Parkinson’un 10 erken belirtisi
1 - Titreme: Parmaklarda, elde, çenede veya dudaklarda titreme
2 - El yazısında küçülme: El yazısında ani küçülme
3 - Koku duyusunda kayıp: Muz, turşu, meyan kökü gibi yiyeceklerin kokusunu alamama
4 - Uyku sorunu: Derin uyku sırasında yatakta tekmeleme, vurma, çırpınma gibi hareketler
5 - Hareket etmede veya yürümede zorluk: Gövdede, kol ve bacaklarda katılık. Yürürken kolları sallayamamak
6 - Kabızlık
7 - Düşük tonlu konuşma
8 - Maske yüz: kötü bir ruh halinde olunmamasına rağmen, ciddi, depresif ve kızgın bir görünüm
9 - Baş dönmesi ve bayılma
10 - Öne eğilmek / kamburlaşmak
Tedavi
Parkinson hastalığının tedavisinin amacı hastayı aktif, bağımsız, kendi başına işini yapabilen hale gelmesinı sağlamaktır. Yapılan tedavi sonucu hastanın her şeyi düzelecek diye bir şey yoktur. Zaten parkinson hastalığında kullanılan sınırlı sayıda ilaç çeşidi vardır. Bu ilaçlar ya eksik dopamini sağlar, ya onun gibi etki yapar ya da dopaminin parçalanmasını engelleyerek kullanımını arttırır. Tedavi sırasında bu ilaçların oluşabilecek yan etkilerini belirleyip ortadan kaldırmak önemlidir. Fakat her ne olursa olsun ilacın yan etkisi görüldü diye ilacı bırakmak ya da doktor değiştirmek yanlıştır. İlacı bırakmak yanlıştır çünkü hastalık belirtileri tekrar ortaya çıkar. Doktor değiştirmek yanlıştır çünkü tedavisi uzun süren bir hastalık olduğu için doktorun tekrar hastalığın seyri ve gelişimi hakkkında bilgi sahibi olması zaman gerektirir. Bu da vakit kaybıdır. İlaç tedavisiyle kas sertliği, titreme, hareketlerdeki yavaşlığın düzelme ihtimali yüksektir. Tamamen düzelmese de azalmasını sağlayacaktır. Bunun yanında konuşma bozukluğu, donuk yüz ifadesi, yazma bozukluğu, terleme gibi sorunlar da düzelebilir.
Tedavi de bir diğer önemli nokta psikolojik olarak hastanın kaybettiklerini tekrar hastaya kazandırmaktır. Parkinson tedavisinde aile ve hekimin bir arada çaba göstermesi hastanın kendisini daha iyi hissetmesini sağlar ve hastanın yaşam standartını arttırır. Aileden gelen desteğin katkısı fazla olacaktır.
Diyetin parkinson hastalığını düzeltmesi söz konusu değildir. Ama dengeli beslenme sağlık açısından faydalıdır. Herhangi bir vitamin tedavisi de bu hastalığa çare değildir.
Cerrahi tedavi ilk tercih yolu değildir. Ama hastalık düzeltilemiyorsa, ilaç kullanımı işe yaramıyorsa uygulanabilir. İki tip tedavi söz konusudur. Hastaya önce anestezi yapılır. Sonra kafatasından bir delik açılır ve gereken bölgedeki hücrelerde hasar yapılır. İkincisinde gereken yere bir elektrod takılır fakat bu sefer hasar yapmadan gerçekleştirilir. Köprücük kemiğinin altına yerleştirilen uyarıcıyla bu elektrod kontrol edilir. Hasta bu aleti mıknatısla açıp kapatabilir. Açtığında hastalığın belirtileri görülmez, kapattığında ise tekrar oluşur.
Bu tedaviler uygulanırken bazı şeylere dikkat edilmelidir. Çünkü her hastaya aynı tedavi uygulanmaz. Hastanın yaşına, hastalığın hangi döneminde olduğuna, maddi gücün verdiği imkana, hastada görülen belirtiye göre farklı tedavi uygulanır. Uygulanacak ilaç dozu yaşa göre değişir.
Bu hastalıkla nasıl yaşayacağım diye düşünmeyin. Her hastalıkla yaşayabileceğiniz gibi buna da alışırsınız. Ancak kendi işinizi kendiniz yapmaya dikkat edin. Bu hastalığı atlatabileceğinizi düşünün. Kendinize olan güveninizin arttığını göreceksiniz.
1-) Cerrahi Tedavi:
Cerrahi olarak talamusun bir bölümü, pallidus internus ve subtalamik nukleus denilen bölgelerden, hedeflenen bölgenin yüksek frekanslı ses dalgalarıyla yakılması prensibine dayanır. Bir başka yöntemde bu bölgelere derin elektrotlar ( metal çubuklar ) vasıtası ile uygulanan yüksek frekanslı elektrik uyarısı yollamaktır. Bu elektrotlara bağlı bir cihaz bu alana ( subtalamik nukleus ) elektrik sinyalleri yollayarak diğer alanlardan çıkan karmaşık ve bozuk sinyalleri azaltır ve etkili olur. Cerrahi tedavinin popülaritesi giderek artmaktadır fakat her cerrahi ameliyat gibi uygun hasta ve tecrübeli eller cerrahi için önemli olan iki ana maddedir.
2-) Medikal ( ilaçla ) Tedavi:
Medikal tedavide ana amaç, vücutta toksik proteinler yüzünden azalmış olana dopaminerjik geçişi artırmaya yönelik tedavidir. Bu amaca uygun kullanılan ilaçlardan en etkilisi Levodopa’dır. Gel gelelim ki L-dopa uzun süreli ve yüksek doz kullanımdan bir süre sonra vücut ilaca karşı bağışıklık kazanır ve ilaç etkisini yitirir. L-dopa en etkili Parkinson ilacı olmasına rağmen 3-5 yıl içerisinde hastada ilaç etkisiz hale gelir. Bu yüzden L-dopa kullanımındaki altın standart “ Hastanın en ihtiyacı olan zamanda uygulanmasıdır “ . Eğer siz hastaya erken yaşta L-dopa başlarsanız hastaya karşı en etkili olan silahınızı erkenden boşa harcamış olursunuz ve durum ciddileştiğinde elinizde silah kalmaz. Hastalığın gidişatına ve hayat kalitesine göre L-dopa verileceği zamanı belirlemek hekimin önemli bir görevidir.
L-dopa’dan önceki süreçte hastaya Bromokriptin, persolid, lisurid, piribedil, ropiniral, kabergolin, piramipebol gibi ilaçlar verilebilir. Bu ilaçların zararlı etkileri L-dopa’dan daha fazladır etkileri L-dopa’ya oranla daha sınırlıdır. Özellikle ağır hastalarda tedaviye başlangıçta L-dopa kullanılabilir. Ayrıca hastada Monaaminoksidaz-B’yi ( MOA-B) inhibe eden ajanlar verilebilir ( selejilin ve rasajilin ) ancak bu ilaçlar yaşlı hastalarda kullanılmamalıdır. Az ve hafif bulguları olan hastalarda kullanılabilirler.
Parkinson Hastalığında bulunan yeni ilaçlar ise beyindeki L-dopa’yı yıkan enzimleri bloke eden ( Entokapon, takapon ) ilaçlarda kullanılabilir. Yeni nesil ilaçlar diğer ilaçlara göre daha pahalı ve sonuçları konusunda alınan bilgiler diğer ilaçlara göre daha yetersizdir. Her hastanın her ilaca karşı uyumu aynı değildir. Bu yüzden hastaya uygun ilaç ve doz ayarlaması yapılmalıdır. Aynı zamanda Parkinson hastalığı ağırlığı açısından kişiden kişiye değişiklik göstermektedir. Hastaların 3’te 1’i tedaviye cevap vererek çok fazla kısıtlanmadan yaşamını sürdürürken, 3’te 1’i kısıtlı cevap verir, geri kalan 3’te 1’i ise ilaç tedavisine dirençli Parkinson grubunu oluşturur, bu grupta alınan sonuçlar çok da yüz güldürücü değildir.
1 - Titreme: Parmaklarda, elde, çenede veya dudaklarda titreme
2 - El yazısında küçülme: El yazısında ani küçülme
3 - Koku duyusunda kayıp: Muz, turşu, meyan kökü gibi yiyeceklerin kokusunu alamama
4 - Uyku sorunu: Derin uyku sırasında yatakta tekmeleme, vurma, çırpınma gibi hareketler
5 - Hareket etmede veya yürümede zorluk: Gövdede, kol ve bacaklarda katılık. Yürürken kolları sallayamamak
6 - Kabızlık
7 - Düşük tonlu konuşma
8 - Maske yüz: kötü bir ruh halinde olunmamasına rağmen, ciddi, depresif ve kızgın bir görünüm
9 - Baş dönmesi ve bayılma
10 - Öne eğilmek / kamburlaşmak
Tedavi
Parkinson hastalığının tedavisinin amacı hastayı aktif, bağımsız, kendi başına işini yapabilen hale gelmesinı sağlamaktır. Yapılan tedavi sonucu hastanın her şeyi düzelecek diye bir şey yoktur. Zaten parkinson hastalığında kullanılan sınırlı sayıda ilaç çeşidi vardır. Bu ilaçlar ya eksik dopamini sağlar, ya onun gibi etki yapar ya da dopaminin parçalanmasını engelleyerek kullanımını arttırır. Tedavi sırasında bu ilaçların oluşabilecek yan etkilerini belirleyip ortadan kaldırmak önemlidir. Fakat her ne olursa olsun ilacın yan etkisi görüldü diye ilacı bırakmak ya da doktor değiştirmek yanlıştır. İlacı bırakmak yanlıştır çünkü hastalık belirtileri tekrar ortaya çıkar. Doktor değiştirmek yanlıştır çünkü tedavisi uzun süren bir hastalık olduğu için doktorun tekrar hastalığın seyri ve gelişimi hakkkında bilgi sahibi olması zaman gerektirir. Bu da vakit kaybıdır. İlaç tedavisiyle kas sertliği, titreme, hareketlerdeki yavaşlığın düzelme ihtimali yüksektir. Tamamen düzelmese de azalmasını sağlayacaktır. Bunun yanında konuşma bozukluğu, donuk yüz ifadesi, yazma bozukluğu, terleme gibi sorunlar da düzelebilir.
Tedavi de bir diğer önemli nokta psikolojik olarak hastanın kaybettiklerini tekrar hastaya kazandırmaktır. Parkinson tedavisinde aile ve hekimin bir arada çaba göstermesi hastanın kendisini daha iyi hissetmesini sağlar ve hastanın yaşam standartını arttırır. Aileden gelen desteğin katkısı fazla olacaktır.
Diyetin parkinson hastalığını düzeltmesi söz konusu değildir. Ama dengeli beslenme sağlık açısından faydalıdır. Herhangi bir vitamin tedavisi de bu hastalığa çare değildir.
Cerrahi tedavi ilk tercih yolu değildir. Ama hastalık düzeltilemiyorsa, ilaç kullanımı işe yaramıyorsa uygulanabilir. İki tip tedavi söz konusudur. Hastaya önce anestezi yapılır. Sonra kafatasından bir delik açılır ve gereken bölgedeki hücrelerde hasar yapılır. İkincisinde gereken yere bir elektrod takılır fakat bu sefer hasar yapmadan gerçekleştirilir. Köprücük kemiğinin altına yerleştirilen uyarıcıyla bu elektrod kontrol edilir. Hasta bu aleti mıknatısla açıp kapatabilir. Açtığında hastalığın belirtileri görülmez, kapattığında ise tekrar oluşur.
Bu tedaviler uygulanırken bazı şeylere dikkat edilmelidir. Çünkü her hastaya aynı tedavi uygulanmaz. Hastanın yaşına, hastalığın hangi döneminde olduğuna, maddi gücün verdiği imkana, hastada görülen belirtiye göre farklı tedavi uygulanır. Uygulanacak ilaç dozu yaşa göre değişir.
Bu hastalıkla nasıl yaşayacağım diye düşünmeyin. Her hastalıkla yaşayabileceğiniz gibi buna da alışırsınız. Ancak kendi işinizi kendiniz yapmaya dikkat edin. Bu hastalığı atlatabileceğinizi düşünün. Kendinize olan güveninizin arttığını göreceksiniz.
1-) Cerrahi Tedavi:
Cerrahi olarak talamusun bir bölümü, pallidus internus ve subtalamik nukleus denilen bölgelerden, hedeflenen bölgenin yüksek frekanslı ses dalgalarıyla yakılması prensibine dayanır. Bir başka yöntemde bu bölgelere derin elektrotlar ( metal çubuklar ) vasıtası ile uygulanan yüksek frekanslı elektrik uyarısı yollamaktır. Bu elektrotlara bağlı bir cihaz bu alana ( subtalamik nukleus ) elektrik sinyalleri yollayarak diğer alanlardan çıkan karmaşık ve bozuk sinyalleri azaltır ve etkili olur. Cerrahi tedavinin popülaritesi giderek artmaktadır fakat her cerrahi ameliyat gibi uygun hasta ve tecrübeli eller cerrahi için önemli olan iki ana maddedir.
2-) Medikal ( ilaçla ) Tedavi:
Medikal tedavide ana amaç, vücutta toksik proteinler yüzünden azalmış olana dopaminerjik geçişi artırmaya yönelik tedavidir. Bu amaca uygun kullanılan ilaçlardan en etkilisi Levodopa’dır. Gel gelelim ki L-dopa uzun süreli ve yüksek doz kullanımdan bir süre sonra vücut ilaca karşı bağışıklık kazanır ve ilaç etkisini yitirir. L-dopa en etkili Parkinson ilacı olmasına rağmen 3-5 yıl içerisinde hastada ilaç etkisiz hale gelir. Bu yüzden L-dopa kullanımındaki altın standart “ Hastanın en ihtiyacı olan zamanda uygulanmasıdır “ . Eğer siz hastaya erken yaşta L-dopa başlarsanız hastaya karşı en etkili olan silahınızı erkenden boşa harcamış olursunuz ve durum ciddileştiğinde elinizde silah kalmaz. Hastalığın gidişatına ve hayat kalitesine göre L-dopa verileceği zamanı belirlemek hekimin önemli bir görevidir.
L-dopa’dan önceki süreçte hastaya Bromokriptin, persolid, lisurid, piribedil, ropiniral, kabergolin, piramipebol gibi ilaçlar verilebilir. Bu ilaçların zararlı etkileri L-dopa’dan daha fazladır etkileri L-dopa’ya oranla daha sınırlıdır. Özellikle ağır hastalarda tedaviye başlangıçta L-dopa kullanılabilir. Ayrıca hastada Monaaminoksidaz-B’yi ( MOA-B) inhibe eden ajanlar verilebilir ( selejilin ve rasajilin ) ancak bu ilaçlar yaşlı hastalarda kullanılmamalıdır. Az ve hafif bulguları olan hastalarda kullanılabilirler.
Parkinson Hastalığında bulunan yeni ilaçlar ise beyindeki L-dopa’yı yıkan enzimleri bloke eden ( Entokapon, takapon ) ilaçlarda kullanılabilir. Yeni nesil ilaçlar diğer ilaçlara göre daha pahalı ve sonuçları konusunda alınan bilgiler diğer ilaçlara göre daha yetersizdir. Her hastanın her ilaca karşı uyumu aynı değildir. Bu yüzden hastaya uygun ilaç ve doz ayarlaması yapılmalıdır. Aynı zamanda Parkinson hastalığı ağırlığı açısından kişiden kişiye değişiklik göstermektedir. Hastaların 3’te 1’i tedaviye cevap vererek çok fazla kısıtlanmadan yaşamını sürdürürken, 3’te 1’i kısıtlı cevap verir, geri kalan 3’te 1’i ise ilaç tedavisine dirençli Parkinson grubunu oluşturur, bu grupta alınan sonuçlar çok da yüz güldürücü değildir.