Çocuk Sağlığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

ELEKTRİK SÜPÜRGELERİNDE HEPA FİLTRELERİN SAĞLIĞIMIZA ETKİSİ

Hepa Filtre Ne İşe Yarar?

İyi bir elektrik süpürgesinin en önemli özelliği, vakum yoluyla ortamdan aldığı tozu içinde tutabilme kapasitesidir. Bunun için de filtreleme sistemlerinin kaliteli olması gerekir. Herkesin konuştuğu HEPA ( High Efficient Particle Arreseted ) süpürme = temizlik = hijyen için bir süpürgede olmazsa olmazdır. Bir filtrenin HEPA olarak adlandırılması için %99,9 oranında 0,3 mikrona kadar olan partikülleri ortamdan arındırması gerekir. Herkes çok bilmese de, satıcılar bunu müşterilerine çok söylemese de hepa filtreler kendi içinde kategorilere ayrılır.

- HEPA 10
- HEPA 11
- HEPA 12
- HEPA 13
- HEPA 14

Daha üst kategorisinede ULPA adı verilir.

Bu numaralandırılmış HEPA nın anlamı nedir?

Hepa Filtrelerin Numaralarına Göre Etkileri

Normal mikrofiltre kullanılan bir süpürgeye giren 100.000 adet partikülün yaklaşık 50.000 tanesi, daha tehlikeli ve havada asılı kalacak küçüklükte makineden dışarı çıkar.

Eğer süpürgede;

- HEPA 10 kullanılıyor ise maksimum 15,000 adet

- HEPA 11 kullanılıyor ise 5000 adet

- HEPA 12 kullanılıyor ise 500 adet

- HEPA 13 KULLANILIYORSA 50 ADET ( Merkezi İngiltere'de bulunan British Allergy Foundation'a göre kabul edilebilir orandır. )

-HEPA 14 kullanılıyor ise sadece 5 adet partikül dışarı çıkma şansına sahiptir. ( Hava temizleme cihazı gibi )

Süpürgenin içine milyarlarca,trilyonlarca toz partikülünün girdiğini varsayarsak oranlar çok daha iyi göze çarpar.

OJE SÜRMENİN ZARARLARI

Bayanların vazgeçilmezi olan renk renk ojelerin aslında ne kadar zararlı olduğu, pek merak edilen bir konu değildir. Ancak kozmetik ürünleri içerisinde en fazla oje sürmek zararlıdır. 7′den 70′e tüm yaştaki bayanların çoğu ojeli tırnaklara bayılır. Hatta daha 2-3 yaşındaki kızlarına, yeğenlerinin tırnaklarına bile oje sürerler.

Oje Sürmenin Zararları

Kozmetik ürünleri içerisinde en çok toksini ojeler içermektedir. Formaldehit , ftalat maddeleri ojelerin içerisinde bulunmaktadır ve biz bayanlar, oje sürdüğümüzde tırnak üst katmanını bu katkı maddeleri ile kaplamaktayız. Bu maddeler renk çözücü olarak bilinmektedir endokrin ve sinir sistemi üzerine, biz anlamadan zarar vererek tahrip etmeye başlar.

Formaldehit nedir ? Saf formaldehit, renksiz ve zararlı bir gazdır. Bu gaz işlenir ve böylelikle, birçok tüketim ürünlerinde kullanımı gerçekleştirilir. Formaldehit, proteinler ile suda çözünmeyen bileşikler meydana getirdiğinden zehirlidir.

Ftalat ise ; genellikle plastik ürünlerin esnekliğini arttırmak için kullanılan kanserojen maddelerdir. Ojelerde de katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. Oje dışında, diğer kozmetik ürünlerinde de ftalat kullanımına rastlanılmaktadır.

Yine oje kullanımında aseton ve toluen de zararlı maddeler içerisinde yer almaktadır. Bu maddelerde renklerin sıvı şekilde kalmasını sağlar ancak hızlı bir şekilde buharlaşarak, hava yolu ile fazla miktarda toksin solumamıza neden olur ve solunum yolları sistemlerimize zarar verirler.

Oje sürmek birçok şeyde olduğu gibi ne yazık ki zararlıdır. Ayrıca ojeyi uzun süre tırnaklarda bırakmak, çok daha zararlıdır. Sık sık oje sürmek yerine arada bir tırnakları dinlendirmek ve nefes almalarını sağlamak, oluşabilecek zararların önüne geçebilir. Ve yine bu zararların önüne geçmek için aseton seçimlerinize dikkat etmelisiniz. Tırnakları kurutan asetonlar yerine nemlendirici özelliği olan asetonları tercih etmenizi öneririz.

Hamileler Dikkat!

Hamilelik durumlarında oje sürmenin zararlarına gelirsek; hamilelik döneminde her konuda çok daha özenli ve dikkatli olunması gerektiğini hepimiz biliyoruz. Bu nedenle oje ve aseton içerisinde bulunan toksinleri hamile iken solumanın zararları sadece size değil bebeğinize de geçerek, bebeğin sağlığı açısından risk meydana getirmektedir

BONZAİ NEDİR ZARARLARI NELERDİR?

YÜZYILIN TEHLİKESİ BONZAİ

Uyuşturucu madde içerikli olan ve kullanımı esnasında insan metabolizmasına çok zararları dokunan Bonzai, tamamen uyuşturucu maddeden ve bazı bitkilerin yapraklarına karıştırılarak elde edilmektedir. Bonzai zararları ve etkileri kalcı hasarlar bırakabilmek le beraber büyük ölçüde bağımlı hale gelmektedir.

Bonzai Sentetik Cannabinoid ismi altındaki birçok maddeden oluşmaktadır. Tamamen kimyasal olan bu uyuşturucu madde bazı bitkilerin yapraklarına karıştırılarak ortaya çıkmaktadır. İçildiği zaman insan üzerinde çok büyük bir etkisi olmaktadır.

Bonzai Zararları;

1- Kan basıncında hızlı artış ve nabız yükselmesi
2- Şiddetli ağız kuruluğu
3- Göz kızarıklığı
4- Halüsülasyon hayal görme
5- Açlık hissi
6- Ortam seçememe nerede olduğunu hatırlayamama
7- Geçici körlük
8- Geçici felç durumu

Yeni nesil çocukların kandırılarak farklı türde bu uyuşturucu maddelere alıştırılması günümüzde yaşanılan bir sorun olarak gözümüze çarpıyor. Ailelerin bilinçlendirilip bu uyuşturucu madde tehlikesinden çocuklarımızı uyararak uzak tutalım.

VÜCUDU MAHVEDİYOR!

Bonzai yapılan araştırmalara göre Eroinden daha tehlikeli olduğu öğrenilmiştir. Bonzai üzerinde yapılan detaylı araştırmalar bu uyuşturucunun kişide adeta patlama yaptığı anlatıldı.

Bonzai yapılan araştırmalara göre Eroinden daha tehlikeli olduğu öğrenilmiştir. Bonzai üzerinde yapılan detaylı araştırmalar bu uyuşturucunun kişide adeta patlama yaptığı anlatıldı.

Genellikle "bir defadan bir şey olmaz" düşüncesiyle kullanan gençleri pençesi altına alan bonzai (sentetik kannabinoid) adlı uyuşturucunun etkileri şunlardır. Türkiye'de bu tür vakalar 2011'de ilk kez bildirilmiştir. 2013'te ise maalesef patlama yapmıştır. Bonzai sigaranın içinde karıştırılarak, sprey halinde de içilebiliyor. Bu nedenle kullanım sırasında çevreden anlaşılması bir hayli zor. Diğer olumsuz etkisi de beyin hücrelerinde kısa sürede büyük hasarlar meydana getirmesi. Özellikle genetik yatkınlığı olan veya yüksek dozda madde kullanan kişilerde, şizofreni benzeri durumlar ortaya çıkabiliyor. Bazı kişilerde de ani kalp durmalarıyla ölümlere neden olabiliyor.

Uyuşturucular arasında en yüksek haz etkisi olan madde eroindir fakat bonzainin eroine benzer etkisi de bulunmakta. Eroinden daha fazla yan etkiye sahip. Ayrıca ona göre çok daha ucuz ve kolay ulaşılabilir. Bonzainin hukukta esrar statüsünde kabul edilmektedir. Halbuki üzerinde esrar taşıma ya da içici olma durumu, suç sayılmıyor. Ama eroinde üzerinde bir içimlik kadar da olsa büyük cezası var. Onun için bonzainin esrar değil eroin statüsüne alınması lazım. Ayrıca rol model olarak seçilen kişiler madde kullanınca, gençler de onları örnek alıyorlar. Hem Hollywood hem de Türkiye'deki eğlence sektöründe çalışan kişiler, gençlere kötü örnek oluyor. Bazı gençler de ünlü olma ve onlara benzeme duygusu içinde ortama girdiklerinde bu maddeleri kullanabiliyorlar.

PAMUKÇUK HASTALIĞI VE TEDAVİSİ

Yanak içinde, dil ve damakta Süt parçalarını andıran beyaz lezyonlara "pamukçuk" denir. Bir cins Mantar olan "Kandida enfeksiyonu" nedeniyle oluşur.özellikle yeni doğan bebeklerde daha sık rastlanan ve ağız bölgesinde oluşan "pamukçuk" hastalığıdır. Peki, beslenme bozukluğuna yol açabilen ve o tatlı meleklerin keyfini kaçırabilecek pamukçuk enfeksiyonu ile nasıl baş edebilirsiniz?

Pamukçuk nedir?
Yanak içinde, dil ve damakta süt parçalarını andıran beyaz lezyonlara "pamukçuk" denir. Bir cins mantar olan "Kandida enfeksiyonu" nedeniyle oluşur. Gri-beyaz bir yalancı zar, ağız mukozasını bölgesel veya yaygın şekilde kaplar. Dildeki lezyon kazınırsa altında deri yanmış gibi görünür ve kanayabilir, sızıntılı yüzeysel bir ülser belirir. Bebek genellikle semptomsuzdur. Enfeksiyonun etkeni Kandida Albicans organizmasıdır, normalde ağız ve vajinada yaşar. Diğer mikroorganizmalarla aynı anda kontrol edilir ve genelde problem çıkarmaz.

Neden oluşur?
Kandida (pamukçuk) herhangi bir soruna yol açmadan nüfusun yüzde 20'sinin ağız içinde bulunur. Fakat bu denge bozulduğu zaman; Antibiyotik kullanımı ve hormonsal değişiklikler (hamilelik gibi) mantar için uygun olan koşulları oluşturur. Ağız içi ortamının değişmesine neden olan durumlarda Kandida"lar aşırı çoğalabilir. Ayrıca, tatlı içecekler ve süt dahil ağızda kalan yiyecek artıkları da Kandida enfeksiyonu oluşmasında rol oynayabilir. Kirli emzik de ağız içi mikrobik enfeksiyonlara ve pamukçuğa neden olur.

Vücudun hangi bölgelerinde görülebilir?
Ağızda ve bağırsaklarda yaşayan bazı mantarların da oluşturduğu bir enfeksiyondur. Ender olarak bağırsaklardan yayılıp anüs çevresinde pamukçuk gelişebilir. Dilde ve damakta, silmekle kolayca çıkmayan sarı, Krem renkli kabarık lekeler vardır. Ağız içinde, dil üzeri veya yanakta başlayan tek bir beyaz-gri lezyon çok hızlı bir şekilde ağız içinin tamamı ve hatta dudakları kaplayabilir.

Bebek kaç aylıkken ortaya çıkabilir?
Yeni doğan bebeklerde, hayatın ilk 3-4 gününde başlar. Çoğunlukla sağlıklı yeni doğan bebeklerde görülür. Fakat daha büyük bebek ve çocuklarda da görülebilir.

Bebeğin beslenme düzenini etkiler mi?
Ağrı olduğu için bebeğin beslenmesi bozulabilir. Bu yüzden pamukçuk görülen bebekler, daha sık ve az emzirilmeli veya beslenmelidirler. Emziren anneler özellikle meme başı temizliğine dikkat etmelidir. Ağızdaki acıdan dolayı bebek emmeye isteksizdir. Pamukçuk olan bebeğin ağzı yaradır. Bebek emzirilirken rahatsızdır ve hatta emzirilmeyi reddedebilir. Anne sütü alan bebeklerde pamukçuk daha az görülür. Zira biberon ve emzik gibi risk faktörleri yoktur fakat meme başının kuru ve sağlıklı olmasına dikkat etmek gerekir. Yutma güçlüğü ve tat alma duyusunda bozukluğa neden olur.

Pamukçuk hastalığı ilaçsız doğal tedavisi?

Pamukçuk hastalığı  ilaç tedavisi ile daha hızlı ve etkili şekilde düzelir. hastalar daha erken normal hayatlarına dönebilirler. Pamukçuk hastalığı    için İlaçsız tedavi etkisiz kalabilir ve hasta için ciddi sağlık problemlerine neden olabilir. Bu nedenle Pamukçuk hastalığı   için temel tedavinin ilaç tedavisi olduğu unutulmamalı ama diğer önerilerle Pamukçuk hastalığı   için iyileşme süreci hızlandırılabilir.

PLASTİK OYUNCAKLAR ÇOCUKLARDA ALERJİYE NEDEN OLUR MU?

Alerji; vücudumuzun bağışıklık sistemini çevremizdeki (alerjen dediğimiz ) zararlı olmayan maddelere karşı verdiği aşırı reaksiyondur.

Çocuklarda Alerji
Normalde bağışıklık sistemi yabancı ve zararlı maddelere karşı vücudu korumak için çalışır. Alerjide ise verilen tepki vücuda zararlıdır. Genellikle kronik bazen de acil durumlara yol açabilir.

Alerjide başlıca hedef organlar; solunum sistemi (burun, sinüs, yutak, nefes borusu ve bronşlar), göz, mide-bağırsak sistemi ve deridir.

Belirtiler
• Kronik ve tekrarlayıcı özellik gösterir.

• Mevsimlerle ilişki söz konusudur (baharda rinit, yazın egzama sıklığı artar)

• Gün içinde de değişiklik olabilir (astımda gece atakları ön plandadır)

• Alerjen ile temas sonrası aynı belirtiler ortaya çıkar.

• Ailede benzer hastalık hikayesi vardır.

• Bazı durumlarda tetiklenir (Enfeksiyon, egzersiz, besinler, kimyasallar ve çevre kirliliği)

Alerji tablosunun ortaya çıkması için genetik yatkınlık ve çevresel etkenlerin bir arada bulunması gerekir. Bir çocuğun ebeveynlerinden biri alerjik ise kendisi için risk %45-50 iken, hem anne hem babası alerjik ise risk % 75-80'e kadar çıkar.

Çocuklardaki duyarlılık bebeklik döneminden itibaren hatta anne karnında iken başlar.
Yapılan çalışmalarda tespit edilen ilginç sonuçlar şunlardır:

• Kardeş sayısı arttıkça, alerjik hastalık sıklığı azalmaktadır.

• Gebelikler arası süre az ise (sık doğumlarda) risk azalır, süre uzadıkça risk artar.

• Gebeliğin ikinci yarısında annenin ev tozundan aşırı derecede kaçınması, çocukta 3 yaşında akar alerjisi riskini artırır.

• Gebeliğin son üç ayında, süt ve yumurtanın tamamen diyetten çıkarılması, çocukta 5 yaşında artmış yumurta alerjisi ile sonuçlanır.

• Gebeliğin son üç ayında balık yağından zengin beslenme, bebek egzaması riskinde belirgin azalma sağlar.

• Gebelikte taze sebze-meyve alımında azalma durumunda çocukta alerjik astım riski artar.

• Gebelikte sonulum yolu enfeksiyonu geçirmek, antibiyotik ve parasetamol türü ağrı kesici kullanmak ve sigara içimi çocuklarda astım ve egzamayı artırır.

Alerjik duyarlılığın oluşmasında 4 çevresel etken vardır.

1. Aşırı hijyen; çocuğun doğumdan itibaren bağışıklık sisteminin asıl uğraşacağı mikrobik etkenlerle buluşmasını engeller. Sistem zararlı olmayan maddelere karşı aşırı tepki vermeye neden olacak şekilde gelişir.

2. Beslenme özellikleri; alerjik tabloların ortaya çıkışında önemlidir; çikolata, cips, gazlı içecekler, kola, boyalı şekerlemeler, hazır bisküviler, dondurulmuş gıdalar gibi hemen hemen bütün paketlenmiş endüstriyel ürünler, içerdikleri yoğun katkı maddelerinden dolayı sindirim sisteminde ve deride alerjiyi tetiklerler.

3. İlaçlar; özellikle gereksiz antibiyotik kullanımı bağışıklık sisteminin mikrobik etkenlerle karşılaşmasını ve onlara karşı savaşmasını engeller. Aynı zamanda birçok alerjik hastalık bulgusu, enfeksiyonu taklit eder (astımlı çocuklar sürekli bronşit teşhisi alırken, alerjik nezlesi olanlar ise üst solunum yolu enfeksiyonu tanısı ile sürekli antibiyotik alırlar.

4. Çevresel irritanlar; sigara, egzoz dumanı, temizlik malzemeleri, deodorantlar, oda spreyler vs.

Çocuklarda görülen alerjik hastalıklar 10 başlık altında toplanabilir.

1. Alerjik bronşial astım: Kriz halinde öksürük, hışıltı ve solunum sıkıntısı ile seyreder. Çocuk yaş grubunda görülme sıklığı %3-8 arasındadır.

2. Alerjik rinit (alerjik mevsimsel nezle): Çocuklarda en sık görülen alerjik hastalıktır. Ot, ağaç ve çiçek polenlerine bağlı olarak ortaya çıkar. İlkbaharda göz ve burunda sulanma, kaşıntı, hapşırık, geniz akıntısı şeklinde bulgu verir.

3. Atopik dermatit (bebek egzaması): Çocuklarda en erken dönemde ortaya çıkan alerjik hastalıktır. Bebeklerin ilk aylarında genellikle yüzde bazen boyunda ve kollarda kaşıntılı ve kuru lezyonlar şeklindedir. İnek sütü gibi besinlere karşı alerji bu çocuklarda sıktır.

4. Gıda alerjisi: Yine erken yaşlarda görülebilen alerjik tablolardandır. En sık inek sütü, yumurta, tahıl, fındık-fıstık gibi gıdalardan kaynaklanır.

5. İlaç alerjisi: Çocuklarda nadir görülür. Çoğu zaman antibiyotikler sonrasında ortaya çıkar.

6. Hayvan alerjisi: Kedi, köpek, kuş alerjileri gibi.

7. Böcek alerjisi: Arı, sivrisinek, hamam böceği gibi.

8. Ürtiker: Acil durum arzeden, vücudun genelinde deride farlı büyüklükte, sıcak, pembe renkli büyük döküntüler şeklindedir.

9. Anafilaksi: ölüme neden olabilecek en ciddi alerjik tablodur. Sebep genellikle ilaç, böcek veya besindir.

10. Diğer alerjik durumlar: Lateks (plastik oyuncak, balon, eldiven) alerjisi

Lateks içeren ürünlerden bazıları

* Paket lastikleri
* Elastik bandajlar
* Yara bantları
* Bulaşık eldivenleri
* Sıcak su şişeleri
* Ayakkabı cilaları
* Oyuncak balon
* Silgi
* Spor malzemeleri
* Oyuncaklar

Lateks alerjisinin belirtileri

* Döküntü
* Kaşıntı
* Şişlik
* Yüzde ani kızarıklık
* Solunum sıkıntısı
* Hızlı soluk alıp verme
* Anksiyete
* Hafızada karışıklık
* Baygınlık hissi
* Şok

ALERJİ ASTIMA YOL AÇAR MI?

Çocuğunuzun bazı şeylere alerjisi varsa önemsemenizi öneririm. Aşağıdaki yazıyı okuduktan sonra, eminim bu konunun daha çok üstüne düşeceksiniz.

Her ne kadar astım ve alerji farklı durumlar da olsa birbiriyle ilişkilidir. Anne babalar çocuklarında allerjik bir durum söz konusu olduğunda, astımdan da korkmaktalar. Aslında bu korku, tamamen yersiz sayılmaz. Özellikle göz ve burunu etkileyen allerjileri olan kişilerde astım görülme olasılığı daha fazladır. Fakat allerjisi olan herkeste astım gelişmez veya astım vakalarının tamamı allerjiyle ilgili değildir. Astım hastası çocukların % 75′inde allerjiler de mevcuttur. Astımlı hastalar belli uyaranlarla ( allerjen ) karşılaştıklarında sıkıntıları artabilir.

Allerji durumunda, bağışıklık sistemi normalde zararsız olan polen, ev tozu gibi bazı maddelere aşırı reaksiyon verir. Allerjik olduğu maddeyle karşılaşınca vücut, Ig E adlı özel bir antikor üretir. Vücutta bazı reaksiyonlar oluşur ve histamin adlı madde açığa çıkar. Histamin; cilt, göz, burun, boğaz, akciğerler ve sindirim sistemindeki belirtilerden sorumludur. Akciğerlerdeki solunum yolları etkilendiğinde öksürük, hırıltı, nefes darlığı gibi astım belirtileri ortaya çıkar. Aynı allerjenle tekrar karşılaşınca aynı tablo tekrarlar. Allerjenler dışında; sigara dumanı, soğuk hava gibi etkenler de tetikleyici olabilir. Belirtilere yol açan etken saptanabilirse, bundan kaçınmak da mümkün olabilir. Bu nedenle doktorunuz, astım belirtilerini tetikleyen allerjenler olup olmadığını cilt veya kan testleriyle araştırmak isteyecektir.

HANGİ DOKTORA GİTMELİYİM?

Hastaneden randevu alacaksınız. Fakat o hastalığınıza hangi bölüm bakar bilemiyorsunuz. Bunu düşünerek sizlere faydalı olacağını düşündüğüm bir yazı hazırladım.
Şimdiden tüm hastalarımıza geçmiş olsun dileklerimi sunarım.

Dahiliye (İç Hastalıkları) :

* Ağız kuruluğu
* Göğüs ağrısı (buna bağlı sol kol ağrısı)
* Sık idarara çıkma
* Karın ağrısı
* Mide ağrısı
* Mide eksimesi
* Gastrit,
* İshal, Kabızlık,
* Terleme,
* (Tansiyon : Baş ağrısı, Baş dönmesi, bulantı, kulak çınlaması, burun kanaması, kalp ağrıları. Olarak sıralanır.)

Kulak Burun Boğaz (KBB) :

* Boğaz ağrısı,
* Burun akıntısı
* Nezle
* İşitme kaybı
* Kulaktan kan gelmesi
* Burun eğriliği
* Burunda şekil bozukluğu
* Burundan kan gelmesi
* Horlama,
* Kulak iltihabı,
* Saman nezlesi,
* Sinüzit,
* Tükürük Bezi Hastalıkları
* Uçuk,
* kulak ağrısına eşlik eden baş dönmesi
* Uzun süreli kulak akıntısı
* Baş dönmesi
* Çene eklem hastalıkları
* Kulak çınlaması
* Aft

Kalp Damar Cerrahi :

* Göğüs ağrısı ( buna bağlı sol kolda ağrı)
* Kalp,
* Damar,
* Damar sertliği,
* Çarpıntı
* Bacak damarlarında siyahlaşma
* Ayaklarda morarma
* Bacaklarda ağrı

Enfeksiyon Hastalıkları : 

* Grip,
* Sarılık,
* Göz beyazlarında sararma,idrar renginde koyulaşma,iştahsızlık,bulantı.
* Halsizlik, Yorgunluk
* Karın ağrısı ve buna bağlı İshal,
* Kabakulak,
* Köpek, kedi, vb. hayvanlar tarafından ışırık yada tırmalanma halleri
* Büyük dışkıda,Tenya,parazit.
* Ayağa yada vucudun herhangi bir yerine paslı metal batması
* Öksürük,balgam
* Taşıyıcı sarılık
* Ateş,terleme (Brucella)
* Kene sokması
* Ayaklarda / bacaklarda kızarıklık,şişlik,ağrı.

Genel Cerrahi (Hariciye) :

* Apandisit : ( ilk olarak karın üst bölgesinde ağrı ile başlar, Karın üst bölgesindeki ağrı hafifler ve karın sağ alt bölgesinde ağrı başlar, Karında hissedilen ağrının yavaş yavaş şiddetlenmesi, Karında hissedilen ağrının süreklilik kazanması, Ateş, Kalp atışlarında hızlanma, İştah kaybı, Mide bulantısı ve kusma )
* Memede ağrı
* Memede kollara doğru yayılan ağrı
* Memede sertlik hissi
* Memede ele gelen sertlik
* Karın bölgesinde şişlik buna bağlı ağrı
* Gangren,
* Basur,
* Hemoroid,
* İnce bağırsak,
* Kalın bağırsak,
* Karaciğer,
* Mide,
* (Tiroid bezinin az çalışması); yorgunluk, halsizlik, uyuşukluk ve uyku hali, konsantrasyon bozukluğu, sersemlik hissi, depresyon, saç dökülmesi, ciltte kuruma ve soğukluk hissi, kabızlık, kilo alma, göz kapakları ve bacaklarda şişlik, terlemede azalma, balmumu gibi cilt, soğuğa tahammülsüzlük, üşüme, ses kalınlaşması, ses kısılması, konuşmada ağırlaşma, reflekslerde azalma, tansiyon, kolesterol yüksekliği ve nabız düşüklüğü, adet düzensizliği, hamile kalmada zorluk, çocuklarda boy kısalığı ve gelişme geriliği gibi belirtilerle kendini gösterir.
* Hipertiroidi ; sinirlilik, aşırı heyecan, duygusallık, kilo kaybı, terleme ve vücut sıcaklığında artma, ellerde titreme, nabız sayısında ve tansiyonda artış, cilt terleme ve nemlilik hissi, saç dökülmesi, sıcağa tahammülsüzlük, bağırsak hareketlerinde artma, adet düzensizliği, gözde canlı bakış, bazen tek gözde büyüme, bazen çift görme şeklinde ortaya çıkar.
* Vucudda et beni veya yağ bezesi
* Siddetli karın ağrısı
* Büyük dışkı ile gelen kan
* Dönüşümlü olarak ishal ve kabızlık.
* Yağakarşı duyarlılık, bağırsak gazları ve karında doygunluk duygusu
* Sağkaburga altında baskı, sağ kürekkemiğine kadaryansıyan sırt ağrıları, sağ omuz bölgesindegerginlikler.
* Göbek bölgesinde ağrı ve şişlik
* Kasıkta ağrı ve şişlik

Nöroloji :

* Hafıza kaybı
* Unutkanlık
* Kol ve bacaklarda uyuşma hissi
* Ellerde titreme
* Parmak uçlarında uyuşukluk
* Vucudun sağ veya sol tarafında uyuşukluk hissi
* Baş ağrısı,
* Felç,
* Baş dönmesi
* Baş dönmesi
* Kasılma
* Bunama
* Çift görme
* Yüz ağrısı
* Dengesizlik
* İstemsiz hareketler
* Vücutta seyrime

Dermatoloji (Deri Hastalıkları) :

* Sıksık tekrar eden ağız içi yaraları
* Akne,
* Bel soğukluğu,
* Deri kanseri,
* Egzama,Allerjik deri hastalıkları,
* Mantar,
* Nasır,
* Saç dökülmesi,
* Vücudun herhangi bir yerinde renk değişikliği (ala)
* Siğil,
* Sivilce,
* Uçuk,
* Kaşıntı
* İyileşmeyen yada geç iyileşen deri yaraları
* Cilt lekesi
* Benler,çiller,doğum lekeleri,
* Tırnak bozuklukları,
* Ayak,koltuk altı terlemeleri,
* Kıl dönmesi,aşırı kıllanma,
* Sedef hastalığı,
* Zona.

Ortopedi :

* Vucudun eklem yerlerindeki ağrılar
* Nemli havalarda hissedilen eklem ağrıları
* Ayak bileği burkulmaları
* Bacak Bel Boyun Fıtık Kalça ağrıları
* Kas Kemik Kırıklar
* Omurga Omuz Romatizma
* Siyatik
* Topuk dikeni
* Bütün eklem ağrıları
* Bağ kopmaları
* Lif kopmaları
* Kas ağrıları
* Düşmelere bağlı kol ve bacak ağrıları

Üroloji (Bevliye): 

* İdrar yaparken yanma hissi
* İdrar yolunda akıntı.
* Sık idrara çıkma
* İdrar yapamama tıkanma
* Böbrek taşı,Bel ağrısıyla beraber bulantı olması,
* Erken boşalma,
* Frengi,
* İktidarsızlık,
* Kısırlık,
* Mesane,
* Penis Hastalıkları,
* Prostat
* Testislerde ağrı
* Gece sık sık idrara kalkma
* Kanlı idrar yapma (Kanlı işeme)
* Torbalarda şişme
* Testislerde sertlik,şişme
* Sünnet derisinde şişlik,kızarıklık.

Göğüs Cerrahi Hastalıkları:

* Kaburga kırıkları,
* Göğüs ağrısı
* Nefes almada güçlük ve nefes alırken hırıltılı ses
* Nefes darlığı,
* Zatürre,
* Pnömoni,
* Tüberküloz,
* Öksürüğe bağlı ağızdan kan gelmesi
* Yoğun kıvamlı bağlam çıkarma
* Düşme yada göğse alınan darbe sonucu göğüs ağrısı
* Göğüs içerisinde sıvı toplanması
* Akciğer Kanseri
* Göğüs duvarı şekil bozuklukları
* Göğüs içi maligniteler
* Akciğer apsesi
* Diafragma rahatsızlıkları
* Göğüs duvarı tümörleri
* Soluk borusu rahatsızlıkları

Psikiyatri :

* Depresyon,
* Gereksiz korkular
* Sosyalleşme bozukluğu
* Kekemelik
* Davranış bozukluğu
* Uyku bozukluğu,
* Uykusuzluk
* Huzursuzluk
* Tedirginlik
* Anksiyete Bozukluğu,(Kaygı bozukluğu.)
* Sosyal fobi,özgül fobi,
* Kişilik bozuklukları,
* Alkol,madde kullanımı,bağımlılığı,
* Öğrenme güçlüğü,
* Dikkat eksikliği,Hiperaktivite,
* Panik atak,
* Şizofreni,
* İnsominio (Uyku bozukluğu,)
* Davranış bozukluğuna karşı gelen bozukluklar,
* Bipolar bozukluk (İki uçlu duygu durum bozukluğu )(Mani depresyon)
* Şizoeffektif bozukluk,
* Psikiyatrik hastalıklarda tedaviler
* Davranış bozukluğu,Karşı gelme bozukluğu,
* Mental Retardasyon (Zeka geriliği)

Göz Hastalıkları :

* Uzağı görme güçlüğü
* Yakını görme güçlüğü
* Görme netliği bozukluğu
* Arpacık, göz rahatsızlığına başlı baş dönmesi
* Gözde kızarıklık yanma hissi
* Göz kuruluğu
* Baş ağrısı ( görme bozukluğuna bağlı)
* Ani görme kaybı
* Gözde ani ortaya çıkan sinek uçuşmaları,ışık çakmaları,
* Gözde çapaklanma,
* Göz ağrısı,batma.

Kardiyoloji :

* Göğüste tam yeri belli olmayan sıkışma hissi
* Bu ağrı sol kola ve çeneye doğru yayılır
* Ağrı hareket etmekle artar, dinlenirken azalır, fakat geçmez. Ağrı yarım saatten uzun sürer.
* Ağrıyla birlikte soğuk soğuk terleme ve mide bulantısı
* Nefes darlığı

Endokrinoloji :

* (Tiroid bezinin az çalışması); yorgunluk, halsizlik, uyuşukluk ve uyku hali, konsantrasyon bozukluğu, sersemlik hissi, depresyon, saç dökülmesi, ciltte kuruma ve soğukluk hissi, kabızlık, kilo alma, göz kapakları ve bacaklarda şişlik, terlemede azalma, balmumu gibi cilt, soğuğa tahammülsüzlük, üşüme, ses kalınlaşması, ses kısılması, konuşmada ağırlaşma, reflekslerde azalma, tansiyon, kolesterol yüksekliği ve nabız düşüklüğü, adet düzensizliği, hamile kalmada zorluk, çocuklarda boy kısalığı ve gelişme geriliği gibi belirtilerle kendini gösterir.
* Hipertiroidi (Tiroid bezinin çok çalışması) ise; sinirlilik, aşırı heyecan, duygusallık, kilo kaybı, terleme ve vücut sıcaklığında artma, ellerde titreme, nabız sayısında ve tansiyonda artış, cilt terleme ve nemlilik hissi, saç dökülmesi, sıcağa tahammülsüzlük, bağırsak hareketlerinde artma, adet düzensizliği, gözde canlı bakış, bazen tek gözde büyüme, bazen çift görme şeklinde ortaya çıkar.

Gastroenteroloji :

* Kabızlık
* İshal
* Kusma
* Bulantı
* Karın ağrısı
* İrritabıl barsak sendromu
* Retrosternal yanma hissi (Göğüs ortasında yanma hissi)
* Asit reflüsü (Ağza acı su gelmesi)
* Safra kesesi ağrısı.
* Midede yanma hissi
* Midede ekşime hissi
* Aşırı geyirme
* Aşırı gaz çıkarma
* Mide hastalıkları,
* Bağırsak hastalıkları,
* Karaciğer hastalıkları,
* Safra kesesi ve yolları hastalıkları,
* Pankreas hastalıkları,
* Sarılıklar,
* Hepatitler

Fizik Tedavi :

* Ağrılı eklem sorunları
* Bel ve boyun ağrıları
* Kol, dirsek, el ve bilek ağrıları (sinir sıkışmaları, tenisçi dirseği, karpal tünel sendromu…) Elde-ayakta uyuşma.
* Ayak, ayak bileği ağrıları (hallux valgus, düz tabanlık…)
* Eklemlerde kireçlenme,Dizde kireçlenme.
* Disk hernileri (bel-boyun fıtıkları)
* Osteoporoz (kemik erimesi/zayıflığı)
* Fibromiyalji, çeşitli kas hastalıkları,Kas ağrıları.
* Romatoid artrit, Ankilozan spondilit ,Romatizmal hastalıklar
* Diğer romatizmal hastalıklar (yumuşak doku romatizması; tendinit, eklem ve kas zorlanmaları…)
* Felçli hastalar

Nefroloji :

* Gece sık sık idrara kalkma
* El, ayaklarda ve gözlerde şişme
* İdrar yapmada bozukluklar
* Ağrılı idrar
* Uykuda idrarı tutamama
* Böbrek hastalıklarının tedavisi,hipertansiyon,diyabet ve aterosklerozun böbrek fonksiyonlarına karşı koruyucu hekimlik hizmetleri,son dönem böbrek hastalarının destek tedavileri ve takibi hizmetleri verilmektedir.
* Böbrek iltihapları(Nefrit,Pyelonefrit gibi)
* Böbrek yetmezliği(Akut veya kronik)
* İdrar yolu enfeksiyonları
* Hipertansiyon (Böbrek kaynaklı)

Plastik Cerrahi Bölümü’nün İlgilendiği hastalıklar:

* Deri kanserleri
* İyileşmeyen yaralar
* Deri yanıkları
* Doğumsal hasarlar
* Yanık izleri
* Yarık dudak
* Yarık damak
* Meme büyütme
* Meme küçültme
* Göz kapağı düşüklüğü
* Göz kapağı hasarları
* Et benleri;renkli benler
* Kulak şekil / bozuklukları
* Deri aşıları
* Yağ alma
* Yağ verme
* Burun şekil bozuklukları
* Deri gençleştirme (Kimyasal yöntem)
* Deri kırışıklıkları için Botoks uygulamalar

Çocuk Hastalıkları Bölümü:

* Çocuk, Akdeniz Anemisi – Talasemi
* Alerji, Apandisit, Astım, Ateş, Boğmaca, Bronşit,
* Çocuk felci, Egzama, Ergenlik, Havale (Nöbet)
* İdrar kaçırma, Kabakulak, Kızamık, Lösemi
* Nezle, Öksürük, Zatürree, Pnömoni

Otizmin Tipik Belirtileri

Otistikler aşağıdaki tipik davranışların en az yarısını gösterirler.Bu semptomlar çok hafif ya da çok şiddetli olabilir. Her bir semptomun etkisi de diğerinden farklı olabilir. Ayrıca, Bu davranışlar birçok farklı sebeple ve yaşlarına uygun olmayacak bir şekilde sergilenebilir.




Diğer Çocuklarla ilişki kurmakta zorlukHerşeyin aynı olmasını istemek, rutin yaşama bağlılık, değişikliklere aşırı tepki vermekUygunsuz ve sebepsiz gülmek ve ağlamak
Tehlikeye karşı duyarsızlıkGöz temasının çok az ya da hiç olmamasıSürekli aynı oyunları oynamak
Acıya karşı duyarsızlıkEkolali (Cevap vermek yerine, kendisine söylenenleri aynen tekrar etmek)Yalnız kalmayı tercih etmek


Temastan, kucağa alınmaktan ya da sevilmekten hoşlanmamakObjeleri kendi etrafında çevirmekSeslere karşı aşırı duyarlılık ya da aşırı duyarsızlık


Objelere gereksiz yere bağlanmakİhtiyaçlarını belirtmekte zorlanmak. Konuşma yerine hareketlerle ihtiyaçlarını belirtmeye çalışmakAşırı hareketlilik ya da aşırı hareketsizlik
Bir sebep olmadan strese girmek, üzüntü duymakNormal öğrenme metodlarına karşı duyarsızlıkMotor hareket gelişiminde düzensizlik. (Topa vuramaz ama küpleri üst üste dizer)


ÖNEMLİ NOT: Yukarıdaki tipik belirtilerin gözden geçirilmesi, otizm teşhisi koyulması için yeterli değildir. Otizm teşhisi bu konunun uzmanları tarafından, detaylı inceleme yapıldıktan sonra koyulabilir. Profesör Rendle Short’un çalışmasından adapte edilmiştir.

Otizm Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Otizm Nedir?

Otizm, sosyal ve iletişim becerilerinin oluşmasını etkileyen bir gelişim bozukluğudur. Otizm genellikle yaşamın ilk 2 yılında ortaya çıkar. Otistik çocuklar genelde öğrenme zorluğu çekerler. Otistik çocukların büyük bir kısmında farklı seviyelerde zeka geriliği görülse de, zeka seviyeleri normal otistik çocuklar da vardır. Ancak genel zeka seviyeleri ne olursa olsun, Otistik çocuklar çevrelerindeki dünyayı algılamakta ortak bir zorluk çekerler

Bir annenin doğum sonrası çocuğunun (tüm özür grupları dahil olmak üzere) özürlü olma oranı %2dir; Otistik olması oranı ise %0.5′tir (eskiden bu oran 4/10.000 olarak değerlendirilirdi). Bir otistik çocuktan sonra, ikinci çocukta otizmin ortaya çıkması riski %3 dür. Otizm erkek çocuklarda kız çocuklarından 4 kat daha fazla görünmektedir Her çocuktaki otistik belirtiler ve bunların seviyesi farklılık gösterebilir, bu nedenle otizmin seviyelerini kategorize etmek güçtür. Ayrıca, Asperger Sendromu ve Rett Sendromu olarak bilinen otizm formları da bulunmaktadır.

Otizmin Belirtileri Nelerdir?

Otistiklerde, etkilenme dereceleri değişse de, aşağıdaki ortak belirtiler görülür;

* Sosyal ilişkilerde güçlük Konuşma güçlüğü
* Sessiz iletişimde zorlanma
* Oyun oynama ve hayal gücünü kullanmada zorlanma
* Değişikliklere karşı tepki ve direnç gösterme
* Otizmin tipik özellikleri

Otistik Bir Çocuk,

* Başkalarına karşı ilgisizdir.
* Göz temasından kaçınır.
* Başkaları ile kendiliğinden iletişim kurmaz.
* İsteklerini bir yetişkinin ellerini kullanarak belirtir.
* Diğer çocuklarla oynamaz.
* Sürekli bir konu üzerinde konuşur. Sebepsiz şekilde ağlar, güler ve sebepsiz davranışlarda bulunur.
* Anlamsız sözleri üst üste tekrarlar.
* Nesneleri tutup sürekli döndürmekten hoşlanır. Değişikliklerden hoşlanmaz.
* Yaratıcılık gerektiren oyunları oynayamaz.
* Bazıları yaratıcılık gerektirmeyen bazı işleri oldukça hızlı ve iyi yapar.

Kaynak : http://www.otizm.org

Çocuğunuzun Tuvalet Eğitimine Hazır Olduğunu Gösteren İşaretler

Eğitim için en önemli işaret, 3-4 saatlik kuru dönemleri olmasıdır. Bu durum mesane kaslarının geliştiğini ve çişini tutabilmeye başladığını gösterir. Devamlı azar azar çiş yapmak yerine daha az seferde daha çok çiş yapar. Bağırsak hareketleri nispeten düzene girer.

Diğer bir önemli işaret ise çiş ve kaka kelimelerini söylemesi ve özellikle kakasını yapmadan önce kelimelerle ya da işaretlerle belli etmesidir.

Bunun dışında evdeki diğer insanların tuvalet alışkanlıklarını taklit etmeye, insanlar tuvaletteyken kapıda beklemeye başlar. Islak ya da kirli bezle kalmaya tepkisi artar.

Gelişimsel olarak sergilediği bazı işaretler ise düzgün şekilde yürüyüp oturabilme, pantolon ve külotunu kendi kendine indirip kaldırabilme, bağımsızlık isteği gösterme, eylemlerinden gurur duyma, eşyaları alıp getirebilme ve yerlerine koyma gibi eylemlerdir. Ayrıca tuvaleti kullanma konusunda istek ve işbirliği gösteriyor olması da çok önemlidir.

Kolay gelsin anneler, babalar...

Kış Aylarında Nem Oranı Zatürre Riski Oluşturuyor! İdeal Nem Oranları

Özellikle kış aylarında , genellikle evlerimizde dar ve kapalı alanlar ısıtılmaktadır. Bu da nem oranının düşmesine neden olmaktadır. Normal düzeyinin altındaki nem oranı da hem bizlere hem de mubiş dostlarımıza zarar vermektedir.

Çünkü hava soluma sırasında mukozalarının kurumasına yol açtığı için bazen solunum sorunları ve bulaşıcı hastalıklarla karşılaşılmaktadır. Çok kuru hava; öksürük, soğuk algınlığı ya da zatürreye neden olabilir.

Bu yüzden kış aylarında, yaşadığımız ortamlarda su buharlaştırılması gereklidir. Oda hava nem oranının ideal düzeyi 60 ile 70 arasında olmalıdır. Kapalı mekanlardaki çok yüksek oranda (%70 in üzerinde) nem de sağlık açısından zararlıdır.

Nem: İçinde yaşadığımız ve soluduğumuz havada su buharı bulunmaktadır , bunun miktarı hava sıcaklığı ile değişmektedir. Su buharı (nem) miktarının, o sıcaklıkta bulunabilecek en fazla su buharı miktarına oranına da bağıl nem denir ve % ile ifade edilir.

18-20 C derece sıcaklıktaki ortamlarda bağıl nem miktarı %50 den az ise ortam kuru, 50-60 arası normal, 60-75 arası nemli, %75 den fazla ise ıslak olarak kabul edilir.

Evlerimizdeki en önemli nem kaynakları; banyo, mutfak ve ev içinde kurutulan çamaşırlardır. Ayrıca; evdeki çiçekler, akvaryumlar, bacasız likit gaz sobaları da önemli nem kaynaklarındandır. Bu kaynakların bulunduğu, açılarak havalandırılmayan, sirkülasyon sağlanmayan odalarda oran artmaktadır. Çoğu kişi kış aylarında daha sıcak olması için kafesleri radyatör ve benzeri ısı kaynaklarına yakın konuma yerleştirirler, bu kaynaklar nem oranını aslında aşırı tüketirler ve sakıncalıdır.

Bu açıklamalar da dikkate alınmalı ve ortamımızın nem oranı hakkında sağlıklı bir belirleme yapılabilmesi için (kendi sağlığımız için de gerekli) nemölçer bulundurulmalıdır. Nem oranının düşük olduğu anlaşıldığında çeşitli yöntemlerle odamızda su buharlaştırabiliriz.

Su , soğuk halde iken de buharlaşmaktadır. Bu durumda buharlaşma daha yavaş olmaktadır. Odamızın nem oranının düşüklüğüne bağlı olarak; kışın havalandırma olanağı bulunamayan odalarda kap içinde (odanın büyüklüğü ile orantılı) normal ısıda su bulundurulabileceği gibi , ani bağıl nem oranı yükseltilmesi gerektiği takdirde gene herhangi bir kapta (soba , radyatör vb. üzerinde) su ısıtılabilir veya başka yerde ısıtılmış su da getirilebilir.

Nem oranını yükseltip alçaltabilmek için çeşitli yollar bulunsa da ani iniş çıkışlar da yarar sağlamayacaktır. Benim mubişimin bizlerle birlikte paylaştığı odada, yanyana 2 adet higrometre bulunmakta. Biri dijital diğeri mekanik. Gün içindeki nem oranındaki değişiklikler (havalandırıldığında, kapalı ortamda, ısıtılan ortamda) gerçekten de hayret verici dalgalanmalar şeklinde kendini gösterebiliyor.

Dengeyi sağlamak size düşüyor.

Boy Uzatan İbrahim Saraçoğlu Kürü

Bir çoğumuz farklı nedenlerden dolayı boyumuzun olduğundan birkaç santim daha uzun olmasını elbette arzularız. Her ne kadar boy uzamasında anne ve babadan geçen genlerin bir dereceye kadar etkisi olsa da boy uzamasına asıl etki eden faktörün beslenme ve egzersiz olduğunu günümüzde bir çok bilim adamı kabul etmektedir. Zaten son 150 yılda insanlık medeniyetinin ulaştığı yaşam şartları ve beslenme imkanları da boy uzamasını doğrudan olumlu yönde etkilemiştir. Türklerin de dahil olduğu bir çok milletin 1850 li yıllardaki ortalama boy uzunluğu günümüzdekinden 10 ila 15 santim arası daha kısa oluşu bu teoriyi destekler niteliktedir. Fransız erkeklerinin 19 YY ortalarındaki ortalama boyu 159 cm ilen günümüzdeki ortalama fransız erkeğinin boy ortalaması 176 cm ye gelmiştir. Eğer kalıtsal faktörler babadan ve anneden evlatlara geçerek boy uzama potansiyelini belirli bir seviyede kalmasına neden olsaydı beslenme neticesinde toplumlarda sürekli görülen boy uzunluğunun artması eğilimini gözlemleyemezdik.

Boy uzaması kaç yaşına kadar sürer?

Ortalama olarak boy uzaması kadınlarda 20, erkeklerde 22 yaşına kadar sürmektedir. Ancak bu yaştan sonra da video dan da öğreneceğiniz üzere boy uzaması pekala mümkün olmaktadır.

Peki boy uzatmak için ne yemeli, boy uzatan besinler nelerdir, boyu uzatmak için ne yapmalı gibi sorulara verebileceğimiz yanıtlar var mı? Yanıtımız evet elbette var olacaktır. Bu konuda Bitkisel tıp ve şifalı bitkiler uzmanı Prof. Dr. İbrahim SARAÇOĞLU’nun boy uzatmak için verdiği bitkisel kürü ve boy uzatıcı tavsiyelerini dikkatle izleyelim ve daha sonra boy uzatan yiyecekler nelerdir bunlara değinelim.

Boy Uzatan Yiyecekler Nelerdir-Boy Uzatan Besinler

Boy uzaması için elbette sadece beslenmenin veya boy uzatma egzersizleri yapmanın tek başına yeterli olmadığını söylemeliyiz. Asıl önemli ve etkili olan, gerek beslenmede gerekse egzersiz hareketlerinde sürekliliğin sağlanmasıdır.

Bilhassa boyun uzaması için beslenme hususu tam manasıyla uzun bir zaman dilimi uygulama gerektiren bir husus ve boyum kısa uzamak istiyorum diyenlerin aynı zamanda 1*2 yıldan önce sonuçlarını net olarak göremeyecekleri bir sürece dahil olduklarının farkında olmaları gerekiyor. Tek başına vitamin almak, veya balık yağı ile beslenmek elbette boy uzaması için yeterli olmaz. Ama boy uzatan vitaminler ve mineraller olduğu da bilinen bir gerçektir. Bu mineralleri, amino asitler, proteinler ve vitaminleri mümkünse doğal besinler yoluyla almak ise en sağlıklı ve kalıcı çözüm yolu olarak görülüyor.

Boy uzatan besinler arasında herkesin bildiği ve yukarıda Dr. İbrahim Saraçoğlunun da değindiği gibi balık ve özellikle de balık etinin koyu kısımları en etkili ve çabuk boy uzatan yiyecektir. Bunun yanı sıra balıklarda bulunan omega-3 ve omega-6 yağ asitlerini içerisinde barındıran balık yağı da boy uzamasına katkı sağlamaktadır. Hatta balık yağının kokusu nedeniyle tüketmekte zorlananlar için piyasada balık yağı hapı veya drajesi adı verilen gıda destekleri de çokça rağbet görüyor. Balık yanında boy uzatan gıdalar denilince ilk akla gelenler ise herkesin tahmin edebileceği gibi süt, peynir ve yoğurt gibi kalsiyum bakımından zengin besinler olarak sayılabilir. Bu besinlerde bulunan kalsiyum boy uzaması için kritik bir mineral olup mutlaka tüketilmelidir. Boy uzatan besinlere daha uzun bir liste verilmesi gerekirse Havuç, balık, karaciğer, Yumurta Sarısı, Sığır, Kırmızı Et, Süt, Peynir, Elma, Yeşil, Sebze, Patates, Fındık, Sarı Sebzeler, badem, muz, Fıstık, tavuk, fasulye bu listeye dahil edilebilir. Ayrıca günde 6-8 bardak su içmek te boyu uzatmak için gerekli ve önemlidir.

Uyuşturucu, alkol, uykusuzluk, stres, sindirim problemleri, ya da egzersiz eksikliği gibi şeyler boy uzamasını yavaşlatabilir ve hatta durdurur. Bu nedenle daha uzun boylu bir birey olmak istiyorsak zararlı alışkanlıkları terk etmeli, egzersizleri zamanında yapmalı, uykumuzu almalı ve düzenli bir yaşam sürmeliyiz.

Kış Mevsiminde Yatak Odası Sıcaklığı Kaç Derece Olmalıdır?

Uzmanlar, kış mevsiminde oturduğumuz odaların ideal sıcaklığının 21-22 derece olması gerektiğini söylüyorlar. Ancak yatak odası sıcaklığının daha düşük olması gerektiği vurgulanmakta.

Çocuk Hastalıkları Uzmanı Doktor Baskın Kocabaş, “Kuruduğu zaman burnundan nefes alamayan çocuk ağzı açık uyuyor. Ağzı açık uyuyan çocuk da nefes almaya zorlandığı için, enfeksiyonlara hazır hale getiriyoruz solunum yollarımızı bu şekilde.” diye konuşuyor.Sonuçta çocuk bronşit, faranjit ve orta kulak iltihabı gibi rahatsızlıklara yakalanıyor.

Bu yüzden uyku için ideal oda sıcaklığı, 15-18 derece arası. Oda sıcaklığının 18 dereceyi geçmemesini isteyen uzmanlar, Gerekirse çocuğu 2 kat giydirin diyor.

Çocuk Hastalıkları Uzmanı Doktor Baskın Kocabaş, “Gece ısıtması kesinlikle ve kesinlikle yapılmaması gerekiyor. Bir kat fazlasını giydirin. Ama tamamen pamuklu olarak. Kesinlikle yünlü ve polar kıyafet, battaniye kullanmayacağız. 1 veya 2 kat örtü örtebiliriz kalınlığına göre.” diyor.

Kış aylarında yatak odalarının ıslak havlu veya küçük bir kap suyla nemlendirilmesi de yararlı olacaktır.

Çocuklarda 3 Günden Fazla Süren Öksürüğe Dikkat!

Öksürük bir hastalık değil, çeşitli sağlık sorunlarının belirtisi aslında. Bronşlarda ve hava yollarında bulunan reseptörlerin uyarılması sonucu ortaya çıkıyor. Bu bölgedeki mukusu ve yabancı cismi atmaya yönelik bir refleks olarak tanımlanıyor. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Tuna Gül Han, genellikle geniz akıntısı gibi basit sorunlardan kaynaklanan öksürüğün akciğer enfeksiyonu gibi ciddi hastalıkların işareti de olabileceğine dikkat çekerek, “Çocuklarda çok sık rastlanan öksürük; boğmaca, zatürre, bronşit ve larenjit gibi enfeksiyonların veya astımın da belirtisi olabiliyor. Dolayısıyla öksürük asla ihmal edilmemesi gereken bir belirti” uyarısında bulunuyor.

NE ZAMAN ALARMA GEÇMELİ? 
Dr. Tuna Gül Han, öksürükte alarma geçilmesi gereken durumları şöyle sıralıyor:
• Kriz şeklinde geliyorsa,
• Tüm önlemlerinize rağmen 3 günden uzun sürüyorsa,
• Şiddetleniyor ya da havlar tarzda oluyorsa,
• Ateşle beraber seyrediyorsa,
• Günlük aktiviteleri ve gece uykusunu etkiliyorsa zaman kaybetmeden doktorunuza başvurun.
• Ayrıca sık tekrarlayan ya da nefes alıp vermede sıkıntının eşlik ettiği öksürükler de astım belirtisi olabileceği için asla ihmal edilmemeli ve beklenmeden hekime başvurulmalı.

AMAÇ BASTIRMAK DEĞİL, NEDENİNİ ORTADAN KALDIRMAK
Öksürükte dikkat edilmesi gereken en önemli şey gelişigüzel ilaç kullanmamak. Uzm. Dr. Tuna Gül Han, ailelerin öksürük ilaçlarını doktor önerisi olmadan vermemeleri gerektiğine uyarısında bulunarak şunları söylüyor: “Çünkü öksürük bir hastalık değil, reflekstir, vücudun solunum yollarını temizleme ihtiyacı duyduğu anlamına gelir. Çocuk doktoru da öksürüğü bastırmak yerine buna yol açan nedeni bulup tedavi eder. Öksürük şurubu olarak bilinen ilaçların çoğu balgam söktürücü, bir kısmı da öksürük reseptörlerini baskılayan ilaçlardır. Balgam söktürücü ilaçların bir özelliği de balgamı arttırmalarıdır. Doktor önerisi olmadan kullanıldıklarında enfeksiyonun gidişatını değiştirebilir ve solunum sıkıntısı gibi süreçlere neden olabilir.

ÇOCUKLAR NEDEN ÖKSÜRÜR? 
Enfeksiyon: Okul çağı öncesi çocuklarda öksürüğün en sık nedenini, grip, larenjit ve farenjit gibi viral üst solunum yolu enfeksiyonları oluşturuyor.

Alerjik yatkınlık: Reaktif hava yolu hastalığı denilen alerjik yatkınlığı olan çocuklarda çok sık öksürük oluyor.

Burun tıkanıklığı: Burun tıkanıklığı akıntısı olan çocuklarda öksürük çok sık rastlanan bir semptom. Burunda fazla miktarda üretilen mukus, boğazın arka kısmına akarak özelikle yatarken artan öksürüğe yol açabiliyor.

Yabancı cisim yutmak: Yabancı cisim aspirasyonu da sürekli öksüren, özellikle de öksürüğün ani başladığı çocuklarda mutlaka akılda tutulmalı. Örneğin çocuk yemeğini yerken bir pirinç parçası ya da bir kuruyemişi yerken parçasını akciğerine aspire ettiği zaman bronşlarda durarak öksürüğü sürekli uyarıyor.

Ciddi nedenler: Öksürüğün nedeni olan diğer nadir problemler arasında ise tümör, bazı yapısal anomaliler, kistik fibroz ve immotil silya (solunum yollarında temizliği sağlayan tüysü hücrelerin hareket bozukluğu) sendromu denilen hastalıklar yer alıyor.

ÖKSÜRÜĞÜ DİNDİRMENİN PRATİK YOLLARI

BUNLARI YAPIN 
Bol su verin: Öksürük şikayetinde bol su içilmesi balgamın daha kolay atılmasını sağlıyor. Su en iyi balgam söktürücüdür.

Kalorifer üzerine su dolu bir kap koyun: Özellikle kış aylarında iç mekanlardaki havanın kuru olması solunum yollarının kuruluğuna ve mukus kıvamının artmasına yol açıyor. Kalorifer veya soba üzerine koyacağınız su dolu bir kap oda nemini gerekli düzeyde tutar.

Yün ürünleri kullanmayın, hayvan tüylerini temizleyin: Çocuğunuz alerjik yapılı ise yün atlet-yorgan-yastık-halı kullanmayın. Ayrıca evde evcil hayvan besliyorsanız, tüylerini sık sık temizleyin.

1 yaşından büyükse ıhlamur içirin: Hem su takviyesi yapar, hem de balgamı yumuşatır.

Yastığını yükseltin: Çocuğunuz uyurken düz zeminde yattığında öksürüyorsa, yastığını biraz yükseltin.

Odasını her gün havalandırın: Toz ve mikropların havada yerleşmemesi ve temiz hava için çok önemli.

Burnunu sık sık tuzlu suyla temizleyin: Böylelikle burundaki salgıları mümkün olduğunca aspire edebilirsiniz.

BUNLARI YAPMAYIN 
Evde sigara içmeyin: Çocuk olan evlerde sigara kesinlikle içilmemeli. Çünkü sigara dumanı, solunum yolunun koruyucu mekanizmalarını bozuyor ve balgam üretimini artırıyor.

Odasını uzun süre nemlendirmeyin: Oda çok kuru ise kısa süreli nemlendirebilirsiniz. Ancak çok uzun süre nemlendirdiğiniz zaman ev tozu akarlarının üretimi artıyor.

Oda ısısını arttırmayın: Sıcak havada solunum yollarını temizlemeyi sağlayan tüysü yapıların hareketleri yavaşlıyor.

Su Çiçeği Hastalığının Nedenleri ve Tedavisi Hakkında Bilgiler

Daha çok çocuklarda ortaya çıkan suçiçeği hastalığı; çok sık görülen, ağır belirtilere yol açmayan, virüs kökenli bir bulaşıcı hastalıktır. Bu hastalığı yapan virüs varicella-zoster virüsüdür. Bu virüs suçiçeği ve zona hastalıklarını yapar. Suçiçeği, bu virüsün birinci enfeksiyonu ve çocukluk çağı hastalığıdır. Zona ise daha önce suçiçeği geçirmiş olan çocukların yetişkinlik veya ihtiyarlık çağlarında ortaya çıkabilen bir hastalıktır.

Belirtileri:

Bu enfeksiyonun virüsü aldıktan sonra ortaya çıkış süresi yaklaşık olarak 14 gündür.(10-20 gün) Vücuttaki tipik döküntüleri oluşmadan bir gün önce hafif ateş, halsizlik, iştahsızlık gibi başlangıç belirtileri olabilir. Ama asıl hastalık belirtileri deride oluşan döküntülerdir. Bu döküntüler önce pembe deriden kabarık şekilde başlar. Birkaç saatte kırmızı içi sıvı dolu şekil alır. Bu döküntüler kolayca yırtılabilir. İçindeki berrak sıvı 12-24 saat içinde bulanıklaşır ve üzeri kabuk bağlayarak kahverengi pullar halinde dökülür. Kendiliğinden bu olaylar gelişirse hiçbir zaman iz bırakmaz. Ancak içi sıvı dolu kesecikler patlatılırsa iz kalabilir. İlk çıkan döküntüler 3-4 günde kaybolurken yenileri çıkmaya başlar. Böylece birkaç farklı şekildeki döküntü aynı anda görülür. Bu da bu hastalığın çiçek hastalığından ayrımında önemli bir farktır. Çiçek hastalığında bütün döküntüler aynı zamanda gelişip değişime uğrarlar. Yani döküntüler aynı yaştadır. Gerçi artık çiçek hastalığı dünyadan silinmiş olduğu için bu bilgi eski değerini yitirmiş bulunmaktadır. Bu döküntüler daha çok gövdede ortaya çıkar; yüzde, saçlı deride, kollarda ve bacaklarda daha az görülür. Bu döküntülerde kaşıntı vardır. Döküntüler kaşınırsa buralarda hem iz kalabilir hem de yeni bir bakteriyle enfekte olabilir. Suçiçeği yetişkinlerde çocuklara göre daha ağır seyirlidir. Suçiçeği, gebeliğin ilk 3 ayında geçirilirse; prematüre veya ölü doğum ve doğumsal anomaliler görülebilir.

Tanısı: Suçiçeğinin tanısı döküntülerin dikkatli incelenmesiyle hemen konabilir. Ayrıca yakın zamanda suçiçeği geçiren kişiyle temasta varsa tanı direk konabilir. Arada kalınan olgularda ise döküntülerden alınan laboratuar testleri yapılabilir.

Tedavisi : Bağışıklık sistemi normal olan hastalarda tedavi olarak sadece kaşıntının ve bakteri enfeksiyonun önlenmesi için uygulanır. Kaşıntı için hafif olanlarda losyon tedavisi daha ağır olanlarda ise hap şeklinde tedavi verilir. Bunun yanında çocukların tırnakları kesilmeli ve törpülenmelidir. Bakteri enfeksiyonu gelişmesini önlemek sabunla günlük temizlik yapılmalıdır. Ateşi yüksek olan çocuklara ateş düşürücü şurup verilebilir. Bu çocuklara hiçbir şekilde aspirin verilmemelidir. Çünkü virüs enfeksiyonu geçiren çocuklara aspirin verilirse Reye sendromu ortaya çıkma ihtimali çok yüksektir. Reye sendromu karaciğer yağlanmasına bağlı olarak gelişen ciddi fonksiyon kaybıdır. Bu kayıp sonucunda bilinç değişikleriyle kendini gösteren komaya kadar giden ölümcül bir durum ortaya çıkabilir. Yetişkinlerde ve bağışıklık sistemi sağlam olmayan suçiçeği hastalarında antiviral tedavi uygulanır.

Bulaşma Yolları : Suçiçeği hastalığı çok bulaşıcı bir hastalıktır. Bulaşıcılık süresi döküntüler çıkmadan 1-2 gün önce başlar. Bütün döküntüler kabuklanana kadar devam eder. Bu döküntülerle direk temasla bulaşır. Bunun dışında damlacık yolu da denilen hava yolu ile bulaşır. Yani hasta bir çocukla aynı evde yaşayan kardeşine bulaşma ihtimali çok yüksektir. Suçiçeği hastalığı kış sonu ilkbahar başı dönemde sık görülür.

Korunma Yolları :Her şeyden önemlisi suçiçeği geçiren hastalarla temas edilmemelidir. Suçiçeği geçiren çocuklar döküntülerdeki kabuklar düşene kadar okula gönderilmemelidir. Bunun dışında aktif olarak korunma için aşı yaptırılması gerekmektedir. Bu aşı şu andaki çocuklara devlet tarafından yapılan aşılar arasında yoktur. Ama önümüzdeki 2-3 sene içinde aşı takvimine girecektir. Uygulama şekli şu anda 12 aylıkken ilk doz ve ilköğretim 1. sınıfta da ikinci dozu olmak üzere 2 doz şeklinde uygulanmaktadır. Eğer 12 yaşından büyük birine aşı yapılacaksa 1 ay ara ile yine 2 doz uygulanması gerekmektedir. Eğer çocuğunuz suçiçeği olan bir çocukla bulaşıcı olduğu bir dönemde temas ettiyse ilk 72 saat içinde aşı yaptırmak onu hastalıktan koruyabilir. Bunların dışında pasif korunma yöntemi olarak Varicella-zoster immun globulin (VZIG) kullanılabilir. Bunun da yine çocuğunuzun hasta biriyle temasından sonraki ilk 96 saatte uygulanması koruyucu olmaktadır.

Çocuk Odalarında Buhar Makinesi Kullanımı


Kış aylarında kaloriferlerin yanmasından dolayı evdeki nem oranında bir düşüş yaşanır. Evdeki nem oranını artırmak için özellikle bebek odalarında kullanılan buhar makineleriyle ilgili merak edilenleri Çocuk Sağlığı Hastalıkları ve Çocuk Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu anlattı.

Nemin azalması burun tıkanıklığı, ağız içinde kuruma ile başlayıp sık solunum yolu hastalıklarına kadar gidebilen sorunlara yol açan kuru ve sıcak hava, özellikle burun tıkanıklığı yaşamaya yatkın olan bebeklerde ciddi anlamda sorun yaratabilmektedir. Bu anlamda birçok aile ve anne baba evlerinde buhar makineleri kullanmaktadır. Ancak bilinçsizce kullanılan buhar makineleri sağlımıza yarar yerine zarar getirebilmektedir.

Hangi durumlarda buhar makinesine gereksinim vardır?
Her evin havası nemsiz ve kuru değildir. Bu nedenle ev havasındaki nem oranını bir nemölçer edinerek ölçmek gerekir. Ev içinde olması gereken optimal nem % 40-50 arasıdır. % 40’ın altında nem oranında bebeklerde kuru havaya bağlı burun tıkanıklığı ve solunum yolu problemleri yaşanabilir. Bu durumda oda havasını nemlendirmek için aralıklı olarak buhar makinesi çalıştırılabilir. Nem % 50’nin üzerine çıktığında makine kapatılmalıdır. Yüksek nem oranı duvarlarda küflenmeye neden olup ciddi anlamda ev içi hava kirliliği yaratır ki, bu durum bebek sağlığı için kuru havadan çok daha tehlikelidir.

Ayrıca anne ya da babada alerjik bir durum söz konusu ise bebekte % 25-50 arası alerjik hastalık gelişme olasılığı olduğundan küf ve ev tozu alerjisi yönünden bebeğin korunması gerekir. Ev tozu akarları, % 50’nin üzerinde nem oranında çok daha fazla ürediğinden potansiyel alerjik bebekler için istenmeyen bir durum olmaktadır.

Bebek odasının nemi sürekli kontrol edilmeli!
Ev içi nem oranı % 40’ın altında ise buhar makinesi kullanılabilir. Kullanıldığı taktirde mutlaka dikkat edilmesi gereken noktalar vardır. Öncelikle makinenin devrilmelere karşı bebeğin beşiğinden uzağa, düz ve sağlam bir zemine yerleştirilmesi gerekir. Buhar makinesinin gece çalıştırılması ve sık sık bebeğin oda havasındaki nem oranının kontrol edilmesi gerekir. Nemölçer % 50’nin üzerini gösteriyorsa veya camlarda buharlanma, yüzeylerde nemlenme gözleniyorsa; bu havanın çok fazla nemlendiğinin işaretidir. Yüksek nem, ev içinde bakteri ve küf oluşumunu artıracağından tehlikelidir. Küf sigara dumanı ile eşdeğer oranda ev içi hava kirliliği kaynağıdır.

Buhar makinesi kullanırken nelere dikkat edilmeli?
Buhar makinesi kullanılırken içindeki su her gün yenilenmelidir. Makinenin içi sabunlu su ile yıkanmalı; daha sonra içine distile su konulmalıdır. Musluk suyundan havaya karışan bazı minerallerin bebek tarafından solunması sağlığı için zararlı olabilir.

İki üç günde bir buhar makinesi haznesi su ve sabunla temizlendikten sonra % 3 hidrojen peroksit solüsyonu ile tekrar temizlenmeli, daha sonra iyice durulanmalı ve yeniden doldurulmalıdır. İyi temizlik yapılmadığı durumlarda makinenin haznesinde küf ve bakteri üremesi ve mikroorganizmaların solunum yolu ile bebeğe zarar vermesi söz konusu olabilmektedir.

Sonuçta ev içi nemi % 40-50 arasında tutacak şekilde aralıklı olarak buhar makinesi çalıştırılması bebek odasında rahat solunabilen bir hava imkanı sunacaktır. % 40’ın altında çalıştırıp, % 50’nin üzerinde durdurulduğu taktirde; temizliği ve bakımının da düzenli yapılması söz konusu ise, bebek odasında buhar makinesi kullanmak solunum yolu sağlığı açısından yararlı bir uygulama olacaktır.

Öksürük İçin Doğal Tedaviler

Kış aylarında soğuk algınlığı sendromuna neden olan virüslerin ve bakterilerin havada daha yaygın olarak bulunması nedeniyle öksürük vakaları daha sık görülür. Uzmanlar, öksürük rahatsızlığının bitkisel kürlerle önlenebileceğini belirtiyor.

İşte o kürlerden bazıları

* Bir elmanın kabuğunu soyun, bir kaç da çekirdeğini koyun, birazcık ıhlamur, bir iki karanfil, belki bir tarçın kabuğu, bir dilim de limon. Bunların hepsini kaynatıp, isterseniz bal ile tatlandırıp  sıcak sıcak içebilirsiniz. Ilık ılık vermek suretiyle çocuklar için de kullanabilirsiniz.

* Bir tatlı kaşığı bala toz zencefili karıştırarak macun yapıp için (yiyin), boğazınıza ve öksürüğe çok iyi  gelir. Çocuklara uygulamayın.

* İki tatlı kaşığı dut pekmezine uygun miktarda karabiber katıp karıştırın ve günde bir kaşık verin. Bir iki güne kadar öksürük geçecektir. Yetişkin ve çocuklar kullanabilir.

* 1 çay kaşığı karabiber , 1 tatlı kaşığı bal ile ile karıştırılarak verilir. Ardından da süt. Bu formül yetişkinler için de etkilidir.

* Kabukları ile elma, tarçın, zencefil, ıhlamur, ayva ve kabuklu limonu kaynatıp suyunu içirin. Göğsü yumuşatacak ve öksürüğü geçirecektir.

* Çocuğunuzu uykuya yatırırken oda sıcaklığındaki balı sırtına sürüp, üstüne gazete veya kağıt havlu ile kapatıp, uyumasını sağlayın. 2-3 kez denendiğinde öksürüğü kesecektir.

* Ihlamurla ile ayva yaprağı beraber kaynatılıp içilirse, öksürük geçer.

* Bir miktar kekiği su ile kaynatıp içine bal koyup ılıtılır. Ilıyan karışım bebeklere verildiğinde öksürüğü geçer.

* Nişastayı suyla kaynatıp içine limon yada portakal suyu koyun biraz da tatlandırmak için pekmez ekleyin. Bu karışımı ılık ılık içirin. Çocuğunuzun öksürüğü hemen kesilecektir.

* Biraz zeytinyağını ısıtın, ve içine karabiber atarak pişirin, iyice yansın. Sonra ılınınca öksüren Çocuk veya yetişkin kişinin, sırtına ve göğsüne sürüp ovun. Üzerine, hafif emince sıcak bez örtün ve giyinmesini sağlayın.

Yüksek Sesle Müzik Dinlemenin Ve Gürültünün Kulağımıza Zararları

Gürültü nedir ve kulakları nasıl etkiler?
Ses, bilimsel olarak 2 şekilde ölçülür:
1-Ses yüksekliği (ses şiddeti-intensity), Desibel (dB) olarak ölçülür.
2-Sesin perdesi (tını-pitch), yani sesin saniyedeki titreşim frekansı, Hertz (Hz) ile ölçülür. Düşük perdeli seslere, kalın ses tonu veya tuba (bir tür müzik aleti) sesi örnek verilebilir. Yüksek perdeli sese ise, keman sesi iyi bir örnektir.

Aşağıda, çevremizde yer alan bazı seslerin dB olarak karşılıkları listelenmiştir:
* 0 dB: İnsan sesinin duyabileceği en düşük ses şiddeti
* 30 dB: Fısıltı sesi
* 60 dB: Günlük konuşma sesi, dikiş makinesi, daktilo sesi
* 90 dB: Çim biçme makinesi sesi, kamyon sesi – Bunlara, korunmadan maruz kalma süresi, günde maksimum 8 saat olmalı!
* 100 dB: Testere, matkap, kar aracı sesi – Bunlara, korunmadan maruz kalma süresi, günde maksimum 2 saat olmalı!
* 115 dB: Kum püskürtme arabası, rock konseri, araba kornası – Bunlara, korunmadan maruz kalma süresi, günde maksimum 15 dakika olmalı!
* 140 dB: Silah atışı, jet motoru gürültüsü – Mutlaka kulak koruyucu takmalı; yoksa şiddetli ağrı ve kısa süre maruz kalınsa bile, işitme sinirinde harabiyet ortaya çıkabilir.
* 85 dB ve üstü şiddette sese, belirtilen sürelerin üstünde maruz kalmak tehlikelidir. Bu durumda, işitmeyi sağlayan iç kulaktaki hassas hücrelerin yapısında bozulmalar ortaya çıkmakta ve bu da “Sinirsel tip işitme kaybı”na yol açmaktadır. Canlılığını kaybetmiş hücrelerin kendini yenileme şansı, aklınıza gelebilecek her tür tedavi yapılsa bile, maalesef yoktur.  Bu nedenle, bu tür işitme kayıpları, çınlamalara yol açmakta ve kalıcı olmaktadır.

Kişilerin farklı gürültü tiplerine verdikleri tepkiler ve hassasiyetleri farklıdır. Genel bir kural olarak; eğer zeminde yer alan gürültüde, kendi sesinizi duyurabilmek için bağırmanız gerekiyorsa, bu gürültü size zarar verebilecek boyutta demektir.

Ne kadar uzun süre yüksek gürültüye maruz kalınırsa, hasar o kadar fazla olur. Ayrıca gürültüyü yaratan şeye ne kadar yakınsanız, hasar o kadar artar.

Özellikle son yıllarda, gençlerde işitme kaybı görülme sıklığında dikkat çekici bir artış olduğu saptanmıştır. Bu duruma, i-pod vb. taşınabilir, kulaklıklı aletlerin yaygınlaşması ve gençlerin günün çoğu kısmını kulaklıkla, yüksek şiddetli müzik dinleyerek geçirmesinin yol açtığına inanılmaktadır. Bu nedenle, kulaklıkla müzik dinlerken; ses ayarını öyle bir ayarlamanız gerekir ki, sizin müzik dinlediğinizi hemen yanınızdaki kişi duymamalıdır.

Gürültünün zararlı etkilerinden korunma
Gürültülü bir ortamda çalışmanız gerekiyorsa, mutlaka kulak koruyucu takmanız gerekir. Ayrıca elektrikli tamir aletleri, gürültülü bahçe aletleri, silah atışı, motosiklet ya da kar aracı kullanırken de mutlaka takmalısınız.

Türkiye’de gürültü hakkındaki yasal sınırlamalar, 23 Aralık 2003 Tarihli Resmi Gazetede 25325 Sayı no ile yayınlanan “Gürültü Yönetmeliği” adı altında belirlenmiştir, bu konuda ayrıntılı bilgiye http://www.alomaliye.com/gurultu_yonetmelik.htm adresinden ulaşabilirsiniz.

Bu yönetmeliğin 2. bölümünde yer alan İşveren Yükümlülükleri başlığında, 5. maddede belirtildiği üzere; günlük gürültü maruziyet sınır değeri, 8 saatlik iş günü için 87 dB, en yüksek maruziyet etkin değeri 8h = 85 dB, en düşük maruziyet etkin değeri 8h = 80 dB olarak belirlenmiş; işçiyi etkileyen maruziyetin belirlenmesinde, işçinin kullandığı kişisel kulak koruyucularının koruyucu etkisi de dikkate alınarak maruziyet sınır değeri  uygulanacağı; maruziyet etkin değerlerinde, kulak koruyucularının etkisinin dikkate alınmayacağı vurgulanmıştır. Yeterli ölçümle tespit edilen haftalık gürültü maruziyet düzeyinin 87 dB’i aşmayacağı, bu işlerdeki riskleri en aza indirmek için, yeterli önlemlerin alınması gerektiği belirtilmiştir.

Amerika’daki yasal uygulamalara bakıldığında; yüksek gürültüde çalışan kişilerin 8 saatlik çalışma süresince 90 dB’den daha fazla gürültüye maruz kalması durumunda, kulak koruyucu takmaları zorunludur. İşveren, bu işte çalışan kişilere ücretsiz olarak kulak tıpası ve kulaklık sağlamakla yükümlüdür. Yıllık işitme tetkiklerinde herhangi bir kulakta yüksek frekanslarda 10 dB ve üstünde bir kayıp saptandığında, 8 saatlik çalışma süresi içinde 85 dB ve üstü gürültüde de kulak koruyucusu takma zorunluluğu getirilir. Daha fazla bir işitme kaybı varlığında ise bir KBB uzmanına başvurulmaktadır.

Kulak koruyucular nedir ?
Kulak koruyucular, kulak zarına ulaşan sesin şiddetini azaltmaya yarar. 2 tiptir: Kulak tıpası ve kulaklık. Kulak tıpaları; dış kulak yoluna tam oturmalı, yıpranmış olmamalı, gerekirse dış kulak yolu kalıbı alınarak kişiye özel olarak yapılmalıdır. Kulaklık ise, kulak kepçesini tam olarak saran ve ayarlanabilir bir baş bandıyla yerinde tutulan bir alettir.

Uygun yerleştirilmiş bir kulak tıpası ya da kulaklık, ses şiddetini 15-30 dB kadar azaltmaktadır. Düşük frekanslı sesler için tıpalar, yüksek frekanslı sesler için ise kulaklıklar seçilmelidir. 105 dB’yi geçen gürültülerde, kombine kullanımı önerilir.

Pamuk topları ya da kağıt mendil parçası tıkaçları, en zayıf tıkaç türleridir; gürültüyü ortalama 7 dB azaltabilirler.

Çocuklarda Kardeş Kıskançlığı

“Bir gün çok sevdiğiniz eşinizin eve hiç tanımadığınız birisiyle geldiğini hayal edin. Eve getirdiği yeni kişinin -kadın ya da erkek- bundan sonra sizinle yaşayacağını söylediğini düşünün. Sizi eskisi kadar sevdiğini söylemesine rağmen, zamanının çoğunu onunla geçirmeye başlarsa ne yapardınız? Üstelik o kişinin onun ilgisine muhtaç olduğunu söylerse...  Bu hoşunuza gider miydi? Hayatınıza giren bu yeni kişi hakkında ne hissederdiniz? Eşinizi onunla paylaşmak ister miydiniz?” Onu kıskanır mıydınız?

Kardeş kıskançlığı da işte böyle bir durumdur ve okul öncesi dönemde karşılaşılan en yaygın sorunlardan biridir. Bir sorun olarak algılanmakla birlikte aslında çocuklarınızın kardeşlerini kıskanması, onların anne babalarını çok sevmelerinden kaynaklanan normal bir duygudur. Bu durumda önemli olan çocuğun bu duyguyla nasıl başa çıktığı ve anne babanın onun bakış açısından olaya bakabilmesidir.

        “Kıskançlığın en büyük nedeni; büyük kardeşin en değerli varlığını, anne babasını, kardeşiyle paylaşamamasıdır.” Fakat kıskançlık sadece büyük ya da ilk çocuklarda gözlemlenen bir durum değildir.  “Küçük kardeş de büyüdükçe, büyük kardeşin becerileri karşısında kendini yetersiz bulur ve ona tanınan ayrıcalıkların farkına vararak kıskançlık duymaya başlar.”

Kardeş kıskançlığı çeşitli şekillerde ortaya çıkar:

1)      Dile getirme: Bazı çocuklar kardeşlerine duydukları kıskançlığı sözleriyle dile getirir: “Keşke hiç doğmasaydı.”, “Kardeşimden nefret ediyorum.” gibi.

2)     Regresyon/ Geriye dönüş: Bazı çocuklar, kardeşlerinin doğmasıyla birlikte bebeklik döneminde görülen özelliklerini yeniden göstermeye başlarlar: emzik emme, alt ıslatma vb.

3)     İçine kapanma: Bazı çocuklar, sevilmediklerini düşünerek içine kapanabilir ve depresyona girebilirler.

4)     Zarar verme: Kıskançlığı yoğun olarak yaşayan çocuklar da kardeşlerine fiziksel zarar verebilirler: çimdiklemek, vurmak, düşürmek gibi.

Kardeş kıskançlığı ile ilgili bilinmesi gereken temel unsurlar:

-      Kıskançlık doğal bir duygudur ve anne babanın bir başkasıyla paylaşılamamasından kaynaklanır

-       Aslında kardeşe karşı görünse de anne babaya karşı hissedilen kızgınlık ve kırgınlık duygularını yansıtır

-       Anne babaların tutumu çok önemlidir. Bu tutum çocuğun kıskançlık duygusunun azalmasına ya da artmasına yol açabilir.

Çocuklar Yeni Bir Kardeşi Olduğunda Kendilerini Nasıl Hissederler?

Terk edilmiş, güvensiz ve desteksiz hisseder

Çocuklar Neden Kardeşlerini Kıskanırlar?

-     O ana kadar kendisine gösterilen ilgi ve dikkatin artık kardeşine gösterilmesinden dolayı kıskançlık duyarlar.

-      Çocuğa ayrılan zamanın azalması yüzünden kardeşlerini kıskanabilirler.

-      Doğum sırası kıskançlığı etkileyen faktörlerden biridir: Kıskançlık duygusu ilk doğan çocuklarda daha yoğundur çünkü onlar bütün ilginin ve sevginin üzerlerinde olmasına alışmışlardır. İkinci ya da üçüncü çocuklar ise doğumlarından itibaren anne babanın ilgisini paylaşmaya alışmışlardır. Bu durum ikinci ya da üçüncü olarak doğan çocukların kardeşlerini kıskanmadıkları anlamına gelmez; ama onların durumunda anne babanın tutundukları tutum etkilidir.

-      Çocuğun yaşı da kıskançlığı etkiler: Kardeş kıskançlığı aileye daha fazla bağımlı olunduğu ve ev dışındaki sosyal yaşam yoğun olmadığı için beş yaşın altındaki çocuklarda daha fazla görülür. Fakat çocuklar okula gitmeye başlayınca okul ortamı bir destek mekanızması olarak ortaya çıkar. Altı yaş ve üstü çocuklar anne babalarından ayrılıp arkadaşları ve öğretmenleri arasında bir yer edinirler.  Başkaları tarafından kabul görmek ve sevilmek onları rahatlatır. Fakat okula giden çocuklarda kardeş kıskançlığı görülmediğini düşünmek yanlış olur. Bu dönemde bazı çocuklar kardeşleri anneleriyle evde kaldığı için daha fazla kıskançlık duyabilir ve kendilerinin okulda terk edilmiş, bırakılmış hissedebilirler. Onlar anne babalarının hala kendilerini sevdiğini ve düşündüklerini bilmeye ihtiyaç duyarlar.

Kardeş Kıskançlığının Olumlu Yönleri Var mıdır?

-       Kıskançlık engellenemese de çocukların bu duyguyla başa çıkmalarına yardımcı olunabilir ya da bu duygular azaltılabilir. Çocuk hayatında bir rakiple karşılaşmanın o kadar da kötü bir şey olmadığını fark ederse ileride hayatında- işte ya da evde- rekabet gerektiren durumlarda mücadele edebilmeyi öğrenecektir.

-      Anne babalar çocuğun bu kızgın duygularını işbirliğine dönüştürebilirler. Yeni bir kardeşle başa çıkmanın verdiği stres ve sıkıntı çocuğun problem çözerken, herhangi bir konuda işbirliğine girerken ya da bir paylaşımda bulunurken kullanabileceği yeni becerilere dönüştürülebilir.

Kardeşini Kıskanan Çocuklarımız için Ne Yapabiliriz?

-  Çocuğunuza kardeşini kıskandığı için kızmayın. Çünkü çocuğunuz kardeşini kıskanıyorsa önemli olan sizin ona karşı tutumunuz ve onun bu duygusuyla nasıl başa çıktığıdır. Öncelikle kabul edilmesi gereken bunun normal bir duygu olduğudur. Çocuğunuzun anlaşılmaya ihtiyacı vardır. Dolayısıyla onun duygularını anlayıp bunları ona söylersek,  bu durum hem onu anladığımızı göstermemize  hem de onun kıskançlık duygusuyla başa çıkmasına yardımcı olur. Örneğin: “Kızgın olduğunu biliyorum; ama kardeşine zarar vermek bir işe yaramayacak,” deyip sonra da “Seni de kardeşini de seviyorum,” diye ekleyebilirsiniz.

-         Öncelikle anne-baba olarak sizin, rahat olmanız gerekiyor. Kardeşini kıskanacak diye endişelenirseniz, çocuğunuz bunu hisseder ve daha gergin olabilir.
-       İkinci çocuk olduktan sonra; anne-babanın, kendi aralarında işbölümü yapmaları ve babanın desteği çok önemlidir.  Böylece anne babası tarafından artık eskisi kadar sevilmediğini düşünen çocuğunuzla sürekli ilgilenebilirsiniz..
-       Çocuğunuza, “Kardeşin doğdu; ama sana olan sevgimizde ve ilgimizde azalma yok.” mesajını vermelisiniz. Bunu sadece söyleyerek değil, aynı zamanda ona özel zaman ayırarak, birlikte ortak faaliyetler yaparak ve ona sorumluluk vererek yapabilirsiniz.
- “Endişelenme, seni de kardeşin kadar seveceğiz.” cümlesi ne kadar iyi niyetli olsa da çocuk için bir rekabet ortamı yaratır ve anne-babanın sevgisi için kardeşle yarışmasına yol açar.
-       Aile yakınlarını, sadece yeni kardeşle ilgilenmemeleri konusunda uyarmalıyız.
-       Küçük kardeş için söylenen “Ne kadar yaramaz, sürekli beni yoruyor. Ben seni daha çok seviyorum.” gibi sözler büyük çocuk tarafından inandırıcı bulunmayacaktır . Bu durum çocuğunuzun size olan güvenini sarsacaktır.
-       Bebeğe, sürekli “bebek” diye hitap etmek yerine, adıyla hitap etmek, “benim” değil, “bizim” diyerek söz etmek daha iyi olur.
-       Büyük çocuğu, küçük kardeşinden, zarar verecek kaygısıyla uzaklaştırmaya çalışmak en büyük hatalardan biri olur.  Fakat birlikte oldukları zamanlarda onları sürekli gözünüzün önünde tutmanız olası bir kötü durumu engelleyecektir.
-       Kıskanmasın diye büyük çocuğa aşırı hoşgörülü olmak, durumu kötüleştirecektir.
-       Küçük kardeşle ilgili işlerde, çocuğunuzdan yardım isteyebilirsiniz.
-       Kardeşinin doğumuyla birlikte çocuk hemen anaokuluna gönderilmemelidir. Bu, kıskançlığı artırdığı gibi, okulla ilgili sorunlar yaşamasına da yol açabilir . Aynı zamanda bu durum çocuğun “Beni okula gönderiyorlar, onlar evde oynuyorlar,” gibi düşüncelere kapılmasına yol açabilir. Fakat anaokuluna zaten giden bir çocuğun da kardeşi doğduğu için anaokulundan alınmaması gerekir. Arkadaşlarıyla vakit geçirip oynayacağı, sevildiğini hissettiği başka bir ortamda bulunması çocuğun kıskançlık duygusuyla başa çıkmasında yardımcı olur.
-       Her şeyin eşit değil, adil olunmasına çalışılmalıdır. Eşit zaman ayırmak yerine, her çocuğa gereksinimine göre zaman ayırmak gerekir. Sevginizin eşit olduğunu göstermek yerine, her çocuğa sadece kendine özel bir sevgi duyulduğunu göstermek daha doğru olacaktır . Örneğin çocuklarınızla paylaşımlarınız ve birlikte yaptığınız etkinlikler, ilgi alanları doğrultusunda olursa onlara ayıracağanız vakit eşit olmasa da bu çocuğunuzu mutlu etmeye yetecektir.
-       Ailenin bütün olduğu duygusu herkes tarafından hissedilmelidir. Bu nedenle ailece, birlikte etkinlikler yapılmalıdır. Alışveriş, piknik vb.
-       Kardeşler arasında kıskançlık hissettiğinizde; onları birbirinden uzaklaştıracak değil, yakınlaştıracak ortamlar yaratın.
-       Kardeşler arasındaki kıskançlık, ne kadar yoğun olursa olsun, ayrı kaldıklarında birbirlerini özlerler. Bu da ilişkileri bazen bozuk olsa da, aslında birbirlerini çok sevdiklerini gösterir.
-       Çocuğunuzla kardeşi olmadan yaptığınız şeyleri yapmaya devam ederseniz yaşanan kıskançlığı en aza indirebilirsiniz.
Unutmayın ki kardeş kıskançlığı her çocuğun yaşayacağı normal bir duygudur. Önemli olan sizin çocuğunuzu anlamanız ve bu duyguyla başa çıkarken ona yardımcı olabilmenizdir.

Çocuklarda Uyku Sorunları

Uyku, yaşam süresinin 1/3 ‘ünün geçtiği, organizmada kendine özgü aktivitelerin oluşuğu bir süreçtir. Uyku çevre ile algısal bağlantının kesilmesi ve çevreye cevapsızlıktır.

Sosyal ve Ailevi Faktörler:
İlk üç aydan sonra çocuğun uyku paterni çevre faktörlerinden daha çok etkilenmeye başlar..
Anneden ayrı düşme ile çocuklardaki uyku bozukluğu arasında bağlantı vardır. Bebeklik çağında uyku bozuklukları genellikle anksiyetesinin (ayrılık sıkıntısı) bir belirtisi, daha sonraki çocukluk döneminde ise, daha çok saldırgan dürtülerin kontrolünü kaybetme korkusudur. Fiziksel rahatsızlıklar, mide-bağırsak yakınmaları, ağrı gibi faktörlerin uykuda etkili olacağı tabiidir. 2-3 yaşlarında uykuya dalma korkusu, karabasan, görülmeye başlar. Uykuya dalma korkusu rüya ve gerçeği ayırt edemeyen çocukta gelişebilir. Nörotik çocuklarda uykuya dalmakta güçlük çekenlerde sebep okul öncesi çağda ölüm kavramını tam anlayamayan çocuğun uyuyup uyanamama endişesi olabilir. Kendi saldırgan dürtülerinin ölümle cezalandırılacağını düşünerek uyumaktan korkabilirler.
Ayrıca ödipal 2-6 yaş dönmede çocuk, anne babasının odasına girebilmek için çeşitli nedenler yaratarak, uykusunu bölebilir. Uykuda yürüme okul çocuklarının %6’sında, gece korkuları çocukların %3’ünde ortaya çıkabilir.

Gece korkuları
Bebeklik dönemini aştıktan sonra, çocuk 4 yaş civarına geldiğinde gece korkuları başlayabilir. Gece korkuları, genellikle çocuk uykuya daldıktan 1-2 saat sonra ortaya çıkar. Çocuk çığlık atarak uyanır, ter içindedir, kalp atışları hızlıdır, derin derin soluk alıp verir. Korktuktan sonra artık yatağında tek başına yatmak istemez.
Çocuk gece korkuyla uyandıktan sonra, anne-baba ona yeterince sevgi göstermeli ve sakinleşmesini sağlamalıdır. ‘’ Yine neden korktun, korkacak bir şey yok ki, hadi uyu bakalım’’ tarzındaki konuşma ve yaklaşımlar, çocuğu sakinleştirmez, daha da hırçınlaştırır. Bu yüzden korkan çocuğa anne-baba şefkatle yaklaşmalı, onu sakinleştirmelidir. Uyuyana kadar çocuğun yanında kalmak, çocuğa güven duygusu verir. Bazen çocuk çok korktuğu gecelerde, yatağında yatmak istemez ve anne-babasının yatağına gitmek ister. Çocuğu daha fazla örselememek için, çocuk uyuyana kadar anne-babanın yanına alınabilir, ama sabaha kadar yatmasına izin verilmemeli, uyuduktan sonra tekrar yatağına geri yatırılmalıdır..
Bu yaklaşımlar, çocuğun gece korktuğu zaman, onu sakinleştiren ve yeniden uykuya geçmesini sağlayan davranışlardır. Ama asıl sorunu öğrenmeden, çocuğun gece korkuları bitmez. Çocuk korkulu bir rüya gördüğünden dolayı da korkuyla uyanabilir, iç dünyasının huzursuzluğundan dolayı da... bu huzursuzluk araştırılıp bulunmalıdır.
Çocuklara yatmadan önce korku filmleri izletmemek gerekir. Çocuğun yanında, onu korkutacak konuşmalardan kaçınmalıdır.
Gece korkuları, çocuğun yaşı büyüdükçe kendiliğinden geçebilir. Ama çok aşırı durumlarda, bir uzmana başvurarak tedavi gereklidir.

Gece Terörü
Gece korkusu tüm çocukların %3’ünde, erkeklerde 5-7 yaşları arasında sık görülür. Gece korkusunu başlangıcı sıklıkla ruhsal bir travma sonucudur. 3-10 yaşlarında olur, nöbetler şeklinde gelir.
Uykuya daldıktan 2-3 sn sonra derin NREM de ortaya çıkar. Çocuk çığlık aratarak kalkıp yatakta otur, korkulu gözlerle etrafa bakar, sabahleyin hatırlamaz. Çocuk saldırgan olabilir. Terör (gece terör) de ağlama, aşırı ajitasyon, otonom belirtiler de görünür, amaçlı hareketler %3 görülür.

Kabus (Karabasan)
Çocukların1/5’inde görülür. Gündüz aşırı heyecanlanmalarla ilgili olabilir. Çocuk ağlayarak uyanır, huzursuz olur. Normal REM uykusu sırasında görülen ayrıntılı, hoşnutsuzluk veren korkutucu rüyalardır. Çocuk uyanınca rüyasını hatırlayabilir. Çevresindekileri tanır, sonra tekrar uykuya dalar. En çok 4_6 yaş arası görülür. Gün boyu korkular nedeni ile oluşan anksiyete gece de devam eder, çocuğun saldırgan dürtülerini kontrol etme korkusunun sonucuda olabilir. Sıklıkla 4-6 yaşta odipal çatışmanın ürünü olan karabasanlar görülür. 6-11 yaşlarda olgunlaşan ego, çatışmalarla daha iyi başarabilme yolları bulur. Bu nedenle karabasan ve diğer uyku bozuklukları azalır. Aileden kopma tehdit olarak algılanıp karabasan şeklinde ortaya çıkar. Karabasanda halüsülasyon yoktur, rüyasını hatırlar, karabasan kısa sürebilir.(1-2 dakika) gece korkusu 15-20 dakikadır. Aile ile işbirliği yapılmalıdır.

Uyuma Güçlüğü
Çocuklarda uyku sorunları, genellikle 2 yaş civarında başlar. En sık görüleni de uyuma güçlüğüdür. Erkeklerde daha fazladır.

Çocuklardaki uyuma güçlüğünün belli başlı nedenleri şunlardır:
• Anne, baba aşırı hoşgörülüdür. Çocuk uyumamak için türlü bahaneler bulur. Onlar da her dediğini yaparlar. Böylece her akşam evde bir kargaşa yaşanır, sinirler bozulur.
• Aile aşırı disiplincidir. Çocuk bu katı tutuma tepkisini uykuya direnerek gösterebilir.
• Çocuğun odası rahatça uyumaya elverişli değildir. Ev aşırı gürültülü ve havasız
olabilir.
• Baba eve geç geliyorsa, çocuk onunla daha çok birlikte olabilmek için uyumaz.
• Çocuk gündüz uykusunu alır ve gece daha az uyur.
• Bazı dönemlerde çocuklarda uyku bozuklukları sıktır. Örneğin yeni yürümeye başlayan çocukların uyku düzeni bozulmaktadır.
• Çocuğun odasının ya da yatağının değiştirilmesi uyuma güçlüğüne neden olabilir.
• Kimi çocukların günlük uyku gereksinimi azdır. Sabah geç kalkan çocuğun akşam erkenden uykusu gelmez.
• Çoğu evde, akşam saatleri yaşanan canlılık çocuk için çekicidir.Televizyon seyredilir. Çocuk bu her zaman bulamadığı bu ortamdan ayrılmak istemez.
• Kimi çocuk uyumayı annesinden ayrılma olarak değerlendirir ve bunun sıkıntısını duyar. Bu daha çok aşırı anneye bağımlı çocuklarda görülür.
• Çocuk enerjisini bir biçimde boşaltmalıdır. Bunun da en iyi yolu türlü oyunlardır. Hareketli oyunlar, koşma, top oynama vb. çocuğun enerjisini boşaltarak sakinleşmesine yol açar. Eğer çocuk gündüz oynadığın oyunlarla boşalmamışsa, uykuya dalmada güçlük çekebilir. Ancak, unutmayın uyku saatine yakın oynanan hareketli oyunlar da çocuğun uykusunu kaçırır.
• Aşırı sıcak ve soğuk rahat uyumaya engeldir. 170C nin altı ve 24oC ’nin üstü uyku için uygun değildir.
Çocuğun saatinde uyuması için ne yapılabilir?
• Müzikli bir oyuncağı uyku saatinde çaldırıp, çocuğu belli bir saatte uykuya şartlandırmak da mümkündür. Kısa bir masal ya da müzik çocuğu rahatlatarak uykuya geçmesini sağlayabilir.
• Karanlıkta uyumayan çocuklar için gece lambası şarttır. Böylece ışığı yanık bırakmak zorunda da kalmazsınız.
• Çocuğun kapısını yarı açık bırakmanız da yalnız kalmak istemeye bir çözüm olabilir.
• Uyumadan önce içirilen sade veya ballı ılık süt, uykuya dalmayı kolaylaştırabilir.
• Siz nasıl sıkıntılı iken uyuyamazsanız, çocuk da uyumaz. Onun oyun gereksinimini tatmin edip hatlatın. Eğer siz ya da eşiniz ona yeterince zaman ayıramıyorsanız, yatağın başında bir süre kalarak, sakinleşmesini ve kendini güvenli hissetmesini sağlayın. Yalnız dikkat edin, bu iş fazla uzamazsın.

Çocuk sizin yatağınızda yatmak isterse...
• Buna izin vermeyin. Bazı çocuklar uyumadan önce veya gece yarısı uyanarak anne ve babalarıyla yatmak isterler.Kısa bir süre için böyle bir şey yapmanız ileride büyük sorunlara yol açabilir. Sizinle birlikte yatması çocukta cinsel uyarılar yapabilir.
• Yine, anne-babalarıyla yatan çocuklarda anne babaya aşırı bağımlılık görülür.
• Yatağınıza gelmek isteyen çocuğu azarlamadan kendi yatağına götürün. Eğer sakin değilse bir süre onunla ilgilenip, konuşarak sakinleşmesini sağlayın.

Çocuğun uyku gereksinimi
Her çocuğun uyku gereksinimi farklıdır. 9 aydan 3 yaşa kadar ortalama 11-12 saat gece uykusu, 2-3 saat de gündüz uykusu(öğleden sonra) yeterlidir.
Çocuğun sağlıklı gelişebilmesi için yeterince uyuması şarttır. Bazı hormonlar uykuda artar, bazıları azalır. Örneğin büyüme hormonu salgılanması uykuda artar ve bu nedenle uyku büyüme üzerinde olumlu rol oynar. Yani ninnide söylenen uyusun da büyüsün lafı aslında doğru bir saptamadır.

Uyku derinliği
Uyku derinliği çocuktan çocuğa büyük farklılıklar gösterir. Kimi çocuk en ufak gürültüde uyanırken, kimisi sesten hiç etkilenmez.
DİKKAT : Bu sitede yayınlanan her türlü bilgi, sadece bilgilendirmek amacı ile hazırlanmıştır. Bir sağlık profesyonelinin vereceği tavsiyelerin yerine kullanılamaz. Sizin gerçek fiziksel durumunuzu yansıtmıyor olabilir. Doktorunuza danışmadan bu sayfalardan edineceğiniz bilgileri herhangi bir rahatsızlığın teşhis veya tedavisinde kullanmayınız. Soru ve sorunlarınız için doktorunuza danışınız.