerin asıl nedeninin grip virüsünün yaptığı zatürre ya da grip sonrası bakteriler ile gelişen zatürre olduğunu belirtti. Yaşlılarda hastalığın hem daha ağır seyrettiğine hem de ölümcül olabildiğine dikkat çeken Doç. Dr. Kemal Tahaoğlu, özellikle 65 yaşın üstündekilerin 5 yılda bir zatürre aşısı yaptırmasını öneriyor.

İngiltere ve ABD’de ölüm nedenleri arasında altıncı, Türkiye’de ise beşinci sırada yer alan zatürre akciğer dokusunun iltihaplanması olarak tanımlanıyor. Başta bakteriler olmak üzere birçok mikroorganizma zatürreye neden olabiliyor. Bebek ve çocukların yanında, yaşlı ve müzmin hastalığı olan zatürre, erişkinlerde hem daha sık görülüyor hem de daha ağır ve ölümcül olabiliyor.

Zatürreye dikkat çekmek için her yıl Kasım ayının son haftasının “Zatürre Ölümlerinin Önlenmesi” haftası olarak kabul edildiğini belirten Doç. Dr. Kemal Tahaoğlu, şeker, kalp, akciğer, böbrek, beyin, kas ve bazı kan hastalıkları gibi kronik rahatsızlığı olanlar ile bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerin zatürre bakımından risk grubunda olduğunu vurguluyor.

TANIDA GEÇ KALMAMAK ÇOK ÖNEMLİ 
Grip salgınlarının da zatürre oluşumuna zemin hazırladığını ifade eden Doç. Tahaoğlu, zatürrenin en önemli belirtilerinin aniden ortaya çıkan, üşüme titreme ile yükselen ateş olduğunu belirtiyor, “Hastalar yan ağrısı, öksürük, pas renginde balgam çıkarmaktan yakınabilirler” diyor.

Alkol ve sigara kullananlarda, büyük ve uzun süre yatmaya neden olan ameliyatlar sonunda zatürre gelişme sıklığının arttığına da dikkat çeken Doç. Dr. Tahaoğlu, ölümle sonuçlanacak bir hastalık olan zatürrede en önemli noktanın tanıda geç kalmamak ve uygun tedaviyi en kısa sürede başlamak olduğunu vurguluyor.

ZATÜRREDEN KORUNMAK İÇİN AŞILANIN!
Zatürreden korunmada aşıların da önemli bir yer tuttuğunu ifade eden Dr. Kemal Tahaoğlu, zatürre risk grubunda bulunan ve 65 yaşın üstünde olan bireylerde 5 yılda bir zatürre aşısı yapılmasını öneriyor.

Zekayı Geliştiren Besinler

Zekayı Etkileyen Yiyecekler

Bilinçli beslenme sadece kasları değil beyni de geliştiriyor. Kuru fasulye zekayı, yulaf lapası hafızayı güçlendiriyor

İngiliz Sun gazetesi beslenme uzmanı Amanda Ursell'in hazırladığı mönüyle, zekayı geliştirmenin yollarını yazdı. İşte 'zeka mönüsü':

KAHVALTI: Soğuk et, yumurta ve siyah çikolata yemek beyin gücünü artırır. Yulaf taneli tahıllar da bulunan B vitamini de hafıza kaybını azaltıyor.

ÖĞLE YEMEĞİ: Protein ve lif içeriği yüksek olan kuru fasulye bilişsel zekayı yükseltir. Yoğurttaki tirosin isimli aminoasitler de dikkat ve çevikliği artırır.

AKŞAM: Salata yanında tütsülenmiş alabalık. Balıkta bulunan Omega-3 yağı Alzheimer riskini azaltır. Salata ise içerdiği antioksidanlar sayesinde bunamaya sebep olan serbest radikallerin vücuttan temizlenmesini sağlar. Ana yemek ise bezelye ve patatesle süslenmiş ızgara et.

TATLI: Çilek ve yabanmersininin yanında siyah çikolata da tercih edilebilir.

İÇECEKLER: Dopamin seviyesi yüksek olan şıra, problem çözmeyi kolaylaştırır.

Zihin Sağlığını Güçlendiren Sebzeler

Ispanak, lahana gibi yeşil yapraklı sebzelerin yanı sıra kavun, şeftali, kayısı gibi meyvelerle, havuç ve kabakta bol miktarda bulunan betakarotenin en az 15 yıl boyunca alınmasının zihin sağlığını koruyabileceği ortaya çıktı.

Harvard Tıp Fakültesi doktorlarınca yapılan deneyde, bilim adamları iki denek grubunu inceledi. İlk gruptaki deneklere ortalama 18 yıl boyunca, iki günde bir 50 miligram betakaroten, diğer kısmına ise palacebo verildi. Araştırma sonucunda betakaroten alanların zihinsel testlerdeki başarılarının daha yüksek olduğu belirlendi.

Zekayı Geliştiren Besinler

Beslenme uzmanları, bilimsel araştırmaları inceleyip zeka gelişimine en çok katkı sağlayan gıdaları belirledi.

Yoğun bir güne başlarken; peynir, süt, yumurta gibi protein içeren besinlerden oluşan bir kahvaltı, şekerli çay ve simitten oluşan bir kahvaltıya kıyasla daha iyi sonuç almayı sağlıyor.

Özellikle domates, havuç ve kırmızı biberde bulunan antioksidan beynin daha uzun süre sağlıklı kalmasını sağlıyor.

Patates: Kan şekerini dengeli olarak yükseltiyor bu sayede zeka daha verimli çalışıyor.

Çilek: İçeriğindeki fisetin maddesi hafıza kaybının etkilerini azaltıp, bunamayı geciktiriyor.

Bitter çikolata: Magnezyum ve antioksidan içeriğiyle beyne oksijen taşıyarak daha aktif çalışmasını sağlıyor.

Üzüm suyu: Dopamin salgılanmasını arttırarak problem çözme yeteneğini geliştiriyor.

Yoğurt: İçinde bulunan tirozin isimli madde hafızayı güçlendirip, beyni uyarıyor.

Fasulye: Lif ve protein bir arada özellikle çocuklarda zekayı açıyor.

Somon: Omega-3 yağları hem beyni koruyor hem hafızayı güçlendiriyor.

Kırmızı ve turuncu renkli sebzeler: Özellikle domates, havuç ve kırmızı biberde bulunan antioksidan beynin daha uzun süre sağlıklı kalmasını sağlıyor.

Yağsız kırmızı et: Tam bir demir deposu, özellikle sağlıklı alyuvarlar için vazgeçilmez... Beyin gelişimi için büyük yarar sağlıyor.

Tahıl: Önemli bir B vitamini kaynağı olan tahıllar, kan şekerini dengeliyor.

Fasulye: Lif ve protein bir arada özellikle çocuklarda zekayı açıyor.

"Odaklanma" için ceviz, fındık, fıstık gibi sinirleri kuvvetlendiren yiyeceklerin yenmesini öneriliyor.

Lahana, tiroit bezlerinin aktivitesini yavaşlattığı için daha stressiz öğrenmeyi sağlıyor.

Doğru Beslenmenin Zeka Üzerine Etkisi

İngiliz Beslenme uzmanı Lorraine Peretta'nın 'Beynin Gıdası' adlı kitabı yediklerimizle zeka düzeyimiz arasındaki ilişkiyi ortaya çıkardı

Hamburger, pizza, çikolata gibi zararlı yiyecekler, kafein, içki ve sigara beynin çalışmasını engellerken, B vitaminleri, karbonhidratlar, taze meyve ve sebzeler zihni açıyor...

Beynin çalışmasında vücuttaki şeker düzeyi kilit rol oynuyor. Kandaki glikoz enerjiye dönüşerek hem vücuttaki kasları hem de beyni besliyor.

Parlak bir zeka için düzenli ve ölçülü yemek çok büyük önem taşıyor.  İdeali öğle yemeğini saat 12.00 ve 14.00'te yenecek iki öğüne bölmek.

Şeker, alkol, kafein gibi maddelerin aşırı tüketilmesi vücuda bir anda çok fazla miktarda enerji girmesine yol açıyor. Bu da beynin çalışmasını kesintiye uğratıyor.

Proteinler ve karbonhidratların da aynı şekilde ölçülü tüketilmesi gerekiyor. Bu nedenle ertesi gün sınava girecek öğrencilerin bu tür maddeleri tüketirken aşırıya kaçmaması gerekiyor.

Çocuklarınızla Arkadaş Olmayın

Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Üstün Dökmen, çocuk ve anne baba ilişkilerinde bugüne kadar doğru bilinenlerin yanlış olduğunu ileri sürerek, "Çocuklarınızla arkadaş olmayın" dedi.

Özel Bursa Kültür Okulları tarafından Fethiye Kültür Merkezi’nde düzenlenen seminerde konuşan Prof. Dr. Üstün Dökmen, aile ve okulda kaliteli iletişim için yapılması gerekenleri anlattı. Dökmen, okul ve meslek seçerken çocukların kişilik özellikleri ve akademik becerileri ile kabiliyetlerinin dikkati alınmasını tavsiye etti. Çocukların duygularına saygı göstermek gerektiğini ifade eden Dökmen, çocuklara yaşına uygun sorumluluk verilmesi gerektiğini vurguladı.

"YANLIŞ DÜŞÜNCEYE SAYGI DUYULMAZ" 
"Birbirimizin düşüncelerine saygılı olmalıyız" anlayışının yanlış olduğunu savunan Prof. Dr. Üstün Dökmen, "Karşı tarafın söyledikleri yanlış ise bu onun düşüncesidir. Yanlış şeye saygı duyulmaz. Sadece onun kişiliğine saygı duyarım. Çocuğunuzun, eşinizin ve arkadaşlarınızın tasvip etmediğiniz davranışlarını eleştirin. Kişilerin düşüncelerine ve davranışlarına itiraz edin ancak duygularına saygı duyun" şeklinde konuştu. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de insanların bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olduklarının altını çizen Prof Dr. Üstün Dökmen, "İnsanlarda az hata, çok fikir var. Okumak için iki eli bir araya gelmeyen ülkenin iki yakası da bir araya gelmez. Alimine ve muallimine saygı göstermeyen toplumların ise geleceği olamaz" dedi. Anne ve babalara, "Çocuğunuzla arkadaş olmayın" diyen Dökmen, "Arkadaş değil ana-baba olun. Arkadaşlıkta eşitlik var. Oysa siz onunla eşit değilsiniz, anne-babasısınız. Çocuğunuzla arkadaş olmayın. Etkili anne baba olun. Onu dinleyin. Nasihatçi değil, refakatçi olun. Çocuğunuzun hayatı boyunca pek çok arkadaşı olacak. Bırakın bir tane anne ve babası olsun" diye konuştu.

"DENGELİ OLUN" 
Hayatın denge üzerine kurulduğunu belirten Üstün Dökmen, hayatı dengeli olmayan anne-babaların çocuklarının üstüne çok fazla düştüklerine dikkat çekerek, "Çocuğun üstüne düşmeyin, onunla ilgilenin. Hayatın her alanında dengeli yaşamak gerekir. Aksi takdirde harcanmayan enerjiyi çocuğa yöneltiyorsunuz. İş çok önemli olabilir ama hayatın geri kalan alanları da çok önemli" ifadelerini kaydetti. Ailelerin çocuklarına küçük yaşta sorumluluk vermeleri gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Üstün Dökmen, "Çocuklarınıza giyinme sorumluluğu verin, yemek yeme sorumluluğu verin. Bir kaşığı ağzına yerleştiremeyen çocuk hayatta ne yapacak? Bazı konularda da seçim hürriyeti verin. Seçim yapmak zordur. Bazı şeyleri yaşayarak öğrenmesine izin verin.

Çocuğunuza yapacağı şeyleri sufle etmeyin. Çocuğa istediğiniz kadar karışın. Ama bilmelisiniz ki en önemli anlarda yanında olamayacaksınız. OKS ya da ÖSS sınavına girerken, evlilik gecesinde ya da doğum sırasında isteseniz de yanında olamayacaksınız. ’Nereye gittiğini bilen insanlara dünya çekilip yol verir’ diye bir söz vardır. Biz de nereye gittiğini bilen çocuklar yetiştirelim" tavsiyelerinde bulundu.

Çocuklarda Diş Fırçalama

Çocuklarda diş fırçalama ne zaman başlamalıdır?

Bebek 6-8 aylıkken, (yani ilk dişler ağızda göründüğünde) temizleme işlemi başlamalıdır. Sabah kahvaltısı sonrası ve gece yatmadan önce dişleri (en azından çiğneme yüzeylerini) temiz bir tülbent ya da gazlı bezi ıslatarak silmek, temizlemek yerinde olur.

Diş fırçası kullanımına ise çocuğun arka dişlerinin çıkmasından sonra (ortalama 2,5 - 3 yaşında ) başlanması uygundur.

Okul öncesi çocuklarda diş fırçalama için bir teknik uygulatmak çok zordur. Bu yaşlarda önemli olan, çocuğa diş fırçalama alışkanlığı kazandırmaktır. Çocuklar diş fırçalarken çoğu zaman dişlerin görünen ya da kolay ulaşılan yüzlerini fırçalar. Oysa çürüklerin önlenmesi için dişlerin ara yüzleri ve çiğneyici yüzeylerini çok daha iyi temizlemek gerekir. Bu nedenle fırçalamadan sonra Anne-Babanın kontrolü iyi olur.

Çocuklar için nasıl bir diş fırçası seçilmeli?

Çocuğun ağız büyüklüğüne uygun, yumuşak ve naylon kıllardan üretilmiş diş fırçaları kullanılmalıdır. Sert fırçalar dişleri aşındıracağı için kullanımı uygun değildir. Eskimiş bir süpürgeyle süpürme işlemi nasıl yapılamazsa, eski bir fırçayla da dişler fırçalanamaz. Fırça kılları aşınır aşınmaz (Ortalama 6 ay) mutlaka değiştirilmelidir.

Çocuğuma dişlerini günde kaç kez fırçalatmalıyım? 

Sabah kahvaltısı sonrası ve gece yatmadan önce, sadece üçer dakikalık etkili bir fırçalama işlemi yeterlidir. Her iyi alışkanlık gibi diş fırçalama alışkanlığı da çocukluk döneminde kazanılacaktır.

Diş Fırçalama Alışkanlığının Kazandırılması, Diş Fırçalama Eğitimi

Anne ve babalardan sıklıkla duyulan yakınmalardan birisi de; çocuklarının dişlerini yeterince fırçalamadığıdır. Çocukların ileriki yaşlarda bu alışkanlığı sürdürmesinin en kolay ve etkili yöntemi erken yaşlarda dişlerin fırçalanmaya başlanmasıdır. Çocuk diş hekimleri olarak; anne-babalara bu konuda önereceğimiz yöntem; bebeğinizin ilk dişleri çıkmaya başlar başlamaz dişlerin temizlenmesi olacaktır. İlk süt dişi sürdükten sonra bebeğinizin dişini temiz bir bezle veya bebekler için özel üretilmiş olan yumuşak kıllı bebek diş fırçaları ile temizlemeye başlayabilirsiniz. İlk fırçalama girişimleri oldukça zor, hatta başarısız olabilir fakat zamanla bu bebeğinizin de hoşuna giden bir alışkanlık halini alacaktır. Özellikle süt dişlerinin yeni sürmeye başladığı zamanlarda fırçalamanın düzenli olarak yapılması dişetlerine masaj etkisi yaparak bebeğinizin rahatlamasına ve diş sürme ağrılarının azalmasına sebep olacaktır. Tabii ki ilk dişlerin ağızda görülmesi ile bir çocuk diş hekimine gidilmesi ve çocuğunuzun ağzında süren ilk dişlerinin bir uzman tarafından incelenmesi de bebeğinizin ağız ve diş sağlığı sorunlarının oluşmaması için doğru bir yaklaşım olacaktır.

Çocuğuma Diş Fırçalama Alışkanlığını Nasıl Kazandırabilirim?

Ailelerin bir diğer sıkça sordukları soru ise diş fırçalama esnasında diş macunu kullanımı ile ilgili kaygılardır. Genellikle bebekler ve çocuklar diş macununun tadını çok severler ve fırçalama esnasında diş macununu yutarlar. Bu sebepten dolayı 2,5-3 yaşından daha küçük çocuklarda diş fırçalanmasında diş macunu kullanılmaması daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Fakat bu konuda tüm çocuklar adına bir genelleme yapmak doğru olmayacaktır. Bu sebepten dolayı bebeğinizin dişlerini fırçalarken macun kullanıp kullanılmayacağını pedodontistinize danışarak karar vermeniz yapılacak en doğru işlemdir. Unutmayın ki; çocukların fazlaca yutabilecekleri Fluorlu diş macunu onların hem dişleri hem de genel vücut sağlığı açısından sorun yaratabilir. 

Dişlerini fırçalarken ayrı bir diş fırçası ile siz de kendi dişlerinizi fırçalayın,

Ona birkaç tane diş fırçası alın. Bu fırçalar farklı renkte ve değişik çizgi roman kahramanlarının olduğu fırçalar olsun. Her seferinde başka bir fırça seçmesini sağlayın. Bu seçim onun diş fırçalama isteğini ve motivasyonunu arttıracaktır.

Evde mutlaka diş fırçalama panosu oluşturun ve her fırçalamadan sonra pano üzerinde işaretleme yapın.

Önce kendisinin dişlerini fırçalamasına izin verin sonra siz onun, o da sizin dişlerinizi fırçalasın.

Banyoya bir kum saati yerleştirin ve her fırçalamada kum saatini ters çevirerek zaman tutun. Yaklaşık 2 dakikalık diş fırçalama yeterli olacaktır.

Unutmayın ki bebeğiniz veya çocuğunuzun diş çürüğü hakkında hiçbir bilgisi yoktur. Ona yapışkan özelliği olan şeker, çikolata veya bisküvi yedirin ve aynada dişlerin üzerine nasıl yapıştığını gösterin. Daha sonra dişlerini fırçalatın ve dişlerinin ne kadar güzel, temiz ve beyaz olduğunu ona aynada gösterin.

Bunlara ek olarak çocuğunuzu ilk süt dişi çıktıktan sonra (6-9 ay) pedodonti uzmanına götürmeniz çocuğunuzun ağız hijyeni hakkında daha detaylı bilgi almanızı sağlayacaktır. Daha sonra yapılacak düzenli diş hekimi kontrollerinde çocuk diş hekiminin çocuğunuzun dişlerini fırçalaması veya klinik ortamında göreceği dişlerini fırçalayan diğer çocuklar, onun motivasyonunu mutlaka arttıracaktır.

Unutulmamalıdır ki düzenli diş fırçalama çocuğunuzun ileride oluşabilecek diş problemlerinin önlenmesinde büyük rol oynayacaktır.

Kaynak : http://www.hekimim.com

Bilgi Paylaştıkça Çoğalır


Boğazım yanmaya başladığında veya ağrıdığında biraz taze zencefili rendeleyip bal ile karıştırıyorum. Günde 4-5 tatlı kaşığı yiyorum. Hemen boğazımı yumuşatıyor ve çok kısa zamanda iyileşiyorum. Şiddetle tavsiye ederim arkadaşlar.    Şevkiye Özmert - BURDUR

Burkulma, incinme gibi durumlarda zeytini çekirdeğiyle birlikte dövün, iyice ezin. Sonra ezdiğiniz çekirdekli zeytini bir bezle ağrınız olan yere sarın. Çok kısa sürede hiç bir şeyinizin kalmadığını göreceksiniz. İyi günler.. Ahu Beril Kalender - İSTANBUL 

Ben de bir anne olarak çocuklarımızı aşırı hijyen yetiştirmemeliyiz diye düşünüyorum. Evde yere düşen birşeyi bırakın alıp yesinler, dışarıda, parklarda bırakın yerlere oturup toz toprağa bulansınlar, yemek yerken kıyafetleri yağ içinde kalsın.o günler bir daha geri gelmeyecek. Bırakın diledikleri gibi yaşasınlar çocukluklarını. Ancak asitli içeceklerden, fatfood yiyecelerden, katkılı hazır meyve sularından kesinlikle uzak tutun derim. Evinizde kendinizin yapacağı kompostoları, taze sıkılmış meyve suları içirin, kendi  hamburgerinizi evinizde kendi köftenizle yapın ve yedirin. Allah hepimizin çocuklarına sağlık versin.
Elif Kaldırım - İZMİR

Ben, çocuklara fazla tv izletilmemesi gerektiğine inananlardanım. Çocuğun sosyal hayatını başlamadan bitiriyor bence. İkili ilişkileri, paylaşımı, tanıması vb. gelişmiyor. Hatta tv fazla tv izleyen çocuklar parka falan da az gittiği için mikroplarla vücudu tanışmıyor ve bu da bağışıklık sistemini çok zayıflatıyor. Anneler-babalar lütfen çocuklarına makul ölçülerde tv izletsinler. Evet faydası var ama zararı sanki daha çok gibi... Çocuklarımız bizim herşeyimiz...
Halime Uzun - ANKARA

My throat is burning or pain when it starts to grate some fresh ginger with honey, I'm confused. I eat 4-5 tsp. Just softens my throat and I'm healing in a very short time. I would strongly recommend.

Bebeklerde Parmak Emme Alışkanlığı

Bebekler anne karnındaki konumundan dolayı emme içgüdüsü ile doğarlar. Doğumdan sonra ilk 3-4 ayda normal olarak bir çocuğun yeme içmesi için tek yol emme faaliyetidir. Bir yaşına kadar emme beslenmede esas yoldur. Çocukların emme faaliyetinden büyük ölçüde zevk aldıkları görülüyor. Çocukların bir çoğu beslenmedeki emme faaliyetinin yeterince doygunluk aldıkları görülmektedir. Parmak emme 1,5 yaşına doğru sık görülebilir.

Parmak emme açlıktan kaynaklanan bir davranış değildir. Emme %50’den %87’lere varan yüksek oranda beslenmeye bağlı olmayan davranış biçimidir.9.aydan itibaren bebekler uyku ile parmak emme arasında yakın bir ilişki kurarak, uykuları geldiğinde parmaklarını ağzına götürürler.Bu alışkanlığa “rituel” adı verilir. Ayrıca bazı bebekler diş çıkarma döneminde de bu alışkanlığa yönelebilirler. Dr. David Levy her üç saatte bir beslenen bebeklerin, her 4 saatte beslenen çocuk kadar parmak emdiklerine işaret etmektedir.

Biberon emzikleri eskiyip yumuşadığı için 20 dakika yerine 10 dakika biberonu emen bebekler hala 20 dakika biberon emen bebeklerden daha fazla parmak emmektedirler. Çocuğu parmak emmeden alıkoymak için yapılan çalışmalar 3 yaşına kadar çocuk tarafından dirençle karşılanır. Bazı bebekler yeni dişlerinin çıkması, bazıları zorlukla karşılaştıklarında, utanma ve sıkılma belirtisi olarak parmak emme görülür.

18. ayda sıklaşan parmak emmenin 4 yaşında kaybolması beklenir. Beslenmeye bağlı olan parmak emme birinci yılın sonunda kesilebilir. Parmak emme sıklığı okula başladığı sırada hızla azalır. 6-12 yaşlarında %12 oranında kazanılmış bir alışkanlık olarak süre gelir.

Genellikle bebeklerin çoğu baş parmaklarını ya da diğer parmaklarını emerler. Bu durum bazen daha yoğun olarak görülür ve ana-babayı telaşlandırır. Çünkü parmak zamanla hassaslaşmaya ve rengi koyulaşmaya başlar, daha aşırı durumunda dişlerde ve damakta şekil bozukluğuna yol açar. Parmak emmenin uyum ile siki bir ilişkisi vardır. Çocukların uykuya dalarken parmak emerler.2 yaşında ki çocukların bir kısmı uykuya dalarken parmaklarını ağzına almak için direnirler. 3 yaşında bu alışkanlık kendiliğinden kaybolur.

Parmak emme faaliyeti inanıldığından daha az diş düzensizliğine sebep olmaktadır. Parmak emme 5-6 yaşından sonra görülürse arzu edilmeyen bir alışkanlık haline gelir. Parmak emme yatma zamanı devam etse de bu bozuk bir alışkanlıktır. Yapılan araştırmalar, 5-6 yaş dolaylarında sona ermesi halinde zararının olmadığını, ancak devam etmesi halinde bu davranışın kökeninde psikolojik sorun ve gerginliklerin olabileceğini göstermektedir.

Parmak Emme Nedenleri
Yeni doğan bebekler, parmak emmeyi daha anne rahminde öğrenir. Doğuştan sahip oldukları en güçlü reflekslerden biri emmedir. Bazı bebekler yeni dişlerin çıkması, bazıları da zorlukla karşılaştıklarında utanma ve sıkılma belirtisi olarak parmaklarını emerler. İlk bir yaş içinde bebeklik döneminde çocuk doğal olarak parmak emebilir. Daha çok başparmağını hatta bazen ayak parmağını bile emebilir. Bu davranışın, çevreyi tanıma ve keşfetme ihtiyacından doğduğu kabul edilebilir.

Parmak emmenin temelinde anne-çocuk ilişkisindeki yetersizlik ve çocukta güven duygusunun yeterince gelişmemiş olduğuna ilişkin görüşler vardır. Ayrıca parmak emmenin uykuyla sıkı bir ilgisi vardır. Birçok çocuk parmaklarını uykulu oldukları ve uykuya daldıkları zaman emerler. Parmak emmenin gıda almak kadar duyguların da doymasına hizmet eden bir keyfiyet olduğu hakkında delil olarak gösterilmektedir. Bilindiği gibi her bebek bir devre parmak emer ve bu gayet tabi olarak görülmelidir.

Parmak Emme Tedavi ve Alınacak Önlemler
Öncelikle parmak emme olayının temeli, nereden kaynaklandığı tespit edilmelidir. Alt ıslatmada olduğu gibi burada da bir gerileme söz konusudur. Örneğin, çocuk yeni doğan kardeşinden sonra parmak emmeye başlayabilir. Çünkü kardeşinin kendi yerini alacağını ana-babasının kendisini eskisi kadar sevmeyeceğini ve kendisi yeteri kadar sevilseydi ikinci bebeğe gerek duyulmayacağını düşünebilir. Bu nedenle çocuk, kardeşi dünyaya gelmeden bu duruma hazırlanmalıdır. Böylece bu tür gerginlikten kaynaklanan alışkanlıklar zamanla ortadan kaybolacaktır.

Parmak emme olayının, alt ıslatma olayına benzerliği itibarıyla kesinlikle ilk çocukluk döneminde tedaviden kaçınılmalıdır. En sağlıklı yaklaşım, bu davranışın kendine zarar verebileceği, yakışmadığı, başkalarının yanında çok çirkin gözükebileceği, çocuğa sevecen bir dille anlatılmalı ve olumlu bir çevre sağlanmalıdır. Kesinlikle çocuk ev ve okul ortamında eleştirilmemeli ve başkalarının yanında küçük düşürülmemelidir. Çocuk parmak emmediği zaman yaptığı davranışlar ödüllendirilmeli ve parmağını emdiği zaman görmemezlikten gelinmelidir. Böylece parmak emmeyi ilgi çekme amacıyla kullanmamaya başlar.

Parmak emme kendi başına çocuklukta ve sonradan uyumu etkileyen bir alışkanlık değildir. Özel bir düzeltici tedbir olmayı da gerektirmez. Ancak parmak emmeye başlayan veya bunu alışkanlık haline getirmiş çocuklara bu alışkanlıkları terk etmeleri için uygun olmayan tedbirlerin, cezaların uygulanması sonucu bir çok uyum ve duyusal problemlerin ortaya çıkmasının nedeni olabilir. Basit bir alışkanlığı terk ettirmek için uygulanan metotlar durumla ilgisi olmayan yeni ve kronik bazı uyum bozukluklarına sebep olabilir.

Küçük yaşlarda çocuklar uygun şekilde beslenmelidir. Gıda ve anne sütünün kalitesi yanında çocuğun gıda verilirken tutumuna özel bir yer ve önem vermek gerekir. Çocuk gerek anne memesinden ve gerekse biberonla beslenirken annenin göğsüne onun sıcaklığını duyacak şekilde yaklaştırılmalıdır. Bir taraftan çocuğa gıdası veya meme verilirken diğer taraftan anne çocuğa gözlerinden sıcak sevgi akıtmalıdır. Çocuğun gevşek tutulması, hırpalanarak, azarlanarak gıda verilmesi büyük bir anlam taşımaz, haysiyet sahibi bir gence al zıkkımlan diye yiyecek vermenin yaptığı etkiyi yapar. Uygun şekilde beslenme bu problemin ortaya çıkmasında en büyük engel teşkil eder. Belki çocuk parmak emme veya lastik meme emmeden özel bir haz duyabilir. Bu hiçbir zaman zararlı bir alışkanlık değildir.

Normal davranışlar ve ilişkiler yoluyla bu alışkanlık 1 yaşının sonunda terk edilebilir. Eğer çocuk yürümeye başladıktan veya 1 yaşından sonrada bunu yapıyor yani parmağını emiyorsa bu çocuğun fazla yorgun, rahatsız, mutsuz, sıkıntılı, üzüntülü olduğunun belirtisidir. Çocuğun durumunun incelenmesi düzeltici tedbirlerin yalnız bir belirti olan parmak üzerinde değil bütün durumu düzeltmeye yöneltilmesi gerekir. Çünkü parmak emmenin asıl nedenleri ortadan kalkmadıkça çocuk parmak emmeye devam edecektir.

Çocuğa uygun dinlenme, geniş ve çeşitli faaliyet olanakları, oyun ortamları meşgul olmak için olanaklar sağlanmalıdır. Anne babanın uygun olmayan davranışları düzeltilmelidir. Çocuklara bu alışkanlığından dolayı şiddet hareketleri uygulanmamalı ve çocuk batıl fikirlerle korkutulmamalıdır. Mükafat vaadi, çocuğun bunu terk etme arzusunu ve gücünü harekete geçirecek, çeşitli tedbirler çocuğun bunu bırakmasını sağlayacaktır. Çocuğa bilhassa kendi kendini kontrol etmek için, isterse bu alışkanlığı terk edeceği inancını kazandırmak, alışkanlığı yenmek için iyi bir hatırlatıcı olabilir.

Çocuk 4-5 yaşlarına geldiğinde parmağını emmeye devam ediyorsa kendisine telkinlerde bulunmak faydalı olabilir. Çocuğa bu yaptığının çocukça bir davranış olduğu başkalarının gözüne hoş görünmediği onun anlayabileceği bir dille anlatılır. Çocuklar bu yaşlarda genellikle büyük bir insan gibi olmaya, ebeveyni taklit etmeye özenir. Çoğu zaman onlar gibi davranır. Ebeveyn çocuğun bu durumunu çok iyi değerlendirmelidir. Kendilerinin parmak emmediklerini, çünkü bu durumun pek hoş olmadığını söylemeleri çoğu zaman etkili olabilir.

Çocuklarda Şaşılık ve Tedavi Yolları

Çocuklar­da Şaşılık 
Çocuklar­da Şaşılık gözlerin yanlış pozisyon­da bulunup farklı noktalara doğru baktığı bir haldir­. Gözlerden  bir adetsi tam karşıya bakarken  diğeri içe, dışa, yukarı ya da aşağıya bakmaktadır­. Yanlış pozisyon sürekli belirgin olabileceği gibi bazı yöne bakışlar­da da ortaya çıkabilmektedir­. Çocuklar­da sık karşılaşılan bu duruma ABD'de çocuklar­da %4 oranın­da rastlanmaktadır­. Erkek ve kız çocukların­da aynı sıklıkta görülmekte ve çoğu hastada ailesinde başka kimsede görülmemektedir­.

Gözler beraber nasıl çalışır? 
Normal­de gözler aynı noktaya bakarlar. Bunun sayesinde beyin iki görüntüyü birleştirerek üç boyutlu görüntü oluştura­bilmektedir­. Bu üç boyutlu görüntü derinlik hissininde oluşmasını sağlamaktadır­. Bir göz farklı yöne baktığı zaman beyine farklı iki görüntü gönderilecektir­. Bu durumda beyin yanlış yöne bakan gözden  gelen  görüntüyü yok sayacak ve yalnızca karşıya bakan gözün ilettiği görüntüyü kabul edecektir . Böylelikle çocuk derinlik hissi­ni oluşturamayacaktır. Erişkinlerde şaşılık meydana geldiğinde ise beyin bunu yapmayacak, her iki görüntüyü de kabul edecek ve çift görme meydana gelecektir­. Ambliyopi -göz tembelliği Çocuklar­da sağlıklı görme seviyesi her iki göz normal pozisyon­da durduğu zaman ortaya çıkacaktır­. Şaşılık kayan gözde görmenin azalmasına yani göz tembelliğine (amblyopi) neden  olacaktır­. Beyin iyi gören  gözden  gelen  görüntüyü kabul eder ve kötü gören  taraftan gelen  görüntüyü yok sayar. Bu durum şaşılık bulunan çocukların yarısın­da bulunmaktadır­. Göz tembelliği iyi gören  gözün belirli sürelerle kapatılmasıyla tedavi edilmektedir­. Erken  tanı konulmuş olan hastalar­da amblyopi başarıyla tedavi edilmektedir­. Tedavi ne kadar geç başlarsa başarı şansıda o kadar küçüktür.

Şaşılığın nedeni, belirtileri nedir? 
Nedeni tam olarak bilinmiyor Gözü kontrol eden  6 adet kas bulunmaktadır­. Her iki gözünde normal pozisyon­da olma­sı için kasların denge içinde bulunma­sı ve koordineli bir şekil­de hareket etme­si gerekir­. Santral sinir sistemi­ni etkileyen  hastalıklar­da ve görmeyi düşüren  katarakt, yaralanma gibi durumlarda da şaşılık oluşabilmektedir­. Gözlerin aynı yöne bakmama­sı en  önemli belirtidir­. Bununla beraber güneşli ortamda gözlerden  biri­ni kısmak ya da gözleri­ni beraber kullanmak için başını yana eğmek gibi belirtilerde ola­bilir­. 

Şaşılık tanısı nasıl konur? 
Bütün çocukların 4 yaşın­dan evvel göz doktorunuz tarafın­dan kontrol edilmiş olma­sı gerekmektedir­. Eğer ailede şaşılık ya da ambliyopisi bulunan başka biri varsa bu muayenenin 3 yaşın­ dan evvel yapılma­sı gerekmektedir­. Bebeklerin gözleri içe dönük gibi durmaktadır­. Bunun sebebi burun kökünün daha geniş olma­sı ya da göz kapağı­nın iç kısmın­da deri kıvrımı­nın bulunmasıdır­. Yaş ilerledikçe bu görüntü ortadan kalkacaktır­. Gerçekten  şaşılık olanlar­da ise düzelme olmayacaktır­. Yalancı ve gerçek şaşılık arasındaki fark fakat göz doktoru tarafın­dan teşhis edilebilmektedir­. 

Şaşılık nasıl tedavi edilir? 
Tedavide amaç görmenin korunması, gözlerin tekrar orta konuma getirilme­si ve binoküler görmenin sağlanmasıdır. Bu amaçla: Gözlük verile­bilir, cerrahi tedavi yapıla­bilir, ambliyopi için kapama tedavisi yapılabilmektedir­. 

Şaşılık ameliyatı nasıl yapılır?
Ameliyat sırasın­da göz küresi yerinden  çıkarılmamaktadır­. Üzerinde ufak bir kesi yapılarak kaslara ulaşılmakta ve şaşılığın tipine göre kaslar­da çeşitli pozisyon değişiklikleri yapılmaktadır­. Gerektiği durumlar­da iki göze birden  müdahale edilmektedir­. Erişkinlerde lokal anestezi altında şaşılık ameliyatları yapılabilse de çocuklar­da genel anestezi şarttır­. Hasta günlük yaşantısına 1-2 gün içerisinde geri dönebilmektedir­. fakat birçok vakada tekrar ameliyat gereksinimi ortaya çıkmaktadır­. Her ameliyatta olduğu hal­de şaşılık ameliyatlarının da da ufakta olsa komplikasyon(istenmeyen durum) rizikosu vardır­. Bunlar enfeksiyon, kanama çok nadirde olsa görme kaybıdır­. 



Alerjiye En Çok Neden Olan Besinler

Besin alerjilerinin tanısı :

Tam bir tanı için yapılan testler arasında besin kaydı tutmak çok önemlidir. Bir yiyecek günlüğü tutmak ve aldığınız tüm yiyecekleri ve ilaçları yazmanız gerekir. Tek başına günlük ya da kayıt tutma yiyecek ve belirti arasındaki sebep- sonuç ilişkisini açıklamaz. Tanı için deri testleri ve kanda şüpheli besinlere karşı antikor bakılması çok yardımcı olur
Bazı durumlarda besinin diyetten tamamen çıkarılması (eliminasyon diyeti) gerekebilir.

Sıklıkla alerjiye neden olan besinler :

İnek sütü: İnek sütüne karşı alerji çocukların % 3 alerji görülmektedir. İnek sütünün içerdiği proteinden özellikle alfa laktoglobulin, kazein, sığır gamma globülin, sığır albümin, ve beta laktoglobulindir alerjik niteliktedir. Diyetinden İnek sütü çıkarıldığı da Tereyağı, tereyağı aromalı diğer yağlar, margarin , Peynir çeşitleri, yoğurt, krema, muhallebi ve benzeri besinler tüketilmemelidir.

Yumurta: Sıklıkla tüketildiği hem de birçok yiyeceğin içinde bulunduğu için yaygın bir besin alerjenidir. Yumurta beyazına karşı alerji sarısına oranla daha fazla görülmektedir.
Yumurta alerjisi özellikle bebeklikte ve erken çocukluk döneminde yaygın olarak görülmektedir. Yıllar geçtikçe etkisi azalmakta ve yetişkinlik döneminde ise tamamen
kaybolmaktadır. Yumurta alerjisinde egzama veya kaşıntı deri ve göz lezyonları görülme sıklığı diğer besin alerjenlerine kıyasla daha fazladır.

Yumurta alerjisi, yumurtanın kendisinin veya yumurta içeren yiyeceklerin alınmasından sonra, dakikalar veya saatler içinde ortaya çıkan, yaygın kızarıklık, hırıltılı solunum,
kusma ve ishal ile kendini belli eder.

Yumurta akının bir yaşından önce verilmemesi, başlandığında ise yavaş yavaş arttırılması gereklidir. Alerji belirtileri ortaya çıktığında yumurtaya en az altı ay ara verilmelidir

Yumurta alerjisi olan bireyler yumurtayı ve yumurtalı besinleri diyetinden diyetlerinden çıkarmalıdır.

Balık ve kabuklu deniz ürünleri: Güçlü alerjenlerdir. Çocuklarda çoğu zaman astım veya egzamaya neden olmalarına rağmen aslında kaşıntı, deri ve gözde lezyonlar (ürtiker) ve sindirim sistemindeki alerjiden sorumludurlar. Alerjik reaksiyonlar balığın ağza alınmasından birkaç dakika sonra görülebilir. Pişmiş ya da çiğ balığın kokusunu duyma, hatta bazen balığa sadece dokunma ile birlikte bile de aşırı duyarlı bireylerde semptomlar gözlenebilir. Alerjiye sebebiyet veren balık ve deniz ürünü yendikten sonra deride kızarma, kaşıntı göz ve deride lezyonlar, sindirim siteminde; karın ağrısı, kusma, bulantı, ishal ve karında kramplar, solunum sisteminde; astım ve alerjik burun nezlesi, ve genel bir reaksiyon olarak anaflaksi gözlenebilir.

Alerjik reaksiyonlara neden olan balık ve deniz ürünlerinden bazıları şunlardır: uskumru, ton balığı, ıstakoz, morina balığı, sardalye, , kerevit, karides, yengeç, salyangoz, midye, istiridye, kalamar

Kabuklu ve yağlı kuruyemişler (fındık, fıstık gibi) : Sık görülen klinik belirtiler astım, dudaklarda ve yanak mukozasında kabarma, yutakta görülen ödem, ürtiker ve bazen de egzemadır. Bu gruptaki alerjik besinler yerfıstığı, badem, hindistancevizi, kestane, ceviz, şamfıstığı, fındıktır. Genelde etkilerini yendikleri zaman göstermelerine rağmen; badem, kestane, fındık ve yerfıstığı yağları soluma yoluyla alerjik reaksiyon oluşturabilirler. Yer fıstığı alerjisi yaşamın erken dönemlerinde kendini gösterir ve çoğu bireyde yaşam boyu sürer.

Tahıllar: Bu gruptaki diğer besinlere kıyasla buğday ve mısır daha sıklıkla görülen alerjen tipleridir. Mısır buğdaya kıyasla daha az alerjenik özelliğe sahiptir ve bu nedenle buğdaya göre daha fazla tercih edilir. Buğday ise her diyette önemli bir yere sahip olduğundan dolayı, diyetten çıkarılması oldukça zordur.

Buğday alerjisi olanlar Kepek, bulgur, Kuskus, krakerler, Nişasta, durum buğdayı ve durum unu, glüten, makarna, erişte diyetinde bulundurmaması gerekir.

Etler: Tavuk ve sığır etine karşı besin alerjisi de genelde bebeklik çağında görülür. Kuzu eti daha az alerjendir. Yakın antijenik ilişkilerden dolayı grup reaksiyonları görülebilir. Süte duyarlı hastalar, sığır etine alerjik reaksiyon gösterebildikleri gibi; yine aynı şekilde yumurta alerjisi olan bireyler de tavuk etine karşı duyarlılık gözlemlenebilir.

Meyveler, sebzeler: Sıklıkla alerjik reaksiyonlara neden olurlar. Herhangi bir meyve alerjik reaksiyona neden olabileceği için, tayin edilmesi zordur. Özellikle çocuklarda elma, armut, çilek, kavun, karpuz, kiraz, vişne, kayısı, şeftali alerjiye neden olurlar. Portakal sık tüketimi nedeniyle çocukluk döneminde semptomlara neden olabilir. Belirtiler pişmiş, konserve ya da reçelinden ziyade çiğ meyvelerin yenmesiyle ortaya çıkar. Çiğ meyvenin daha sık tüketildiği yaz aylarında ürtikerin görülme sıklığının arttığını görülmüştür.

Meyvelerde olduğu gibi sebzelerde de grup reaksiyonları gözlemlenebilir. Kabak ve domates gibi sebzeler çeşitli klinik belirtilere neden olabilirler. Çiğ sebzelere karşı alerji belirtileri gözlemlenirken, pişmiş şekillerine karşı herhangi bir reaksiyon oluşmayabilir.

Patates veya havuç gibi sebzelerin kabuğuna karşı bir duyarlılık mevcutken, yenebilir kısımlarına karşı bir belirti gözlemlenemeyebilir.

Kuru baklagiller: Özellikle bezelye, fasulye veya yerfıstığı ciddi alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Baklagillerden olan soya fasulyesi özellikle çocuklarda alerjik reaksiyonlara yol açabilir. Protein içeriği nedeniyle birçok ticari besinde kullanılmaktadır.

Baklagiller arasında çapraz duyarlılık söz konusu olabilir ancak bireylerin birden fazla baklagille duyarlı olması nadir görülür.

Baharatlar ve çeşni vericiler: Dereotu, anason, kimyon, zencefil, kereviz tohumu, tarçın, karanfil, kişniş, hindistancevizi, hardal, karabiber, kırmızıbiber, nane, haşhaş tohumu, adaçayı, kekik ve vanilya bu tip besin alerjilerine neden olan yiyeceklerdir.

Bununla beraber baharat alerjileri çocuklarda sıklıkla görülmez, çünkü çocuklar yetişkinlere nazaran daha az baharatlı besin tüketirler.

Hardal: Kuvvetli bir alerjendir, özellikle çocuklarda astım veya ürtikere neden olurlar.
Karabiber ve Diğer baharatlardan, vanilya ve nane nadir olarak solunum sisteminde klinik belirtiler oluştururlar. Özellikle çeşitli yiyeceklerde kullanılan tarçın, nane ve hindistancevizi yağları deride ve vücudun diğer bölgelerinde geçici şişliklere neden olurlar.

Çikolata: Özellikle çocuklarda sık tüketiminden dolayı alerjik burun akıntısı, migren,
deride kızarma kaşıntı ve sindirim sistemi bozuklukları görülebilir. Semptomlar kaynağı
aynı olan çikolata ya da kakaonun tüketilmesiyle ortaya çıkabilir.

Bal : Bal nadiren alerjiye neden olur,

Bununla birlikte herhangi bir besin maddesi alerjiye yol açabilir.

Boy Uzatmanın Bitkisel Yöntemi

17-18 yaşına gelindiğinde kemik uçlarında bulunan büyüme hücreleri kapanır ve büyüme tamamen sona erer. Boy uzaması için, kemik büyüme hücrelerinin faal olması gerekir. Eğer büyüme hücreleri kapanmışsa, ne ilaç içerseniz için, hangi sporu yaparsanız yapın boyunuz uzamaz.

Büyümenizin olup olmayacağını anlamanın tek yolu, gerekli röntgen filmlerini çektirerek kemik büyüme hücrelerinin kapanıp kapanmadığını görmektir. Boy uzunluğunun %75 i genetik olduğundan, kısa boylu birinin basketbol-voleybol oynayarak boy uzatması mümkündür. Süt içerek de boy uzamasına yardımcı olabilirsiniz. Çünkü sütte bulunan protein ve vitaminler vücudun her türlü gelişimine yardımcı olur.

Uyumanın da boy uzattığını unutmamak gerekir.

Boy uzatma bitkisel kürünün hem malzemeleri kolay bulabileceğimiz türden hem de hazırlanışı oldukça pratik ve hızlıdır.

Boy uzatma kürünün tarifi.

* Toz çemen otu (aynı zamanda boy otu olarak da bilinir),
* Toz karabiber,
* Sızma zeytinyağı

Boy uzatma formülü hazırlanışı ve kullanımı

Sızma zeytinyağının içine çemen otu ve karabiberi koyup 5 gün demlenmeye bırakın. Ardından boy uzatan bu bitkisel tarif, çocukların ve gençlerin eklem yerlerine, dirseklerine, diz kapaklarına, topuklarına, aşil tendona, omuzlara, kalça baldır bölgesine masaj ile sürülmelidir.

Böylece hazırlanan karışım kemikleri besleyecek ve kemik hücrelerinin yapımıyla görevli olan eklem uçlarını harekete geçirecektir.

Bebeklerde Ve Çocuklarda Yüksek Ateş Nasıl Düşürülür?

Yüksek ateş anne babaların en tedirgin eden hastalık belirtilerinden biridir. Çocuğunuz size her zaman alıştığınızdan daha sıcak geliyorsa ısısını ölçerek tam bir ölçüm yapmanız gerekir. Genellikle ateş olarak kabul edilen derece 38ºC’nin üzerindeki değerlerdir. Özellikle küçük çocuklarda ateşi kontrol altına almak önemlidir.

Ateş nasıl ölçülür?
Kulak, dil altı, popo ve koltuk altı ateş ölçme noktalarıdır. Koltuk altı ölçümleri diğer ölçümlere göre 0,5ºC derece daha düşüktür. 2-2,5 yaşından küçük çocuklarda dil altından ölçüm yapmak teknik olarak biraz zordur. Kulak dereceleri saniyeler içinde güvenilir ölçümler yapabilmektedir. Ancak ucunun bebeğinizin kulak kanalına iyi oturduğundan emin olmanız gerekir. Evinizde mutlaka rahat kullanabileceğiniz bir dereceniz olmalıdır. Bu derece ile çocuğunuz ateşli değilken birkaç sefer ölçüm yapıp normal vücut sıcaklığını kaydetmekte yarar var.

Kaç derece yüksek ateş demektir? 
Her seviyedeki ateş tehlikeli sayılmaz. Kabul edilen ateş sınırları şöyle:
Ateşsiz: 34,4-37,9
Ateşli: 38,0-39,9
Yüksek ateşli: 40,0 ve yukarısı

Eğer çocuğunuzun ateşi yoksa fakat hasta görüntüsünü korumaya devam ediyorsa bir saat içinde ateşini bir daha ölçün. Eğer çocuğunuzun ateşi 38,0 ile 39,9 arası ise ateş düşürmek için önlem alın. Çoçuğunuzun ateşi 40 derece ve yukarıdaysa hemen doktorunuzla konuşun.

Ateşi nasıl düşürülür?
Eğer çocuğunuz üç aydan daha küçükse hemen doktorunuza başvurmanız gerekir. Ancak, bu arada bebeğin üzerini açarak bekleyin ve 15 dakika sonra tekrar ateşini kontrol edin. Eğer çocuğunuz üç aydan büyükse aşağıda yöntemleri uygulayabilirsiniz.

1. Çocuğunuzun üstünü açın
Çocuğunuzun ateşi çıkarken titremesi son derece normaldir. “Üşüttüğü için ateşi çıktı” diye üzerini örtmeyin. Kalın giysiler vücut sıcaklığını dışarı geçirmeyerek çocuğunuzun ateşinin daha da yükselmesine neden olur. Eğer çocuğunuz titriyorsa, onu bir çarşaf veya ince bir havluya sarın.

2. Ilık duş
Üzerini açmanıza rağmen çocuğunuzun ateşi 39ºC’nin üzerine çıkıyorsa hemen doktorunuzu arayın. Bu arada ısıyı hızla düşürmenin yolu da ılık duşa sokmak veya ılık, ıslak havlu ile kompres yapmaktadır. Çocuğunuza ılık duş yaptırırken:
1. Küveti ılık su ile doldurun.
2. Çocuğunuzu 15-20 dakika suyun içinde oturtun. Arkaya doğru yatmasına izin vermeyin. Suyu çocuğunuzun kafasından aşağıya dökmeyin. Bir süngeri ıslatarak onu çocuğunuzun vücudunun etrafında gezdirin.
3. Büyük bir havluyu ılık su ile ıslatıp tüm vücudunu havluya sarın. Sadece eklem yerlerine ılık su ile kompres yapmak yetersiz kalır.
Kesinlikle alkollü kompreslerle ateşi düşürmeye çalışmayın.
4. Çocuğunuz titremeye başladığı zaman, onu küvetten çıkarın ve bir havlu veya ince bir çarşafa sarın.

3. İlaç tedavisi (Parasetamol)
Parasetamol, “Asprin içermeyen ağrı kesicilerde” bulunan aktif maddedir. Çocukluk döneminde tercih edilen ateş düşürücüler bu maddeyi içermektedir. Çocuklarda hiçbir zaman asprin ateş düşürücü olarak kullanılmamalıdır. Parasetamol 4-6 saatte bir verilir. Ateş parasetamole rağmen 38,5ºC’nin üzerinde seyrederse doz aralığını 4 saatten 3 saate almak gerekir. Bu durumda ikinci bir ilaçla parasetamolü dönüşümlü bir şekilde kullanmak gerekir.

Üç aydan küçük çocuğunuz ateşlenirse
Yeni doğan dönemdeki bebeklerde enfeksiyonla savaşma yeteneği kısıtlı olduğundan ciddi enfeksiyonlar gelişebilir. Bebeğinizin ateşi 38ºC’nin üzerine çıkarsa, doktoru acilen arayın. Doktora danışmadan ilaç vermeyin. Ateş yükselirse ve kontrol altına alınamıyorsa bebeğinizi teşekküllü bir hastanenin acil bölümüne götürebilirsiniz.

Üç aydan büyük çocuğunuz ateşlenirse
Ateş, vücudun enfeksiyonlarla savaşma yöntemlerinden biridir. Çocuğunuzun her ateşi çıktığında doktoru görmenizi gerektirecek bir durum olmayabilir. Dikkatli olmak koşuluyla kendi başınıza da çocuğunuzun ateşini kontrol altına alabilirsiniz.

Hangi durumlarda doktoru aramanız gerekir? 
Eğer orta dereceli ateş (38,0 - 39,9) 24 saatten daha uzun sürerse ve ateşten başka burun akıntısı veya öksürük gibi başka hastalık belirtileri yoksa doktorunuzu arayabilirsiniz. Bu durumda ateşin nereden kaynaklandığını bulmak gerekebilir.
Eğer ateşi orta derecede 48 saatten (2 tam gece ve gündüz) daha uzun sürer ve ateş düşürücü ilaçlarla bile düşmezse doktorunuzla konuşun...

Hangi durumlarda çocuğunuzu doktora götürmeniz gerekir? 
* Eğer çocuğunuzun ateşi 40 derece ve yukarıda ise
* Eğer çocuğunuz çok hasta veya açıklayamadığınız hastalık belirtileri taşıyorsa
* Eğer çocuğunuz bir şey içmek istemiyor, durmadan ağlıyor veya çok halsiz görünüyorsa
* Eğer çocuğunuz ateşli havale geçiriyorsa. (Ateşli havale genelde çocuğunuzun ateşi normalden çok yüksek ise görülür. Havale anında çocuğunuzun elleri ve ayakları şiddetli bir şekilde sallanmaya başlar ve gözleri arkaya doğru kayabilir. Ateşli havale genelde 1-5 dakika sürer. Çocuğunuzun elinin veya kolunun birkaç kere sallanması, onun havale geçirdiği anlamına gelmez.)

Bebeklerin Zeka Gelişiminde Oyuncakların Rolü

Bebeklerin, 0-2 yaş arası dönemi her açıdan olduğu gibi zeka gelişimi açısından da çok önemli. Bu dönemi en verimli şekilde geçirerek bebeğinizin zeka gelişimine katkıda bulunabilirsiniz.

Bebeklerde zeka gelişimi için yapılması gerekenleri biliyor musunuz? Hangi oyuncaklarla, ne gibi oyunlar oynamalıyız? Televizyon zeka gelişimini etkiler mi? Ona kitap okumaya ne zaman başlamalıyız? Pudra.com araştırdı… Sorularımızın yanıtları Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. Beril Bayrak Bulucu veriyor…

Bebeğin zekasını nasıl geliştirebiliriz?

Zeka üzerinde hem genetik faktör hem de uyarım son derece önemli. Anne sütü zekayı olumlu etkiliyor. Ancak bugüne dek yapılan çalışmalar, anne sütünün içeriğinin mi yoksa anne sütü veren annelerin genetik yapısının mı bebeğin zekasında etkili olduğunu kesinleştiremedi. Bilinen bir gerçek var ki o da beslenmenin zeka gelişimi üzerinde son derece etkili olduğu.

Anne babanın bebeği uyarması, zeka gelişimini etkiliyor. En önemli uyarım, sakin bir ses tonuyla bebeğin gözlerinin içine bakarak sürekli konuşmak. Yine dokunsal kontağın bebek zekasını geliştirmede önemli bir yeri var. Bebekle söylenen şarkılar, ritmik melodiler, sevgi dolu bir ortam da çok önemli.

Çok erken yaşlarda kitaplara başlamak gerekiyor. Bebeğin zekasını geliştirecek bir oyuncak varsa, o da kitaptır. Dördüncü aydan itibaren bebeğinizi kitaplarla tanıştırın.

Önemli olan oyuncakların pahalı ya da komplike olması değil, oyuncakla nasıl oynandığı ve oyun esnasında çocukla kurulan birebir kontak. Anne babanın oyuncağı ne kadar yaratıcı kullandığı, ne kadar etkileşime girdiği, bebeğin zeka gelişiminde son derece önemli.

Bebeklerde zeka gelişimini artıran oyunlar nelerdir? 

Yaratıcılığı güçlendiren ve etkileşime izin veren oyunlar zeka gelişimini destekliyor. Kitaplar, küçük yaştan itibaren çıngıraklar, görsel koordinasyonunu geliştirecek oyunlar, aynı zamanda puzzle’lar, üst üste konan oyuncaklar, gruplandırmaya izin veren renkli, şekilli oyuncaklar kullanmak gerekiyor.

Çok fazla ses çıkaran elektronik oyuncaklardansa, el yeteneğine izin veren, çok fazla sesi olmayan oyuncakları seçmekte fayda var. Aynı zamanda evdeki kutular ve mutfak gereçleri de oyuncak olarak kullanılabilir.

Önemli olan oyuncakla nasıl oynandığı, nasıl bir etkileşime girildiği ve o anda kullanılan yaratıcılık. Çok karışık ve ilginç bir oyuncaktansa, küçük ve fazla ilginç yönü olmayan bir oyuncakla, anne babanın bebekle birlikte ilginç bir oyun yaratması, bebeğin gelişimine büyük bir destek sağlar.

0-2 yaş arasında bebeğinize kesinlikle televizyon seyrettirmeyin. Çünkü televizyonun uyarımı son derece pasiftir ve bebeğin zekasını negatif etkiler.

Hangi oyuncaklar bebeğin zeka gelişimini artırır?
Anne babanın oyuncakları birebir kontak kurarak, çocukla birebir ilgilenerek kullanması çok önemli. Bebeğinize günde iki saat gibi bir zaman ayırın ilk yıl içinde.

Televizyon gibi tek yönlü uyarımlar bebeğin hayatında olmamamalı. Televizyon bebeğin hem zekasını hem de dikkatini negatif etkiler.

Oyuncak seçimini yaşına göre, uzman desteği alarak yapın. Eğitsel oyuncakları tercih edin.
Özellikle ilk başlarda oyuncaktan çok dokunsal aktiviteler, anne baba ile tensel kontak, bebek için çok daha önemli.

Oyuncaklara başlamanız gereken dönem, ikinci-üçüncü ay arası. İlk başlarda takip oldukça önemli, daha sonra bebek büyüdükçe el kullanımı, el-göz koordinasyonuna yönelik oyuncaklar, daha sonra motor gelişimini destekleyecek oyuncaklar, sonra hem el gelişimini hem motor gelişimini destekleyecek oyuncaklar kullanılabilir.

Bebeklere dördüncü ya da beşinci aydan itibaren evdeki küçük mutfak gereçleri, tencereler, kepçeler oyuncak olarak verilebilir. Evdeki pek çok şey oyuncak olarak yaratıcı bir şekilde kullanılabilir.

Beşinci ya da altıncı aydan itibaren üst üste dizilen oyuncaklar, puzzle’lar kullanılabilir. Bebeğin beyninde birtakım resimleri tamamlamasını, sınıflandırma yapmasını sağlayacak oyuncaklar verilebilir.
Odanın çok fazla oyuncakla dolu olmaması çok daha iyi olur.

Kitap okumaya dördüncü aydan itibaren başlamak gerekiyor. Bebekle direkt göz kontağı kurarak, göstermek şeklinde kitaplarla bebeğin gelişimini desteklemek oldukça etkili.

Bebeğe birinci yılın ikinci yarısında bir albüm yapabilirsiniz. İlgisini çeken resimleri, annenin-babanın, yakınlarınızın resimlerini teker teker göstererek tekrarlar yapmak, bebeğin beyin gelişimi açısından son derece önemli.

Gece Terörü Nedir, Nasıl Önlenir?

GECE TERÖRÜ NEDİR? 

Gece terörü çocuğun uykudan tam uyanmadan, yarı uyanık bir şekilde çığlık, tekmeler, panik, uykuda yürüme, vurma hareketleri veya mırıldanma gibi davranışlar göstermesidir. Çocuğun gözleri açıktır ancak aslında halen uyumaktadır. Gece terörü genellikle çocuk uyuduktan sonraki yaklaşık iki saat içerisinde meydana gelir. Gece terörleri zararsızdır. 6 yaşına kadar normal olarak değerlendirilir.

Gece terörünün özellikleri 

Gece terörünü normal uyanmalardan ayıran özellikler şunlardır:

* Çocuk korkmuştur ancak uyanamaz veya sakinleştirilemez.

* Çocuğun gözleri açıktır ancak sizin yanında olduğunuzu bilmez.

* Çocuk odadaki nesne ya da kişilerin korkunç olduğunu düşünebilir.

* Gece terörü 10 dakika ile 30 dakika arasında sürer.

* Genellikle sabah uyandığında olan bitenleri hatırlamaz.

* Gece terörü sırasında çocuğa nasıl yardım edilmeli?

Çocuğunuzun normal uykuya dönmesine yardımcı olmaya çalışın. Çocuğu uyandırmanız çok güçtür, bu nedenle uyandırmaya çalışmayın. Işıkları açarak çocuğun gölgelerden dolayı yaşadığı kaygıları azaltın. Rahatlatıcı şeyler söyleyin. Sarıldığınızda kendini daha iyi hissediyorsa, sarılın. Çocuğu sarsmak ya da bağırmak daha da korkmasına ve öfkelenmesine neden olabilir.

Çocuğunuzu yaralanmalara karşı koruyun. Gece terörü sırasında çocuk merdivenlerden düşebilir, duvara hızla çarpabilir ya da camı kırabilir. Çocuğunuz ayağa kalkmışsa, yumuşak ve sakin bir şekilde yeniden yatağına yöneltin.

Çocuğunuza geceleri sizden başka birilerinin de bakması gerekiyorsa, onlara durumu anlatın. Gece terörünün ne olduğunu ve neler yapmaları gerektiğini açıklayın.

Gece terörlerini önlemeye çalışın. Çocuğunuzun her gün düzenli ve uykusunu almasına yetecek kadar erken bir saatte yatmasına özen gösterin.

Birkaç gün boyunca çocuğunuzun uykuya dalmasından ne kadar süre sonra gece terörünün başladığına dikkat edin. Gece terörünün başlaması muhtemel saatte her 15 dakikada bir çocuğunuzu uyandırın ve 5 dakika boyunca tam uyanık vaziyette ve yatağın dışında tutun.

Bu şekilde bir hafta boyunca çocuğunuzu uyandırmaya devam edin. Çocuğunuzu uyandırmayı bıraktıktan sonra gece terörü yine devam ediyorsa, doktorunuza başvurun.

Ne zaman doktora başvurmak gerekir? 

* Gece terörleri çoğunlukla zararsızdır. Ancak aşağıdakilerden herhangi birini fark etmeniz durumunda, doktorunuza başvurun:

* Çocukta salyalanma, sarsılma ve katılma varsa,

* Yedi gece boyunca çocuğu uyandırdığınız halde gece terörleri devam ediyorsa,

* Gece terörü 30 dakikadan daha uzun sürüyorsa,

* Çocuk gece terörü sırasında tehlikeli bir şey yapmışsa,

* Gece terörü gecenin ikinci yarısından sonra meydana geliyorsa,

* Çocuk gündüz de normal faaliyetlerini etkileyecek ölçüde korkular yaşıyorsa,

* Ailede yaşanan bir stresin etkili olduğunu düşünüyorsanız,

* Çocuğunuzun gece terörü yaşaması ile ilgili başka kaygılarınız varsa.

Çocuklar İçin Şifa Kaynağı Bitkiler

Çocuklarımız dünyanın en değerli varlıklarıdır. Onları hastalıklardan korumak için herşeyi yaparız. İşte çocuklarımızın sağlıklarını koruyan, hastalıklarını gideren bazı bitkileri sizler için derledik.

Çocuklar İçin Şifa Kaynağı Bitkiler

* Havuç, çocuklarda bağırsak kurtlarına etkisi olur.

* Ispanak çocuklara ve hastalara bol miktarda yedirilmelidir.

* Kivi A, C, P vitamini açısından son derece zengin bir meyvedir ve çocuk gelişiminde son derece sağlıklı bir besindir.

* Marul öz suyunda bulunan maddeler küçük çocukların göğsünü yumuşatıcı etki yapar. Öksürüklerine iyi gelir. Büyüme çağındaki çocuklara çok yararlı bir besindir.

* Menekşe dövülerek vücuda sarıldığında çocuklarda görülen kızamık, kızıl ve küçük çocukların başlarında oluşan deri kabarmasına iyi gelir.

* Mısır çocukların gelişiminde çok yararlı bir besindir.

* Domatesi özellikle çocuklar çiğ olarak yemelidir. Bebeklere sıkılarak içirilen suyu çok yararlıdır; çünkü domates çocuklar için gerekli kalsiyum, fosfor, potasyum ve organik tuz içermektedir.

* Yulaf vücuda ısı verdiği için yazdan çok kışın tüketilir. Tiroid bezinin çalışmasını sağlar ve hızlandırır.
Toksin atıcıdır. İçerdiği vitamin ve mineraller özellikle çocuklara iyi gelir.

Sünnet Kanserden Koruyor!

Dr. Tosyalı, 'Özellikle uygun yaş dönemleri seçilerek ve uygun merkezlerdeki yetkin ellerde yapılan sünnetin idrar yolları enfeksiyonlarında anlamlı derecede gerileme sağlanıyor. Ayrıca sünnet, partnerlerdeki rahim ağzı kanseri riskini yaklaşık 1,5 ile 8,5 kat arasında, penis kanseri riskini de ortalama 4 kat azaltıyor" dedi.

Sünnetli kişilerle sünnetsizler karşılaştırdığında, temizliğin daha kolay olması sebebiyle, ileriki yaşlarda çeşitli enfeksiyonlardan korunma olasılığının daha yüksek olduğunu belirten Dr. Nadir Tosyalı, 'Öte yandan, sünnetli erkeklerin partnerlerine enfeksiyon bulaştırma riski, sünnetsiz olanlara oranla daha az olabiliyor. Sünnetsiz olan erkeklerde sünnet derisinin iç bölgesine yerleşecek bakteriyel yoğunluk arttıkça partnere enfeksiyon bulaşma riski daha yüksek" diye konuştu..

EN UYGUN YAŞ DÖNEMİ 

Dr. Nadir Tosyalı, 'Amerika Pediatri Derneği'nin yaptığı çalışmalarda görülmüş ki yeni doğan döneminde yapılan sünnetler azımsanmayacak oranda çocukları üriner sistem enfeksiyonlarından koruyor. Bu, bazı yayınlarda 10 kat şeklinde ortaya konulmuş. Yani genel olarak baktığımızda yeni doğan döneminde sünnet olan çocuklarda üriner sistem enfeksiyon riski, yeni doğan döneminde sünnet olmayanlara oranla 10 kat azalıyor" dedi ve sözlerine şöyle devam etti:

'Öncelikle bu sayede enfeksiyon gelişme riski azalmış oluyor. Ayrıca, yeni doğan döneminde yara iyileşmesi çok hızlı oluyor ve yeni doğanda damar yapıları tam gelişmediği için çocukta herhangi bir kan hastalığı yoksa, diğer yaş gruplarına göre kanama daha az olabiliyor. Bu dönemde sünnet yapılmasının bir başka avantajı da genel anesteziye ihtiyaç duyulmadan lokal anestezi ile yapılabilmesidir. Anne sütünün içinde bir takım maddeler hem enfeksiyondan korunmayı, hem de ağrı kesici özelliğinden dolayı daha az acı duymasını sağlıyor."

2-6 YAŞ DÖNEMİNDE YAPILMASI NEDEN ÖNERİLMİYOR? 

Bu dönem çocuğun psikosasyol gelişim dönemindeki en önemli kilometre taşlarından biri olduğunu ve o bölgeye yönelik olarak yapılacak herhangi bir girişimin çocukların sonraki yaşamlarında derin psikolojik izler bırakabileceğine işaret eden Dr. Tosyalı, 'Bu konuyla ilgili Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan bir çalışmada; 2-5 yaş arasında sünnet geçirmiş çocukların ileriki yaşantılarında, o bölgeye herhangi bir cerrahi işlem yapılmamış çoçuklara oranla iş ve aile mutluluğu değerlerinde anlamlı bir gerileme yaşandığı gözlenmiş" diye konuştu.

6 YAŞINDA SONRA YAPILACAKSA... 

'6 yaşından sonraki dönem, çocuğun artık psikososyal gelişiminin belli bir düzeye eriştiği ve biraz daha olayların farkındalığını yaşadığı dönemdir. Ancak bu dönem sonrasında da sünneti geciktirmemekte fayda var" diyen Dr. Tosyalı, 6 yaşından sonra yapılacak sünnetin 7 yaşına kadar tamamlanması gerektiğini, aksi takdirde çocuğun sünnetli olmamasından dolayı okuldaki toplumsal aidiyet duygusu açısından bir duygusal travma yaşatabileceğini belirtti. Tosyalı ayrıca yeni doğan döneminden sonra yapılan sünnet işlemlerinin de mutlaka genel anestezi altında yapılması gerektiğinin altını çizdi.

SÜNNET SONRASI NELERE DİKKAT EDİLMELİ? 

Sünnet sonrasında dikkat edilmesi gereken hususlara da değinen Dr. Nadir Tosyalı, 'Sünnet sonrası kanamanın devam etmesi, sünnetten 6-8 saat sonra çocuğun idrarını yapamaması, glans (penis uç bölgesi) çevresindeki kızarıklık ve morluğun 3. ve 5. günlerden sonra azalmaması, sarı renkte akıntı veya zar tabakasının varlığının devam etmesi gibi durumlar bir sorun olduğunu gösterir Bu durumlarda hemen doktora başvurmak gerekir" dedi.

Çocuklarda 2 - 5 Yaş Dönemi Otizm Belirtileri

2-5 yaş dönemi, otistik özelliklerin en belirginleştiği, tanı için oldukça önemli bir dönemdir.

1. Fiziksel özellikler: Fiziksel gelişimleri oldukça normal, güzel ve çekici çocuklardır. Motor becerileri genellikle iyidir. Kağıt kesme, boncukları kutuya tek tek koyma veya ipe dizme gibi küçük kas becerilerinin oldukça zayıf olduğu gözlenir. Ancak birçok otistik çocuk mekanik ve takmalı-sökmeli oyuncakları kolaylıkla takıp sökebilir.

2. Sosyal-duygusal özellikleri: Bebeklik döneminde gözlenen çevreye ilgisizlik daha belirgin hale gelmiştir. Çevresindeki kişilerin ve anne-babanın yüzüne bakmama hemen hemen her otistik çocuğun özelliğidir. İnsanların gözlerine bakmamaları veya anlık denebilecek kadar kısa bakışlardan sonra hemen gözlerini kaçırmaları dikkati çeker. Tamamen kendilerine ait bir dünyada yaşıyor gibi görünen bu çocuklar, çevrelerinde olup bitenlere karşı çok kayıtsızdırlar. Çağrıldıklarında tepki vermez, konuşurken dinlemez gibi görünürler. Bebekliklerindeki gibi fiziksel temastan kaçınırlar.

3. Zihinsel özellikleri: Otizmin ilk tanımlandığı yıllarda, otistik özellikteki çocukların çok zeki olduklarına, ancak bu zekanın problem davranışlarla maskelendiğine inanılıyordu. Otistik çocukların zihinsel gelişmeleri üzerinde yapılan ayrıntılı çalışmalar en az iki grup otistik çocuk olduğu düşündürmektedir. Birinci grubu normal ya da zihinsel becerileri olanlar, diğer grubu ise zihinsel yönden yetersiz olanlar oluşturmaktadır. Otistik çocukların yaklaşık %40'ı 40-55, %30'u 50-70 ve %30'u 70 ve daha fazla zeka bölümüne sahiptir. Otistik çocukların yaklaşık beşte birinin zekası normaldir.

4. Duyusal uyarılara tepkileri:
a. İşitsel Uyarılara (seslere) Tepkileri: Bu dönemde seslere karşı çok değişik tepkiler verildiği görülmektedir. Çocukların seslere hiçbir tepki vermemesi bir çok anne-babayı, işitme problemi endişesi ile doktorlara gitmeye yöneltmektedir. Yapılan testler çocukların işitmelerinde organik bir sorunun olmadığını gösterir. Gerçekten de bazen seslere hiç tepki vermedikleri, bazen en ufak seslere aşırı tepki gösterdikleri ve bazı seslere çok duyarlı oldukları gözlenmektedir.
b. Görsel uyarılara tepkileri: Bu dönemde görsel uyaranlara karşı normal dışı tepkiler yaygın olarak görülebilir. İnsan yüzlerine ve çevrelerindeki birçok nesneye bakmamalarına karşın, hareket eden, dönen ya da parlak olan bazı cisimlere çok uzun süre bakabilirler.
c. Acı, sıcak, soğuğa karşı tepkileri: Bu tepkiler, bazı çocuklarda acıyı, sıcağı ve soğuğu fark etmeme şeklinde ortaya çıkarken bazılarında ise soğuk suyla ellerini yıkarken ağlama, eline bir toplu iğne battığı zaman çığlıklar atma şeklinde görülebilir.
d. Dokunulmaya karşı tepkileri: Herhangi bir kimse tarafından dokunulmak, kucağa alınmak istendiği zaman, o kimseyi itmek, ondan kaçmak yaygın olarak gözlenen tepkilerdir.

Bu dönemde de beslenme ve uyku problemleri yoğun bir şekilde gözlenmektedir. Beslenme ile ilgili olarak, katı yiyecekleri reddettikleri, bazılarının sürekli olarak püre edilmiş yiyecekler yedikleri ve bu nedenle de çiğneme kaslarını kontrol etmekte güçlük çektikleri görülür. Aileler, çocuklarının garip yemek yeme alışkanlıklarının olduğunu ve yiyecek seçimi yaptıklarını sıklıkla anlatırlar. Belli bir süre hep aynı yiyeceği isteme, diğer yiyecekleri reddetme, sık sık tercih edilen yiyeceğin değişmesi de gözlenen özelliklerdendir.

5. Konuşma özellikleri: Otistik çocukların konuşma özellikleri, dil gelişimleri, yaşıtları olan normal çocuklardan farklı tablolar çizmektedir. Konuşmaya başlama çok farklı yaşlarda gerçekleşir; ancak genellikle ilk kelimeleri 5 yaş civarında söylerler. Bazı otistik çocukların konuşmaya normal yaşıtlarıyla aynı zamanda başladıkları, ancak daha sonraları, bildikleri kelimeleri kullanmadıkları gözlenmiştir.

5 yaş sonrasında, otistik çocuk yeni kelimeler öğrenirler, isteklerini sözle ifade etmeye başlarlar, hatta bir iki kelimelik cümleler kurabilirler. Bununla birlikte, otistik çocukların konuşmayı bir iletişim aracı olarak kullanmadıkları gözlenmektedir.
Otistik çocukların konuşma problemlerinin başlıcaları aşağıdaki gibidir:
a. Konuşulanları anlamada güçlük: Otistik çocuklarla yapılan çalışmalar, konuşulanı anlama kapasitelerinin oldukça sınırlı olduğunu göstermiştir. Anlama, yaşla birlikte artar; kendilerinden istenilenleri anlayabilir, ancak istekleri yerine getiremezler. Tek kelimeleri anlayabilirken, kelimeler soyutlaştıkça ve cümleler karmaşıklaştıkça anlamaları da güçleşir.

b. Ekolali: Ekolali (yankılı konuşma), çocuğun duyduğu kelimeleri, cümleleri konuşmacının hemen arkasından veya daha sonra taklit etmesidir. Normalde çocuklar, konuşmaya, duydukları kelimeleri taklit etmeyle başlarlar. Ancak bu taklit dönemi, 2.5 yaş civarında sona erer. Otistik çocuklar da ilk kelimeleri, anlamlarına dikkat etmeden papağan gibi taklit ederek öğrenirler. Bazen kelimeleri, bazen de cümleleri olduğu gibi tekrar ederler. Kelimeleri, taklit ettikleri konuşmacının aksanı ve vurgulamalarıyla söylerler. Normal çocuklar bu dönemden sonra, taklit ettikleri kelimeleri uygun yerlerde kullanmaya başladıkları halde, otistik çocuklar bu dönemde oldukça uzun zaman kalır, öğrendikleri kelimeleri gerektiği zaman kullanmazlar.

c. Gramer bozuklukları: Konuşabilen otistik çocuklarda gramer bozuklukları da yaygın olarak görülür. Cümlelerdeki fiil eklerini söylememek yaygındır. “Okula gidelim” yerine “okul git” demek ya da “yemekten sonra şeker ver” yerine “şeker, yemek yer” demek gibi gramer yanlışlıkları yaparlar. Çocuğun ilerleyen yaşıyla birlikte konuşma becerisi de arttıkça, gramer bozukluklarında bazı düzelmeler görülebilir.

d. Zamirlerin yer değiştirmesi: Konuşmadaki en belirgin özelliklerden birisi de şahıs zamirlerinin yerlerinin değiştirilmesidir. Birinci tekil şahıs “ben” yerine, “sen” veya “o” kullanırlar. Özellikle “ben” zamirini kullanma çok az görülür (“Giderim” yerine “gider, gidersin” kelimelerini kullanmak gibi).

e. “Evet-hayır” kelimelerini kullanmada güçlük: Otistik çocuklar yaşıtları gibi “hayır” kelimesini “evet” kelimesinden önce öğrenirler. Otistik çocukların “evet” kelimesini öğrenmeleri genellikle 8-9, bazen de daha ileri yaşlarda olabilir.
Konuşma becerileri ne kadar gelişmiş olursa olsun, konuşmayı iletişim aracı olarak kullanmak istemezler, yalnızca zorda kaldıkları zaman veya bir isteklerini belirtmek için konuşurlar.

6. Davranış problemleri: Otistik çocuklarda görülen problemli davranışlar, çocuğun bebeklik döneminden çıkmasıyla belirginleşir.
a. Öfke nöbetleri ve bağırmalar: Bir çok otistik çocukta, öfke nöbetleri olarak adlandırılan, kendini yere atma, tekmeleme, tepinme, ısırma ve şiddetli ağlama gibi davranışlar sıklıkla görülür. Öfke nöbetleri 2-5 yaşları arasında belirginleşir.
b. Çevresine zarar verici davranışlar: Evdeki duvar kağıtlarının ve koltukların yırtılması, etrafa  su dökme gibi davranışlar olabilir.
c. Kendine zarar verici davranışlar: Kendi saçlarını çekme, ellerini ısırma, yüzünü tırmalama ve kanatma gibi davranışlar bu gruba girmektedir.
d. Tek tip vücut hareketleri: Kendi etrafında dönme, öne arkaya sallanma ve parmaklarıyla havada bir takım şekiller çizme gibi.

7. Duygusal tepkiler:
a. Özel korkular: Elini küvetteki sıcak suya sokarak yaktığı için küvette yıkanmadan korkan bir küçük kız, ayakkabısı ayağını sıktığı için ayakkabı giymeyi reddeden bir çocuk özel korkuları olan çocuklara örnektir.
b. Tehlikelerin farkında olmama: Otistik çocukların genellikle çevrelerindeki tehlikelerin farkında olmamaları anne babalarını en çok endişelendiren özelliklerdendir.
c. Nedensiz gülmeler ve ağlamalar: Duruma uygun olmayan duygusal tepkiler nedensiz olarak ortaya çıkabilir. Çocuğun kendisi veya bir başkası cezalandırıldığı zaman gösterdiği gülme, aniden bağırma ve ağlama gibi davranışların, bulundukları ortamı ve durumu değerlendirememelerine bağlı olarak ortaya çıktığı düşünülmektedir.
d. Değişikliklere tepki gösterme: Eve bir misafirin gelmesi, odasının farklı bir düzene sokulması ve sürekli kullandığı çarşafın değiştirilmesi gibi durumlar, otistik özellikteki çocuğun huzursuz olmasına, saatlerce ağlamasına ve öfke nöbetleri geçirmesine neden olabilir. Bu konuda çalışan uzmanlar, çocuğun yapılan her değişiklikten ötürü kendisini güvensiz hissettiğini, ancak çevresindeki aynılığı koruyarak rahatladığını düşünmektedirler.

8. Hayal Gücünün Eksikliği:
a. Oyun oynama becerisinin olmaması: Otistik özellikteki çocuklarda hayal gücünün yetersizliğine bağlı olarak yaratıcı oyun oynama becerisinin bulunmaması yaygın olarak gözlenir. Bir oyuncakla amacına uygun olarak oynamaz, oyuncak bir arabayla oynarken onun gerçek bir arabanın modeli olduğunu, kendilerinin de arabanın şoförü rolünü oynayabileceklerini fark etmezler. Bazen yalnız arabanın tekerlekleriyle, bazen de arabanın çıkardığı ses ile ilgilenirler; dakikalarca arabayı ileri geri sürerler. Bu alanda genellikle çeşitli nesnelerin ve oyuncakların ellerinde tutulduğu, oyuncağın gerçek amacına uygun olarak oynanmadığı gibi bebeklik dönemi özellikleri gözlenir.
b. Ayrıntılara dikkat etme: Çevrelerindeki nesnelerin, kişilerin tamamı yerine, ayrıntılarına küçük parçalarına dikkat ederler. Annelerinin yalnızca küpesi, oyuncak arabanın yalnızca tekerlekleri çocuğun dikkatini çekebilir. Anneyi ya da oyuncağı, o anda bulundukları çevre içinde tümüyle algılamalarının hayal gücünün eksikliği nedeniyle ortaya çıktığı kabul edilmektedir.

9. Özel beceriler: Otistik çocukların en şaşırtıcı özellikleri, bir çok alanda sınırlı becerileri olmasına karşın, bazı alanlarda sahip oldukları özel becerilerdir. Bir çok otistik çocuğun konuşmadan önce şarkı söylediği görülür; bazıları ise bir enstrümanı iyi çalabilirler. Bazı anne babalar da, çocuklarında müzik becerisinin yanı sıra güçlü belleklerinin olduğunu belirtmektedirler. Çocuğun yıllarca önce gittiği bir yeri, o yerdeki özel bir eşyayı  unutmadığını, çok uzun şiirleri ezberleyebildiğini ve televizyonda dinlediği çok uzun bir konuşmayı olduğu gibi tekrar edebildiğini sıklıkla anlatmaktadırlar.

Otistik çocukların diğer bir özel becerisi de sayılar ve sayısal ilişkiler üzerinedir. Bazıları sayıları çok çabuk öğrenirler ve çok güç işlemleri zihinlerinden yapabilirler. Ayrıca, gördüğü resimleri çok iyi kopya eden, güzel boyayan, mekanik oyuncakları söküp takabilen, karmaşık bul-yapları kolayca tamamlayabilen çocuklara da rastlanmaktadır.

DİKKAT : Bu sitede yayınlanan her türlü bilgi, sadece bilgilendirmek amacı ile hazırlanmıştır. Bir sağlık profesyonelinin vereceği tavsiyelerin yerine kullanılamaz. Sizin gerçek fiziksel durumunuzu yansıtmıyor olabilir. Doktorunuza danışmadan bu sayfalardan edineceğiniz bilgileri herhangi bir rahatsızlığın teşhis veya tedavisinde kullanmayınız. Soru ve sorunlarınız için doktorunuza danışınız.