Kalp ritim bozukluğu, tıptaki diğer adıyla kalp aritmileri, kalp kasının kasılma sisteminde meydana gelen her türlü sapma olarak ifade edilir.
Kalp ritim bozukluklarının neden kaynaklandığını, niteliklerini, tedavisi için neler yapmak gerektiğini bilmek için kalbin kendine has yapısını ve fonksiyonları iyi bilmek gerekir.
Kalp kaslarını meydana getiren özel lifler ritmik olarak yani düzenli aralıklarla kasılabilme kabiliyetine sahiptirler.
Kalbin sağ kulakçığında yer alan üst ana toplardamar girişinden, kalbe açıldığı alanda var olan sinüs-kulakçık düğümü, tüm kalp kasına dağılan uyarılan ana merkezidir. Diğer bir ifade ile sinüs-kulakçık düğümü kalp atışlarının düzenini yani temposunu belirleyici etkiyi sahiptir. Kalp kasını oluşturan tüm kas liflerinin özel yapıları ve aralarındaki bağlantılar vasıtasıyla sinüs-kulakçık düğümünden sistemli aralıklarla çıkmaya başlayan uyanlar, sinir liflerine ihtiyaç duymadan kolaylıkla dağılırlar.
Kalbin bir kasılıp bir gevşemesi şu süreci izler:
Sinüs-kulakçık düğümünden kaynaklanmakta olan uyan, dağıldığı her iki kulakçık kasının anında kasılmasını sağlar ve akabinde kulakçıklar ile kasçıkları ayıran lifli alana gelir. Bu alanda, ikinci bir uyan merkezi olarak bilinen kulakçık-karmacık düğümü yer alır. Bu düğümden oluşmuş olan özel kas liflerinden meydana gelen bir demet, karıncıkları ayıran alanı izleyerek uyanı kalbin üst kısmına yani karıncık liflerinin kasılmaya başlayacağı alana ulaştırır. Kulakçık-karıncık düğümü, doğal olarak sinüs-kulakçık düğümünün kontrolü altındadır ve kulakçıkları her kasıldığında karıncıklarda kasılır. Ancak zamanla bir takım bozukluklara yüzünden bu kontrol azalmaya başlar ve kulakçık-karıncık düğümü kendi kendine karıncıkların kasılma ritmini belirlemeye başlar. Kalp karıncıklarının kasılması yani sistol ile kanın aort vasıtasıyla büyük, akciğer atardamarı vasıtasıyla küçük dolaşıma pompalanması 0,3 saniye sürer. Karıncıkların gevşemesi yani diyastol ile dolaşımdan gelen karıncıkların dolması ise 0,5 saniye sürer. Sonuç olarak da kalp atım çevrimi dakikada yaklaşık olarak 70 defa tekrar eder. Kalp ritmi bozuklukları çoğunlukla uyarının geldiği alana veya belirtilerin şekline göre gerçekleşir.
Fizyolojik açıdan bakılacak olursa, kalp rit¬mi bozuklukları kalp kasılmasını sebep olan uyanların meydana gelmesi, dağılması, dağılma aşamaları esnasında meydana gelen hasarların temelinde gruplanmaktadır. Örnek vermek gerekirse, son grup içine giren birinci derece¬de kulakçık-karıncık kalp bloğu bir ritim bozukluğuna sebep olmaz.
Taşikardi
Taşikardi, kişi dinlenirken, her hangi bir aşırı fiziksel aktivite yapmazken, kalp ritminin normalde ulaşacağı üst sınırından bir basamak üste çıkan bir hız kazanmasıdır. Sinüs taşikardisi ise aslında normal bir fizyolojik durumdur. Gün içinde hiç farkında olmadan meydana gelebilir. İnsan bedeninin gün içinde gelişen değişik koşullara uyum gösterme kabiliyeti vardır. Taşikardi bu sırada çok sık devreye girer. Örnek vermek gerekirse, ciddi anlamda kas gücü gerektiren bazı işler esnasında nabız atışının hızlandığını hepimiz biliriz. Kasların çalışmasını gerektirecek bir iş yapılacağı zaman, kişinin ihtiyacı olan enerji gereksinimi artar. Bu da sadece kaslara ihtiyacı oranda oksijen gitmesi ile meydana gelir. Buradan yola çıkarak daha çok oksijen, daha çok kanı, daha çok kan da kan akımının hızlanmasını gerektirdiğine göre, dolaşımı sağlamakta olan kalbin, atımlarını sıklaştırarak çalışmasını hızlandırması gerekmektedir. Aynı durum, kişi bir müddet uzanıp da aniden ayağa kalktığında da meydana gelir. Kişinin hissettiği heyecan, kalp atışlarının hızlanmasında en büyük faktördür. Kalp atışlarında meydana bu tür hızlanma direk olarak sempatik sinir sisteminden kaynaklanmaktadır. Hissedilen heyecanın beyinde meydana getirdiği özel durum sempatik sinirleri uyarmaktadır. Akabinde bu sinirler de kalp atışlarının hızlanmasına neden olur. Kalp atımlarının hızlanması, hareket sistemi artması ile birlikte vücudun ihtiyaç duyacağı oksijeni de sağlamaktadır. Fakat gerek güç harcama, gerek heyecan duyma olsun meydana gelen bu durumlar karşısında insanların gösterdiği tepki her zaman aynı olmaz. Örneğin fiziksel açıdan fazlaca güç harcamaya alışkın bir kişinin kalp atışlarındaki artış, böyle bir enerji harcamaya alışık olmayan bünyelerde diğerine göre daha azdır.
Kalp ritmi, aşırı kahve, alkol, sigara tüketimine bağlı olarak hızlanabilmektedir. Kişi, önceki vakalarda kalp atış sistemlerinin hızlanmasından şikayet ederken bu tür içeceklere karşı daha çok duyarlılık gösterirler.
Kalp Ritmi Bozukluğu
Taşikardi bazı durumlarda gerçek bir hastalık belirtisi olarak da meydana gelebilir. Vücut sıcaklığı 37°C den yukarı çıktığında, her bir derecelik yükselme olduğunda kalp ritminde ortalama 10 atımlık bir artış meydana gelir. Özellikle yaşanan büyük kanamalardan sonra ortaya çıkan şoklarda taşikardi en net belirtiler arasındadır. Benzer belirti tiroit bezinin aşırı çalışmasında da meydana gelir. Fakat ritim artışları kademeli olarak gelişir. İlk önce bir dakikada 60-90 atım arasında değişim gösteren ritim, bir süre sonra bir dakikada 180 atıma kadar yükselmektedir. Meydana gelen bu artış çoğunlukla bir rahatsızlık yaratmamasına karşın, çarpıntı şikayetine yol açabilir.
Kısaca özetlemek istersek, sinüs taşikardisi enerji açığı olan organizmaya, ciddi anlamda bir destek, fark edilmesi basit bir belirti, kimi zamanda kahve ve tütün gibi bir alışkanlığın sebep olduğu uyarıya verilen aşın bir tepki durumudur. Rahatsızlıkları kesin bir biçimde gidermek için, uyarıcı madde tüketimini azaltmak, fiziksel ve ruhsal açıdan bedeni zorlayacak aktivitelerden uzak durmak son derece önemlidir. Toplum içinde yanlış bir kanı vardır. İnsanlar çok fazla çalışmanın kalbi yorduğunu düşünür. Aslında tam tersi çok çalışan kalp yıpranmamaktadır. Lakin taşikardi beraberinde başka belirtiler ile ortaya çıkıyorsa o zaman ciddiye alınmalıdır. Örnek vermek gerekirse, sindirim sis¬temi kanamasının ilk fark edilen belirtisi sinüs taşikardisidir.
Sinüs taşikardisinin en net belirtisi kademeli olarak meydana geliyor olmasıdır. Bunun yanında geçici taşikardi ve kulakçık flateri aniden meydana gelir ve aniden yok olur. Ayrıca her hangi bir fiziksel zorlanmaya ve solunuma bağlı olarak veya kendi kendine farklılıklar göstermez.
Sinüs taşikardisinde, göz yuvalarına yapılan baskı ile vagus siniri uyarıldığı müddetçe kalp atım hızını yavaşlatmak mümkün olmaktadır. Geçici taşikardi durumunda ise vagus etkisi hiçbir işe yaramayabilir ve kimi vakalarda belirtileri tamamen ortadan yok olabilir. Geçici taşikardi aniden gelen ve nöbetler halinde seyreden anormal bir durumdur. Kimi zaman kalbe ilişkin bir lezyon yüzünden meydana gelebilir. Ama çoğu zaman tamamen sağlıklı kişilerde de görülebilmektedir. Belirli bir sebep olmadığı halde kalp ritmi birden bire dakikada 160-180, bazen 200 atıma kadar çıkabilir. Akabinde dinlenme ya da daha çok hareketlenme kalp ritmini değiştirmemekle birlikte ve dakikalar veya saatlerce süren taşikardi başladığı gibi aniden sona erebilir.
Kalp ritim hızlanmasının aniden başlaması, dinlenme halindeyken bile meydana çıkabilmesi, fiziksel veya ruhsal sebeplere bağlı olması, nöbetler esnasında kalp atım hızında değişme olmaması geçici taşikardiyi sinüs taşikardisinden ayıran önemli özelliklerdir.
Geçici taşikardi kişide hiçbir şikayete sebep olmayabilir. Fakat kimi zamanlar çok net rahatsızlıklara da sebep olabilir. Nöbet, ifade edilmesi olukça zor olan “kalpte sıkışma” hissi ile başlayabilmektedir. Akabinde kalp ritminin hızlandığı hissedilir. Atışlar çok sık aralıklarla ilerliyorsa ve bu durum zaten sağlıksız bir kalpte meydana gelmiş ise diyastolun (dolum) çok kısa sürmesi sebebiyle, kalp az miktarda kanla dolmaya başlar ve akabinde her sistolde büyük dolaşıma pompalanan kan miktarında azalma meydana gelir. Kalp ritminde yaşanan hızlanma bile yeterli kan miktarım karşılayamaz hale gelir. Dokulara gelen oksijenlenmiş kan miktarından azalma başlar. Kalbin, oksijenin azalmasına karşı gösterdiği tepki ağrı veya sol göğüs tarafında algılanan bir sıkışma şeklinde meydana gelir. Meydana gelen baş dönmesi, sersemleme ve bulanık görme gibi şikayetler beynin, soğuk ter atma, mide bulantısı ve soluma güçlüğü bedenin diğer kısımlarının tepkisinden kaynaklanmaktadır. Nöbetler esnasında idrar yapma miktarında azalma görülür ve nöbet sonunda da yapılan idrar miktarı ise bol ve berrak renklidir.
Geçici taşikardinin sebeplerini açıklayan bazı veriler henüz kuramsal aşamadadır. Bu kuramlardan birinin açıklamasına göre, kulakçıkta sinüs-kulakçık düğümünden daha hızlı ve aniden elektrik uyarısı dağıtabilen bir alan vardır. Bu alan sinüs-kulakçık düğümünün belirleyici etkisini yok edip akabinde onun yerine geçmektedir.
Kalp kaslarını meydana getiren her lif kendiliğinden ve sistemli bir biçimde belirli bir elektriksel seviyede hem kendisini, hem de tüm kalp kaslarını uyarabilme özelliğine sahiptir. Bu şekilde elektrik uyarısı tüm kalp kası lifleri boyunca dağılır. Sinüs-kulakçık düğümündeki duyarlılık diğer alanlara göre daha baskın olması sebebiyle elektrik uyarısına daha erken tepki verir ve böylece kalp ritmini belirleyebilir. Fakat herhangi bir sebeple kalp kasının bir alanından daha hızlı ritimde uyanlar meydana gelecek olursa, kalp işte bu yeni merkezin yönetimi altında daha hızlı çalışmaya başlar. Bu alanın elektrokardiyogramda meydana getirdiği farklılıklarla tespit edilebilecek taşikardiler, karıncık üstü taşikardisi ve karıncık taşikardisi olmak üzere iki farklı grupta incelenir. Kancık üstü taşikardisi genelde genç bireyler görülürken, karıncık taşikardisi daha çok orta yaş üzeri yaşlı bireylerde görülür. Yani kalp ritmini belirleyen yeni bir merkezin meydana gelmesi, taşikardi mekanizmasını açıklayan kuramlar arasın¬da en yaygın olanıdır.
Taşikardide kalp ritmini belirleyen yeni bir merkezinden ve nasıl ortaya çıktığına dair farklı görüşler mevcuttur. Bazı görüşlere göre bu merkez, romatizma veya damar sertliği ile meydana gelmektedir. Bazı görüşlere göre ise kalp kasındaki bir lezyondan kaynaklanan örselenmiş bir alan yüzünden meydana gelir. Fakat özellikle genç yaştaki bireylerde yapılan detaylı incelemelerde bile kalbin tümüyle normal, organizmanın ise gayet sağlıklı olduğu tespit edilebilmektedir. Bu durumdaki bireyler nöbet esnasında bile çok az belirti hissedebilirler. Vakaların ortalama yüzde 70 inde başlamış olan nöbetleri durdurabilecek bir takım önlemler alınabilir. Alınacak önlemleri hekim, hastanın hastalık öyküsüne ve o anki durumuna göre belirler. Örnek vermek gerekirse, hastanın göz yuvalarına basınç uygulanabilir. Bunun için hastayı yere uzatır ve gözlerinin aşağıya bakmasını ve kapalı tutmasını isteyerek, göz kapaklarına kalp ritmi normale dönünceye kadar artan baskı sistemi uygular. Lakin bu yöntem çok tehlikeli ve riskli bir yöntemdir ve neredeyse bütün hekimler bu yöntemden uzak durur. Çünkü bu tip yöntemler ani kalp durmasına sebep olabilir.
Kusma refleksi uyarılması ile oldukça iyi sonuçlar alınabilmektedir. Refleksi harekete geçirmek için parmağın ağza sokulması sağlanır. Bunun dışında karın kasları dışkılama yapılıyormuş gibi kasılır ve küçük küçük yudumlarla su içilmesi ve bu esnada soluğun tutulmaya çalışması gibi uygulamalar yapılabilir. Şah damarına uygulanan basınç ile ritmin normale dönmesi ile hemen son verilir uygulamaya. Ancak az öncede belirttiğimiz gibi bu tür uygulamalar çok risklidir ve asla hasta kendi kendine uygulamamalıdır. Zira bilinç yitirilebilir ve kalp gereğinden fazla yavaşlayabilir.
Kulakçık Flateri Ve Fîbrilasyonu
Flater ve fıbrilasyon, kalp ritminin bozulması ile meydana gelen bir kalp hastalığı türüdür. Kaynak olarak kulakçık veya karıncık gösterilebilir. Genelde kulakçık kaynaklıdır ve çok ender de olsa karıncıktan kaynaklanabilir lakin çok tehlike arz eder.
Flater ve fibrilasyon ilk belirtisi nabızda meydana gelen düzensizliktir. Söz konusu bu nabız düzensizliği solup alıp verirken nabzın yavaşlaması ile meydana gelen sinüs taşikardisine veya fazla kalp atımı ile ortaya çıkan duruma benzemez. Devamlılık özelliği olan bu düzensizlikler fibnlasyonda flatere nazaran çok daha belirgindir.
Flater ve fibrilasyon aynı mekanizmaya bağlı iken kulakçık sıra dışı uyanların meydana gelmesine bağlıdır. Bu uyanlar, tüm kalbe dağılarak kalp kasının kasılmasına sebep olur. Uyanlar üst ana toplardamarın, sağ kulakçığa açıldığı noktanın hemen al¬tında var olan ve uyarılma kabiliyeti etrafındaki dokulardan daha yüksek olan sinüs-kulakçık düğümünden kaynaklanmaktadır. Buradan çıkmaya başlayan uyan, her iki kulakçığa ve kulakçık-karıncık düğümü ve iletim demetleri vasıtasıyla karıncıklara dağılır. Süratli dağılan uyan kas lifi hücrelerinin kasılmasını sağlamaktadır. Bu şekilde önce kulakçıklar ardından da karıncıklar kasılmış olur.
Bu hasarların meydana geldiği vakalarda ise kesin biçimde aydınlatılamamış birtakım karmaşık mekanizmalar sebebiyle sinüs-kulakçık düğümünün düzenleyici önceliği yok olur. Akabinde kulakçık kasından düzensiz ve hızlı bir ritimle dağılan uyanlar çıkmaya baş¬lar. Bu şekilde gelişen anormal uyanların sebeplerine ilişkin açıklamalar hâlâ tartışılmaktadır. Son zamanlarda yapılan araştırmalara göre, kalp ritminde bozukluğa sebep olan alan sinüs-kulakçık düğümünden farklı bir yerde bulunmakta ve rastgele bir ritimle uyanları göndermektedir. Flater ,tıp diline İngilizce’den girmiş olan flater yani “çırpınma, titreşme” anlamına gelen flutter sözcüğünden gelmektedir. Genel olarak normal bir kalp atımı bir dakikada 60-80 defa seyrederken, flaterde yeni mer¬kezden çıkan uyanların sayısı bir dakikada 200-400 dolayında olmaktadır. Belli bir sistem işleyişi ile kulakçık kası boyunca dağılan bu yanlar çok fazla oldukları için sıradan bir titreşim veya dalgalanma meydana getirerek kulakçık-karıncık düğümüne gelirler. Fakat bu durumda hastanın hayatı için oldukça önemli bir eşik meydana gelir. Şayet kulakçıktan dağılan tüm uyanlar olduğu gibi kancıklara geçmiş olsaydı, kulakçık flateri karıncık flaterine dönü¬şürdü. Bunun akabinde de kalp atışı çok hızlı çalıştığından, çok kısa süren diyastol esnasında kanla dolma imkânı bulamaz ve büyük dolaşıma yeterli kan pompalanamazdı. Hayatı devam ettiren yaşamsal organlara yeterli miktarda kan ve oksijen gitmediği için kişi ölüm riski ile karşı karşıya gelirdi. Fakat kulakçık-karıncık düğümü bir defa uyarılması ile bir müddet kendine gelen diğer uyanlara karşı duyarsız kalır. Böylece arka arkaya gelen bir sürü uyan duyarsızlaşmış olan duvar karşısından etkisizleşir. Bir süre sonra kulakçık-karıncık düğümü uyanabilme kabiliyetini tekrar kazanması ile yeni bir uyarı karıncıklara ulaşır. Diğer bir ifade ile kulakçık-karıncık düğümü bir süzgeç görevi görerek birçok sayıda gelen uyanların karıncığa ulaşmasına müsaade etmez. Bu şekilde karıncık pompa fonksiyonunu korumuş olur.
Kalp ritim bozukluklarının neden kaynaklandığını, niteliklerini, tedavisi için neler yapmak gerektiğini bilmek için kalbin kendine has yapısını ve fonksiyonları iyi bilmek gerekir.
Kalp kaslarını meydana getiren özel lifler ritmik olarak yani düzenli aralıklarla kasılabilme kabiliyetine sahiptirler.
Kalbin sağ kulakçığında yer alan üst ana toplardamar girişinden, kalbe açıldığı alanda var olan sinüs-kulakçık düğümü, tüm kalp kasına dağılan uyarılan ana merkezidir. Diğer bir ifade ile sinüs-kulakçık düğümü kalp atışlarının düzenini yani temposunu belirleyici etkiyi sahiptir. Kalp kasını oluşturan tüm kas liflerinin özel yapıları ve aralarındaki bağlantılar vasıtasıyla sinüs-kulakçık düğümünden sistemli aralıklarla çıkmaya başlayan uyanlar, sinir liflerine ihtiyaç duymadan kolaylıkla dağılırlar.
Kalbin bir kasılıp bir gevşemesi şu süreci izler:
Sinüs-kulakçık düğümünden kaynaklanmakta olan uyan, dağıldığı her iki kulakçık kasının anında kasılmasını sağlar ve akabinde kulakçıklar ile kasçıkları ayıran lifli alana gelir. Bu alanda, ikinci bir uyan merkezi olarak bilinen kulakçık-karmacık düğümü yer alır. Bu düğümden oluşmuş olan özel kas liflerinden meydana gelen bir demet, karıncıkları ayıran alanı izleyerek uyanı kalbin üst kısmına yani karıncık liflerinin kasılmaya başlayacağı alana ulaştırır. Kulakçık-karıncık düğümü, doğal olarak sinüs-kulakçık düğümünün kontrolü altındadır ve kulakçıkları her kasıldığında karıncıklarda kasılır. Ancak zamanla bir takım bozukluklara yüzünden bu kontrol azalmaya başlar ve kulakçık-karıncık düğümü kendi kendine karıncıkların kasılma ritmini belirlemeye başlar. Kalp karıncıklarının kasılması yani sistol ile kanın aort vasıtasıyla büyük, akciğer atardamarı vasıtasıyla küçük dolaşıma pompalanması 0,3 saniye sürer. Karıncıkların gevşemesi yani diyastol ile dolaşımdan gelen karıncıkların dolması ise 0,5 saniye sürer. Sonuç olarak da kalp atım çevrimi dakikada yaklaşık olarak 70 defa tekrar eder. Kalp ritmi bozuklukları çoğunlukla uyarının geldiği alana veya belirtilerin şekline göre gerçekleşir.
Fizyolojik açıdan bakılacak olursa, kalp rit¬mi bozuklukları kalp kasılmasını sebep olan uyanların meydana gelmesi, dağılması, dağılma aşamaları esnasında meydana gelen hasarların temelinde gruplanmaktadır. Örnek vermek gerekirse, son grup içine giren birinci derece¬de kulakçık-karıncık kalp bloğu bir ritim bozukluğuna sebep olmaz.
Taşikardi
Taşikardi, kişi dinlenirken, her hangi bir aşırı fiziksel aktivite yapmazken, kalp ritminin normalde ulaşacağı üst sınırından bir basamak üste çıkan bir hız kazanmasıdır. Sinüs taşikardisi ise aslında normal bir fizyolojik durumdur. Gün içinde hiç farkında olmadan meydana gelebilir. İnsan bedeninin gün içinde gelişen değişik koşullara uyum gösterme kabiliyeti vardır. Taşikardi bu sırada çok sık devreye girer. Örnek vermek gerekirse, ciddi anlamda kas gücü gerektiren bazı işler esnasında nabız atışının hızlandığını hepimiz biliriz. Kasların çalışmasını gerektirecek bir iş yapılacağı zaman, kişinin ihtiyacı olan enerji gereksinimi artar. Bu da sadece kaslara ihtiyacı oranda oksijen gitmesi ile meydana gelir. Buradan yola çıkarak daha çok oksijen, daha çok kanı, daha çok kan da kan akımının hızlanmasını gerektirdiğine göre, dolaşımı sağlamakta olan kalbin, atımlarını sıklaştırarak çalışmasını hızlandırması gerekmektedir. Aynı durum, kişi bir müddet uzanıp da aniden ayağa kalktığında da meydana gelir. Kişinin hissettiği heyecan, kalp atışlarının hızlanmasında en büyük faktördür. Kalp atışlarında meydana bu tür hızlanma direk olarak sempatik sinir sisteminden kaynaklanmaktadır. Hissedilen heyecanın beyinde meydana getirdiği özel durum sempatik sinirleri uyarmaktadır. Akabinde bu sinirler de kalp atışlarının hızlanmasına neden olur. Kalp atımlarının hızlanması, hareket sistemi artması ile birlikte vücudun ihtiyaç duyacağı oksijeni de sağlamaktadır. Fakat gerek güç harcama, gerek heyecan duyma olsun meydana gelen bu durumlar karşısında insanların gösterdiği tepki her zaman aynı olmaz. Örneğin fiziksel açıdan fazlaca güç harcamaya alışkın bir kişinin kalp atışlarındaki artış, böyle bir enerji harcamaya alışık olmayan bünyelerde diğerine göre daha azdır.
Kalp ritmi, aşırı kahve, alkol, sigara tüketimine bağlı olarak hızlanabilmektedir. Kişi, önceki vakalarda kalp atış sistemlerinin hızlanmasından şikayet ederken bu tür içeceklere karşı daha çok duyarlılık gösterirler.
Kalp Ritmi Bozukluğu
Taşikardi bazı durumlarda gerçek bir hastalık belirtisi olarak da meydana gelebilir. Vücut sıcaklığı 37°C den yukarı çıktığında, her bir derecelik yükselme olduğunda kalp ritminde ortalama 10 atımlık bir artış meydana gelir. Özellikle yaşanan büyük kanamalardan sonra ortaya çıkan şoklarda taşikardi en net belirtiler arasındadır. Benzer belirti tiroit bezinin aşırı çalışmasında da meydana gelir. Fakat ritim artışları kademeli olarak gelişir. İlk önce bir dakikada 60-90 atım arasında değişim gösteren ritim, bir süre sonra bir dakikada 180 atıma kadar yükselmektedir. Meydana gelen bu artış çoğunlukla bir rahatsızlık yaratmamasına karşın, çarpıntı şikayetine yol açabilir.
Kısaca özetlemek istersek, sinüs taşikardisi enerji açığı olan organizmaya, ciddi anlamda bir destek, fark edilmesi basit bir belirti, kimi zamanda kahve ve tütün gibi bir alışkanlığın sebep olduğu uyarıya verilen aşın bir tepki durumudur. Rahatsızlıkları kesin bir biçimde gidermek için, uyarıcı madde tüketimini azaltmak, fiziksel ve ruhsal açıdan bedeni zorlayacak aktivitelerden uzak durmak son derece önemlidir. Toplum içinde yanlış bir kanı vardır. İnsanlar çok fazla çalışmanın kalbi yorduğunu düşünür. Aslında tam tersi çok çalışan kalp yıpranmamaktadır. Lakin taşikardi beraberinde başka belirtiler ile ortaya çıkıyorsa o zaman ciddiye alınmalıdır. Örnek vermek gerekirse, sindirim sis¬temi kanamasının ilk fark edilen belirtisi sinüs taşikardisidir.
Sinüs taşikardisinin en net belirtisi kademeli olarak meydana geliyor olmasıdır. Bunun yanında geçici taşikardi ve kulakçık flateri aniden meydana gelir ve aniden yok olur. Ayrıca her hangi bir fiziksel zorlanmaya ve solunuma bağlı olarak veya kendi kendine farklılıklar göstermez.
Sinüs taşikardisinde, göz yuvalarına yapılan baskı ile vagus siniri uyarıldığı müddetçe kalp atım hızını yavaşlatmak mümkün olmaktadır. Geçici taşikardi durumunda ise vagus etkisi hiçbir işe yaramayabilir ve kimi vakalarda belirtileri tamamen ortadan yok olabilir. Geçici taşikardi aniden gelen ve nöbetler halinde seyreden anormal bir durumdur. Kimi zaman kalbe ilişkin bir lezyon yüzünden meydana gelebilir. Ama çoğu zaman tamamen sağlıklı kişilerde de görülebilmektedir. Belirli bir sebep olmadığı halde kalp ritmi birden bire dakikada 160-180, bazen 200 atıma kadar çıkabilir. Akabinde dinlenme ya da daha çok hareketlenme kalp ritmini değiştirmemekle birlikte ve dakikalar veya saatlerce süren taşikardi başladığı gibi aniden sona erebilir.
Kalp ritim hızlanmasının aniden başlaması, dinlenme halindeyken bile meydana çıkabilmesi, fiziksel veya ruhsal sebeplere bağlı olması, nöbetler esnasında kalp atım hızında değişme olmaması geçici taşikardiyi sinüs taşikardisinden ayıran önemli özelliklerdir.
Geçici taşikardi kişide hiçbir şikayete sebep olmayabilir. Fakat kimi zamanlar çok net rahatsızlıklara da sebep olabilir. Nöbet, ifade edilmesi olukça zor olan “kalpte sıkışma” hissi ile başlayabilmektedir. Akabinde kalp ritminin hızlandığı hissedilir. Atışlar çok sık aralıklarla ilerliyorsa ve bu durum zaten sağlıksız bir kalpte meydana gelmiş ise diyastolun (dolum) çok kısa sürmesi sebebiyle, kalp az miktarda kanla dolmaya başlar ve akabinde her sistolde büyük dolaşıma pompalanan kan miktarında azalma meydana gelir. Kalp ritminde yaşanan hızlanma bile yeterli kan miktarım karşılayamaz hale gelir. Dokulara gelen oksijenlenmiş kan miktarından azalma başlar. Kalbin, oksijenin azalmasına karşı gösterdiği tepki ağrı veya sol göğüs tarafında algılanan bir sıkışma şeklinde meydana gelir. Meydana gelen baş dönmesi, sersemleme ve bulanık görme gibi şikayetler beynin, soğuk ter atma, mide bulantısı ve soluma güçlüğü bedenin diğer kısımlarının tepkisinden kaynaklanmaktadır. Nöbetler esnasında idrar yapma miktarında azalma görülür ve nöbet sonunda da yapılan idrar miktarı ise bol ve berrak renklidir.
Geçici taşikardinin sebeplerini açıklayan bazı veriler henüz kuramsal aşamadadır. Bu kuramlardan birinin açıklamasına göre, kulakçıkta sinüs-kulakçık düğümünden daha hızlı ve aniden elektrik uyarısı dağıtabilen bir alan vardır. Bu alan sinüs-kulakçık düğümünün belirleyici etkisini yok edip akabinde onun yerine geçmektedir.
Kalp kaslarını meydana getiren her lif kendiliğinden ve sistemli bir biçimde belirli bir elektriksel seviyede hem kendisini, hem de tüm kalp kaslarını uyarabilme özelliğine sahiptir. Bu şekilde elektrik uyarısı tüm kalp kası lifleri boyunca dağılır. Sinüs-kulakçık düğümündeki duyarlılık diğer alanlara göre daha baskın olması sebebiyle elektrik uyarısına daha erken tepki verir ve böylece kalp ritmini belirleyebilir. Fakat herhangi bir sebeple kalp kasının bir alanından daha hızlı ritimde uyanlar meydana gelecek olursa, kalp işte bu yeni merkezin yönetimi altında daha hızlı çalışmaya başlar. Bu alanın elektrokardiyogramda meydana getirdiği farklılıklarla tespit edilebilecek taşikardiler, karıncık üstü taşikardisi ve karıncık taşikardisi olmak üzere iki farklı grupta incelenir. Kancık üstü taşikardisi genelde genç bireyler görülürken, karıncık taşikardisi daha çok orta yaş üzeri yaşlı bireylerde görülür. Yani kalp ritmini belirleyen yeni bir merkezin meydana gelmesi, taşikardi mekanizmasını açıklayan kuramlar arasın¬da en yaygın olanıdır.
Taşikardide kalp ritmini belirleyen yeni bir merkezinden ve nasıl ortaya çıktığına dair farklı görüşler mevcuttur. Bazı görüşlere göre bu merkez, romatizma veya damar sertliği ile meydana gelmektedir. Bazı görüşlere göre ise kalp kasındaki bir lezyondan kaynaklanan örselenmiş bir alan yüzünden meydana gelir. Fakat özellikle genç yaştaki bireylerde yapılan detaylı incelemelerde bile kalbin tümüyle normal, organizmanın ise gayet sağlıklı olduğu tespit edilebilmektedir. Bu durumdaki bireyler nöbet esnasında bile çok az belirti hissedebilirler. Vakaların ortalama yüzde 70 inde başlamış olan nöbetleri durdurabilecek bir takım önlemler alınabilir. Alınacak önlemleri hekim, hastanın hastalık öyküsüne ve o anki durumuna göre belirler. Örnek vermek gerekirse, hastanın göz yuvalarına basınç uygulanabilir. Bunun için hastayı yere uzatır ve gözlerinin aşağıya bakmasını ve kapalı tutmasını isteyerek, göz kapaklarına kalp ritmi normale dönünceye kadar artan baskı sistemi uygular. Lakin bu yöntem çok tehlikeli ve riskli bir yöntemdir ve neredeyse bütün hekimler bu yöntemden uzak durur. Çünkü bu tip yöntemler ani kalp durmasına sebep olabilir.
Kusma refleksi uyarılması ile oldukça iyi sonuçlar alınabilmektedir. Refleksi harekete geçirmek için parmağın ağza sokulması sağlanır. Bunun dışında karın kasları dışkılama yapılıyormuş gibi kasılır ve küçük küçük yudumlarla su içilmesi ve bu esnada soluğun tutulmaya çalışması gibi uygulamalar yapılabilir. Şah damarına uygulanan basınç ile ritmin normale dönmesi ile hemen son verilir uygulamaya. Ancak az öncede belirttiğimiz gibi bu tür uygulamalar çok risklidir ve asla hasta kendi kendine uygulamamalıdır. Zira bilinç yitirilebilir ve kalp gereğinden fazla yavaşlayabilir.
Kulakçık Flateri Ve Fîbrilasyonu
Flater ve fıbrilasyon, kalp ritminin bozulması ile meydana gelen bir kalp hastalığı türüdür. Kaynak olarak kulakçık veya karıncık gösterilebilir. Genelde kulakçık kaynaklıdır ve çok ender de olsa karıncıktan kaynaklanabilir lakin çok tehlike arz eder.
Flater ve fibrilasyon ilk belirtisi nabızda meydana gelen düzensizliktir. Söz konusu bu nabız düzensizliği solup alıp verirken nabzın yavaşlaması ile meydana gelen sinüs taşikardisine veya fazla kalp atımı ile ortaya çıkan duruma benzemez. Devamlılık özelliği olan bu düzensizlikler fibnlasyonda flatere nazaran çok daha belirgindir.
Flater ve fibrilasyon aynı mekanizmaya bağlı iken kulakçık sıra dışı uyanların meydana gelmesine bağlıdır. Bu uyanlar, tüm kalbe dağılarak kalp kasının kasılmasına sebep olur. Uyanlar üst ana toplardamarın, sağ kulakçığa açıldığı noktanın hemen al¬tında var olan ve uyarılma kabiliyeti etrafındaki dokulardan daha yüksek olan sinüs-kulakçık düğümünden kaynaklanmaktadır. Buradan çıkmaya başlayan uyan, her iki kulakçığa ve kulakçık-karıncık düğümü ve iletim demetleri vasıtasıyla karıncıklara dağılır. Süratli dağılan uyan kas lifi hücrelerinin kasılmasını sağlamaktadır. Bu şekilde önce kulakçıklar ardından da karıncıklar kasılmış olur.
Bu hasarların meydana geldiği vakalarda ise kesin biçimde aydınlatılamamış birtakım karmaşık mekanizmalar sebebiyle sinüs-kulakçık düğümünün düzenleyici önceliği yok olur. Akabinde kulakçık kasından düzensiz ve hızlı bir ritimle dağılan uyanlar çıkmaya baş¬lar. Bu şekilde gelişen anormal uyanların sebeplerine ilişkin açıklamalar hâlâ tartışılmaktadır. Son zamanlarda yapılan araştırmalara göre, kalp ritminde bozukluğa sebep olan alan sinüs-kulakçık düğümünden farklı bir yerde bulunmakta ve rastgele bir ritimle uyanları göndermektedir. Flater ,tıp diline İngilizce’den girmiş olan flater yani “çırpınma, titreşme” anlamına gelen flutter sözcüğünden gelmektedir. Genel olarak normal bir kalp atımı bir dakikada 60-80 defa seyrederken, flaterde yeni mer¬kezden çıkan uyanların sayısı bir dakikada 200-400 dolayında olmaktadır. Belli bir sistem işleyişi ile kulakçık kası boyunca dağılan bu yanlar çok fazla oldukları için sıradan bir titreşim veya dalgalanma meydana getirerek kulakçık-karıncık düğümüne gelirler. Fakat bu durumda hastanın hayatı için oldukça önemli bir eşik meydana gelir. Şayet kulakçıktan dağılan tüm uyanlar olduğu gibi kancıklara geçmiş olsaydı, kulakçık flateri karıncık flaterine dönü¬şürdü. Bunun akabinde de kalp atışı çok hızlı çalıştığından, çok kısa süren diyastol esnasında kanla dolma imkânı bulamaz ve büyük dolaşıma yeterli kan pompalanamazdı. Hayatı devam ettiren yaşamsal organlara yeterli miktarda kan ve oksijen gitmediği için kişi ölüm riski ile karşı karşıya gelirdi. Fakat kulakçık-karıncık düğümü bir defa uyarılması ile bir müddet kendine gelen diğer uyanlara karşı duyarsız kalır. Böylece arka arkaya gelen bir sürü uyan duyarsızlaşmış olan duvar karşısından etkisizleşir. Bir süre sonra kulakçık-karıncık düğümü uyanabilme kabiliyetini tekrar kazanması ile yeni bir uyarı karıncıklara ulaşır. Diğer bir ifade ile kulakçık-karıncık düğümü bir süzgeç görevi görerek birçok sayıda gelen uyanların karıncığa ulaşmasına müsaade etmez. Bu şekilde karıncık pompa fonksiyonunu korumuş olur.